17 Şerefsizlik diz boyu..

1524 Words
Dolapdere'ye geldiğimizde aracı karanlık bir noktaya çektik. Mesut abi, tam kulüpten çıkacakken kapıda yeniden koluma yapışmış ve o şerefsizin en çok takıldığı kumar mekanının yerini söylemişti. Kumar aleminde barbutun en çok oynandığı Tilki Cevdet'in üç katlı binasının sığınağında aradığımız piç zar atıyor olmalıydı. Durduğumuz yerden binayı çok rahat kesebiliyorduk. Saatler gecenin on birine yaklaşıyordu ve bu bekleyiş daha ne kadar sürecek hiç bilmiyorduk. Sigara üstüne sigara içerken, saatlerdir oturmaktan kıçımız acımaya, ayaklarımızda uyuşmaya başlamıştı. Aracın içinde bir sağa bir sola dönmeye, kıçımızı yerinden oynatmaya başlayınca Atmaca'yı aldı bir gülme... ama ne gülme. Bizde onun gülmesine gülmeye başladık. "aga herif çıktığında inşallah koltuklara ahmedimizi jiletle kazımak zorunda kalmayız," diyince Serdengeçti atladı hemen. "ayıp oluyor ama agalar!" dedi birden. Gülerken sustuk ve dönüp arka koltukta oturan Serdengeçti'ye baktım. Bir bok anlamamıştım. "hayırdır ya, neyin ayıbını yaptık sana?" diye sorunca, "aga kıçınıza benim adı vermişiniz, oldu mu şimdi?" diyince, Atmaca ile birbirimize şaşkın şaşkın baktık. Atmaca, dikiz aynasından baktığı Serdengeçti Ahmet'e, "seninde götün kaşındı herhalde olum, biz Ahmet mi dedik, ahmed dedik leyn Bursalım!" diye takılınca, önce bir sessizlik oldu, ardından hepimiz bastık kahkahayı. Beklemekten sinirimiz mi bozuldu ne, susmak nedir bilmiyorduk. Güç bela susabildik sonunda ve tam o anda, kestiğimiz binanın kapısında bir hareketlilik oldu. Binanın solgun dış lambasından sızan ışığın altına üç kişi biraz oyalandılar, sigara yakıp kendi aralarında küfürlü kafirli konuşmaya bir süre devam ettiler. Sonra iki dallama sokağın sol tarafına doğru yürüyüşe geçti ve tek kalan herife dikkat kesildiğimde aradığımız piçin o olduğunu anladık Yürüyüşünden hafif çakır keyif olduğu belliydi. Siktiğimin piçi tamda Elmadağ pezevenkleri gibi kalın topuklu, sivri uçlu beyaz ayakkabılar giydiği ayaklarını sürüye sürüye Dolapdere'nin kırma taş kaplı yolundan aşağıya doğru inmeye başladı. Atmaca, aracı boşa alıp, ardından yavaş yavaş yola koyuldu. Pezevenk herif, loş ışıklı ıssız bir sokağın başında durup, yeni bir sigara yakacağı sırada, biz üçümüzde araçtan indik. Atmaca direksiyonda durmaya devam etti. Git gide hızlanan adımlarımla herifi tam yürümeye başlayacağı sırada, ensesinden kaptım ve ilk iş tam sol böbreğinin üstüne sağlamından bir yumruk geçirdim. "yandım anaam!" diye kıvranarak bağırınca, önüne geçip duran Misket, Osmanlı tokadını bunun ağzının ortasına geçirdi. Dengesini yitirip düşeceği sırada herifi yakaladım ve ceketinin yakasına yapıştığım gibi tam gözünün üstüne bastım kafayı. "yürü lan, dayak atmak nasılmış göstereceğim sana siktiğimin puştu seni," dediğim gibi, bunu ceketinin yakasına asıldım. Herifi ardımca sürüklemeye başladım. Aracın arkasına geçtiğim gibi bagajı kapağını açtım ve pislik herifi çuval gibi bagajın içine tıktım. Şerefsiz, az daha aklını kaçıracaktı. Öyle korktu bizden. "kurbanın olayım, kapama beni buraya, glostorfobim var," dedi nefes nefese. "neyin var neyiin?" diye buna doğru eğilince tüm öfkemle, kekelemeye başladı, söyleyeceğinide unuttu. "senin klostrofobine sokayım laaan!" diye bağırınca, ibneyi bir titremeye aldı. Bagajın kapağını sertçe kapatınca, gıkını çıkaramadı. Arabaya bindiğim gibi Atmaca gazı kökledi. Merter istikametine, Mesut abinin kaçak malları sakladığı deposuna gidiyorduk. Atmacanın hakimiyetindeki araba yollara tozunu attıra attıra sonunda deponun olduğu eski tekstil fabrikasına geldik. Gecenin bir vakti bekçinin haricinde ortalarda kimseler yoktu. İn cin top oynuyordu. Arabanın kapısını tüm kızgınlığımla açtığım gibi kendimi dışarı attım. Bagaj kapağını açtığım anda böğürür gibi derin bir nefes alan Kepçe Niyazi'yi o kulaklarına asıldığım gibi, attığı çığlıkları duymazdan gelerek bagajdan çıkartım. Tüm yalvarışlarına kulaklarım tıkalıydı, duymuyordum. Mademki kardeşini pavyona satan bu pezevenk, Selma ablamın yakarışlarını duymamıştı, kısasa kısastı o halde.. ektiğini biçtirmenin zamanı gelmiştide geçiyordu. Allah ne verdiyse tekme tokat bunu fabrikadan içeri sokmamla, ona saldırmam bir oldu. O iğrenç yüzüne yumruklarımın biri inerken, diğeri onu takip ediyordu. Yüzü gözü kan içinde kamıştı. Ön dişlerinin çoğu etrafımıza kanıyla beraber sıçramıştı. Defalarca kırılan burun kemiğinin yeniden kırılırken çıkardığı çıtırdıyı duymak bile durdurmadı beni. Öfkem benliğime hakim, ben siktiğimin şerefsizinin üzerindeki tek hakimdim. Kimse elimden alamıyordu. İki kaşı yarılmış, gözlerinin üzerinden süzülen kan burnundan akan kan ile hasret gideriyordu. En son alnına kafa attığımda geri geri birkaç adım gitti ve artık dengesini yitirerek kıç üstü yere düştü. "Kaldırın bu ibneyi!" diye haykırdığımda daha önce üzerimden çıkarıp attığım ceketimi almak için yere eğiliyordum ki şerefsiz pislik, bizimkilerin bir anlık boşluğundan faydalanıp, ellerinden kurtuldu ve "ulan göt! bacımı daha rahat sikmek için mi atıyordun bu dayağı bana yoksa sen mi satacaksın bundan sonra onu?" diye bağırdığında, kan beynime sıçradı. Yerde miydim gökte miydim hiç bilemedim. En son onu yerde altıma aldığımı ve o kopasıca boynuna, gırtlağına çökmüşken buldum kendimi. Öyle çok sıkıyordum ki boğazını, yüzünün rengi kıpkırmızı oldu. Nefes alamaz hale gelmişti ve o gözleri nerdeyse yuvalarından fırlayacaktı. Atmaca bir kolumdan, Serdengeçti diğer kolumdan bana asılıp, bedenimi geri çekmeye çalıştıkları halde başarılı olamadılar. Atmaca'nın, "aga bıraak! herif ölüyoor!" diye haykırması ile bir anda kendime geldim ve artık gücünü kaybetmek üzere olan, titreyen parmaklarımı serbest bıraktım. Şerefsiz göt herif, onu bırakmamla kendi elleriyle boğazını tuttu ve yerde yan döndü. Nefes almaya çalışıyor, durmadan öksürüyordu. Son anda farkettim ki hem altına sıçmış, hemde işemiş.. ortalığı leş gibi bir koku sardı. "kaldırın bu götünden sikilmişi yerden, daha bitmedi... bitmeyeceek!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım. O sözler delirtmişti beni. Ulan ben sokağıma taşınan kıza gönlümü kaptırdım diye bir yanım hep utanç içindeyken, ona dokunmakta imtina ederken şerefsizin benim Selma ablam için, kendi öz kardeşi için ettiği laflara bak ya! Gelde delirme... çıldırma.. Atmaca ve Misket, iki kolundan tuttuğu Niyazi pisliğini ayakta durmaya zorluyorlardı. Leb demeden leblebiyi anlayan Serdengeçti, elinde kazma sapıyla arabamızdan yanımıza geri geldi ve kazma sapını elime verdi. O dakika itibariyle hiç durmadım. Her iki dizininde üstüne defalarca tüm gücümle vururken, deli gibi bağırarak bildiğim bütün küfürleri ard arda sıralamakla meşguldüm. "demek ablamı becerebilmek için seni dövüyorum ha götten bacak seni, demek onu satabilmek için yapıyorum tüm bunları haa... senin o kafatasının içinde beyin diye taşıdığın şeyi sikerim ulan ben... bakalım bundan sonra da o garibin çocuklarının rıskını yiyebilecek misin, alabilecek misin ablamdan ha götelek, iblis pislik seni?" Kırılan kemik seslerini duydukça daha çok basıyordum kazma sapını bacaklarının her yerine.. daha fazla ayakta duramazken, acı içinde bağıra bağıra yığılıp kaldı yere.. bedenini yan döndürüp, kırılan bacaklarını tozla kaplı zeminde sürükleyerek benden kaçmaya çalışıyor, acıyla bas bas bağırıyordu. Sımsıkı kavradığım kazma sapıyla böbreklerinin üstüne çalışmaya başladım. "yandıım anaaam, merhamet eeet!" diye bağırınca, tamda ciğerlerinin arkasına bastım kazma sapını.. yerde kıvranıyordu artık.. Atmaca gelip elimden dayak aletimi aldı. "yeter yaren... bitti işi! ömür boyu sakat kalacak belli," dedi. Ter içinde kalmıştım. Üstümdeki uçuk mavi gömleğim ve içindeki atletim sırılsıklamdı. Her yerimde siktiğimin ibnesinin kanı vardı. Hızlanan nefesime, kalbimin vuruşları arkadaşlık ediyordu ve tüm bedenimi ele geçiren titreme bitecek gibi değildi. Biraz olsun nefesim düzelmeye başlamıştı ki Mesut abi, yanında adamlarıyla fabrikaya giriş yaptı. Yerde kıvranan herifi görünce dönüp bana baktı. "oğlum vur dedik, öldür demedik ya!" dediğinde, cevap vermemek için zor tuttum kendimi. Mesut abi adamlarından ikisine, "kaldırın şunu götürün bir hastane yakınına bırakın, ama önce topuklarına birer tane sıkın, buda benden hatıra kalsın ona," dedi ve artık kendinden geçmek üzere olan haysiyetsizi koltuk altarından kaldırarak, ayaklarının üstünde sürümeye başladılar. Serdengeçti Ahmet, ceketimi giymem için tuttuğunda ona ters ters baktım. Ben kimdim ki bana ceketimi tutuyordu. Ahmet'te fazlasıyla gergindi ve kaşı gözü oynamaya başlamıştı. "uzatma, giy şunu!" dediğinde çaresiz, ceketin kollarına geçirdim kollarımı. Yakasını düzelltiğim ceket, su içinde kalmış sırtıma iyi geldi. Mesut abi elinde tuttuğu sigara paketini bana uzattı ve, "yak hadi keyif sigarası," diyince utanarak başımı iki yanıma salladım. Büyüğümdü ve hiç yanında sigara içmemiştim. "yak ulan dedim sana," diyerek ufaktan kükrerken gülümsüyordu. Utana sıkıla aldım bir dal sigara ve dudaklarıma götürdüm. Elim kibrit aramak için ceketimin cebine gittiğinde, önümde parlayan altın çakmağın ateşi terli yüzümü ısıttı. Çekinerek, Mesut abinin yaktığı çakmakla sigaramı ateşledim ve ard arda derin nefeler çekip, soluduğum gri dumanı havaya bıraktım. Mesut abi, yarenlerimin itirazına rağmen hepsine sigarz tuttu ve çakmağı onlara sigaralarını yakmadı için verdi. El el gezen sigara paketi ve çakmak, en son Mesut abinin eline ulaştığında, oda ikisini ceketimin cebine soktu. "hediyem olsun koçum, ha unutmadan şunlarıda vereyim," dedi ve eli iç cebine gitti. Ceketinin iç cebinden çıkardığı bir sürü senet ve Selma ablaya imzalatılan boş kağıdı bana uzattı. "pavyon işi bitti.. bundan sonra ne orda nede başka bir kulüpte çalışmayacak... sorumluluğu bizde.. her ay evine erzağı gidecek, kirası yatacak, faturaları ödenecek.. illede çalışmak isterse uygun bir işe başlatırız bir yerde," dedi ve beni sonsuz bir mutluluğa boğdu. Kolay kolay kimsenin elini öpmezdim ama uzanıp elini öpmek istediğim adamda elini öptürmeyi sevmezdi. "eli öpülecek adamların elini öp evlat, hadi basın gidin evinize," dedi. Helâlleşip ordan ayrıldık. Sokağımıza geldiğimizde vakit epey ilerlemişti. Annemin merak içinde beni beklediğini evimizin camına vuran sokak ışığından görebiliyordum. Yine o divanda oturmuş sokağa bakıyordu garibim. Arabadan inip taşlığa girdiğimde, sokak kapımızın açıldığını duydum. Annem ve babam, korkuyla beni bekliyorlardı. Annem üstüme sıçrayan kan lekelerini görünce hemen hiiiihh diye korkusunun eşlik ettiği derin bir iç çekişle tepki verdi. "bir şeyim yok ana, kimseyide öldürmedim, dövdüm sadece, onun kanı!" diye hemen açıklama yapmak zorunda kaldım. Babam tek kelime etmedi ama moralinin bozulduğunu yüzünden okuyabiliyordum. İçeriye girdiğimde hemen ceketimi çıkardım. "sıcak su var mı anne? banyo yapmalıyım," dedim. "var oğul, hemen ikinci güğümüde ocağa koyayım, çabucak ısınır," demesiyle mutfağa girmesi bir oldu. Mutfak kapısında belirince, ceketimin iç cebinden çıkardığım kâğıtları anneme uzattım. "bunları Selma ablama verirsin, pavyona borcu kalmadı, bundan sonra ordada çalışmayacak.. evinde oturup, çocuklarına baksın. Mesut abinin sorumluluğunda artık, tabii askerden dönüşte bizimde," dedim ve daha fazla oyalanmadan banyoya girdim. Tek istediğim bir an önce banyo yapmak ve sevdiğimin hayaliyle uyumaktı. ? ? ?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD