Necla abla camın dibine gelipte annemin adını seslendiğinde, hemen camı kapayan perdeyi sıyırıp ona baktım. Elini beyaz yağlı boyalı camın pervazına dayadığını ve bir şeyi işaret ettiğini gördüğümde hemen elimi aynı yere koydum. Anlamıştım. Nihayet dört gözle beklediğim mektup gelmişti. Heyecandan boğazımın kuruduğunu hissederken, yüreğim sanki ağzımdan sokağa fırlayacaktı. Ben bugüne kadar kalbimin böyle hızlı çarptığını hiç bilmiyorum.
"annen yok mu kız?" diye yalandan sorarken de gülerek bana göz kırptı. "yok, babamla akşam yürüyüşüne çıktılar," dedim ve fısıltıyla hemen sordum. "ondan mı bu?"
"yok babamdan," dediğinde ikimizde gülmeye başladık. "hadi gidiyom ben, içeri gir sende," dedi ve bende hemen içeri kaçtım.
Titreyen ellerimin arasında tuttuğum kâğıda hayatımın en değerli şeyiymiş gibi bakıyordum. Derin bir nefes aldım ve iki satır yazıyı hemen okudum. Donup kaldım ya!
Ne demek ki şimdi bunlar? Uslu duraymışım, yoksa bacaklarımı kırarmış, birde saçlarımı açmayaymışım.. zibidi mi? Ben miyim yani zibidi?
Okuduklarımdan hiçbir şey anlamadım ki. Seviyor mu dövüyor mu belli değil. Birde zibidi demiş bana. Benim zibidi olduğumu düşünüyor... yetmemi uslu dur demiş.
Yaramazlık mı yapıyorum ben? ne yaptım ki? sadece onu sevdim ben.. başka kimseyle hiçbir şey yapmadım ki. Sokakta yürürken bile onun haricinde kimseye bakmam ki ben.
Kalbim sanki hüzün denizine dönüştü bir anda. Ne bekliyordum ne buldum? demek ki beni sevmemiş, gerçekten aslında hiç hoşlanmamış benden. Artık çok belli ki beniçocuk olarak görüyor gerek... zaten bana el kadar bebe dememiş miydi o gün lunaparkta? ve birde ona karşı davranışlarımı başka türlü anlamış, beni hafif bir kız gibide görüyor galiba.. arada o gülümsemeleri de belki dalga geçmek içindi. Zaten ağzından tek bir tatlı sözde duymadım ki ben onun.
Elimdeki kâğıda hayal kırıklığımla dolu bir damla gözyaşım düştü. Bir an kâğıdı yırtıp, parçalara ayırmak istedim ama yapamadım. Ondan gelmişti çünkü ve o bunu bilmesede benim için çok kıymetliydi. Ondan aldığım ve belkide ömrüm boyunca bir daha alamayacağım bu mektubu, saklamaya karar verdim. Bunu yapmak benim için aslında çok tehlikeliydi ama ondan vazgeçemezdim.
Ne annem nede babam, ders kitaplarımı karıştırmazdı ama yinede güvenemezdim. O zaman onu hep koynumda taşırdım. Hemen annemin toz almak için kenara attığı bezlerden birinden bir parça kestim. Mektubu ona sardım ve sütyenimin içine gizledim. Zaten geniş kıyafetler giyiniyordum. Annemin odasına girip, iki kapılı gardrobun kapağının içindeki aynada, kendime baktım. Hiç belli olmuyordu. Durmadan yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı sildim ama hemen ardından acelesi varmış gibi yenileri geliyordu.
Onunla ilgili verdiğim karar canımı çok yaksada, artık biliyordum ki beni gerçekten çocuk olarak görüyor ama ben büyüdüm, artık çocuk değilim. Sevmeyi bildiğim gibi vazgeçmeyide bilirim. Artık ona çok kırgınım ve de kızgınım. Başlamadan bitti benim aşkımda... olsun varsın, canı sağolsun! * * *
Toplantıdan çıkınca çocuklarla önce biraz birbirimizden ayrılarak yürüdük ve ilerde sanki yeni karşılaşmış gibi yaptık. Son zamanlarda artık iyiden iyiye izlendiğimizin farkındaydık. Birkaç gün sonra Dolmabahçe'nin orda eylem yapacaktık ve şimdiden bunun gerginliği benliğimi sarmaya başlamıştı ama aklımın esas takıldığı şey, Füsun'dan hiçbir ses çıkmayışıydı.
Öğleden sonra evden çıktıktan sonra, pastanenin önünde karşılaştığım Necla'ya mektubu sorduğumda verdiğini söyledi. Ortalık yerde fazla konuşamadık, ayrılıp yokunuza gittik ve ben saatler sonra bile kızdan hiçbir türlü haber alamadım.
Ortalıkta fazla görünmemek adına çocuklarla evlerine yaklaştıkça tek tek ayrıldık ve ben şimdi Füsun'un evinin önünden geçiyorum. Işıkları yanıyor, camları açık ama perde kapalı ve bir an babasının bağırdığını duydum. "eşek başımıyım ben bu evde, sana ne diyorsam o Füsun! lise bitti mi üniversiteye gitmek yok! sende benim başıma anarşist mi olacaksın? ortalık serseriden geçilmiyor zaten! sağcısı, solcusu onlar kurtaracaklar sanki memleketi! unut sende üniversiteyi. Okul bitti mi nişanın yapılacak İhsan'la.. kır bacağını otur evinde sonrada... dinden imandan çıkarma beni!"
Duyduğum sözler karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. Bekledim, evlerinin duvarının hemen yanındaki karanlık boşlukta... bekledim belki Füsun cevap verir diye ama yok, hiç sesi çıkmıyordu. Daha fazla duramazdım orda.. yavaşça karanlıktan çıkıp yola devam ettim ama alt üst olmuştum. Hiç oyalanmadan eve geçtim ve soluğu balkonda aldım. Moralim yerle bir olmuştu. Saatlerce balkonda oturdum. Sigara üstüne sigara içtim. Onu evlendireceklerdi. Gerçekten evlenecek miydi? Buna inanmak istemedim ve düşünüp durdum, ben ne yapabilirdim ki?
Balkondan odaya geçtiğimde, uzun süre yerde hiç kıpırdamadan oturmaktan ayaklarım uyuşmuştu ve hemen camın önündeki divana uzandım. Gözlerim tavanda geziniyordu. Anladım, bu gecede uyku haramdı bana.
Annemin üstüme bir şey örttüğünü hissettiğimde, henüz içim geçmek üzereydi ve hiç kıpırdamadım.
"senin ne derdin var böyle evlat, ne bu kadar sigara içmek, sevdaya mı düştün a oğlum benim?"
Annemin fısıltı halinde söylediklerini duymamış gibi yaptım ama içimden ona, "hemde ne sevda anam ama onu bana yar etmezler, bahtını biçmişler bile," diyordum. Kalbimin tüm hücreleriyle sızım sızım sızladığını hissediyordum. Beni şubeye götürüp, dövdüklerinde bile böyle hissetmemiştim.
Yandım annem ben, yandımki ne yandım! * * *
Derinden duyduğum kapı tıklama sesiyle bütün geceyi nerdeyse uykusuz geçirmişken, ağır ağır araladım gözlerimi. Annem kapıyı açar diye bekledim ama kapı açılmadı. Gelen her kimse kapıyı bir iki kez daha tıklatıp durdu.
İstemeye istemeye yerimden kalktım ve kapıyı açmaya gittim. Bütün kemiklerim, kaslarım sanki dayak yemişim gibi ağrıyordu. Esneye esneye kapıyı açtığımda, kapının önündeki iki basamağı inmiş ve gitmek üzere olan Füsun'u gördüm ve kalbimin vuruşları anında hızlandı. Elinde büyük bir tepsi ve onun içinde helva dolu tabaklar vardı.
Kapının açıldığını duyunca dönüp baktı ve o an göz göze geldik. Yeniden kapıya dönüp, "annem ölmüşlerimizin ruhu için helva yaptı, dağıtıyordum bende... onun için gelmiştim," dedi ve tepsiyi, içinden bir tabak almam için bana doğru uzattı ama artık yüzüme bakmıyordu. Üzgündü ve hatta çok solgundu. Saçlarını gelişi güzel toplamıştı. Onu izlemeye öyle dalmışım ki başını kaldırıpta, "almayacak mısın abi?" dediğinde kendime geldim.
Ne dedi o bana ya, abi mi?
"abi mi?"
Dudaklarımdan bu kelimenin firar ettiğine inanamadım. İster istemez kaşlarımı çattım ve aynı anda uzanıp tabaklardan birini aldım. "Allah kabul etsin Füsun," dediğimde, bir anlığına az öncesinde yine önüne eğdiği başını kaldırıp gözlerime baktı ve o yeşil bademlerini çevreleyen, kıvrık siyah kirpikleri ıslanmıştı.
"sağol abi, amin!" dedi ve hemen arkasını dönüp gitmek için harekete geçti. Engel olamadım kendime. "Füsun!" diye seslendim. Başını çevirip bana baktı ve "efendim abi?" dedi. "noluyo kızım?" diye sorduğumda mecburen fısıldayarak konuştum ve o bunu yine de duymuştu. Yavaşça omuzlarını kaldırıp indirdi. "zibidiyim ben," dedi ve o sesinin titremesine engel olamadı, daha başka hiçbir şey de söylemeden çekip gitti.
Ben onun şu nişanlanma meselesi yüzünden öyle üzgün, perişan olduğunu düşünürken söylediği o sözle neye uğradığımı şaşırdım.
Ah be Füsun... sen beni anlamışsın, ama yanlış anlamışsın be sevdiceğim... * * *
İki gün sonra...
Temmuz aynın yakıcı sıcakları kapılarımızı çalınca sokağımızın ahalisinin kaşıntısı tuttu yine. Tüm evlerde hummalı bir çalışma başladı.
Anam sabahın köründe tepemde dikildi. Öyle eskisi gibi kafama bir kötekle uyandırılmıyorum. Korka korka yaklaşıyor yanıma. "anam bu kadar da sessiz olma, acık duyur sesini, rüya görüyor olurum, anlamam sana yumruk falan atarım," desemde o yine de parmak uçlarında gelip uyandırıyor beni. "Nejat oğlum, kalk hadi annem... millet toparlanmaya başladı bile," dediğini duyunca, hiç istemesemde yerimde doğruldum. Ellerimi boynumun arkasında kenetleyip, üst bedenimi sağa sola çevirirken, esnemeyi de ihmal etmedim. "Ya anne karga bokunu yemeden bu ne Allah aşkına," dedim ve sonunda offlafa puflaya ayağa kalktım. Canım nasılda sigara istiyordu. Açık balkon kapısından Murat'ın seslendiğini duydum.
"hoop!" diye cevap verince, "uyandın mı aga?" diye seslendi yine. Çıplak ayaklarımı artık iyice eskimiş olan zigzag parke desenli marley zemine sürte sürte balkonun kapısına gelince, petek tülü sıyırdım. "sıkıysa uyanma olum... bu ne ya böyle?" diye sızlandım. "geleneksel mahalleli deniz panayırı olum.. oduncu Recep abi kamyonu dayadı bile sizin evin önüne... millet malzemeleri taşıyor, Nimet teyzeden sabah sabah fırçayı yedim bile! 'git ulan Nejat'ı uyandır... sıçacam onun kıçındaki pirelere!' dedi... benden söylemesi.. cigarası bitmiş.. lan olum kırk kerede tembihliyor yav, illaki Birinci olacakmış, başka alıp gelirsen kıçına sokarım dedi, hemde Zülal'in yanında ya! rezil oldum.. gideyim de alayım zıkkımını," diyince ister istemez güldüm. "bakkal açıldı mı len, bana da bir paket Maltepe al... dur para vereyim," dedim. "var aga bende," diyip sıvışmaya bakınca, attım kendimi balkona. "Ya Muroo! dur laan!" diye bağırdım ardından ama beni bi yerine takmadı ki. Tam içeri giriyordum ki Necla'nın sesini duydum. "oooo alemin kıralı uyanmış, günaydın Necoo!" diye bağırınca, "kız bak vallaha kesecem o dilini! elli kere bana Neco deme demedim mi lan ben sana!" diye çıkıştım buna. Geldi balkonun dibine pis pis sırıtıyor, birde atmış ağzına sakız.. en sinir olduğum şey... cakkada cukkada ağzında bir oraya bir buraya attırıp çiğniyor. Eğildim aşağıya, tam tepesinden topladığı o topuzuna asıldım. "anam anaam!" diye yaygarayı basınca mahalleli dönüp bize baktı. "çıkar o sakızı vallaha elimde kalacak sıçtığımın topuzu!" dediğimde, "sittir lan.. zıkkım! bırak lan saçımıı!" diye basınca çığlığı, millet buna gülmeye başladı. "açında kıçınıza gülün laan!" diye ona gülenlere de fırça atmayı ihmal etmedi. "çıkar dedim lan o sakızı... kırk kere şu boku sokakta çiğneme demedim mi kız ben sana utanmaz?" diyince, sakızı çıkarmak zorunda kaldı. Bende bıraktım topuzunu. Ağzından çıkardığı sakızı parmak arasında yuvarlak top gibi yapıp suratıma attı bir anda. "ulan senin ben!" dediğim gibi balkonun duvarına çıkıp aşağıya atladım. Bu beni aşağıda görünce bastı çığlığı, sokağın aşağısına doğru topukladı. Bende ardından koşmaya başladım. "kaçma dinine yandığımın kızıı! bittin lan sen!" diye bağırınca buna, döndü birde hareket çekti bana ya!
Necla belası önde, ben arkada onu yakalamanın derdine düştüm. Hay anasını satayım, çıplak ayaklarıma yerdeki minik taşlar, kumlar batıyor ama umrumda değil. Sabah sabah zaten daha afyonum patlamamış, kaç gündür kafam bozuk birde bu kız şimdi beni deli etti.
Aşağıdan gelen Misket ile Tarık, beni görünce çaktılar durumu ve Necla'nın önünü kestiler. Üçünün yanına vardığımda, bunun topuzuna asılmamla söylenmeye başlamam bir oldu. "yürü kız, suratıma sakız atmak, bana hareket çekmek neymiş gösterecem ben sana! dur bak ben ne yapcağım sana.. sen dur hele!"
"ya Nejat, Allah aşkına bırak ne olur? bak vallaha billaha söz, bir daha sakız çiğnemeyecem sokakta kız vallaha bak!"
"kız mı? senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu len?" diye bunu bir daha fırçalayınca eli ayağı dolandı iyice. "yav tamam agam, paşam, canım kardeşim... söz vallaha bak!" desede kim takar Yalova kaymakamını?
Bunu topuzundan tuta tuta bizim evin taşlığına kadar getirdim. Elimden kurtulmak için debeleniyor ama kaç yazar? Gözüm döndü bi kere!
"annee! yav annee! aç kapıyı aaç!"
Bas bas kapının önünde bağırıyordum. Mutfak camından sesimi duyan annem, kapıyı açınca şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı nerdeyse.
"gir lan içeri canına yandığımın kızı!" dediğim Necla'yı topuzunu hiç bırakmadan içeri ittirdim. "oğlum bu ne hal, bıraksana kızın saçını!" diyen anneme, "bırakacam, sen hiç merak etme... nerde senin o meşhur tırtıklı sarı makasın?" diye sorunca, elimin altındaki Necla birden çıldırdı. Hem ağlamaya, hemde yalvarmaya başladı. "kurban olayım Nejatım, ben ettim sen etme.. ya kaç senede uzattım ben saçımı, kesme lütfen ya!"
Saçını bırakmamla kaçtı, annemin arkasına saklandı utanmaz. "bak Neclaa! şu anama dua et! yoksa sana yapacağımı biliyorum ben, delirtmeyin lan beni!" diye bağırdım bir anda.
"ulan benden başka kim delirtiyo seni, söyle alayım aklını?" diyince bu, hiç istemesemde gülmeye başladım.
Garip anam, bir bana bir Necla'ya şaşkın şaşkın bakıyordu ve gözlerinde tuhaf bir bakış belirdi bir anda. Birden sorduğu o can alıcı soruyla bu kez şaşıran bizdik.
"kim oğlum bu kız, mahalleden mi yoksa?" * * * * *