Bölüm 3 Yok Deve...

1981 Words
Kulağımdaki o cızırtının içinden kopup gelen sesi ve söylediklerini duyduğum ilk an valla yalanım yok, varsa iki gözüm önüme aksın, korkudan nefesimi tutup, tir tir titredim. Zaten öncesinde o Taylan mıdır nedir aklımı alcekti nerdeyse, birde üzerine bu olunca iyice ödüm bokuma karıştı...ehh doğal olarak telefonu sanki vebalıymış gibi yatağa fırlatasım geldi, geldi de aynı anda beynimin çarkları inanılmaz bir hızla dönmeye başladı. Hehe.. tabii ya! Düşündüklerimin içinde en çılgını ama en mantıklısı buydu canım, başka ne olabilirdi ki?! Sizi gidi sizi cadılaaar... akıllarınca beni korkutacaklar, tek başıma koca oda da yalnız kalıcam ya ağzıma edecekler. Gülüyorum. Kesin Emine'nin başının altından çıkıyo bu işler. Kocası polis, çok matraktır üstelik Hakan abi. Daha önce anlattığı komik bir şey geliyo aklıma, şimdi karısı olacak Eminem'de bana yapıyo aynı oyunu. Dur yemiş gibi yapam! "Valla ne diyebilirim ki, kısmet bugüneymiş efendim, siz nerelerdeydiniz asıl? Ne işle meşgulsünüz efenim?" Yine cızırtı var ama cevap yok. Sadece nefes alışverişleri duyuyorum. Kaldılar tabii ben öyle sorunca. Çığlık falan atacağımı sanıyolardı zaaar! Çok beklersiniz şekerler.. kahkaha atmamak için zor tutuyorum kendimi. Ohhh! Kulağımda telefonla önce yatağa oturuyom... ay, çok rahat bee! Bekliyom bu arada! La bi ses verin da! Uzanıyom sırt üstü yatağa. "Nasıl, rahat mı yatağın?" "Ney neeey?!! Yatakta sanki dikenler varmış gibi fırlıyorum bir anda ayağa.. şimdi nefes alıp veren benim, hemde hızlı hızlı.. sıçacam bu şakalarına ha! Harbi tırstım be! Ama durun bakalım siz!, bırakırı mıyım bunu yanınıza? Pislikler. Artık nasıl fırladıysam yataktan, odanın ortasında aldım soluğu, bi de mal mal bakıyom yatağa. Derin bir nefes alıp veriyom. Limitimi zorluyolar.. eh o halde..limit yok sayalım, sınırsız takılalım agideşleee.. "Ay hemde nasıl rahat, hiç anlatamam, ee buyursaydınız beraber şölee uzanıverseydik sarmaş dolaş!" Kahkahamı tutmakta cidden zorlanıyom yav! Bakalım ne dicek oy oy Eminem! "Madem çok rahattı neden fırladın öyle ve neden şu an dikildiğin o yerdesin, odanın tam ortasında?!" Hönk! Neeeyyy? Sanki ufaktan korkmaya mı başladım ne? Bir an susuyorum ve bu suskunluğum, odanın içindeki çığlık çığlığa bağıran sessizliğe eş gibi. Alıcılarım devrede, düşünce çarklarım birbirini dövmekte.. ve bir soru işareti, tam karşımda... duvar saati sarkaçı gibi sallanmakta! Ya onlar değilse? Ya cidden şu an bir manyakla telefonda muhatap oluyosam ve ya gerçekten beni şu an izliyorsa? Tüm bu düşünceler aklımı esir alırken, yutkunmak istiyorum, ama nefesim boğazımda oldu düğüm, hemde bir kör düğüm.. ama oda ne? Kulağımdaki ses gülüyor, üstelikte insanı baştan çıkaracak kadar tatlı gülüyor ve ben cidden apışıp kaldım. Yutkunmak hak getire nefes alamaz oldum. Sanki sırtımın ortasından bir şey süzülüyor ve ensemin ürperdiğini hissediyorum. Limit zorlayayım derken, korku limitim zorlanıyor ve o hala tatlı tatlı gülüyor. "Kimsin sen?" diye sorduğumda sesim bana yabancı, ben telefondakine yabancı ve o galiba cidden beni izliyor. Bunu anlamanın tek yolu var! Yumruk yaptığım elimi havaya kaldırıp, orta parmağımı gösteriyorum ve soluksuz bekliyorum. Alnımda resmen ter birikti. Birden kapım çalıyo ve dönüp, hiç düşünmeden hızla açıyorum kapıyı. Üç manyak kahkaha atarak, birbirini ittirerek doluşuyo odama! Off Allam ya! Biliyoduum.., işte karnına bastıra bastıra gülen bir numara manyak Emine, ona eşlik eden iki numero Ceren ve üç numaraya manyak demiyim mannak Nuray... katıldılar gülmekten ve ben tam bir zalak gibi bakıyom onlara. Emine arada bir karnından çektiği eliyle benim hala salakça bir ifadeye ev sahipliği yapan yüzümü işaret ediyor ve resmen hönkürüyor. Tısppuhuaaa! Böyle manyakça bi gülmesi var. "Nasıl korkuttuk ama, sıçtın dımee? diyo gerzek. Yine delice bi gülme krizine giriyolar. O biçim bozuluyom ya. "Hııeee! Hemde öyle bi sıçtım ki amel gidiyorum deliler! La hadi iyi numaraydı diyelim de yatağa uzandığımı ne bildiniz be?" Cidden kafam ona takılmıştı. Nasıl bilebildiler? "Kızım o kadar oynama yorulmuşsundur, kesin uzanıyodur diye düşündük yoksa ne olacak başka?" Hııı... mantıklı! ee duşta olsaydım diye sorasım var, o zamanda tele bakmazdın diyecekler tabiiki. Neyse ya, en azından beni izleyen kimse yokmuş, o orta parmağımda sadece bana girmiş oldu. Tamda tahmin ettiğim gibi pislik, indirmiş telefona ses değiştiren, araya cızırtı, kopek-kedi sesi efekti katan uygulamayı, işlettiler beni ırıspılar.. Sakinleşince üçü, Cero odaya bakınıyo. "Kız güzelmiş odan, baya genişmiş," derken gözü çalışma odasına takılıyo. "aaa süit oda mıymış? Bizimki gibi," dediğinde çoktan odaya yol almıştı. Girip çıkması bir oldu. "Tam bir patron odası hee!" Başımla onaylıyorum onu, eh aklın yolu bir yani. "İyi, iyi beğendim odanı.. hadi bizim odaya gidelim, bi kahve içelim ya! " diyor Nuray. Hakketten ya! Saatler oldu gayfe içmeyeli. Bayılarak atlıyom bu fikre. "Hay aklınla çok yaşa, bende diyom bi eksiklik var diye...ayy nasılda canım çekti?" "Şimdiye kadar neredeydinizi de çektimi canın?" Aklı fikri muzurlukta şu Emine'nin. Muzur neşriyat nolcak! "Heee çok çekti, kurudum kaldım şu genç yaşımda," diyom ve ekliyom "yav git, aklıma bile gelmiyo...uzak dursun şerefsizler benden!" "hadi gidelim kahvemizi söyleyelim ya! Ülkü ablada yalnız kaldı aşağıda, ayıp olmasın kadına," dedi Nurayım, ince düşünceli arkadaşım. Ve soluğu asansörün önünde alıveriyoruz. Emine eğilyo kulağıma, "kız ya çılgınca bir aşk seni bekliyosa burda?!" diyo ve gözlerimi devirerek cevap veriyorum ona. "Sen bu aralar fazla mı film izledin kardiş? Senin o dediğin ya filmlerde olur yada kitaplarda," dediğimde aklım dijital bir kütüphanede yazdığım romanımda. Bir tek Ceren biliyo ama önemsemiyo, umursamıyo oda. "Kafa dağıttırıyosa yaz kardeşim, kalemin iyidir, belli mi olur, bir editör falan okur bir bakmışın basmışlar, kitabın yayında..." demişti ve bende gülmüştüm. Hayat, böyle bir şey miydi, içinde gerçekten sürprizler barındıran yoksa senin yaptığın planların karşısına geçip kahkahalarla gülen kader miydi hayat? Off! Son günlerde kafama takılan bu iki soru yine yakama yapışırken, çıktık asansörden, geldik odalarının önüne. Kapı no yüz dokuz...ıyy hiç sevmem şu dokuz rakamını, benim favorim yedidir ve oda numaram üçyüz yedi. Hayatımda mutlaka vardır yedi, başlangıçlarda ve birde bitişlerde... neyse. * * * "Kim fal bakacak?" Nuray, tek tek hepimize bakıyor, Emine omuz silkiyor, Ceren esnemekke meşgul, "hiç işim olmaz," diyor ve Ülkü abla, "üzgünüm canım, anlayan varsa bende baktirim.. benim yavuklu kaç vakte kadar gelicek?" diyo gülüyoruz hepimiz. Alem kadın valla! Neşesi her daim yerinde ve en son bana baktığında Nurayım, "yok vallahi hiç anlamam, kelin ilacı olsa kendi başına sürecek olanlardanım canım bende," diyorum. "Odamızı nasıl buldum ömom," diye soruyor Ceren, "valla güzelmiş, ama benim ki kadar değil! Beş çayınıda bende içeriz canlar, şöyle İngilizler gibi sütlü tarafından," dediğimde basıyorlar kahkahayı tabii bende. Kahveler bitiyor, çıkıp bir hava alalım diyoruz ama o da ne? Kar beklerken, yağmur yağıyo. Hay şansımızın içine edeyim. "Lobiye inelim ya.. ne bu böyle?! Oda beklemeye mi geldik otele?" diyor Nuray... ee haklıda kız ama. Ehh hadi madem," diyip, yine asansöre giden koridordayız. Karşıdan biri gelmekte, anam yürüyüşe bak! Sanırsın İngiliz lordu.. kasım kasım kasılıyo. Şişmişte şişmiş. İçimden 'elimde iğne olsada batırıversem bi yerine, şöyle balaon gibi sönüverse' diye geçiriyorum ve tam yanımdan geçerken, bir an göz göz, gözleme oluyoz.. Iıyyyğğğ! Bütün kendini beğenmişler, özellikle demir atmışlar sankim bu otele. Emine'den kaçar mı bu bakışma? Yapışıyor koluma. "kız nasıl bakıştı sana öyle?" "Ya Emine, sen çöpçatanlık sitesi falan mı açsan bacım ya? Erkek kuş başımda uçsa baş göz edecen bizi haa! Bırak Allasen be! Ben o boku bi kere yedim, on iki sene sonra geldiğim nokta bak bu! Boşveeer! Allah olmayıpta isteyenlere versin. Aynı akarsuda iki kez yıkanılmazmış dostum!" dediğimde, "sittir be, ben seni okyanusa sokcam, hatta aşkta boğacam seni," dedi koca delisi. "Yok anam beni Marmara kesiyo, ayağımın basmadığı yerde yüzemem ben, biliyosun ya,istemem okyanus falan," Ters ters bakıyo bu akşta, sevgide, evlilikte yenik savaşçıya, üstelemiyo...üstelemesinde. Hoop, kapıları açılınca hurraa, çocuklar gibi şen doluşuyoz asansöre. Tipik ayna gören kadın hareketleri, saçlar, başlar düzeltiliyo, kıyafetler çekiştiriliyo.. Annaaaa! Ben üstümü değiştirecektim ya! Öyle çok şey yaşandı ki odaya kendimi attığımda tamamen aklımdan çıkmış. Yook... bir saniye daha duramam ben bölee! "Ya kızlar, ben bi odaya çıksam, valla patlayacam şu üstümdekilerle, bi değişip gelsem?" dediğimde son anda dikkatimi çekiyo, hepside değişmiş üstünü..hangi ara be? Lobiye inince açılıyo kapılar, çıkıyo onlar. "Hadi çabuk ol," diyo Ceren kapılar kapanırken. "Tamamdır, beş dakkaya yanınızdayım,"diyorum ve gözden kayboluyolar. Kaldık mı tek başımıza asansörde. Bir şarkı tutturuyorum nerden geldiyse aklıma.. "Hani büklüm büklüm koynunda," "Hani paramparça ruhunda," Hooop, çıktım üçüncü kata ve çok geçmeden yine odamdayım. İçeri girdiğimde hoş bir parfüm kokusu vuruyo burnuma. Allah Allah! Kızlardan birinin kokusu olsa gerek ama sanki? şüpheci ömür devrede yine.. Neyse, ne yaa! Kapıyorum çantamı, güzelce katlayıp koyduğum önü kelebekli, cicişli ekru, kısa kollu tişörtümü, olmazsa olmaz atletimi çıkarıyorum minnak hurcundan.. ama duş almadan da giyilir mi böle ya terli terli? Atıyom kendimi banyoya.. Abooovv! Banyo değil, saray yavrucuğu be! Duş var, jakuzi var ve belli buraya bir erkek eli dokunmuş, kadın işi değil bu. Koyu renk fayanslar ama ışıl ışıl ve tek renk siyah.. Sadece lavabo, klozet, jakuzi beyaz.. o da biraz renk katsın diye seçilmiş sanırsam! Duşakabin sırf cam, siyah çıtalı. Bornoz bile siyah yav! Özel bir kılıfta ve çıkardığımda görüyorum. Aslında kullanmam öyle ama belli ki bu hiç kullanılmamış. Hemencik soyunup, atıyom kendimi duşun altına.. şampuan, duş jeli.. hayatımın en hızlı duş alışı ve çıkıyorum duştan.. Üstüme giydiğim bornozla, geçiyorum odaya. İçimdeki şu izleniyo hissinden kurtulamıyorum ya. "Heey, oralarda bi yerlerde beni izliyosan sana dicem tek şey var...pis röntgenci!" Deliriyorum sanırım yavaştan! Gözlerim, tavanları, duvarları tarıyo yeniden. Ne götü boklu kuruntulu bişiy oldum ben ya! Giyeceklerimi alıp, banyoya girecekken bir ses duyuyorum, sanki böyle bir şeye çarpma sesi gibi.. "alla alla! Noluyo lan?" Yine bakıyom duvarlara... "pis sakar, ama emin ol benim kadar olamazsın!" Ya ciddi ciddi konuşuyorum kendi kendime. "Yok kızım, sen iyi değilsin! İstanbul'a dönüşte hemen bir psikolog yada psikyatırın kapısını çalıyosun," Giyinip, odayı terk etmem bir oluyor.. o hissi unutmaya çabalıyorum. Ama sadece odaya girdiğimde oluyo ya! Neyse ya, düşünme... bak keyfine.. Saat altıya gelmekte ve bizim kızlar lobide kurulmuşlar boş buldukları bir locaya. Bir şeyler sipariş etmişler ve de gömülmüşler, ehh ben durur muyum peki? Yoo, kim tutar beni. O biçimde acıkmışım! "Duş mu aldın canım sen, geciktin biraz?" Dikkatlidir Ümit ablam. "Aynen ablacım, valla oynarken çok terlemiştim, iyi oldu böyle." "Ohh sıhatler olsun canım." "Çok teşekkür ederim," dediğimde aynı anda gözlerimiz lobiye gelen birkaç Yunanistan'lı misafire takılıyo. Tanıyolar bizi ve baş selamı, yetmiyo birde baş parmak selamı veriyolar, bizdende karşılık buluyolar. Ceren, "kızlar abartmayın, saat yedide yemek servisi başlıyor," dediğinde ağzımız sulanıyo hepimizin. Etrafa bakındığımı görünce Cero, "aha sinekleri gıdıklamaya başladı kızı," diye beni işaret ediyor. Gülümsüyorum. "Valla şurda bir kış bahçesi gibi bir şey var, oraya bakalım içiliyo mu sigara, öğrenelim," diyo ve ben dünden razıyım. Yok, içilmiyomuş... kapıya çıkcam valla, hiç umrumda değil! Soruyom Ceren'e "gelicen mi?" diye, "yok, soğuk ya.. sende çıkma! bide duş almışın, sakın hasta olma!" diyo bana. Dinler miyim peki? Cıkkss! Alıyorum soluğu kapıda... aman içerim bi ağrı kesici, ateş düşürücü...olur biter! Ciğerlerim, gri dumanına kavuşacak eğer şu çakmağı yakabilirem kahrolası rüzgarda! Bir anda yüzüme yakın bir parlama, bir çakmak alevi boru şeklinde.. Zipponun harlı ateşinin yansıması gözlerimde. Sigaramı yakıyor, sonrasında bakıyorum kim diye? "Teşekkürler," diyorum tanıyorum sanki bu herifi bir yerden.. aaa bizim lord bu.. koridordaki hani! "You are welcome!" Anaaa! Harbi İngiliz mi ya? Ben şok! "Bu soğukta, böyle kapıda çiçekçi kız gibi birde incecik bluzla...hata, çok büyük hata!" Türkmüş mü? Kafam karıştı be! Hem sanane benim üstümden, başımdan.. çiçekçi kız dedi bide bana ya!' 'abe satayım sana şu çiçeklerimden bir demet, dua ederim sana, götüresin sevdiceğine be abee hee!" diyecem nerdeyse.. "Bakmayın öyle ters ters! Bildiğim bir şey var ki söylüyorum. Hasta olacaksınız, hoş bunu düşünmüş olsanız böyle çıkmazdınız zaten kapıya!" Upppss! Bakışlara bak ya! O koyu mavileri tüm bedenimi küçümseye küçümseye gezindi ve sonunda geldi gözlerimi buldu! Dudağının kenarında çizgi halinde tuhaf bi gülümseme, tam ama tam bir gıcık ya! "Eşek mi , inek mi?" Hönk! Ne diyo bu adam ya? Bilmece mi sordu bana? Bakıyorum ve biliyorum ki aval aval bakıyorum. Anlıyor ve hafif dişlerini göstererek gülümserken, gözleri etrafı kolaçan ediyor ve sonra yine bana bakıyor. "Gözleriniz diyorum! Hani şu kaşlarınızın altındaki inek mi eşek göz mü? Çözemedim ben," diyor. "yok deve!" Aman Allahım, aklımdan geçen dudaklarımdan dökülüyor ve dudaklarımı birbirine bastırıyorum. "Sahi mi?" derken, kaşları havalanıyor. Adam deveyi sorguluyo şimdi ciddi ciddi! 'Hee deve gözlüyüm ben, bak kimseye nasip olmaz, bana vermiş Allah işte!' diyoo iç sesim ve ben kaldım öyle devemle beraber! * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD