4.Bölüm “Sen Benim Karımsın Elis Karaaslan”
Yatağın içinde hafifçe hareket ederek doğrulmaya çalıştı. Başının arkasındaki korkunç ağrı doğrulurken kaşlarının hafifçe çatılmasına sebep oluyordu. Ela gözleri zorlukla aralandı. Bilmediği bir evin içinde, daha önce hiç görmediği bir odanın ortasındaki yatakta yatıyordu.
Boynunu hafifçe sola çevirdi. Gün batımıydı, yere kadar olan Fransız camdan içeri güneşin turunculuğu odada loş bir ışık bırakıyordu. Yatak yanındaki konsolun üzerinde duran tepsiye gözü takıldı.
Tepsinin içindeki tabakta ekşili köfte yanındaysa pilav ve bir kutu ayran vardı. Günlerdir doğru dürüst yemek yediği söylenemezdi. Elleri tepsiyi zorlukla gitti, dizlerini bağdaş kurarak önüne koydu. Kendisini yemekten yiyebilmek için zorladı. Aynı zamanda neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu.
En son arabanın içindeydi. Kendilerini taşıyan silahlı adamlardan kurtulmak için kaçıyorlardı. Şimdiyse gözünü burada açmıştı. Muhtemelen güvenli bir yerdelerdi. Sulu yemekten bir kaşık daha alırken iç çekti. Hayatında yemek yemek onun için böylesine zevkli olmamıştı.
Normalde oldukça iştahsızdı. Yemek yemekten hiç hoşlanmazdı. Kahvaltı yapmayı da sevmezdi.
Tepsinin içindeki sudan bir yudum aldı. Bedeni güçleniyordu. Adımlarını yavaşça yatağın içerisinden çıkarttı. Ayağa kalkarak korkak bakışlarını etrafta gezindirdi. Sol tarafta bir kapı vardı. Adımlarını sessizce sürüyerek kapıyı açtı. Eliyle prize götürerek ışığı açtı. Oda kadar büyük bir banyoyla karşılaştı.
Odaya giren ayak sesleriyle olduğu yerde sıçradı. Bakışları giriş tarafına çevrildi. Orta yaşların sonunda hizmetli kıyafetini jilet gibi olan kadın girdi. “İyi akşamlar efendim. Yemeğiniz bittiyse tabağınızı almaya geldim.”
“Alabilirsiniz.” Dedi Elis.
“Ben Nil. Sizin ihtiyaçlarınızla bundan sonra benim ilgileneceğim söylendi.”
“Ben Elis.” Dediğinde kadının tabaklarını toparlamasını izledi. “Ben neredeyim?”
“Bu bilgiyi size benim vermem doğru olmaz. Sadece ihtiyaçlarınızı karşılamam söylendi. Gelince Pamir Beye sorarsınız.”
“Kendisi yok mu?”
“Yoklar.” Dediğinde olabildiğince kısa konuşmaya çalıştı.
“Günlerdir yıkanmıyorum. Üzerimdeki kıyafetler leş gibi, bana verebileceğiniz bir kıyafet varsa yıkanacağım.”
Nil Hanım başıyla onayladı. “Pamir Bey dün geldiğinizde bize kıyafetler ayarlamamızı söylemişti. Hazırlayıp kıyafet odasına koyduk.”
Elis kıyafet odasını gözüyle etrafta aradı. Nil Hanım yatağın hizasında perdeyle hafifçe kapatılmış olan perdeyi gösterdi. Adımlarını perdeli odaya taşıdı. Elleriyle hafifçe araladı. Kocaman kıyafet odasıyla karşılaştı. Hafifçe ağzı aralanmıştı. Sol taraftaki askılıkta Pamir’in kıyafetleri vardı.
Nil arkasından gelerek kıyafet odasına girdi. “Kıyafetleriniz sağ tarafa asılmamız söylendi. Burada her çeşit kıyafet mevcut. Pamir Bey 36 beden olduğunuzu bize söyledi.
Stilistimiz ve tasarımcımız Peri Hanım, sizin için büyük bir dolap oluşturdu. En altta ayakkabılarınız mevcut. Dip tarafta gece kıyafetleri, çekmecelerde ise; günlük kıyafetleriniz mevcut. Özel istediğiniz bir parça varsa temin edebiliriz efendim.”
Elis alt raftaki topuklu ayakkabının birisini eline alarak baktı. “Numarası otuz yediydi. “Ayak numaramı nereden bildiniz?”
“Pamir Bey bildirdi. Kendisi ailesinin her zaman en özel parçaları giymesini ister.”
“Yani paspal giyinirsem sinirlenir mi?” dedi gözlerini kısarak.
“Pamir Bey’in sinirlenmesi isteyeceğimiz son şey olur.”
Elis susmakla yetindiğinde Nil Hanım devam etti.
“Temizlik ve bakımla ilgili tüm ihtiyaç malzemeleri banyoda mevcut. Geçici süreliğine iyilerinde tonik ve bakım seti koyduk. İstediğiniz özel bir marka varsa teminini sağlayabiliriz. Son olarak…” dedi Nil Hanım ve kıyafet odasından çıktı. Yatağın hemen biraz solundaki telsizi işaret etti.
“Bir numarayı tuşlayarak bana ulaşabilirsiniz. Tüm ihtiyaçlarınızdan ben sorumluyum. İki numarayı tuşlayarak mutfak çalışanlarını ararsınız. Üç numara ise Tayfun’a ulaşır. Tayfun sizin tüm dışarı işlerinizden sorumludur.” Demesiyle komedinin yanındaki notu gösterdi. “Buraya tüm bilgileri not aldık.”
“Size kim olduğum söyledi mi?”
“Tabii, Pamir Bey’in karısı olduğunuz söylendi.” Dediğinde Nil Hanım tepsiyi eline alarak odadan çıktı. Bir kaç dakika içinde dış kapının da kapanma sesi yukarıya ulaştı. Elis durumu garipsedi. Camdan dışarı bakarak Nil Hanımın nereye gittiğini takip etti. Taşlı yoldan aşağı yürüyerek ilerliyordu.
Adımlarını sessiz ilerleterek odanın dışına çıktı. Büyük bir alana çıkmıştı. Merdivenler hemen önündeydi ve aşağı kat olduğu gibi gözüküyordu. Adımlarını ilerleterek sol tarafa döndü. Kapısı açık olan bir çalışma odası vardı.
Ardından diğer tarafa döndü. Oranın kapısı kapalıydı. Elini kulpuna götürerek açmayı demedi. Kilitliydi. Zorlamayarak elini çekti. Merdivenlere yönelerek adımlarını aşağı ilerletti. Ahşam mobilya ağırlıklı büyük bir salona düşmüştü. Köşede şömine vardı ve odunlar yanıyordu.
Sol tarafta ise çift kapıyı bir yer vardı. Kapıları ileri doğru itti. Büyük bir toplantı odası gözler önüne serildi. Büyük bir toplantı masası, etrafında sandalyeler… Ve sol taraftaki deri oturma koltukları, koltukların başında Pamir’in büyük masası…
Adımlarını büyük odadan dışarı çıkarttı. Uzun koridoru gördüğünde ilerleyerek evi keşfetmeyi sürdürdü. Arka tarafta bahçeye bakan kare mutfak vardı. Adımlarını hızla dış kapıya ilerletti. İki tane adam kapının önünde bekliyordu. Kapıyı açtı ve dışarı bakındı. Adamlar kendisine dönmüşlerdi.
“Bir isteğin mi var yenge?” dedi tok bir sesle adam.
Kapıyı sertçe geri kapattı. Nasıl olsa dışarı çıkmasına izin vermeyeceklerdi. Bunu biliyordu. Yürüyerek üst kata çıktı. Tüm camlardan dışarı baktı. Evin etrafı korumalarla çevriliydi. Kaçabileceği yer yoktu.
Pes ederek odasına döndü. Kıyafet odasına girerek bedenine uygun kot pantolon, üzerine kazak aldı. Ardından banyoya giderek kapıyı kapattı. Eşyalarını kenara bıraktı. Bornozu duşun üzerinden atarak cama taktı. Üstündeki kıyafetleri çıkarttı. Sıcak suyu açtı.
Suyun altına girdiğinde gözleri gevşemeyle kapanmıştı. Temizlenerek kısa sürede bakımını bitirdi. Bornozu giyerek ayna karşısına geçti. Saçlarını güzelce kurutarak şekillendirdi. Nemlendiriciyi yüzüne yaydı. Banyo kapısına çıkmak için yöneldiğinde geçtiğinde banyonun kapısı sert biçimde açıldı.
Pamir’in kanlı yüzüyle burun buruna geldi. Nefesini yüzünde hissediyordu. Soluklarındaki gevşeklik, büyük bir beladan kurtulmanın rahatlaması gibiydi. Pamir’in kahverengi gözleri Elis’in yeni bakım yapılmış saçlarında dolandı.
“Yıkanman iyi olmuş sünepe.” Dedi çarpık sırıtmasını dudak kıvrımına yaydı. Elini havaya kaldırarak saçının ucunu eline aldı. Parmak uçlarında gelişi güzel dolandırdı.
Elis’in minik yüz hatlarının her milimini kahverengi gözleriyle adeta tarıyordu. “Sen güzel misin sünepe?” dediğinde Elis’in nefesi kesildi.
“Güzelsin güzel. Karımın güzel olması işime gelir.” Dedi Pamir ekleyerek. Şaşkınlıktan afallar gibi oldu. Kendisini canlı biçimde tabuta koyarak gömmek isteyen herifin ağzından güzel kelimeler çıkabileceğini hayal bile edemezdi.
Pamir göz temasını kesti. Bakışlarını aşağı kaydırmasıyla Elis’in bornozlu olduğunu gördü. Derin bir iç çekerek saniyelerce bornozunda göz gezdirdi.
Elis utancından yanaklarının kızardığını anlamaya başladı. Banyodan çıkmak için yöneldi. Pamir kapının önüne geçerek kaçmasına izin vermediğinde yüzleri birbirlerine daha da yakınlaştı.
“Sen benim karımsın Elis Karaaslan. Sana istediğim gibi bakarım. Ve sen bunu engelleyemezsin.”
“Elis Akdağ.” Dedi kollarını bağlayarak. “O sadece kağıt parçası. Bedenimde, ruhumda hiçbir zaman Karaaslan olmayacak.”
“Soyadının kökünü kazıyıcam. O günler çok yakın." Dedi Pamir intikamla yanıp tutuşurken. Yüz hatları öfkeyle kızarmıştı. “O yüzden burada kal, soyadımı taşıdığın sürece güvendesin.”
“Sen hayatıma girene kadar her şey yolundaydı! Güvendeydim! Üst düzey bir kalitede hayatım vardı! Veterinerim vardı! Kendime ait bir dünyam vardı! Hayatımın içinden geçtin!”
“Burada kaliteyi beğenemedin mi güzelim?” dedi Pamir alaylı tavırla kollarını açarak. Lüks yaşantısını, varlıklı oluşunu kast ettiği aşikardı. “Sorun hayvanlara yardımcı olmaksa Tayfun sana her gün iki üç tane sakat sokak hayvanı getirir, bakarsın sünepe. Maaşını da ben veririm.”
“Senin gibiler bizim yaşantımızı anlayamaz. Para her şey değil. Koca evde bir tane kitap yok. Hayatın boyunca üç tane bile kitap okumadığına yemin edebilirim!”
“Ne kitabı istiyorsun?” dedi Pamir donuk biçimde.
“Makale çalışmalarım vardı! Bilimsel kitaplarım vardı! Sokak hayvanlarıyla alakalı projelerim vardı! Hepsini çöp ettin! Hayatımı çöpe çevirdin…”
Pamir derin bir soluk aldı. Sünepeye yüz vermeye gelmiyordu. Üzerindeki kıyafetler kan içindeydi. Temizlenmesi gerekiyordu. Gözlerini ayırarak lavabonun önüne geçti ve suyu açtığında ses tonunu sertleştirdi.
“Çık dışarı.” Diyerek emir savurdu.
“Sen çık dışarı.” Dedi Elis. “Banyoyu ben kullanıyordum.”
Pamir ateş saçan gözlerini Elis’e çevirdi. “O dilini keserim. Sözlerimi ikiletmeyeceksin. Akıllı bir kız olacaksın.” demesiyle Pamir kolundan tutarak bornozlu olan Elis’i dışarı attı. Kapıyı sertçe üzerine kapatarak kilitledi. Tekli koltuğun üzerine bırakılan ceket ve etraf kan içerisindeydi.
Giyinme odasına girerek başka kıyafet alarak üzerine geçirdi. Islak olan uzun saçlarını geriye attı ve kuruladı. Cam kenarındaki çiçekler gözüne takıldı. Yerde irili ufaklı çiçekler ve sol tarafta çiçek standı vardı.
Pamir banyo kapısını açarak dışarı çıktı. Kan içinde olan gömleğini koltuğa bıraktı. Kıyafet odasına yarı çıplak biçimde geçerek üzerine yeni beyaz gömlek giydiğinde Elis bakışlarını çiçeklerde tuttu.
“Ailemi aramalıyım. Beni merak ediyor olmalılar, ulaşmalıyım.”
“O halde bana yalvarman gerekecek.” Dedi Pamir alaycı tavrıyla. “Ailenle şuan görüşemezsin. Akıllı bir kız ol ve zorluk çıkartma, kapı önündekilerin kafasına sıkmak zorunda kalmayayım.” Dediğinde Pamir ceketini giyerek kıyafet odasından çıktı.