İnstegram: yazarasmira
VEDAT
“Yeter artık baba! Ben daha fazla adaletin tecelli etmesini beklemeyeceğim! Meral’i Cihangir’in öldürdüğüne şüphem yok. Onun cezasını ellerimle vereceğim!”
Babam elini masaya vurup “Uygurları öyle elimizde kanıt olmadan karşımıza alamayız,” dedi sert bir tavırla.
“Kanıt mı? Rahmetli kardeşim kısır olduğu için boşamaya uğraşmadı mı o şerefsiz! Şimdi başka kadından çocuk peydahlayınca Meral’i ortadan kaldırdı işte! Meral’in kocasından başka düşmanı yok! Cihangir piçini ellerimle öldüreceğim!”
“Sakın beni ezip kendi başına iş yapmaya kalkışma Vedat.”
“Karanlık dünyanın korkulu rüyası Fırat Beyzade üç kuruşluk Uygurlardan mı korkuyor? Kızının kanını yerde mi koyacaksın baba? Hiç mi için yanmıyor?”
“Yanıyor elbet! Ama her şeyin vakti var!”
“Sen ne yaparsın, neyi beklersin bilmiyorum ama ben ne yapacağımı gayet iyi biliyorum!”
“Sana yapma diyorum!”
Babam kaşlarını çatmış belimden çıkardığım silaha gergin bir ifadeyle bakarken “Bu silahı çocuk yaşımda sen elime verdin! Bu ailenin geleceği de reisi de sensin dedin. Serhat’tan mafya olmaz, Beyzadelerin namını ancak sen ayakta tutarsın diyerek beni kendi yoluna sevk ettin. Şimdi bırak, kendi bildiğim şekilde intikamımızı alayım. Ben Meral’in katiline gün yüzü göstermemeye yemin ettim baba! Önümde dağ olsa bile yıkar geçerim! Her şeye eyvallah baba ama durmaya eyvallahım yok!” diyerek ayağa kalktım.
Babam susmuştu. Kız kardeşlerim Hazal ile Sevda da beni desteklediklerini göstermek için yanıma geçmişlerdi. Serhat ise kim bilir nerde sabahlamıştı. Yine ortalıkta yoktu.
“Ahmet Uygur’u tanımıyorsun Vedat. O Cihangir’in babasına benzemez. Bizim gibi alenen mafya değildir ama İstanbul’un ağasıdır. Belki senden benden daha çok insanı ortadan kaldırmıştır. Şimdi Cihangir İstanbul’ds amcasının yanındayken ona yapacağın saldırıyı Ahmet Uygur kendine yapılmış sayar. Bekle şu herif Adana’ya dönsün. Biz o zaman ifadesini alırız.”
“Ya hiç dönmezse? O itin keyfini mi bekleyeceğim? Ben adamları da toplayıp gidiyorum! Ahmet denen adamda elinden geleni ardına koymasın!”
Babamın sesini duymayıp belime silahı takarak kendimi konaktan dışarı attım. Hazal’da peşimden gelmiş “En doğrusunu yapıyorsun, Meral’i öldürüp hayatlarına devam etmelerini kaldıramıyorum. Suçlu eniştemiz olacak o hainden başkası olamaz. Meral’in düşmanı yok, kim niye alnından vurarak öldürsün. Sen de o pisliği aynı şekilde öldür, başka türlü içimiz soğumayacak!” dedi nefreti gözlerine ve sözlerine yansırken.
“Hiç şüphen olmasın. İtiraf ettiği anda iki kurşunla canını alacağım. Meral’e yaptığı şekilde iki delik açacağım bedeninde…”
Hazal bana sarılınca saçlarının tepesinden öptüm. Meral’de beni böyle sevip sayardı. Üç kız kardeşimden birini benden alanın canını almadan bana rahat yok!
Cemal’e seslendim. “Topla adamları, İstanbul’a gidiyoruz.”
“Emrin olur ağam,” dedi hürmetle başını eğerken.
Cemal hemen adamları toparlamış, onlar önden araçlarla giderken ben ve birkaç adamım özel jetimle yola çıkmıştık.
İstanbul’a vardığımda Aslan Saruhan’ı aradım. Onun adam kaçırdığında kullandığı yerlerden en güvenilir olanı rezerve etmesini istedim.
“Yardım edecek bir konu varsa biliyorsun ki İstanbul benden sorulur. Hiç çekinme,” demişti.
“Adamlarımla geliyorum Aslan, sadece mekan lazım. Gerisini ben halledeceğim.”
“Peki kardeşim. Ben sana konumu yolluyorum.”
“Eyvallah.”
İki saatte adamlarım Cihangir’i paket yapıp, depoya getirip ayaklarımın dibine atabilirlerdi.
Ancak ben bu kadar basit bir şekilde onu almayacaktım. Babam ne demişti? Ahmet Uygur tehlikeli mi? Asıl tehlikeyi birazdan görecekler!
Ahmet Uygur’un yalısını bastığımda ne kapıdaki köpekleri ne de diğer korumaları önümüzde duramamıştı.
Haneye girdiğimizde “Tüm odaları dolaşın. Kim var kim yoksa herkesi bağlayın!” diyerek emir vermiştim.
Adamlarımdan biri bağırıp çağıran kadının kucağından bir bebek alıp gelmişti. “Bunu napalım ağam?”
“Sende dursun, düzgün tut!”
“Bırakın oğlumu! Kimsiniz siz!”
Ve nihayet tanıdık bir sima görmüştüm. Yıllardır görmemiş olsamda bakışlarından onu tanımıştım.
Gülay’da beni tanımış olsa gerek “Ne istiyorsun bizden?” diyerek bana baktı. Onu tutan adamdan kurtulmaya çalışıyordu.
“Meral’in katilinin canını almaya geldim.”
“O halde yanlış adrestesin! Meral’in ölümünden biz sorumlu değiliz!”
“Çok konuşma da şu abin olacak şerefsizi ara!”
Gülay’ı adamın elinden çekip başka odaya sürükledim. Herkesin bağırışı çağırışı içinde telefon araması yapılması zordu.
Adamım onun çantasını emrimle alıp gelmişti. “Ara o iti, söyle ona o gelmeden gitmiyorum! Gelmezse de olacaklardan ben sorumlu değilim!”
Cihangir’i arattım. Sesi hoparlöre aldırdım.
“Cihangir, Vedat Beyzade hepimizi esir aldı. Sen gelmeden gitmeyecekmiş,” dedi.
“Anlamadım. Nasıl ya?”
Telefonu elinden alıp kapattığımda korkuyla yüzüme baktı. Abisini öldürdüğümde korku yerini nefrete bırakacaktı. Tıpkı benim onlardan nefret ettiğim gibi.
“Abimi gerçekten öldürecek misin?”
“Evet! Tıpkı Meral’i öldürdüğü gibi… Aslına bakarsan, o benim kardeşimi öldürdü ben de onun kardeşini öldürmeliyim değil mi? Kısasa kısas!”
Gülay’ın çenesini kavrayıp yüzüme bakmasını sağlarken benden kaçmaya çalıştı. Elimi beline atıp kendime doğru çektiğimde aramızda sadece bir nefeslik mesafe vardı.
“Bırak beni!”
“Bana bak Uygur dölü! Yüzüme bak!”
“Ne istiyorsun benden!”
“Bedel!”