Bileğimden sertçe tutup çekildim. O anda, o dünyadan bu dünyaya dönüş yapmış gibi oldum. Ama bundan mutlu olmamıştım. Kolumu tutan kişiye baktığımda onun olduğunu gördüm. Uraz bana oldukça sert bakarken kolumu daha çok sıkmaya başladı. Sinirden ne kadar sert tuttuğunun farkında değildi sanırım. Bileğim acıyordu. Elime kan gitmediği için renk değiştirmeye başlamıştı.
'Kolumu acıtıyorsun.' diye bağırdım bilmiyorum. O ise ne dediğimin farkında bile olmadı sanırım.
'Bu adamla ne konuşuyordun? Ben sana kimse ile konuşmayacaksın demedim mi? '
İçimden ' Oldu paşam başka bir emrin var mı?' demek geçse de sert bakışları, çatık kaşları karşısında sesin nasıl çıkarıldığını unutmuştum. Gözlerini bana dikmiş hala sinirle bakıyordu. Cenk' in gözleri alevse Uraz' ın gözleri kesinlikle buzdu. Ya da tam tersi. Aklıma Robert Frost 'un dizeleri geldi.
Ateş ve Buz
Bazıları dünyanının sonunun ateş olduğunu söylüyor,
Bazıları da buz.
Tutkuyu tattığımdan
Ateşi tercih ediyorum ben.
Ama iki kere yok olacaksa dünya,
Biliyorum nefreti yeterince
Buzla da yok olsun
Diyebilecek kadar.
Kolumu çekiştirmeye çalışırken bir daha bağırdım. Anlaşılan başka türlü sesimi duyuramayacaktım.
' Canımı yakıyorsun, bırak dedim!' ama bırakmadı. Sadece kelepçe gibi parmaklarının biraz gevşediğini hissettim. Elime tekrar kan gitmeye başladı. Uyuştuğunu hissediyordum.
Uraz ve Cenk birbirlerine bakıyordu hala. Bakışlarının tarifi yok. İkisi de gözünü kırpmıyor. Sanki meydan okuyorlar. Şiirler yazılır bakışlarına. Nefret şiirleri. Ya da kahramanlık destanları. İkisi de birbirini öldürecek gibi bakıyor. Bu kadar uzun bakışmaları beni sinir etti.
Uraz' ı ittirmek istiyorum ve bağırmak. ' Hey! O bakışlarda sadece ben kaybolabilirim, çek gözlerini!' demek.
Ya da Cenk 'e vurmak istiyorum ' Uraz sadece bana öyle sert bakabilir.' demek. Neden böyle hissettiğim konusunda , en ufak bir fikrim bile yok.
İkisi de öyle ürkütücü ki şu an, kafam karıştı. Düşman mıydılar yani? Aralarındaki tek sorun ben olamam bu çok belli.
Bir süre daha onlara baktım. Birbirlerine böyle bakmaktan vazgeçecek gibi değiller. Sanki bir oyun oynuyorlar. Gözünü kim önce çekerse kaybedecek. Acaba kavga etseler kim kazanır merak etmeye başladım. İkisi de adeta birer kas yığını. Uraz biraz daha uzun ama Cenk daha iri duruyor. Düşüncelerden sıyrılıp elimi gözlerinin önünde aşağı yukarı salladım.. İkisi de aniden dönüp bana bakıyor. İkiz gibi... Bakışlarına anlam veremiyordum. Şu an üçümüzü, bu bakışları anlatmanın en kolay yolu, en yakın tasvir; bir aslan , bir kaplan ve bir ceylan yavrusu falan olur herhalde. İkisinin de bakışları biraz yumuşadı sonunda.
Uraz Cenk' e döndü.
'Sakın. Uzak duracaksın ondan yoksa olacaklara karışmam.'
Sesindeki tehdit çok net. Korkmaya başladım. Cenk ise bana bakıp gülümsedi. Sanki hiç umrunda değil.
' Sonra görüşürüz güzellik. '
Ağzımı açıp ona cevap vermek istiyordum. Uraz' a ' Ne karışıyorsun?' demek. Dudaklarımı araladığımda Uraz yürümeye başladı.
Benim bileğimi bırakmadan yürüdüğü için peşinden sürükleniyordum adeta. Yavaş yürümeyi kesinlikle bilmiyor bu çocuk. Yürürken bileğimi daha hafif tutuyor bu sefer. Bacak boyu çok uzun, bacaklarının kaslı olduğu pantolondan bile belli. Benim zayıf bacaklarım ona yürüyerek nasıl yetişebilir ki. Onun yürürken attığı adımlara koşar gibi adımlarla ancak yetişiyordum.
Odamın önüne geldiğimizde bileğimi bırakıp;
'Kapıyı aç. ' dedi.
Yine kükrüyor. Biraz önceki tasvirimdeki aslanın o olduğuna karar verdim. Ama hayır, karşısında yavru ceylan yok..
'Sanane ya ister açarım ister aç-'
'Sana kapıyı aç dedim!' Diye bağırmasıyla yerimde titremeye başladım. Daha kötü kükreyebiliyormuş meğer. Tamam kabul yavru ceylanım. Bir kapı için daha fazla cesaret hapı yutmuş gibi davranmaya gerek yok. Yutkunup kapıyı açtım. İçeri girince o da peşimden girip kapıyı kapattı. Hangi hakla odama izin bile almadan giriyorsa.
....
'Cenk sana ne söyledi?'
'Hiçbir şey. Sadece dün akşam beni kurt-'
'Biliyorum. Bir daha onunla konuşmayacaksın.'
'Sen kimsin ya bana karışıyorsun? Kendini benim abim falan mı sanmaya başladın? Ayrıca sen nerden biliyorsun? '
' Abin mi? Seni kardeşim gibi falan görmüyorum. Sadece bir görevsin. Senden ben sorumluyum ufaklık. Ayrıca bunu al ve bir daha boynundan çıkarma.'
Elindeki kolyeyi bana attı.. Havada yakaladığım anda sattığım kolye olduğunu gördüm Ama onda ne işi vardı.
'Sen bu kolyeyi nerd-'
'Soru sorulmasından nefret ederim ufaklık. Burda soruları sadece ben sorarım.'
Arkasını dönüp gideceği anda kolunu tuttum. Sanki elim kolunu yakmış gibi bir ifade ile hızla bana döndü. Teni bir buz kütlesine dokunmuşum gibi içimi ürpertiyordu ama konumuz bu değil şu an.
'Bu kolye annemin bana verdiği kolye. Sen nasıl buldun bunu?'
'Soru sorulmasından nefret ettiğimi söylemistim sana. Şimdi kolumu bırak. Yoksa..'
'Yoksa ne?'
Bir anda duvara itti. Üzerime gelip ellerimi başımın üstünde tek eliyle tuttu. Ellerinin ne kadar büyük olduğunu düşündüm kısa bir an. Sonra kurtulmaya çalıştım ama o ellerimi daha çok sıkmaya başladı. Diğer elini boynuma götürdü.
'Sana tavsiyem ufaklık benim sözlerimi dinle. Yoksa senin için hiç iyi şeyler olmayacak. '
Gözleri koyulaşmıştı. Adeta gözümün önünde renk değiştirmişti. Gözleri zaten isim veremediğim bir renkti. Böyle daha ürkütücü olmuştu.
Boynumdaki elini çekti. Ellerimide bırakıp odadan çıkacağı sırada bağırmaya başladım. Bir gün içinde neler yaşamıştım. Artık sinir sistemim iflas etmişti.
' Ben gidiyorum , sende bana bakıcılık yapmaktan kurtulursun.'
' Blöf yapma nereye gideceksin? '
' Hala 18 değilim yurda dönerim. İşime dönerim. Buraya gelmeden öncede yaşıyordum sonuçta. Burası çok saçma bir yer. Kiminle konuşacağıma sen karar veriyorsun. Beni kurtaran adam burda karşıma çıkıyor. Ve sen bana sattığım kolyeyi verip annemin söylediğine benzer sözler söylüyorsun. Al bu kolyeyi bu artık benim değil sattım ben onu. '
' Kolyeyi tak ve odadan çıkma. '
' Kolyeyi takmıyorum, burda da kalmıyorum. '
Uraz her zamanki gibi sinirli bakmaya başladı. Pardon heer zamankinden daha sinirli. Onu kısacık süredir tanıyordum ama sinirli bakışları ile akraba çıkacaktık yakında. Hep daha fazlası olmaz diyordum. Ama o bir şekilde başarıyordu.
'Okulun sahibi seni bu kolyeyi satarken görmüş. Üzgün göründüğün için ilgisini çekmiş. Sanırım satıcıda sen kolyeyi sattıktan sonra , parasını vereceğini söyleyip adres bilgisi falan almış. Sanırım senin hırsız olduğunu düşünmüş. Ertunga' da yani okulun sahibi kolyeyi almış, seni araştırmış, başarılı bir öğrenci olduğun içinde burs vermeye karar vermiş. Şimdi sen salakça sorularla bu fırsatı kaçırmak mı istiyorsun? '
Söyledikleri mantıktan çok uzak değildi. O gün o kadar üzgündüm ki; orada biri var mıydı hatırlamıyordum.
' Ertunga nasıl bir isim be ?'
' Bana bak ufaklık bir kez soruna cevap verdim diye saçma sapan sorular sormasan iyi edersin Yoksa gerçekten senin için çok kötü olacak. Burda kaldığım her saniye senin için hiç iyi şeyler düşünmüyorum. Bu nedenle çeneni kapat odanda otur.'
Odadan çıktı gitti. Yine ve yine kükreyip benim olduğum yere çakılmama neden olmuştu . Ben hala korkuyla titrerken elimdeki kolyeye bakıyordum. Bursu kabul ettiğime göre bunu da kabul edebilirdim. Kolyenin bir tılsımı olduğuna inanmıyordum ama annemle aramızdaki bağdı. Annem beni hala cennetten koruyordu.
Aynanın karşısına geçip kolyeyi taktım. Annemden kalan tek hatıraydı. Kolyeyi avcumun içine aldım. Bir gün bende ailesi olmayan bir çocuğu okutacaktım. O iyi yürekli adam gibi. Eğer onu bir gün görürsem kolye içinde teşekkür etmeyi aklımın bir köşesine not aldım. Bütün bunları yapabilmek ve böyle iyi yürekli birini yaptığı iyiliğe pişman etmemek için, kurallara uymaya karar vermiştim. Aslında Uraz' da o kadar kötü biri değildi. Beni koruyordu.
---
Yazarın anlatımı...
Uraz Ertunga' nın yanına gitti. Ertunga oturması için işaret etti.
'Mina az önce Cenk' in yanındaydı.
'Nasıl olur bu? Bir şey oldu mu?'
' Beslenmek için yanından ayrılmak zorunda kalmıştım. Ama buna fırsat vermedi. Mina şu an iyi ama az daha Cenk' in yarattığı dünyada kaybolacaktı. Onu gördüğümde Cenk' e kitlenip kalmıştı. Cenk' in yarattığı dünyaya çekildiği çok belliydi. Ama Cenk onda bir tuhaflık hissettim.'
' Ne gibi bir tuhaflık ?'
' Cenk onu hapsetmek değil , etkilemek istiyor gibiydi.'
' Bunu bekliyordum. Mina' yı bu durumdan da korumalısın. Onu Cenk' ten kesinlikle uzak tutacaksın.'
' Bunu yapmam ne kadar mümkün bilmiyorum. Cenk 'ten etkilenmiş gibiydi. Zaten sürekli sorular soruyor. Ondan hoşlandıysa buna karışmamı normal karşılamayacaktır. Zaten etkilenmiş görünüyordu. Tabi bu Cenk' in yarattığı bir sanrı da olabilir. Emin değilim. '
' Bunun olmasına izin veremezsin Uraz. Gerekirse onu bir an bile yanından ayırmayacaksın. Kolye onu Cenk' in güçlerinden korur .'
' Hiç zaman kaybetmeden peşine düşmüşler. Kolyeyi verdim. Onu takarsa güvende olacak o zaman. Ancak ben zorlanıyorum. Kokusu. Kanı. Beni kendine çekiyor. Biliyorsunuz ben bu konularda daha tecrübeliyim, kana bile tepki vermiyorum ama bu kızda çok zorlanıyorum. Görevi başkasına vermeniz onun için daha iyi olacaktır.'
'Başaracaksın Uraz . Bu yüzden seni seçtim. Başaracağını biliyorum. '
Uraz Ertunga 'nın yanından çıkarken fısıltıyla konuştu.
' Hiç sanmıyorum başaracağımı. '