"üstümde bir şey yok, boşum!" dedim. Bunu söylemekten nefret ettim ama söylemek zorundaydım. "yalan söylemediğin ne malum?"
Beni böyle sorgulayan, bana doğru hâlâ nişan almaya devam eden yaşıtım gibi duran o çocuktu. Derin bir nefes aldım ve elimi cebimden hiç çekmeden yavaş yavaş kendi etrafımda dönmeye başladım. Bunu yapmak zorunda kalmam, her ne kadar sinirlerimi zorlasada başka çarem yoktu. Şu kepazeliğe sırf, arka cebimde duran o kağıt parçası yüzünden katlanıyordum. Onun içinde ne yazıyordu, kimden geliyordu bilmiyordum ve hiçbir türlü yabancı ele geçmemeliydi. O anda mecburen hesabını yaptığım tek şey buydu.
Kendi eksenimde turumu tamamlayıp, yönüm tekrar sağcıları bulduğunda, bana tetik kesen çocukta tabancasını indirdi. Kimseden ses çıkmazken, kapıdan giren sokağımızın küçük çocuklarından Nihat, "Nejat abi, annen seni çağırıyor," dedi bir anda. Buna sevineyim mi, şaşırayım mı bilemedim. Dönüp Deli Veysel abiye baktım ve, "abim bana müsade," dedim. "tamam evlat gidin hadi," dediğini duyar duymaz Atmaca ve Misket ile kendimizi kırathaneden dışarı attık.
Bir zamanlar sokağımızda top çevirdiğimiz, türlü oyunlar oynadığımız çocukluk arkadaşlarımız, şimdilerde ise düşmanlarımız olan o gençler içerdeydiler hala ve ister istemez beladan yırttığımız için şükrediyordum. "evlere çocuklar, sonra buluşuruz yine," dedim ve bizim taşlığın başında ayrıldık. Kapıyı tıklatmamla annem heyecan içinde kapıyı açtı. "Nihat görmüş kırathanede seni oğlum, çocuk koşup geldi, bana haber verdi bende koş git annen çağırıyor de dedim, gitme oğlum şu kırathaneye, yüreğimi korkuyla daha çok doldurma!" dedi bir anda.
Onu böyle korkuttuğum için üzüldüm ama benim bu olayda zaten bir suçum yoktu. "tamam anne," dememin tek sebebi içini rahatlatmaktı ve birde aklım, kırathanede elimi arka cebime sokana kadar varlığını unuttuğum kâğıt parçasındaydı.Bir an önce onu okumak istiyordum.
Evden içeri girdikten sonra ilk iş hemen tuvalete girdim ve o içinde ne yazdığını çok merak etmeye başladığım kâğıdı çıkardım. Nedense heyecan yapmıştım ve ellerim titriyordu. Açıp baktığım kâğıtta dikkatimi çeken ilk şey üstündeki yazının inci tanesi gibi olmasıydı. Gözlerim satırları okurken kalbimin atışlarının ritmi bozuldu.
Merhaba... ben kaç gündür sana yazıp yazmamak konusunda kararsızdım ve daha fazla dayanamadım. Biliyorum benim çocuk olduğumu düşünüyorsun ve beni edepsiz olarak görüyorsun. Eğer seni sevmek edepsizlikse ben edepsizim, kabul ediyorum. O gün sana öyle konuştuğum için bağışla beni ve son olarak, beni istemiyorsan bir daha asla seninle gerekmedikçe konuşmam. Bana cevap yazmazsan da sana kızmam ve istemediğini düşünürüm. Sonrada artık benim için gerçekten Nejat abi olursun.
Okuduklarım karşısında ne düşüneceğimi şaşırdığımı fark ettiğim an, anladımki onun beni sevmesinden aslında deli gibi mutluluk duydum. Kalbimin içinde sanki durmadan rengarenk çiçekler açıyordu.
Kendime itiraf etmekten korktuğum asıl gerçek, benim bu kıza deliler gibi aşık olduğumdu. Allahsızın yüzünden günlerdir uyku uyuyamamıştım be. Ne yüzünü gördüm, ne sesini duydum ve aslında onu çok özlemiştim. Bu ayrı düşmeyibirazda kendim yapmıştım ama aldığım her nefeste o vardı ve ben bunu da inkar etmeye kalkmıştım.
Delicesine bir heyecanla girdiğim artık bana son derece lüks gelen banyo tuvalet bir o yerden, beni ele geçiren heyecanımın yanında ölesiye bir mutlulukla çıktım. Seviyordum, seviliyordum ama... ahh yine o düşünceler sanki banyo kapısının ardında hazır askermiş gibi beni bekliyorlardı ve aniden saldırıya geçtiler, hemde tüm acımasızlıklarıyla saldırmaya başladılar benliğime..
Olacak iş miydi bu? Hem sokağın kızı, hem on dördünde, bildiğim çocuk ya çocuk!
Bir balon gibi sönen sevincim, kursağımda kalan heyecanım ve mutluluğum yerle yeksan oldu yine.
Aklımdan ne geçerse geçsin, kalbimin vuruşları yinede bir türlü düzelmiyordu. Sanki göğsümün ortasında çok güzel bir serçe durmadan pır pır ediyordu ve ben yine deli gibi sevinmeye başladım ya. Eğer cevap yazmazsan artık benim için Nejat abi olursun demiş... ona kızarak, "nah abim olurum bu saatten sonra kız senin... ölürüm sana ben ölürüüm!" diyende bendim ve bunu söylediğime inanamayan yine bendim.
Evin içinde yerimde duramıyordum. Odadan balkona, balkondan salona, salondan mutfağa sonra yeniden, hayatımda ilk defa aldığım o aşk mektubunu okumak için yine tuvalete defalarca girip çıktım. O satırları manyak bir heyecanla her okuduğumda deli gibi 'seviyorum ulaaan!' diye nara atmamak için kendimi zor tuttum.
Yok, içim içime sığmıyordu. Varsa yoksa o vardı tam iki saattir aklımda, ruhumda, heyecanımda, tüm benliğimde sadece o vardı ya! Ne memleketin hali, ne grevler, ne sağcısı, ne solcusu... hiçbiri yoktu ya! hiçbir şey ondan önemli değildi.
Evde dolap beygiri gibi dönüp durunca, beni korkuyla izleyen annem, en son tuvalletten çıktığımda, "oğlum neyin var, amel mi oldun sen?" diye sorunca sevdayla uçuşa geçen aklım, birden yerine geldi. "yok anne yaa, abiler çok çay ısmarlayınca işte su döküp duruyorum," demek zorunda kaldım. Söylediğim şey, yalanın daniskasıydı ama başka ne diyebilirdim ki?
Kız benden cevap bekliyordu ve ben ona cevap yazmadığım sürece benden umudunu kesecekti. Aslında kesmeliydi de ama işte kalbime söz geçiremiyorum ki.
Duramadım daha fazla. Oturma odasındaki kütüphaneli çekyatın, bana ait dolabımdan bir kağıt ve kalem kaptım, balkona çıktım...
ee ne yazacağım ben bu kıza? Öyle lap diye evet, bende seni seviyorum denmez ki, hem o zaman bu işi kabul etmiş sayacak seni be Nejat, ama bi bokda yazmasan hepten umudunu kesecek lan senden! Vay içine sıçtığımın aşkı... ne zormuş lan! unutmuşum iyi mi? düşün be oğlum! öyle bir şey yaz ki hem evet olsun, hem hayır!! dur lan... al sana cevap zilli...
Kağıda, "uslu dur, kırmayayım bacaklarını, o saçlarınıda bir daha salkım saçak açmayacaksın... zibidi seni!" yazdım. Evet, bu cevap iyi oldu. Salak değilya anlar herhalde!
Yuh be kıza zibidi dedin oğluum! ya ne diyecektim ki yelloz diyecek halim yokya... fırlama Füsun seni, aklımı aldın seni edepsiz, seni Allahsız!
Balkondan eve girdiğim gibi anneme seslendim. "anne ben az sümbüle gidiyorum."
"sümbül kim oğlum?"
Kadında benim deli hallerime şaşırdı. Ayakkabıları giyinip dış kapıyı açtığım sırada annem, minik baklava desenli, beyaz buz camlı iç kapıyı açıp bana baktığında artık iyice şaşırdığını biliyordum. "Necla be anne Necla... aklıma bir şey geldi, sonrada bizim çocuklarla buluşacağım, eski top sahasında maç yapacağız," yalanını da araya kattım ve annemin bir şey demesine fırsat tanımadan kapıyı çekip çıktım.
Ara taşlıktan sokağa çıktığımda, gayri ihtiyari dönüp Füsun'un evine baktım ve onu camdan ayan beyan sokağa, bana bakarken gördüm. Onu görünce kalbim sanki göğsümde takla attı, bir anlığına nefes almayı unuttum ama aynı anda şaşırdım da.
Kızdaki cesarete bak ya!
Başımla sertçe "içeri gir!" işareti yapınca, hemen gözden kayboldu.
Allaaaah! sözde dinliyor bu ya! bu kadar mutluluk bana çok be çook!
Sevincimden deliye dönerken, ayaklarım birbirine karışa karışa, Necla'nın eve doğru yürümeye başladım. Suratımda kocamsn bir gülümseme vardu. Biri beni böyle görse kesin deli olduğumu düşünürdü.
Necla'nın balkonun altına gelince, onun tanıdığı ıslığımı öttürdüm. Anında balkonda bitti bu. Pis pisde sırıtıyor... "ooo kimleri görüyorum, ağam gelmiş!" dedi yine o ağzında sakızıyla!
"kes kız! aşağıya gel, o sakızıda at vallahi bir gün dişlerini dökecem verecem eline!" dememle, "caart kabakaağıt!" dedi hemen. "Kaaağıt değil len, kâğıt! in kız aşağıya!" dedim ve bende binadan içeri girdim.
Şapıdık, şupuduk naylon terliklerinin sesiyle maşallah merdivenleri inlete inlete indi, yanıma geldi.
"al bunu, ona ver!" dedim. Uzattığım kağıdı alırken şaşkın şaşkın yüzüme bakıp, "hemen mi ya?" diye sordu. "yook! şöyle bir ay falan bekle, sonra müsait bir zamanında verirsin canım... herhalde hemen vereceksin salaak!" diye çıkıştım buna. "ne bağırınıyon olum, kaç kez aşk mektubu postacısı oldum... sayende kimseye aşıkda olamıyom, kimsede bana aşık olamıyo, korku belasına kimse yanıma yaklaşmıyo lan.. senin koruman yüzünden evde kaldım be!" diye içinde ne biriktirdiyse döktü bir anda yüzüme. "bağırınıyon değil kız! bağırıyon diyeceksin.. ulan seni sevecek, bizden alacak dallama önce bizim kalbimize, gözümüze girecek... verir miyim lan ben seni dürzülere.. bekle işte, adam gibi biri elbet gelecek, bulacak seni!" diyince atladı yine hemen. "hee o gelene kadar ben bayan iskelet olmayayımda.. olum kaç kişi yanaşacak oldu, senden tırsıp götüne yılan girmiş gibi geri kaçtı lan.. az açıın benimde bahtımın önünü ya! sayenizde aşık olamadan ölüp gidecem be! banada yazık ama!"
Öyle tatlı sızlanıyordu ki, onu alıp kalbime sokasım geldi. "tamam be, tencerede yağ gibi cızırdama!" dediğimde güldü.
"noldu şimdi, devların aşkı mı başlıyo?" diye sorunca utandım be! Utancımıda belli etmemek için çıkıştım yine sümbüle. "çok konuşma, git vakitlice ver şunu ama çaktırma sakın kimseye!"
Başka bir şey söylemesine fırsat tanımadan, binadan çıkıp aşağıya doğru yürümeye başladım. Onların evinin önünden geçerkende o tarafa hiç bakmadım ama aklımda, gönlümde o evin içindekindeydi.
Ah be kız neler yaptırıyorsun sen bana! * * * * *