Rogan, üzerindeki psikolojik baskının giderek arttığı son zamanlarda istifa etmeyi düşünse de bundan vazgeçmişti. Kırklı yaşlarının henüz başlarındaydı ama yine de yılların yorgunluğu omuzlarını çökertmenin bir yolunu buluyordu. Hayatını adadığı bilim sonu olmadan önce işi bırakıp emekliye ayrılmayı düşünmüştü. Sonra, işi olmadan yapamayacağını anlayıp bundan vazgeçmişti.
Uzun zaman önce rayından çıkan hayatını geri istiyordu. Bunun için bu projede kalmaya mecburdu. Buradaki eski çalışanlar hayatlarında geride bırakamadıkları şeyler yüzünden buradaydılar. O ise çoktan ardında bıraktığı ve özlediği şeyleri geri kazanmak istediği için gidemiyordu.
Herkesin ikinci bir şansı olur muydu? Zihninde çoğu zaman yankılanan tek soru bu oluyordu. Sonra içindeki bir ses her zaman ikinci şansların olmaması gerektiğini söylüyordu ve o haklıydı. Her zaman her şey için ikinci bir şans olmamalıydı. Bunu kendisinden biliyordu ama bazı şeyler için can yakacak kadar acılara katlanmak gerekirdi. Sonucunda ise çok istenen o şansa yaklaşılsa bile dokunmak mümkün olmuyordu.
Acılarını geride bırakıp devam etmeye çalışıyorsa bunun bir sebebi vardı, hem de çok güzel bir sebep. Belki de artık ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüyordu. Bu şansa sahip olabilmesinin tek yoluysa burada kalmaktı. Her gün Harbert’ın iğnelemelerine katlanmak zorunda kalsa bile gitmeyecekti. Hatta Bay Collins’in gururunu inciten sözlerine bile susabilirdi.
Yarım bıraktığı bir işi olmamıştı şu ana kadar. Bunu da öylece bırakmaya niyeti yoktu. Bu proje onun her şeyi, sevdiği insanlardan kendisine yadigâr kalan tek mirastı. Onu korumak zorundaydı ve gerekirse hayatı pahasına da olsa bu mirası koruyacaktı. Hiçbir yere gitmeyecekti. İşte, tam şu anda daha fazlasını istemek için yüzsüz ve gurursuz biri olmalıydı.
Odasından çıkarak kaybettiği kararlılığından kalan kırıntıları da alıp Harbert’ın odasına yöneldi. Sanki geleceğini biliyormuş gibi kendisini kapıda karşılamıştı. Yüzünde kibirli bir ifade vardı ve gelmeni bekliyorum der gibi bakıyordu. Sanki bakışlarında bir şey daha vardı, anlamlandıramadığı ya da öyle olmamasını umduğu. Her zaman ondan gelen rahatsız edici bir duygunun yanına ilişmiş bir korku hissederdi. Bunu ancak onun sahip olduğunu düşündüğü bir duyguyla açıklayabilirdi. Yıllarca kendisine göstermeye çalıştığı, karşılıksız hislerini besleyen, korkunç bir saplantıyla.
Adam konuşmasa da gözleriyle çok şey anlatıyordu. Gözleriyle anlattıklarından korkmamak mümkün değildi zaten. "Bana muhtaçsın ve her şeye rağmen yine bana geleceksin. Bu dünyada benden başka gidecek yerin olamaz senin." diyordu adeta.
Bakışlarından rahatsızlık duyduğu adamın odasına girmekte tereddüt etti ve bu çekimserliğinde içten içe haklı olduğunu biliyordu. Girmesi için eliyle içeri davet eden adamın pişkinliğini koruması canını sıkmıştı. Harbert’ın kibirli ifadesini yüzünden silecek bir gülümseme takınan Rogan, ellerini beline koydu. “Seni aşağıda bekliyorum.” dedikten sonra kat çıkışına yöneldi. Attığı her adımda tek bir şey düşünüyordu. Seninle kapalı kapılar ardında konuşmak mı, hayatta olmaz!
Asansörle zemin kata geldikten sonra bir süre daha bekledi. Zemin kattan camlarla ayrılmış kafeteryayı görebiliyordu. Orasının girişi dışarıdaydı ve iç taraftaki giriş bir süredir kullanılmıyordu. Tavan penceresinden yansıyan günışığı içeri giriyordu ve üst katlardan tüm zemin görülebiliyordu. En üst kattaki personel odalarından bazılarının zemin kata açılan pencereleri vardı ama mutlaka dışarıdaki eşsiz manzaralardan birine bakan, ikinci bir pencereleri daha olurdu. Sonunda Harbert’ın geniş gövdesinin asansörlere yaklaştığını fark etti. Tedirginlik dalgasının geçtiği bedeni ürperdi. Onunla konuşmakla hata yapıyor olabilir miydi? Tüm gururunu ayaklar altına alarak üstelik.
“Konuşmak için tüm gözlerin üzerimizde olacağı bir yeri seçmeyi ancak sen düşünürsün Vicky.”
Yeniden rahatsız edici bir duygunun sarmaladığı Rogan, medeniyetten uzakta, terk edilmiş bir kalede yaşamak istemişti bir an için. O zaman Harbert da onun verdiği tedirginlik de olmazdı orada. Tüm gözler üzerinde olsa bile güvende hissedemezdi şu an. Ondan fersah fersah uzak durursa iyi olabilirdi ancak. Karşısındaki adamın olmayan merhametini uzun zaman önce kaybettiğini biliyordu fakat yine de bir parçasının insanlığını korumasını umuyordu. İsteğini söylerken bile boşuna çabaladığını hissetti.
“Git Harbert, geldiğin yere geri dön.”
Korumaya çabaladığı kararlılığı, Harbert’ın kibirli gülüşüyle yerle bir oldu ve şimdi her zamankinden daha çok canından bezmiş birinin ifadesine sahipti.
“Samimiyetimizi ne çabuk kaybettik?” diye soran adam, birkaç gün önce Claire’den bahsettikleri telefonda kendisine Nicholas dediği anı hatırlatıp üzerine bastırarak “Vicky.” dedi. Etrafını kontrol eden Harbert kimsenin kendilerine bakmadığına emin olunca, dekor olarak konulan yüksek ofis çiçeklerinden uzun boyu ve geniş yapraklarıyla tam bir gizlenme alanı sağlayan difenbahya bitkisinin arkasına çektiği kadını duvara yasladı ve bir kolunu boynuna bastırdı. Diğer koluyla sıkıca tuttuğu bileklerini zapt etti ve kulağına yaklaşarak tehditvari bir sesle fısıldadı.
“Hiçbir yere gitmiyorum, sen de öyle.”
Harbert’ın yakınlığından duyduğu rahatsızlık kadar boğazına uyguladığı hayvani baskıdan da kurtulamıyordu Rogan. Zorlukla alabildiği nefesin ardından kesik kesik konuşabildiği anda durmasını istedi.
“Nick, dur. Nicholas, kes şunu.”
Kokusunu içine çeken adam kendisini duymuyor gibiydi. Hâlâ boğazına baskı uygulamaya devam edince onu büyük bir kuvvetle üzerinden itti. Arkaya doğru sendeleyen Harbert, acıyla inlerken kendisiyle birlikte difenbahya saksısının devrilmesine sebep oldu. Bir elini boğazına götüren Rogan sırtını yasladığı duvarın dibine çökerek şiddetle öksürdü. Bu gürültülere hiç kimse kayıtsız kalamazdı, mutlaka birileri bunu görmüş olmalıydı ama bu umurunda değildi. Kendisine yapılan haksızlığa daha fazla tepkisiz kalamazdı.
Ayağa kalkmaya çalışan adam bunu başaramadan önce Rogan kendini toparlayarak ondan uzaklaştı. Harbert’ın yüzüne tükürdü ve “Cehenneme git!” diyerek küfretti. Bir eliyle boynunu ovuşturup diğer eliyle duvardan güç alarak oradan uzaklaştı. Ne olursa olsun onun elinde can vermeye niyetli değildi.
Rogan uzaklaşırken kafeteryadakiler iç girişi açtırarak zemin kata gelmeye çalışıyordu ve bir kısmı da dış kapıları kullanarak çoktan gelmişti bile. Bu yetmezmiş gibi üst katlardan bakan insanlar da onları izliyordu ve durum özellikle birilerinin hiç hoşuna gitmemişti. Yeni ekip lideri Michael Collins ve Vekil Müdür Bruno Belmonte.