3-Tutuklu

1939 Words
Yarım kalmış sevda… Gözyaşları içinde ona bakmaya devam ederken onun gözlerinde bana karşı hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Acımasızca söylediklerinin kalbimi kıracağını hiç mi düşünmemişti? Eğer düşünseydi zaten bunları yapmazdı. Söylediklerine inanmak istemiyordum. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. “Yıllar seni oldukça acımasız bir adam yapmış. Benim sevdiğim Kuzey bu değil.” Benim acıyla söylediğime karşılık soğukça güldü. Bana bakarken gözlerinin içi gülen adam gitmişti, o yoktu ama içinde bir yerlerde onun olduğuna emindim. “Sevdiğin Kuzey? Öyle biri kalmadı! Hâlâ utanmadan bunu söyleyebiliyorsun ya kafayı yiyeceğim! Yüzsüz müsün sen? Şunu da bil ki sen artık benim için sıradan bir insansın. Sokaktan geçen bir insandan farkın yok! Senden nefret bile etmiyorum!” Sözleri çok kırıcıydı. Bıçak gibi kesiyordu. Benim konuşmama izin vermeden “Şimdi geldiğin yere dön!” deyip evi işaret etti. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken onları izlediğini fark ettim. Hâlâ içinde bana karşı duygu kırıntısı olduğunu biliyordum. Bunu ölçmek için de elimi kalbine bastırdım. Hiçbir şey söylemedi ama rahatsız olduğu her an halinden belliydi. Kalbi, ona her dokunduğumda nasıl atıyorsa öyle atmaya başladı. Bu hissi özlemiştim. Gözlerindeki duygu karmaşasını görünce rahatlamıştım. O bana aşıktı. Bizim aşkımız bu kadar çabuk bitemezdi. “Yalan söylüyorsun! Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Dilin öyle söylüyor ama kalbin bana aşkını haykırıyor.” diye fısıldadım. Kafasını iki yana sallayıp elimi ittirdi. “Sen, ben de kalp mı bıraktın? O kalbi yere atıp üzerine basıp geçtin! Gülfem, daha fazla konuşmak istemiyorum! Hadi git!” deyip üzerimden çekildi. Arabasına binecekken tekrar koluna tuttum. “Beni dinleyeceksin!” diye bağırdım. “Neyini dinleyeceğim! Bu kadar konuşmamız bile fazla! Defol git! Senin yüzünü bile görmek istemiyorum!” Yıllar sonra asla böyle bir şey olacağını düşünmüyordum. Her şey o cadı kadının istediği gibi olmuştu. “Büyük söz ediyorsun! Görürsün, benim yüzümü her gün görmek zorunda kalacaksın, Kuzey!” dediğimde bunu neden söylediğimi de bilmiyordum. Birden ağzımdan çıkmıştı. Kuzey bilirdi. Ben bir şey söylüyorsam olurdu. Aniden söylediklerim genelde gerçekleşirdi. Kuzey gülüp geçti. Arabasına binip gitti. Gözyaşları içinde yerimde kalakalmıştım. Onun arkasından bakarken onun umrunda bile değildim. Araba uzaklaşmasına rağmen bir süre yerimde ona bakmaya devam ettim. İçeriye girerken korumalar bana bakmaya devam ediyordu. Onları önemsemeyip eve gittim. Yatağıma uzanıp saatlerce ağladım. Gözlerimden akan gözyaşlarının tek nedeni annesiydi. Hayatımızı mahvetmişti. Ağlamaktan kurtulamıyordum. Kaç saat geçti bilmiyorum ama yatağımda ağlamaya devam ettim. Tek yaptığım ağlamak ve dua etmekti. Allah’ım sana yalvarıyorum, Kuzey’le beni kavuştur. Bizim sevdamız yarım kalmasın. Bizim kaderimizi bir yap. Dualarıma devam ederken hem ağlıyor hem de Allah’a yalvarıyordum. Pencereme bir güvercin kondu. Hıçkırarak ağlarken gülümsedim. Allah bana bir işaret göndermişti. “Allah’ım sana şükürler olsun.” Güvercin penceremin önünde dururken ona bakmaktan kendimi alamadım. Ta ki evin kapısı kırılırcasına yumruklanmaya başlayınca yerimde sıçradım. Güvercin de gitmişti. Kim gelmişti? Annem ve babam olamazdı. İkisinin de anahtarı vardı. Bağdaj kurduğumdan yataktan kalktım. Kapıyı açmamla kendimi içeriye savrulmuş bir şekilde buldum. Sırtım duvara çarptı. Murat denen şerefsiz karşımdaydı. Acıyla dişlerimi sıkarken o çoktan içeriye girdi ve iki tarafıma ellerini koyarak kendi arasında sıkıştırdı. Gözlerinden öfke akıyordu. Onun ittirecek gücüm bile yoktu. Korkuyla ona bakarken “Çok sinirliyim! Sen bunu nasıl yaparsın? Seni gebertirim!” diye bağırdı. Delirmiş gibiydi. Titreyen ellerimi göğsüne koyup itmeye çalıştım. “Uzaklaş! Benden uzak dur!” dediğimde sertçe duvara yumruk attı. İrkildim. “Kuzey denen it eve gelmiş! Sen onunla nasıl konuşursun! Seni de onu da gebertirim! Sizin ikinizi yaşatmam!” diye tehditkâr bir şekilde bağırdı. Delirmiş gibiydi. Korumalar söylemiş olmalıydı. Bu adamın bana olan hisleri zaten hastalıklıydı. Ondan sadece tiksiniyordum. Korkmadığımı belli edercesine “Sana ne! Sana ne! Benim hayatıma sen karışamazsın! Ruh hastası pislik!” diye bağırdım. Birden ellerini boğazıma sardı ve sıkmaya başladı. Çok sıkmıyordu ama rahatsız ediyordu. Ellerine yapıştım. Onu ittirmeye başladım ama izin vermedi. Onun normal olmadığı bu halinden bile belliydi. “Senin hayatın diye bir şey yok! Senin hayatın benim, sen bana aitsin!” Yüzümü buruşturdum. “Ne diyorsun sen? Defol git! Bir daha da sakın bana yaklaşma!” diye bağırdım. “Kes sesini Gülfem! Seni asla Kuzey’e yar etmem! Duydun mu? Sen sadece benimsin!” Ellerini ittirdim. Sert bir tokat attım. Kafası yana doğru düşse de gülmeye devam ediyordu. “Sen ruh hastasısın! Şunu aklına kazı: Ben sana ait değilim! Ben kimseye ait değilim!” Kafasını şiddetle iki yana salladı. Bu adam gerçekten de ruh hastasısıydı. Onun gözleri bile deli gibi bakıyordu. Ondan korkuyordum. Duyguları çok değişkendi. “Bu asi hallerin anca beni tahrik eder güzelim ki ettin bile!” “Sen sapığın tekisin! Sakın bana dokunmaya kalkma! Asıl ben seni öldürürüm!” deyip işaret parmağımı savurdum. Yüzündeki ifade değişmedi. “Sen istemediğin sürece sana dokunmam ama isteyeceksin çünkü bana ait olduğunu anlayacaksın. Tamam mı güzelim? Seni uyarıyorum. Bir daha olmasın!” dediğinde daha masum söylemişti ama gözlerindeki o deli bakış geçmemişti. Çekip gidince kapıyı arkasından sertçe kapattım. Sırtımı kapıya yaslayıp derin derin nefesler almaya başladım ama nefes alamıyordum. Sanki bir şey beni boğuyordu. Akşama kadar yatağımdan kalkmadım. Ne annem ne de babam gelmemişti. Yatakta ruh gibi yatarken tek yaptığım dua etmekti. Dua edip onu düşünmekten başka bir şey yapmadım. Akşama doğru annem gelmişti. Yanıma geldi. Benim perişan olduğumu görünce koşarak yanıma geldi. “Kızım ne oldu sana?” diye sordu. “Anne, çok kötüyüm.” Anneme olan biteni anlattığımda üzgünce bana baktı. Elini, kalbime bastırdı. “Kalbin çok acıyor biliyorum ama sana yıllar önce de söyledim. Bazı sevdalar yarım kalmalı.” “Anne, gözlerinde ve kalbinde gördüm. Bizim sevdamız yarım kalmamış ama o kadın yalan söyleyip bizi ayırmak için elinden geleni yapmış,” dediğimde annem iç çekti. “O kadın varken size vuslat yok, kuzum. Kavuştunuz diyelim. Mutlu olacağını mı zannediyorsun?” diye sordu. Ben onunla her koşul mutlu olurdum. Varlığı beni mutlu ederdi. “Anne, ne olur babama söyle. Geri dönelim. Murat denen adam…” diyemeden sözümü kesti. “Baban asla Rize’ye dönmez. O konu bizim için kapandı. Murat’a da bakma. Onun babası seni ona alır mı? İdris Karayel kibirli herifin teki oğluna yardımcının kızını almaz. Müsterih ol.” Annem her zaman beni rahatlatmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Ben hep geçmiş ve gelecek arasına sıkışmış bir şekilde yaşıyordum. Babama karşı gelmem imkansızdı hem gelsem gidecek hiçbir yerim yoktu. Yani buraya mecburdum. “Güzel gözlüm. Sakın hata yapma. Baban seni daha yeni yeni affediyor. Bir hata daha yaparsan seni affetmez.” Dört sene önce düşük yaptığımdan bu yana bana hep utanır gibi bakıyordu. İç çekerek ona baktım. Sustum. Susmak aslında en büyük cevaptı. Annem yanıma uzandı ve saçlarımı okşadı. Ben de göğsüne yaslandım. Gözlerimi kapatmadan önce son düşündüğüm yine Kuzey’di. Sabah erkenden uyandığımızda kahvaltı vaktine kadar kendimiz bir şeyler atıştırdık. Babam ve annemle köşke geçerken sert bir fren sesiyle kafamızı demir kapıya çevirdik. İçinden Kuzey çıktı. Babam kaşlarını çatıp bize döndü. Özellikle de bana bakarak “Hemen eve gir!” diye bağırdı. Babam köşke doğru koşarken söylediğinin aksine yerimizde kaldık. Kuzey dışarıdaki korumaları geçip bahçeye girdi. “Çıkın lan dışarıya! Eceliniz geldi!” diye bağırdı. Ben hareket dahi edemezken annem ona doğru koştu. Yalvarırcasına ona bakarken “Kurbanın olayım oğlum etme. Hadi git buradan! Seni burada sağ bırakmazlar,” dese de annemi duymadı. Kuzey eskiden büyüklerinin sözlerine önem verirken şimdi kafasının dikine giden bir adam olmuştu. O çok değişmişti. Onu değiştirmişlerdi. İç çeke çeke ona bakarken içeriden Murat, İdris Bey ve babam çıktı. Kuzey elleri cebinde onlara bakarken korkusuzdu. Alayla onlara bakarken “Sonunda fare deliğinden çıkabildiniz! Korkaklar sürüsü!” dediğinde annem omuzlarını düşürüp yanıma geldi. Kolumdan tutup kenara çekti. Banu da uzaktan izliyordu ama yüzünde telaş namına hiçbir şey yoktu. Murat hiddetle “Sen yürek mi yedin lan? Ne işin var evimizde? Defol git!” diye bağırdı. Kuzey kollarını iki yana açtı. Gel bana saldır mı diyordu? Benim sesim çıkmazken gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı. “Fırtınayı bu hale siz getirdiniz! Geminin ve bu zamana kadar yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz! Savaşta sessiz kaldığımızı zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz! Ben Kuzey Karayel namı değer Fırtına! Size bu hayatı zehir etmeye geldim!” Kuzey’in söylediklerinin altında büyük bir tehdit ve gözdağı yatıyordu. Söylediklerinden sonra İdris Bey kahkaha attı. “Evimde bana ne yapabilirsin ki? Kuzey arada düşmanlık da olsa biz akrabayız. Bu yaptığın ayıbı gençliğine veriyorum. Kanınız deli akıyor tabii. Görmezden geleceğim. Geldiğin gibi git, çocuk!” dediğinde Kuzey de onun gibi güldü. Karşısındaki kişiyi çok iyi manipüle ediyordu. Murat’ı işaret etti. “Beni oğlun gibi süt çocuğu mu sandın? Murat nasıl geldiği gibi gittiyse ben gitmem!” dediğinde Murat öfkeyle ona doğru saldırdı. Kuzey’in yakasını kavrayıp asıldı. O ise alayla yüzüne bakıp hiçbir şey yapmıyordu. Ben korkuyla olanları izlerken yumruk atmaya yeltenince Kuzey savunma yaptı. Kuzey onun yakasını kavrayıp sertçe Murat’a kafa attı. Banu çığlık atarak yanımıza geldi. “Kafa atmak böyle olur, fare surat!” dediğinde İdris Bey ve babam, Murat’ı yerden kaldırdı. Banu telaşla bize baktı. Az önce korkmayan kadın, Murat dayak yiyince korkar olmuştu. “Polisi aradım. Az sonra buraya gelir. Kabadayıya gününü gösterirler!” Telaş ve korkuyla bakarken arbede de devam ediyordu. Murat yerden kalkıp belinden silahını çıkartıp Kuzey’e doğrulttu. “Kafa atmak böyle oluyorsa öldürmek de böyle olur! Evime gelip rest çekersen olacaklara da ben karışmam!” dediğinde Kuzey ise umursamadan ona baktı. “Sık lan! Sen de o yürek yok! Senin gücün anca senin gibilere yeter!” Murat tetiği çekti. İdris Bey “İndir o silahı Murat! Sakın yapayım deme! Delirdin mi sen?” diye bağırdı. Babasının söylediklerini asla önemsemiyor gibi görünüyordu. “Sıkacağım! Bir daha buraya gelip cellallenmeyeceğini anlayacak ve bana ait olan şeylere göz dikemeyeceğini!” dediğinde Kuzey’in sinirlendiğini fark ettim. Bana ait olan şeylerden kastı neydi? Soluksuz onları izlerken bir şey olmaması için dua ediyordum. “Kes sesini!” Murat da kahkaha attı. “Paşamız sinirlenmeye başladı! Ne oldu, zoruna mı gitti? Hep öyle olur. Herkes vazgeçilmez olmak ister ama sen değilsin! Vazgeçilmez olan benim!” Kuzey daha fazla sinirlenip ona doğru atıldı. Silahı tutan ellerine yapışıp düşürmeye çalışırken biz kadınlar olarak çığlık atıp gözlerimizi kapattık. Ben bu sahneye bakamayacaktım. İdris Bey ve babamın da sesleri geliyordu ama bütün sesler tek bir yerden çıkıyor gibi geliyordu. Polis siren seslerini duydum. Tam o an bir ses daha duyuldu. Ateş sesi… Ben olduğum yerde donaerken Banu’nun çığlık sesini duydum. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Ya Kuzey vurulduysa? Gözlerimi yavaşça açınca Murat ve Kuzey’in ayakta olduğunu gördüm. Kafamı çevirince İdris Bey’in gömleğinin kırmızıya döndüğünü gördüm. Babam “Beyim!” diye bağırıp onu kollarından tuttu. Birlikte yere düştüler. Murat’ın elindeki silah yere düşerken Kuzey hareketsizce olanları izliyordu. Banu “Kocam!” diye bağırıp ağlarken Murat da dizlerinin üzerine çöktü. O silah Murat’ın elindeydi. İdris Bey’i o vurmuştu. Annem ve ben de onlara doğru giderken ben ruh gibiydim. Murat titreyen ellerini babasının yanağına koyup “Baba ne olur ölme!” derken Kuzey’in yanında durup elini tuttum. Elini tutmamla irkildi. Bana bakmasa da elimi sıktı. O an kalbimin atışı artarken ağlamaya devam ettim. Kimse ellerimizi kenetlediğimizi görmüyordu. İdris Bey’in gözleri kapanırken Murat yerden kalktı. Kuzey ellerimizi bıraktı. Kuzey’in yakasını kavrayıp “Her şey senin yüzünden! Allah’ın belası!” diye bağırdı. Kuzey de onu ittirdi. “O silahı çeken sensin! Sen yaptın! Suçu kendinde ara!” dediğinde polisler içeriye girince Murat yakasını bıraktı. Polis ekipleri içeriye girince Murat, Kuzey’e bakarak “Babamı sen öldürdün! Sen katilsin!” dediğinde dondum. Asla böyle bir şey beklemiyordum. Kuzey yapmamıştı. O silah onun elinden düşmüştü. Kuzey “Yalan söyleme! Ben değil, sen yaptın! Bunu en iyi sen biliyorsun!” dediğinde Murat ona doğru atıldı. “Ne diyorsun lan sen? Babanı öldürdün bir de bana iftira mı atıyorsun?” Polisler araya girdi. Ben tam bir şey diyecekken annem kolumdan tutup “Sakın! Baban seni öldürür!” dediğinde anneme yalvarırcasına baktım. Polis kelepçeleri çıkartıp Kuzey’e baktı. “Tutuklusunuz.” dediğinde ellerimi ağzıma koyup hıçkırdım. Kuzey’in bileklerine kelepçeyi geçirdiler. Bakışları bana kaydı. Gözyaşları içinde ona baktım. Sevdiğim adam işlemediği bir günah için tutuklanmıştı ama kurtarmak için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Bilemedim. Benim yüzümden olacağını…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD