PROLOG

1172 Words
Havanın sisli bulanıklığı gecenin karanlığında bile belli oluyordu. Yağmurun ıslattığı toprak kokusu burnuma geliyordu. Çalıştığım cafeye son anda kalabalık bir grup gelmiş bu nedenle geç kalmıştım . Issız sokaklardan yürürken, soğuk ve karanlık içimin ürpermesine sebep oluyordu. Aksilik sokak lambaları da yanmıyordu. Bugün ne garip bir gündü. Ne kadar karanlık ve ürkütücü... Otobüslerin geçmemesi bu saatte şanssızlıklarımdan biriydi. Adımlarım sakin ama aynı zamanda hızlıydı. Ritmik bir düzenle ilerliyordum. İçimdeki korkuları bastırmak için, yerdeki çizgileri izliyordum. Etrafa fazla bakmamaya çalışarak yürüyordum. Hiç bir zaman o özgüvenli kızlardan olmamıştım. Olmak için bir çabada harcamadım aslında. Kendimi böyle kabul edeli çok olmuştu. Ailem öldürüldüğünde yedi yaşındaydım. Annem o sabah bana bir kolye vermiş hiç çıkarmamam gerektiğini söylemişti. Ama sevmemiştim kolyeyi. Sonra takarım diyerek odama bıraktım. O akşam doğum günümü kutladık. Sonrası bulanık. Hiç bir şey hatırlamıyordum. Tek hatırladığım kan kokusuydu. Bütün eve sinmiş ağır bir kan kokusu... Şimdi ise yetiştirme yurdunda kalıyordum. Evden ayrılırken sadece kolyemi alıp boynuma takmıştım. Annemin son hediyesi... Görevlilerin acelesi var gibiydi. Sanki kaçıyoruz gibi çıktık evden. Başka hiç bir şey alamamıştım. Yıllar hızla geçmişti. Üç ay sonra 18 yaşında olacaktım ve yurtla ilişkim kesilicekti. Tek çarem iyi bir üniversite ve yurt kazanmaktı. Kolyeyi o günden sonra boynumdan çıkarmamıştım. Ancak kitap paramı çıkaramayınca satmak zorunda kaldım. 10 yıldır taşıdığım annemden kalan tek hatırayı satmak zoruma gitmişti. Ama başka çaremde yoktu. Hoca o kitabı almayan öğrencinin dersinden geçmesinin zor olduğunu söylemişti. Kitabı yazan kendisiydi. Yaptığı etik değildi. Hatta yasal bile olmayabilirdi. Ama hiçbir şey yapamamıştım. Tek başına sesinin çıkması bir anlam ifade etmiyordu. Benimde zaten o kadar güçlü değildi sesim. Kolyemi satalı sadece iki gün olmasına rağmen, içimde adlandıramadığım bir huzursuzluk vardı. Annemi yeniden kaybetmiş gibiydim. Sanki biri beni takip ediyor gibi hissediyordum. Annemin o gün söylediği sözler aklıma geldi. 'Yedi yaşındasın artık kızım. Bu kolyeyi sana vermek için bekledim. Bunu boynundan asla çıkarma. Bu seni bütün kötülüklerden korur. Bana söz ver kızım bunu çıkarmayacaksın boynundan' O gün annemin bu sözlerine anlam veremesem de, canımı yakmıştı kolyeyi satmak zorunda kalmak. Tabi ki batıl inançlarım yoktu. Bir kolye beni nasıl koruyabilirdi? Ailemden kalan tek hatıradan vazgeçmek zorunda kalmıştım. İçimdeki huzursuzluğun tek nedeni buydu. ... Burası özel bir okuldu. İnsanlar vardı. Üniversitede okuyordum. Bilmem kaçıncı kez. Bu kez tıp fakültesini seçmiştim. Kan bulmam daha kolay oluyordu. İnsanları öldürmeyi sevmiyordum. Ama hayvan kanı da bana göre değildi. Kan bağışı için çalışmalar yapıyordum. Taze kan gibisi yoktu. Kendimi kontrol etmekte başarılıydım. Okuldaki normal insanlara hiç zarar vermemiştim. Genelde buna dikkat ederdik ama acemi vampirler arasıra ufak kazalara sebep oluyordu. Yapacak bir şey yoktu. Bu bizim seçimimiz değildi. Doğamızda vardı bu. Normal yemekler yiyemezdik. Bizim de hayatta kalmak , güçlü kalmak için insan kanına ihtiyacımız vardı. Bazen bunu insanların et yemesine benzetiyordum. Ama sonra açlığım geçince özellikle düşüncemi kendimde vahşice buluyordum. İlk zamanlar açlık hissine direnmiştim. Kimseyi öldürmezsem , açlıktan ölür giderim sanmıştım ama olmamıştı. Ben ölümsüz sayılırdım. Kolay değildi ölümüm, hatta diğer vampirlerden bile daha zordu. Direnişim sonunda ancak bir canavara dönüşmüş insanlara saldırmıştım. Nerdeyse ortaya çıkıyorduk. Bir daha aç olarak insanların karşısına çıkmamaya dikkat ettim. Zamanla kendimi daha kolay kontrol ettim ama. Gerçekten bir insandan o an o sıcak kanı içmek farklıydı. Gerektiği zamanlarda bunu yapıyordum. Ben buydum. Doğduğumdan beri. Evet ben bir vampirdim. Bunun yanında özel güçlerim vardı. Ertunga bizim liderimizdi. Özel güçleri olan bir kaç vampiri o eğitirdi. Onları keşfetmesini sağlardı. Diğer vampirlerden daha güçlüydüm. Ve görünmez olabiliyordum. Taylan' ın da özel güçleri vardı. Yeşim ise özel güçlerini keşfetme dönemindeydi. Aslında çoktan keşfetmiş olmalıydı ama bir türlü ortaya çıkmıyordu. Yeşim' in sinirleri bozulmaya başlamıştı. Onu kandırdığımızı sıradan bir vampir olduğunu düşünüyordu. ...... Yılların verdiği yorgunlukla yerinden hafifçe doğruldu. Elindeki eski kitabı masaya bıraktı. Gözleri sert ama bir o kadarda yorgundu. Ertunga... Ertunga insan ırkından uzak bir topluluğun lideriydi. O özel ve seçilmiş biriydi. Vampirlerin hem lideri, hem de sırların koruyucusuydu. Çok özel bir vampirdi. Bütün kanları taşıdığı rivayet edilirdi. İnsan vampir kurt ve vampir avcısı. Ama bu mümkün müydü. Yarı vampir yarı kurt bir ırk vardı. Ve onlar safkan vampirlerin en büyük düşmanlarıydı. Ertunga aynı zamanda büyücü sayılırdı. Yüzyıllardır yapılan bütün ilaç ve büyüleri bilirdi. Yüzyılların yükü omuzlarındaydı. Lider olurken çok büyük bedeller ödemişti. Kehanetin yüzyıllar boyu belli aralıklarla tekrar eden bir hükmü vardı. O zamanın yine geldiğinin farkındaydı. Bunu durdurmak için birisini görevlendirmeyi düşünüyordu. Yoksa her şeyin sonu gelebilirdi. Ya da başka şeyler olabilirdi. Emin olmasa da hazır olduklarına bekleyecek zaman kalmamıştı. Elindeki kolyeye bakarak bunları düşünürken , birisinin geldiğini hissetti. Kararını son bir kez daha düşündü. Başka çare yoktu. Başka kimseyi seçemezdi. Kehanette bahsedilen kişi oydu. ...... O yarı vampir yarı kurt adam bir topluluğun lideriydi. Oyta safkan vampirlerin düşmanıydı. Tek amacı onları yok etmekti. En önemlisi onu. Onun seçilmemesi gerekiyordu ama bunu başaramamıştı. Zaman tükenmiş ve yeni seçim zamanı yaklaşmıştı. Bu seçime müdahale etmek zorundaydı. Eğer bunu yapmazsa kehanete göre sonları gelecekti. Yüzyıllarca devam eden bu kehanet ya da lanet yine üçgenini tamamlamıştı. Ve kehanette bahsedilen diğer kişi özel güçlerini keşfetmek üzereydi . Bu kehanet sadece Oyta ve Ertunga 'nın bildiği bir sırdı. Yine bugüne şahit olacaklardı. İkisinin de amacı benzer tarafları farklıydı. Oyta kehaneti ve gerçekleşirse olacakları düşünürken beklediği kişi geldi... ......... O bir geri dönüşümlüydü. İstediği zaman kurda dönüşebilirdi. Bütün soyu gibi. Babası vampir annesi kurttu. Ama o diğerlerinden daha özeldi. Onun birden fazla özel gücü vardı. O bunu bilmese de, kehanetin bir parçası da oydu. Bahsedilen kişi... Varlığı dünyaya gelişinden yüzyıllar önce bilinen , yüzyıldır beklenen kişilerden biri... O lanetli üçgenin bir parçasıydı. Henüz bunu bilmese de... .......... Uraz, Mina , Cenk ... Onlar bundan habersiz yüzyıl boyunca beklenmişti. Onlarda binlerce yıllık kehanetin anahtarı saklıydı. Onlar sonun başlangıcı, yeni başlangıçların kapısıydı. Kehanete göre her şey onlara bağlıydı. Türlerin devamı ve sonu bile. Her şey kan, ölüm ve aşka bağlıydı. Kim kurban kim katildi? Kim avcı kim avdı? Kim gerçek kim yalandı? Ve aşk bu kadar imkansızlıkta yaşar mıydı? Aslında en büyük soru; aşk için her şeyden vazgeçip ölüme yürünür müydü? Aşk için sevdiğin herkesi ölüme gönderebilir miydin? Ya da mecbur kalsan sevdiğini öldürebilir miydin? İki adam bir kadın... Varlıklarından yüzyıllar öncesinde var olmuş bir aşk üçgeni... Bir kehanet zinciri... Peki kehanet gerçek mi? Her seçim bir kaybediştir. Bir şeyi seçer ve seçemediğini kaybedersin. Peki ya bu seçimde seçtiğini de kaybedeceğini bilirsen? O zaman gerçekten seçmek istediğini seçebilir misin? Aşk için gözünü kırpmadan ölüme yürüyebilirsin. Peki sevdiklerin, değer verdiklerin, hayatları sana bağlı olanlar... Onları da gönderebilir misin? Bir aşk uğruna kaç ölümü göze alabilirsin? Peki ya sevdiklerini korumanın tek yolu aşık olduğun kişiyi ölüme göndermekse bunu yapabilir misin? Bunu yaptıktan sonra yaşamaya devam edebilir misin? Varlığından önce var olmuş bir kehanetin seni yönetmesine izin verebilir misin? Varlığından önce var olmuş bir aşka inanıp teslim olabilir misin? İki adam bir kadın... Basit bir aşk üçgeninin çok ötesinde, imkansızın üstünde bir aşk hikayesi... " İkisi de sevecek ve sen birini seçeceksin. Yaptığın seçim bir sonun başlangıcı olacak ya ölecek ya öldüreceksin. Seni ancak o öldürebilir, onu ancak sen ya da kanından biri. Kehaneti ancak seni öldürerek durdurabilir. Yoksa sen kimi seversen onun ve türünün sonu olacaksın. " M.S 376 O kişi bulunmuştu. Peki ya kurtulmak için yeterli zaman kalmış mıydı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD