Bölüm 2 Hooppa, Ella Ella!

2167 Words
Resepsiyona baktığımda yüreğim ağzıma geliyor, Ceren hala orda ve az kalmış banko dansı yapmasına...ha bir de Emine'yi göndermiştim ya yanına göz kulak olsun diye...ohhoo! Asıl o almış sazı eline, vuruyo da vuruyo sazın teline. Ayyy nasıl utandım, ama nasıl utandım anlatamam, kelimeler kifayetsiz kalır utancımın yanında. Tüh tüh...kiim? Been! Kılıç kalkan ekibinin en dişlisi olarak bastım resepsiyonu... ama işte o kadar! İki kişi birlik olmuş, garibim genç delikanlı resepsiyoniste hırlıyolar zaten, bir üçüncüsü çocuğa istifa ettirir valla. Dengeyi sağlamak lazım canım, dimi ama? Mod değiştirip, ağır ablaya geçiş yapıyorum hemen. Yazık yav! Çocuğun alnında boncuk boncuk ter birikmiş, anaçlığımın tutası var, tuttu bile..ehh, yengeçim ben..kahrolası tam bir yengeç! yükseleni terazi. Yanımda selpak olsa uzatıcam şimdi çocuğa, uzatmaklada kalmıcam, tutup kendim silicem o temiz yüzünü,alnını, terini. "tamam evladım, sen bir soluklan iki dakika," diyorum, teşekkür baabında bakışlar yeşil gözlerinde, uzuyor hemen garibim ve dönüyorum bizimkilere. "Noluyo ya? esir almışınız çocuğu, yazıktır bee!" diyince Cero, sinirle kısıyo o ela-kahve karşımı gözlerini, "sana burdan bi atlarım görürsün esareti," diye çıkışıyo. "hem ne o evladım falan demeler, görende elli yaşında sanır manyak!" diye atlıyo ötekisi. Kaldık mı iki ateşin arasında? Sahi kaç hissediyorum ben bu aralar? Kafa kağıdı otuz iki diyo ama içimi açıp baksalar yüz otuz iki..neyse yav! "Ya tamam, bi sakin olun! Teker teker gelin be! Olay neymiş? Anlatın hele bi ya!" Aynı anda az önceki çocuğum geri geliyor, "sizi kısa süre lobiye alsak olur mu? Karışıklığı çözmeye çalışıyorum, lütfen! Biraz zaman tanır mısınız?" diyor. Yardım feryadı atan gözleri bende, biraz mahçup ama bir o kadar da kibar.. Bizimkiler hala dişi arslan modunda ve ben hemen atlıyorum. "Olur çocuğum, olur!" dediğimde, Emine gözlerini deviriyor, görmezden geliyorum. Diğerine bakmıyorum bile, eline geçsem vampir gibi kanımı içse doymayacak. Acık uzak dursam mı ne? "bak o kimliklere bir şey olmasın! ne bana ne de külahıma anlatabilirsiniz sonra; karışıklık, kaos falan...ona göre!" O parmak illaki sallanacak! haahh! Tehdit de geldi, iş tamamdır. Çocuğa göz kırptığımı görüyo Cero.. 'napim,'der gibi omuz silkiyorum. Öfkeyle başını iki yana sallıyor, geçiyoruz kazasız belasız nihayet lobideki yerimize. Biz daha yerimize yerleşemeden, lobinin dört bir yanından bas bas bağıran Yunan müziği duyulmaya başlıyor ve kapıdan ellerinde Türk ve Yunan bayraklarıyla kalabalık bir gurup giriş yapıyor. Ne güzel bir giriş, ne hoş bir "hoşgeldiniz" karşılaması. Biz mi ne yapıyoruz? Valla lobideki diğer müşteri-misafirler gibi alkış tutuyoruz. Sevgi, dostluk güzel şey vesselam. Ceren'in otele attığı tripleri anında bitiyor, ohh keyfi yerine geliyor. Şarkıya kulak kabartınca gülen, neşeli gözlerimiz buluşuyor. "Ömüüürr! Senin şarkı ya!" Atlıyo hemen bizim oturduğumuz locanın yanındaki boş alana.. ohhh kim tutar onu, Thanos Petrelis'in "Adiorthoti"şarkısının eşliğinde başlıyor oynamaya... ama ne oynama, omuz titremeler, kalça atmalar, gerdan kırmalar, göz süzmeler... bizde ritim tuttuk allkışla...ohhh değmeyin keyfimize. Bütün lobi kendinden geçti. Yunan konuklardan biri atladı Ceren'in önüne, elinde iki bayrak. Yunan bayrağını uzatıyor Ceren'e, oda alıyor sallıyor, yetmiyor zılgıt çekiyor. Basıyoruz kahkahayı. Eliyle bana işaret ediyor, durduğum kabahat.. valla gel keyfim gel oluyoruz bütün otel. Kimisi oturduğu yerde, kimisi boş bulduğu alanda ohh ohh nidalarıyla oynuyor, ehh bizde aynen devam. Bizim ekipte de herkes oyunda, Ümit abla ise gülen gözleriyle bizi süzmekte, keyifli alkışıyla tempo tutmakta. Yunanlılarda karıştı aramıza. Hooopaa! Ella, ella... Şarkı durmadan kendini yineliyor, ehh biz kapı gıcırtısına oynayan, eğlence var deseler ayda, oraya bile merdiven dayayan biz, iyice kaptırmışız kendimizi..şarkı, sanırım üçüncü tekrarında ve ben, yoruldum artık, geçiyorum az öncesinde oturduğum yere...ama nerde!! Yunanlının biri gelip, kapıyor beni. Elleri belimde, ellerim omuzlarında, yakışıklı da kerata. Oynamaya devam ederken, bir an gözüm birine takılıyor ama çok kısa bir an. Bakışlarıyla dövüyor sanki beni. Deli mi ne be? Kaçırdım hemen gözlerimi. Oyuna devam ama aklım o kötü bakışlarda kaldı, ister istemez bakıyorum yine.. anaaa! Orda ve hala bakıyor tehtitkar. Ürperdim mi ne? Sanki anasına sövdüm! Niye kızgın ki bu kadar, üstelik hiç tanımadığı bana? Acaba Yunanlılarla oynuyoruz diye mi bu saçma kızgınlık? Sana ne be öküz? Bana ne oluyosa artık? Şarkı nihayet bitince, Yunanlı bana sarılıyor ve yanağıma bir öpücük bırakıyor. Çok şeker bir delikanlı ya! "Dostluk kazansın!" diyor kulağıma o bozuk ve çok tatlı Türçesiyle. Gözlerim doluyo. Ota boka ağlar oldum zaten son günlerde. Resepsiyonda Yunan gurubun lideri, işler iyice karışmasa bari. Hazır ne güzel keyfimizde yerine gelmişken, resepsiyonist çocuk bize doğru gelmekte. Ceren anında gerildi, çocukta bunu hissetti ve Cero'ya doğru giden adımları hoop, tornistan yapıp bana döndü. "Efendim, beklettiğiniz için üzgünüm, ayrıca sabrınız için çok teşekkür ederiz. Maalesef, arkadaşlar büyük bir hata yapmışlar, sizlere ayrılan odalar az önce giriş yapan Yunanistan'lı ekipten beş kişiye verilmiş ama biz yinede size iki oda ayarlayabildik," dediğinde Ceren, kendisinden beklenilmeyecek sabır performansının sonuna gelmişti. Atladı tabii hemen. "İyi de nasıl oluyo bu hata? Nasıl bir rezarvasyon çalışmanız var ya? Odalarınız sistemimizde boş görünüyodu, böyle bir saçmalık nasıl olur?" Garibim çocuğum yine başladı terlemeye ya! Yav olan olmuş, sanki kral dairesini ayırtmışız, ya herro ya merro... nolmuş yani! "Efendim, o az önceki ekip önce beş kişinin gelmeyeceğini bildirmiş, sonrasında vazgeçilmiş, gelecekleri söylenmiş. Sanırım, telefon trafiği sırasında bir anlaşamama durumu olmuş ve..." tamamlatmıyo ki Cero. "Kabakta bizim başımıza patladı öyle mi?... eee şimdi başka odalarda kalacağız, burda da bir sorun çıkarmazsınız inşallah?" Ayyhh.. içimi afakanlar bastı! "evet efendim, yine iki ayrı oda var, yalnız biri süit ve dört kişilik, diğeri tek kişilik, eğer kabul ederseniz sizleri odalarına alabiliriz. Biz ayarlamasını yaptık bile. Sizin için uygun mudur?" Ceren gözlerini devirirken, "olur çocuğum olur, tek kişiliğe ben geçerim, siz ayrılmayın," diyorum hemen telaşla. Çocukta onaylıyor beni başıyla.Ah canıım! Beni ayrı odaya atmış, ehh bizimkilerin kaçık olduğunu oda anlamış, ama bilmiyor ki asıl kaçık benim. Burdanda bir bomba patlasın hiiç mi hiç istemiyorum. Tek istediğim hemen kendimi odaya atıp, duşa girmek. Oynarken ne terledim yav ve şimdi o ter üstümde kuruyor.. aksilik bir de kalın, degaje yaka mavi kazağımı giymişim, piştim yav. "Ya olur mu öyle?" Hayıflanma be kız! Bulduk işte oda.. "olur olur, bal gibi olur, zaten uyumaya geçerim odaya yav, alt tarafı üç gece.. nolcak? Takılıcaz işte yav, uzatma hadee!" diyorum. Gönülsüz ve çok kızgın kabul ediyo küçük hanım. Sanki başka şansımız varmış gibi ve çok şükür bu kaos, gürültüsüz, patırtısız mutlu sonla çözümleniyor. "Eehh hadii çıkalım odalara, sonra da bir şeyler yeriz restorantta, içeriz ya barda ya lobi de şarap falan, dinleniriz," diyor Ümit Ablamız.. ohh yetişti yine imdada acil servisimiz. * * * Odalarımızda alıyoruz soluğumuzu. Kızlar, birinci katta ve ben üçüncü. Kartallar yalnız uçar misali. Yalnız bu kartalın acık tüyleri yolunmuş, kel tavuk gibi kalmış.. amaan neyse ne ya.. Odaya girdiğim anda bir gariplik hissediyorum. Etrafı hızlıca tarayan gözlerim, odanın içindeki şömineye takılıyo.. Allah Allah, oluyo mu böyle odaların içinde şömine ya? Üstelik odunlarda harıl harıl yanmakta ve de nasıl güzel görünmekte. İyi de kullanılmıyosa bu oda, niye yanar ki bu şömine? İçimdeki Agatha Christie harakete geçti. Yoksa beni yakacaklar mı burda? Hööh be Ömür ya? Çok fazla kriminal belgesel, film izlersen olacağı bu? Düşünürken niye diye, buldum yav! Şirin görünmek için yaktılaar! evet, tabii ya.. oda konusunda sıkıntı yaşandı ya, o yüzden işteee. Eferim len! Gozüme girdiniz. Fakat, yinede içim bir garip ya! Tuhaf bir his kol geziyor benliğimde. Niye izleniyo gibi hissediyorum? Gözlerim, yukarıları geziniyo.. la bi yerde gizli kamera falan olmasın? Yook artık Ömür ya, cidden yok artık, iyice sapıttın heee! Odayı incelemeye öyle dalmışım ki belboyun varlığını unuttum iyi mi? Sesini duymasam hatırlayacağımda yoktu. "Buyrun, anahtarınız!" uzatıyo ve şu prize takılan zımbırtıyı. Bende hemen eline sıkıştırıyorum önceden hazırladığım bahşişi. Zamanında otelde çalışmışlığım var ve bilirim o bahşişin anlamını. Belboy çıkarken, dönüp yatağa bakıyorum, ohaa devasa! Yatağa ilerleyip, sırt çantamı yatağın dibine, yere bırakıyorum. Yav bu oda niyeyse bana hiçte otel odası gibi gelmedi. Daha çok şu TLC'de izlediğim ve izlerkende acayip zevk aldığım ev yenileme programında gördüğüm, bodrum katlarında dizayn edilen şu erkek mağarası dedikleri şeyi anımsattı. Iyyyyy! Ne bu böyle ya? Her şey ağır, koyu renk kahverengi mobilya. Hiç sevmem. Kasvet bastı yüreğimi. Kahverengi deri koltuklar, kocaman televizyon, mobilya konsol, bar...bar mı? bildiğin bankolu bar ya! Dönüp arkama baktığımda vaayy! Süit odaymış yav! Merak işte, girip bakıyorum hemen. Ayyhhh! yine kocaman kocaman, koyu renk mobilyalar. Resmen çalışma odası! Çalışma masası, kütüphane, eski tip, resmen nostaljik kasa...kasa mı? Nereye düştüm ben böyle? Tüm bu klasikliğin ortasında yeni nesil masaj koltuğu... ah sevsinler patronu! Patron mu? Ne alaka ya? Ama oda tamda bir patron için hazırlanmış gibi, ehh bizimde acık okumuşluğumuz, görmüşlüğümüz var. Yumurta kabuğundan çıkmadık ya. Ya bu işte bir yanlışlık olmalı! Kesin yanlışlıkla getirdi o çocuk beni buraya.. "Allah Allah ya!" Geri geri adımlıyordum ki sırtım bir şeye çarptı ve o anda "Allah, bismillah," diye küçük bir çığlık attım resmen. Hızla dönüp baktığımda, anaaa karşımda bir herif! Noluyos lan! Kesin doğramaya geldi beni. Kahvelerim faltaşı gibi açılırken, güçlükle yutkundum. Ne korktum ya! 'Hadi ben seni görmüyorum, sende mi beni görmüyosun hödük?' diyemiyorum tabii, çünkü resmen dilim tutuldu. Tabiiki korkudan. Adamda hala put gibi dikiliyo karşımda ve direk gözlerimin içine bakıyo rengini bir türlü çözemediğim renkli gözleriyle. Ürktüğümü hissediyorum o gözlerin tuhaflığından. "Korkuttum sanırım, özür dilerim," dedi ama ben hala şoktayım. Korkudan titriyorum resmen. "Siz kimsiniz ya! ve burda ne işiniz var?" diyorum korku ve şaşkınlığımdan sıyrılırken. "Taylan ben...otelin yetkili müdürüyüm, kusura bakmayın. İçeri girdiğimde seslenmem gerekirdi ama kapıyı açık görünce içerde olabileceğinizi düşünmedim, sonuçta müşteri odadayken kapısını kapalı tutar, ben çalışanlarımızdan biri mi içerde diye bakmak için girmiştim," dedi ama bal gibi yalan söylüyordu, hemde gözünü hiç kırpmadan yalan söylüyordu. Buda yetmezmiş gibi adam beni resmen gömdü ya! Üstü kapalı acık aptal dedi sanki ve yüzündeki dalga geçer gibi ifade, iyice uyuz etti beni. Bunu yanına bırakır mıyım peki? Tabiiki hayır! Tam süit odanın girişindeydik ve elime güzel bir koz geçmişti. Kullanmasam ölürdüm. Direk gözlerinin içine baktım. "Peki çantamıda mı görmediniz," diye çıkıştım veee evvet, başını çevirip hemen yatağın dibinde, yerdeki çantama bakıyor. 'Hıh, yalancı pislik, hani odadaki şahsı, çalışanı sanmışmış! Eliyle koymuş gibi hemen dönüp çantaya bakmayı biliyor...yemezler cicim' İç sesimi yine içimden onaylıyorum. 'çok haklısın kuzucum, amanda severim şu aklımı.' "Çok özür dilerim, gerçekten görmedim çantanızı," derken çok sevgili yalanına devam etti. Yuttuk mu peki? Hah! Asla, ama yemiş numarası yaptım. O yüzünden, yakalanmış olmanın verdiği pişmanlık, bir karartı gibi geçti ya benim de içimin yağları eridi. Var mı bana öyle laf sokmak! Rivriv de rivriv... dangalak, kendini beğenmiş. Hele hele şu duruşa bak, yetkili müdür değil Abd başkanı sanki. Havalar bin beşyüz. Görende cidden yetkili müdür değil, otelin sahibi sanır. Durduk yere sinirimi bozdu ya! "Pekala, anladım. Sizi buraya getiren nedir peki, bir durum mu var?" diye sorduğumda, aaaa saygısıza bak, ellerini pantalonun ceplerine sokuyor! Bu ne ya! Adam özgüven patlaması yaşıyo karşımda. Ohaa laan! "Hayır, sadece otelimiz adına özür dilemeye gelmiştim, şu yaşanan karışıklık için," dedi. Ah, sevsinler... ne kadar da düşünceliler. 'tamam ama bir daha olmasın!' diyesim var, ama tutuyorum çenemi. "Pekala, sorun değil..çözdük zaten olayı. İlgilendiğiniz için teşekkür ederim," diyorum. "Rica ederim, yapmamı istediğiniz bir şey var mı, lazım olan bir şey?" 'Evet yaa, bir an önce gitsen nasıl olur acaba? acayip gerdin beni be adam!' diye düşünürken ammaaan! Şimdi fark ediyorum..amanın bu adam, aşağıda Yunanla oynarken bana kötü kötü bakan herif! Ufaktan tırsıyorum. "Teşekkür ederim," başka ne dicem ya! Ciddi ciddi korkmaya başladım heriften. Susuyor ve hala kahvelerimin içine bakıyor, sanki bir şeyi sorguluyor ve ben acık daha böyle baksa altıma kaçırıcam. Katil kılıklı herif! O biçim tırstım yav! Noluyoruz ya? Sanki korku filminin içine düştüm. "Peki, anlayışınız için teşekkür ederim hanımefendi," 'hanımefendi?' Kafamın içinde ve gözlerimin önünde bant geriye sarıyor, wc önü, karanlık, biriyle çarpıştım, ' 'o beyfendi olacaktı!, evet öyle hanımefendi!...hımm harf düşmesi yapmadı...' Uyyiihh... e seste aynı yav! Şimdi fark ettim onu da ya! Bu kadar tesadüf olur mu yav! Hem müşteri tuvaletinde ne işi vardı bu dallamanın? Ayyhh kendime inanamıyorum ya. Takıldığım şeye bak?! Adam niye müşteri tuvaletindeymiş? Amanın!.. niye bana kötü kötü bakmıştı aşağıda ve şimdi cidden niye burda? Amaneey! Herifle yalnızımda ya! İster misin tecavüz etsin bana, sonrada şömine de yaksın, hem niye müşteri tuvaleti laaa? Çok pis takıldım ben buna yaa! Düşüncelerimde resmen boyut atlıyorum. Saniyeler içinde ne senaryolar yazdım, Hollywood'lu bir yapmıcı tanısam, on bölümlük seri katil filmi çıkar valla. Artık nasıl bir yüz ifadem varsa adam, "iyi misiniz?" diye sorma gereği duyuyor. Bense kendimi boğazlanmış gibi hissederek garip bir sesle, "iyiyim, teşekkürler.." diyorum güçte olsa. Oyyhhh! O ses benden mi çıktı ya? "Pekala, umarım otelimizden memnun kalırsınız hanımefendi," diyor ve geri geri bir iki adım gidiyor. Oyhhhşş!! Git kardeşim, git.. bir an önce git, yoksa korkudan şuracıkta son nefesimi vericem. Sadece gülümsemekle, ama eminim aptalca bir tebessümle gülümseyerek izliyorum dönüp gidişini artist herifin. Bir an kalıyorum öyle olduğum yerde ve hemen ardından şimşek hızında koşup, kapıyı kapatıyorum. Sırtımı ve başımı kapıya dayarken, elim göğsümün içinde hızlanan vuruşların sahibi kalbimin üstünde. Ciddi ciddi korktum ya! Hemen dönüp, hala elimde duran anahtarla kapıyı kilitliyorum ve kartıda pirizdeki haznesine yerleştiriyorum. Odada tam bir sessizlik hakimken, yatağın üzerine bıraktığım telefonumun aniden çalmasıyla korkuyla sıçrıyorum yerimde. Yuhh bee! Bu kadar korku, benim gibi korku filmi severe bile çok fazla. Gerim, gerim gerildim ya. Telefonu elime aldığımda Allah Allah görünmeyen numara? Kim olaki?! Aslında bakmam böyle numaraya ama açasım var! Açıyorum da! "alo?!" Karşı hatta bir cızırtı var ve zar zor duyulan bir ses! "Şimdiye kadar nerdeydin?" * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD