10. Bay Rutherford

1149 Words
Main Street’teki ofisinde günlük rutinlerini yerine getiren yaşlı adam otoritesini koruyarak vakıf üzerinde baskı kurmaya çabalıyordu bir süredir. Son zamanlarda tek yaptığı da vakfın maliyesinden yüklü miktarda nakit elde etmeye çalışmaktı. Bunda epey başarılı olduğu da açıktı. Bütçe kısıtlamasını kabul etmeyip ayrılmak isteyen proje sahiplerine kendilerinden daha iyi bir sponsor buldukları takdirde gitmekten çekinmemelerini söylemeyi ihmal etmiyordu. Kendine güveniyordu. Çünkü biliyordu ki hiçbir sponsor kendilerinin sağladığı imkânları sağlayamazdı. Özellikle fen bilimlerinde gelişmiş laboratuvarlar ve yüksek teknolojili ekipmanları ile bilim insanlarının en çok tercih ettiği araştırma merkezlerine sahiptiler. Bu yüzden bir süre bütçe kısıtlaması yaşayacak olsalar da çalışanlar daha iyi bir çalışma ortamı bulamayacaklardı. Üstelik bütçe kesintisi bittiğinde yine burada olmak isteyeceklerdi. Fen bilimleri alanında çalışmalara adanan EMB Araştırma Merkezi’yle alakalı konuları halleden yaşlı adam, ofisindeki vitray camlardan yansıyan ışık huzmelerini izledi. Gökkuşağı renkleri içeri dolarken vitrayların kendisine CTA’yı anımsatmasına ironiyle gülümsedi. Kısa bir süre önce arayan Tyler’ın “Bay Belmonte’den aldığım raporu size getiriyorum Bay Rutherford.” diye haber vermesiyle gelmek üzere olduğunu öğrenmişti. “Zamanı gelmişti artık.” Çok geçmeden Tyler’ın gelmesiyle, Belmonte’nin hazırladığı listeyi ve AYP’nin yeni ekip lideri olmak için aday gösterilen kişilerin özgeçmişlerini incelemeye başladı. Başarılarıyla hakkında daha önce çok şey duyduğu Richard Bishop diğerlerinin arasından sivrilip çıkıyordu. Susanne Fisher’ın da göz dolduran bir özgeçmişi vardı ve Joseph Anderson da yabana atılacak biri değildi. Hakkını vermek gerekirse Belmonte gerçekten iyi bir iş çıkarmıştı. Anderson geçen yıl Güney Asya’yı bir gezgin gibi turlarken, Fisher Güney Afrika’da yerel kültürler üzerine birkaç makale yazmakla meşguldü ve Bishop da birkaç eyalette üst düzey çalışanlarla kurduğu yakınlık sayesinde Amerikan yerlileri üzerine gizli çalışmalar yürütüyordu. Üçü de ekip lideri olma potansiyeline sahipti. AYP’nin denizaşırı ülkelere de gideceği göz önüne alınınca bölünen her grubun başına kendisinin atayacağı birini yerleştirmek mantıksız gelmiyordu. Konu sadece bilim adına yapılan çalışmaları desteklemek olsaydı bunu kabul edebilirdi ancak bu işin bir de “aması” vardı. “Ama bilim şimdilik umurumda değil.” CTA’ya Vekil Müdür olarak atanmasını sağladığı Belmonte’nin ince eleyip sık dokuyarak onlarca insan arasından seçtiği kişilerin bilim adına faydalı işler yapacaklarına kuşku yoktu. Anderson ve Fisher’ın diğer kıtalarda yer aldığını düşününce Kaliforniya’da çalışabilecek tek bir kişi kalıyordu geriye, Bishop… Eyaletteki güvenlik güçlerinden orduya, en alttaki memurlardan senatörlere kadar pek çok kişiyle bir yakınlığı vardı. San Francisco Polis Departmanı ile bağlantıları işe yarayabilirdi. Belmonte bunu düşünerek Bishop’u diğerlerinin arasına öylece koymuş olamazdı. Adam arkasını sağlama alarak çalışan tiplerdendi fakat bir şekilde güven vermiyordu. Güvenilebilir biri miydi ya da kendisine sadık kalacak mıydı? AYP’nin asıl amacının dışına çıktıklarında bundan rahatsızlık duyar mıydı ya da bir şekilde kendisine ihanet eder miydi? Bundan emin olmadıkça siyasi bağlantıları kuvvetli birine güvenip ona kendi araştırmalarını teslim edemezdi. Siyasi bağlantılarını kullanarak veya güvenlik güçleriyle birlikte hareket ederek AYP’ye yükleyeceği yeni misyonu sabote etmeyeceğini bilemezdi çünkü. Uzun yıllar önce ailesini derinden sarsan “trajedi”nin son bulmasını istiyordu artık. Ailesi bu kadar acı çekmeyi hak edecek bir şey yapmamıştı, damarlarında taşıdıkları kandan başka. Bir Rutherford olarak doğduğu günden beri pek çok şeye göğüs geriyordu ve Rutherford olarak dünyaya gelen çocuklarını kucağına aldığında da tek derdi onları korumaktı. Bunun için S&R Holding kadar yaptığı yardımlarla da tanınan vakfın maliyesini kontrol altına almaya çalışıyordu. Eğer çocuklarını aramasaydı belki de varlığından asla haberdar olmayacağı bir projeye sponsorluk yaptığını bile bilmeyecekti. Hatta aynı projeyi himayesine almayı dahi düşünmeyecek, çalışanlarının güvenliği için endişelenmeyecekti. Rutherford bir süre önce AYP’nin gizlice desteklenmesini isterken kendisine verilen tüm araştırma raporlarından sonra kızlarıyla bu proje arasında bir bağ olduğunu fark etmiş ve onları bulmaya giden yolların yine aynı projeden geçtiğini anlamıştı. Aslında projeyi desteklemesinin tek nedeni önüne çıkan engelleri ekipteki uzmanların daha kolay aşacağını düşünmesi ve onların işini kolaylaştıracağına inanmasıydı. Vakıfta ve alt kurumlarda bütçe kısıtlaması talimatı vererek aslında kendi kişisel araştırmasına daha çok mali kaynak yaratmaya çalışıyordu. Çünkü araştırması birkaç milyon doları geçmişti ve tam anlamıyla bir sonuç elde edememişti. FBI ise çoktan aramayı bırakmış dosyayı da rafa kaldırmıştı. Bu yüzden kendi kişisel araştırmalarından başka hiçbir şey yoktu elinde. Ne olursa olsun kızları bu topraklarda kaybolmuştu ve yine burada bulmalıydı onları. Bay Rutherford AYP’yi destekleyecek ve onlar da farkında olmadan holding başkanının önüne çıkan tüm engelleri tek tek ortadan kaldıracaktı. Sadece bunun düşüncesi bile farklı amaçlar için ortak çalışmayı, gizliliği veya yalanları meşru hale getirebilirdi. Rutherford için çocuklarının hayatı söz konusuyken, AYP ekibi de arkeoloji çalışmaları kadar arkadaşlarının ölümüne sebebiyet veren kişilerin peşindeydi. Johannes bunu dile getirmiyordu ama arkeologların ölmesine neden olan kişilerin, aynı şeyleri kendi küçük kızlarına da yapmış olabileceklerinden korkuyordu. Kızlarının kaybolmasını başka hiçbir şeyle açıklayamazdı. Çünkü yıllardır yaptığı tüm araştırmalar kendisini hep aynı noktaya getiriyordu, AYP… Kızlarını ararken onlara ulaşmasını sağlayabilecek herkes müttefikiydi. Çocuklarını alıkoyan, onlara zarar veren ya da yanında olmasını engelleyen her kimse arkeologlara da zarar vermişti. Bu yüzden AYP çalışanlarının güvenliği çok önemliydi. Onlar araştırmalarıyla arkadaşlarının başına gelenleri öğrenirken farkında olmadan kızlarına giden yolu da aydınlatacaklardı. Kendisi bir şey yapamıyor olsa da AYP bunu kendisi için halledebilirdi. Eğer AYP çocuklarını bulursa önlerine hazineler dökmek yapabileceği en kolay şeydi muhakkak. Kendisi için bu kadar kritik bir araştırmaya Bishop’u ya da başkasını atamak riskli geliyordu. Oturduğu yerden dosyaları bir kenara fırlattı. Çocuklarının güvenliğini hayatını bilime adayan kimseye emanet edemezdi. Çünkü yeri geldiğinde koruyacakları tek şey kıymetli araştırmaları ve arkeolojik buluntuları olacaktı, çocukları değil. Kime güvenebilirdi, kimi AYP’nin başına getirse çocuklarının hayatını bilimden önde tutardı? Ofisindeki vitraylardan yansıyan ışıkların kapıya doğru uzanan harelerine baktığında çocuklarının sureti geliyordu gözlerinin önüne. Yardım çığlıklarıyla “Baba…” diye haykırmaları, uzun yıllardır gecelerinin en büyük kâbusuydu. Kızları dışarıda bilmediği bir yerde değil, yanında olmalıydı. Eğer hayatta değillerse de kimseleri olmadan, adlarının dahi bilinmediği topraklarda terk edilmeyi değil kendilerine çiçekler bırakılan bir mezarı hak ediyorlardı. Onlar kendi çocuklarıydı ve hepsini çok özlüyordu. Kaybolan kızlarının üzüntüsüyle yanındaki evlatlarına gereken ilgiyi gösteremediği için zaten yeterince pişmanlık duyuyordu ama tek istediği bütün çocuklarının hayatta ve sağlıklı bir şekilde yanında olmasıydı. Bu hayalini yerine getirecek birileri vardı mutlaka. Sadece onları bulmalıydı. Bakışları Tyler’ın çıkıp gittiği kapıya takıldığında aklında çakan şimşekler bu kişiyi uzakta aramaması gerektiğini söylüyordu. Tyler ve ailesini uzun zamandır tanıyordu. Birlikte çalıştıkları süre boyunca da kendisini hayal kırıklığına uğratacak en ufak bir şey yapmamışlardı. Tyler bir korumaydı ve ekip liderliği konusunda biçilmiş kaftan sayılmazdı ancak en az onun kadar güvenebileceği birinin buraya gelmesini sağlayabilirdi, ağabeyi Michael Collins. Eğer Michael AYP’nin başına gelirse çocuklarını her şeyin önünde tutardı ve herhangi bir güvenlik zafiyeti oluşmasını engellerdi. Collins ailesiyle yıllar öncesine dayanan eski bir dostlukları vardı ve ona güvenmek tanımadığı birine güvenmekten daha kolaydı. Üstelik o bu araştırmayı nihayete erdirebilirdi. Tyler’a bir mesaj bırakarak Michael’ın en kısa zamanda San Francisco’ya gelmesini istedi. Uzun süredir Avrupa’da yaşarken radikal bir kararla Bankok’a taşınmıştı. Bir süre önce de Londra’ya geri döndüğünü duymuştu. Uzun yıllardır burada olmadığı için kimse Michael’ı tanımıyordu. Bu avantajı kullanırken şu anı anımsayacaktı ve o zaman Michael’ı seçmekle ne kadar doğru bir karar verdiğini düşünecekti. Vitrayların gökkuşağı senfonisi, zihninde kızlarına ait nadir hatıraları canlandırırken onlara kavuşacağı günün fazla uzak olmamasını umuyordu. Çocuklarını kendisinden koparıp çalan her kimse bunun bedelini ödetecekti ve gerekirse can almaktan da çekinmeyecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD