Bölüm 5

1084 Words
Kayıp giden hayallere tutunmak isteriz, ancak elimizden kayıp gidişini izlemekten başka bir şey yapamazdık. Umudumuzun benliğimize attığı kazık susturamadığımız yanımıza kemerini acımasızca indiriyordu. Kaybederdik. Aslında hiç kazanamadığımızı unutarak. Omuzumdan düşen çantayı yukarı iteleyip, görüş açıma giren kafeye doğru kesin adımlarla yürüdüm. İçeri girer girmez etrafımı çevreleyen çikolata kokusu ister istemez içime derin bir nefes çekmeme neden olmuştu. Güzel hissettiriyordu. Kısık bakan gözlerimle etrafı tararken, cam kenarında oturmuş elindeki telefonla oynayan İlkiz anında gözüme çarpmıştı. Kızıl saçlarını görüp de görmemezlikten gelmek büyük haksızlık olurdu. “Selam.” Dedim çantamı yan taraftaki koltuğa bırakırken. Sandalyeler koltuk tarzında renkli ve şıktı. Kafeye marjinal bir hava katmakla birlikte, enerjik durmasını da sağlıyordu. “Selam, neden geciktin?” “Zehir ile karşılaştım.” Telefonda olan bakışları duyduğu şey ile hızla bana dönerken ağzı gözleriyle eş zamanlı olarak aralanmıştı. “Ne? Nasıl?” derin bir nefes alıp göğsümün şişmesine neden olduktan sonra, dudağımı yaladım. “Şöyle, “ diye başlayan cümlemi olayları anlatarak tamamladım. Hâlâ aralıklı ağzından inanmakta güçlük çektiğini gösteriyordu. Şaşkınlık sinsi bir yılan gibi gözlerine yuva yapmıştı. “İnanamıyorum. Sence bu bir tesadüf mü?” dedi şüpheyle yüzüme bakarken. Ne demek istiyordu? Kaşlarım çatıldı. “Tesadüften başka ne olabilir ki?” ela gözleri kısıldı, bakışları düşünceli bir hâl aldı. “Şu ana kadar daha önce hiç Zehir’i görmemiştik. Ancak tuhaf bir şekilde, tanıştığımız günün ertesi günü senin karşına tekrar çıkıyor. Hem de bizim kampüsün sokağında, gerçekten tesadüf mü bir daha düşün.” Söyledikleri aklımı karıştırmakla birlikte ‘neden’ sorusunu beynime yollamaktan çekinmiyordu. Neden bizim okulun sokağı? Neden tesadüfmüş gibi yaptı? Neden tekrar karşıma çıktı? Delirmek üzereydim. “Mantıklı. Lâkin anlamadığım nokta neden böyle bir şey yapma gereği duysun ki?” dudağını bükerek, “O kadarını bilemeyeceğim, kız bana bak bu senden etkilenmiş olmasın mı?” Yok daha neler. Gözlerim irice açıldı. “Saçmalama kızım, etkilenmek değil de... Belki de şüphelendi?” dedim daha mantıklı bir açıklama yaparken. Bu sefer onun kaşları çatıldı. “Neden şüphelensin ki?” “Çünkü onun evini gözetledik ve açıklamamız ona saçma gelmiş olabilir.” “Ben hâlâ ilk söylediğimin arkasındayım.” Göz devirdim. “Hiç göz devirme. Şimdi gelip bana ‘etrafında onca güzel kız var neden benden etkilensin ki?’ deme sakın. Biliyoruz ki sen etrafındaki kızlara taş çıkartacak güzelliktesin. Unutma, ajansların peşinde koştuğu kızsın. Her şey olabilir.” Bir nevi haklıydı. Kabul ediyorum, fazlasıyla güzel bir kızdım. boyum, bal rengi gözlerim sarı uzun saçlarım ile birçok erkeğin düşlediği kız tipiydim. Sarışınlara aptal derlerdi ancak ben aksine çok zekiydim. Bu ego değil bana göre özgüvendi. Karşıma dünyanın en güzel kadını geçse bile asla benden güzel olduğunu söylemezdim. Çünkü bu karşıdaki kişinin egosunu yükseltir beni düşürürdü. Unutmayalım ki, biz kendimizi yüksekte görmezsek başkaları bizi o sıfata hiç yakıştırmazdı. Ancak zeka konusunda kendime güvendiğim su götürmez bir gerçekti. Bir gördüğümü bir daha unutmazdım. “Neyse, onu bunu geç de yarın ne yapacağını söyle.” Yüzünü sağ avcuna yaslayıp düşünceli bir şekilde bana baktı. “Piyano kursum var. Babam birkaç hafta içinde davet verecek. Bütün sosyetenin katılacağı bir davet. Orada piyano eşliğinde şarkı söyleyeceğim, ona çalışmam gerek.” Kafamı onu onaylar vaziyette salladım. Yani bu demek oluyordu ki, bizde orada bulunacaktık. Davetlerden nefret ediyorum. Samimiyetsiz gülücükler, yalaka tavırlar. Neden Mahir Dimithy’in kızıydım ki? Evet soyadım yabancıydı. Aslen Amerikalıydık. Amerika’da doğup büyümüş ve 13 yaşında İzmir’e gelmiştim. Annem Türk babam Amerikalıydı. Gerçi babamda Türkiye de doğsa da önceki kuşaklar Amerika’da doğup büyümüştü. 7 dili ana dilim gibi konuşuyor 4 dili de az çok anlıyordum. Bu benim açımdan oldukça güzel bir şeydi. “Anladım, Ay kurabiyeleri biraz soğudu ama olsun. Artık yiyelim.” Diyerek arkamı döndüm ve karşı tarafta gördüğüm kız garsona gelmesi için işaret yaptım. Kısa sürede yanıma geldiğinde, “İki tane sıcak çikolata lütfen.” Diyerek siparişleri verdim. Kız Dediklerimi not aldıktan sonra önce İlkiz’e ardından bana baktı. Bana bakması ile irileşen gözlerini gördüğümde biran kötü bir şey mi yaptım diye düşünmeden edemedim. “Siz...Venüs Dimithy değil misiniz?” diye heyecanla konuştuğunda kıza daha dikkatli baktım. Yaka kartında gördüğüm ‘Sena’ yazısı ile hafifçe tebessüm ettim. 18 yaşları civarında minyon tipli güzel bir kızdı. “Evet, benim.” Heyecanla parlayan irislerini yüzümde gezdirip, “Şey... Sizinle fotoğraf çekebilir miyim?” “Elbette.” Diyerek yüzümde oluşan gülümsemeyle kahverengi gözlerine baktım. Telefonunu çıkartıp birkaç tuşa bastıktan sonra bana yanaştığında başımı omzuna yaslayarak samimi olduğuna inandığım bir poz verdim. Beni seven insanları bende fazlasıyla seviyor, ve sevgimi esirgememeye çalışıyordum. “Çok teşekkür ederim.” Dedi mutlulukla geri çekilirken. Sıcak gülümsemem ile,“Rica ederim.” Demekle yetindim. Hızlıca siparişlerimizi getirmiş, bizi yalnız bırakmıştı. Sıcak çikolata eşliğinde yediğimiz ay kurabiyelerinin damağımda bıraktığı tat ile gözlerimi kapadım. Mükemmeldi. Gözlerimi araladıktan sonra telefonumu elime alıp bir yandan kurabiyemi yiyor bir yandan da sosyal medya hesabıma girmeye çalışıyordum. İlk olarak instagrama girerek, son attığım videonun izlenme sayısına baktım. 9M olmuştu. Takipçi sayım ise sonunda 1M’na ulaşmıştı. Nasıl mı? YouTuber’lık yapıyordum. Yani bir nevi diyelim, zaten babamın şanı sayesinde magazinle içli dışlı idim. YouTube de kendi yazdığım komik skeçlerin İlkiz dahil birkaç arkadaşla sağlamasını yapıyor, videolarını çekip atıyordum. Tabi hackerlığımında bunda etkisi olabilirdi. Evet, zekilikten bahsederken ciddiydim. Teknoloji ile iç içe olduğumdan dolayı, bunlar benim için kolay işlerdi. Tabi bu yeteneklerim sadece teknolojiden ibaretti. Mesela hiç yemek yapamazdım. Temizlik mi? Asla. Resim çizmek? Sadece cin Ali. Şarkı söylemek? En fazla pepe şarkıları. Ve sakardım. Yapabildiğim çoğu şey günümüzde herkesin biraz çalışmayla elde edebileceği şeydi. Şimdi böyle söyleyince kendimi çok beceriksiz gibi hissettim. Sanırım öyleyim. Neyse. Gelen mesajların birkaçına cevap verip, biraz keşfette dolaştıktan sonra gelen bildirim ile gözlerim irice açıldı. “İnanamıyorum, Lele Pons son videomu beğenmiş.!” Hayranlık duyduğum tek kadın oydu. Türklerden Murat Sakaoğlu, yabancılardan Lele Pons. Sevinçle yazıyı tekrar tekrar okudum. Ve sonra bir bildirim daha geldi. Sanırım buna Lele Pons’dan daha çok şaşırdım. @Zehirsah sizi takip etmeye başladı. Hesabın üstüne tıkladım ve binlerce takipçi ile yüz yüze geldim. Zehir Şah beni takip etmeye başlamıştı. Şaka mı? “Benim eve gitmem lazım.” Dedim sanki nefessiz kalmışcasına. “Ne oldu?” dedi merakla İlkiz yüzüme bakarken. “Akşam anlatırım.” Dedim ve şaşkın bakışları altında hızla kafeden çıkıp kafenin önünde bekleyen Sedat abinin yanına ilerledim. Sanırım bunu en baştan yapmam gerekiyordu. Bu kadar heyecanlanmamı neye borçluyduk bilmiyorum ama, yapacağım şeyden pişman olacak mıydım bilmiyorum lakin yapmaya değerdi. “Eve gidelim.” Dedim açıklama gereği duymadan. Zaten büyük ihtimalle bugün olanları babama yumurtlamıştı. Aman ne güzel. Ses etmeden arabaya bindi ve dakikalar içerisinde beni eve götürmeye koyulmuştu. Bu kadar heyecanlanmamın en büyük sebebi, Eve gittiğim anda Zehir Şah’ı en ince ayrıntısına kadar araştıracak olmamdı. Ve Zehir Şah’ı tanımak, tehlikenin kucağına bodoslama atlamaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD