"Yani lafın gelilşi," deyip, toparlamaya çalıştım o biçim dağılan ortalığı.
"Hımm ilginçmiş," dedi, sanki bilimsel bir buluşta bulunuyormuş gibi ciddi ciddi ve ekleyiverdi.
"Ben bunu bir araştıracağım."
Nesini araştırıcan be adam?
Sigaramın uzayan külü ani esen rüzgarla uçuşurken, "Henry ben!" dedi bir an ve ben,
"Kaçıncısı?"
"Efendim?" dediğinde o simsiyah kaşları yine havalandı ve ben, şu an deli gibi ısırdığım dudaklarımdan firar eden soruya inanamadım.
Lanet olası İngiliz kralı 8.Henry gelmişti aklıma ve adam belalının tekiydi. Adam adını söylediği an bir dünya şey geçti aklımdan.. dizi film, sinema, belgesel ve hepsi aynı şeyi anlatıyordu.
Adam kafa severdi. Kestirip, almayı çok seviyodu.
Ya bu, Henry'lerin genel özelliği ise ve bu adamda benim kafamla kelle çorbası yapıp, içecekse?
Yıldım ya kendimden... pes yani pes ömür..
Saçma sapan şeyleri düşünmekte üzerime olmayan ben, zaman kazanmak için boğazımı temizledim ve bildiğin salakça gülümsedim.
Adam hala soru soran gözlerle bana bakarken, imdadıma Cero yetişti.
Gelir gelmez, adama 'hayırdır kardeeş' der gibi baktı ve dilinin ucuyla biraz da tehtitkar ona "merhaba," dedi.
"İyi akşamlar efendim," dediğinde bizim 9. Henry, yaramaz çocuk iç sesim 'efendiler götürsün seni,' diyordu adama ve Ceren, bu kez dönüp bana 'noluyo len?' bakışı attı.
"Canım, merak ettim seni, sigaran bittiyse içeri gel. Hasta olacaksın!"
Ahh canım canım... sesindeki tatlılığa bak!
Zaten güzel olan ses tonu, yabancıların yanında daha da hoş çıkar şu kızın ağzından ve ekledi.
"Hava çok soğuk canım."
Hah!
Fırsat bu fırsat misali benim devede ayy aman Mr 9.Henry de atladı hemen.
"Bende az önce hanımefendiye, pardon adım ne demiştiniz?" dediğinde Ceren'i onaylayan bakışları beni buldu ve soru soran gözleri, benim şaşkınca bakan gözlerimdeydi.
"ben bir şey demedim ki!"
Ve Ceren, ah Cero! Şimdi kızın gözlerinde havai fişekler patlıyodu.
Cidden bunların benimle derdi neydi, Emine bi taraf, şimdi de Cero, çöpçatanlığa soyunuyo ya!
Akıl alır gibi değil!
"Ömür adı, Ömür beyfendi...siz?"
Ohaaa!
"Henry," dedi herif ve ben yine 'ama kaçıncı Henry ya!'
Takıldım işte bir kere..
"Henry Spencer," demez mi bizim deve?
Neeee, neee?
Anaaa! İster misin Lady Diana'nın akrabası çıksın herif?
"Öyle mi? Memnun oldum bende Ceren," dedi benimkisi ve dönüp bana baktı onaylamamı ister gibi.
"Hıhı, evet çok memnun olduk Bay Spencer," diyiverdim biraz telaşlı ve bu adamın hoşuna gitmiş olacak ki güldü kısacık.
Ama ne gülme?!
Bu kez takıldı gözlerim, o bembeyaz dişlere... acaba gerçek mi, yoksa şu estetik görünümlü tak çıkarlardan mı ya?!
Ve ben niye böyle saçmalık ötesi şeylere takılır oldum?
Biliyorum tabii niye böyle her şeye şüpheyle yaklaşır olmamın sebebini.. aha bu Cero'nun abisi, benim eski kocam olacak herif, yıllar içinde dantel örer gibi zincir zincir işledi beynimi, kazıdı benliğime şüpheciliği, görünene inanmamayı, sorgulamayı ve şekil a, bu ben oluyorum, böyle şüpheci bir manyak olup, çıktım işte.
Puuff!
Ama cidden kendimden yıldım artık, resmen yıldım.
Ayyhh Ömür yani ayyhhh.
Hemen atladım. "Hadi içeri gidelim," ve dönüp birazda çekinerek bay beyaz dişe...hah!.. buda Jack London'un ünlü kitabının adıydı, ay aman offf...
"İyi akşamlar," dedim sadece.
"Görüşürüz," dedi bana ve gözlerim kocaman açılırken, kahretsin!.. yine çenemi tutamadım.
"Niye ki?"
eee ama haklıyım, niye görüşecek mişim elin Henry'si ile yav ve ben, hangi ara böyle damdan düşer gibi konuşur oldum?
Bildiğim sinir harbi yaşıyodum iç dünyamda.
Ceren'in koluna girip, çekiştiriyorum. Arkama bile bakmadan, adeta ayaklarım birbirine dolanarak yürürken, 'sakın dönüp arkana bakma!' dememe fırsat kalmadan, Cero dönüp bakıyo ya adama!
"Adam arkamızdan bakıyo...ya sen kafayı mı yedin kızım, herif lafın gelişi görüşürüz diyor, sen soruyosun niye ki? Ohaa yani ohaa Ömo ya!"
"Lafın gelişi, lafın gidişi... napcaktım yani?.. he, görüşürüz hatta yetmez takılırız mı dicektim ya? Hem ne diye gerçek isimlerimizi söylüyosun elin adamına canım ya? Hırlı mıdır, hırsız mıdır, katil midir, sapık mıdır... ve...!"
"Ayy yeter! Tam bir dedektif oldun çıktın başımıza ya!..ama bok yiyen abim yaptı seni böyle ben biliyorum. Yeter ya! Bırak şu şüpheciliği kızııım! Neyse yaşa, gör be! Belki adam çok iyi, dünya tatlısı bi herif ve kabul et ki çok kibar, üstelik de çok yakışıklı! Valla bekar olsam hiç düşünmem, yürürdüm herife!" demez mi?
Çüüüşş!
Gerçi söylediklerinde doğruluk payı yok değildi, herif cidden çok yakışıklıydı.
Koyu mavi gözleri, biçimli burnu, kaşları gibi siyah, gür ve güzel kesimli saçlarıyla sanki film artisti gibiydi, haa birde esmer tenliydi lavuk!
Lavuk?
Cıks cıks cıks ne kadar ayııp?
Ya bi dakka bu kış zamanı niye öyle esmerdi ki bu herif? Acaba, hımm acaba solaryuma mı giriyo?
Ayyhh... yine mi yaa?
Valla Cero haklı! Bende bıktım bu sorgulamalardan ama yıllar içinde kazanılmış bu şüphecilik, öyle bir anda söküp atamıyosun ki kişiliğinden, benliğinden işte!
Bi dakka, bir dakika da benden hatta!
Herif çok ama çok iyi Türkçe konuşuyor!..ee ama yabancııı? Alarm, alarm...kırmızı alarm!
Amaneyyy!
Kız Ömüür...Adam ajan mı yoksa?
Ay artık tanıdığım bir tane ajan mı var?
Oyyhhh...
İçim şişti, içim...yeminle kendimden içim şişti ya! Ben kendimi yiyip, bitirirken bizimkilerin yanına varmıştık bile.
Oturmaya yelteniyoduk ki Ümit abla, " hiç yerleşmeyin, saat yediye geliyo, yemek için hadi kalkalım, gidip odalarımıza giyinelim," demez mi?
'Niye yaa! Kraliyet ailesiyle yemek randevumumuz mu var?'
Aklımdan geçenleri dile getirmemeyi bu kez başarıyorum ama aynı anda düşünüyorum. Ben öyle çok şey getirmedim ki, alt tarafı iki gün kalıcaz diye birkaç tişört, bir iki kot, bol iç çamaşırı, ehh yeter dediydim.
Bunlar, koca valizlerle gelmişler... "
"ehh! Hadi madem, çıkalım odalara," diyor Nuray.
Allam ya! Ciddende dağılıyoruz odalara.
Ben aklımda dokuzuncu Henry ile odama giriş yapıyorum, parfüm kokusu azalmış baya..
Tam tuvalete gitcem, kapı tıklıyo.
Off yaa!
Kızlar yine ne icat çıkaracaklar? Açıyorum kapıyı ve karşınızda assolist Ceren! Elinde bir poşet kocamanından.
"Al giy şunları," diyor bana.
"Ne ki bunlar cancağzım?"
"Elinin hörekesi," diye tıslıyo resmen bana ya!
"Aman iyi be! Sanki görücüye çıkcaz... wcye gitmem lazım, az bekle hele," dediğimde elindeki poşetin içinden getirdiklerini çıkarıp, yatağın üstüne sermeye gidiyor.
Başımı iki yanıma sallarken, yollanıyom banyoya.
Klozetten boşalan suyun sesi banyoyu doldururken, mis kokulu köpükle, sıcak suyun altında ellerimi yıkıyor, bi yandan da koca duvarı kaplayan aynadaki yansımama bakıyorum.
Gözlerimdeki yerini sevmiş ve usun süreli yatıya gelmiş hüzne, sinir oluyorum ama onun ne gözlerimden, ne de yüreğimden gideceği yok.
Odaya döndüğümde Ceren, koltuğa bırakmış bedenini, sankim yorgun gibi.
"Giyin bakim, görcem hemen üstünde," diyo ve bende "şaka mısın sen ya!.." dediğimde o tek kaş hemen kalkıyo...
"Hııı... peki, giyineyim bari!"
Offlayıp, pufflayıp alıyorum elime tek tek hepsini, geçicem banyoya.
"Kız giysene burda, sendekilerin aynısından ben de de var," diyo ama, benim bir üstünlüğüm var..
şüphecilik...
"Cıksss banyo iyidir, hoştur, candır."
Gülümsüyor ve göz kırpıyorum. Bezmiş halde deviriyor elalı kahvelerini... anlıyo tabii düşüncelerimi, derin bir nefes veriyo..
Daha anlatmadım ona Tayfur muydu neydi adı ya ha Taylan, evet Taylan aganın habersiz baskınını, oteli ayağa kaldırır mazallah.
Anlatmaya da niyetim yok, bir daha nerde yolum düşecek buraya?
Banyoda giyiniveriyorum, sıfır kol, degaje yaka, dizlerimin hemen bir tık altında biten elbiseyi... iyi bari fermuarı yandaymış,sade ve şık, yakıştı da sanki bana...
ohhoo!
Elli yedi ten rengi çorabımda var, korselisinden... siyah tercihimdir ama bulupta bunuyorlardanım şu an bende.
Şaka maka elbiseye girdiğime inanamıyorum. Bu kadar zayıflamış mıyım ben ya? e niye aynaya baktığımda bıngıl dıngıl bir ömür görüyorum ki ben karşımda?
Kız yoksa ben anoreksiya mı olmuşum da haberim mi yokmuş? Ah, yine sorgulama!
Çıkıyorum banyodan.
Cero'nun beğeni dolu bakışları tüm bedenimde geziniyore...yetmiyore birde ıslık çalıyore... şımardım mı ne? Gülüyorum kıkır kıkır...
"Oyy gülüşüne kurban olduğum, kız sen çok zayıflamışsın ya! O elbise otuz sekiz beden biliyon mu?," diyo şaşkınlıkla ve bende en az onun kadar şaşkınım..inanasım gelmiyo şu anki halime.
Sahi kaç kiloydum en son ben? Her şeye olduğu gibi tartılarada küskünüm ben.
"Demek ki sen elli dokuz kilo falansın ya!.. abimin yediği bokun tek iyi yansıması bu oldu galiba... neyse, çok güzel oldun cicom."
Başıyla işaret ediyo yatağın ayak ucunda, yerde duran sitilettoları, "giy şunları da," diyo ve otuz yedi numero ayaklarıma otuz sekizlikler tam oluyo.. şişmiş mi ayacıklarım sanki?
"Aç o saçlarını bakiim!"
Hee, açıyorum bende kalın dalgalı arada minnak bukleli kestane rengi saçlarımı.. düşüyolar omuzlarımdan aşağıya, seriliyolar taa sırtıma."
"Hımm, tatlışom nerdeyse sırtının ortasındalar ya, epey uzamışlar.. ama bu elbiseye sanki topuz daha mı iyi gider ne?" demesiyle, kalkıp yanıma geliyo. Ah, şu kızın enerjisine hayranım, ne kadar yorgun olursa olsun, deposunda onu harekete geçirecek yedeği ve de iş bitirme isteği her daim hazır asker gibi bekler onu..gıdımı bende olaydı ya!
Tam arkamda, maharetletini ellerini konuşturuyo yine, hoop...dağınık bir topuz oldu mu en şahanesinden? Elimde tuttuğum son tokayı da tutturdu saçıma ve aynadaki yansımalarımızda göz kırpıyo bana, gülümsüyorum.
"Makyaj malzemen var mı yanında?"
"aaa...ayıpsın, var tabii ki de,"
Uyyyhh! Allah'tan almışım yanıma iyi kötü birkaç parça bir şey.
"İyi madem, yap makyajını gel, bizim odaya...görev tamam, ben kaçar, giyincem daha!" diyor ve bir iş bitirmenin haklı onuru, gururuyla yanağıma bir öpücük bırakıyor ve omuzlarımdan tutttuğu benim, Ömosunun taa gözlerinin içine bakıyor.
Hüzün var gözlerinde, benimkilere kardeş, eş.. Sarılıyoruz birbirimize, kapıyorum, sımsıkı kapıyorum gözlerimi...bilirim oda kapamıştır şimdi, kirpiklerimizin ucunda parlar bir damla gözyaşı.
Ayrılırken bedeni benden, biliyorum kalbi acıyor benim için, tıpkı benim kalbimin acıdığı gibi.
"Hayatını yaşa bundan sonra...madem verdi sana bu özgürlüğü, tadını çıkar, takılıp kalma geçmişe..yaşandı, bitti de, böyle olması gerekiyordu de... ben senin bu oda da böyle yalnız kalmana izin vermezdim de ama biliyorum, inişlerin çıkışların var şimdi kalbinde.. rahat et diye bıraktım.. üzme artık kendini!" dedi ve yeniden tüm sevgimizle sarıldık birbirimize.
"Özgürlükle gelenin kıymetini bil!, tadını çıkar, takılma hiçbir şeye ve açık ol tatlı, güzel şeylere. Sen bunu sonuna kadar hak ediyorsun kardeşim benim.."
Biraz daha böyle konuşsa salcam tüm gözyaşlarımı, onlarda zaten tepinip duruyolar göz pınarlarımda, habire göz kırpmaktan, kas yapacak göz kapaklarım ya!
Ayy...ufff...
Girin bakim çıktığınız o deliklere! Yok öle salya sümük ağlamak, bugün, şimdi yok en azından... gece yatağı bekleyin bakim alla alla!
Gözyaşı ve iç savaşımın ortasından, Cero'nun "hadi oyalanma!" demesiyle sıyrılıyorum ve gülen gözlerimle gidişini izliyorum.
Kaldık mı şimdi bir başımıza odayla başbaşa? Gözlerim her yanı tarıyo, tavanları, duvarları, oralarda olmaması gerekirken var mı diye minnakta olsa delikleri, objeleri... yok ama yok ta, birde şu his olmasa..
Kafayı dağıtmalıyım yav. Telefona indirdiğim uygulamadan açıyorum eskilerden bir şarkı.
Ah ne severim ben bunu.
Tülay Özer'den Büklüm büklüm koynunda.
Sesi de, yorumu da ne güzeldir be!
ehhh, bende bağırara bağıra son ses eşlik ederken bu esere, yapıveriyorum şöööle az dumanlısından makyajı eşek gözlere!
Bak yine aklıma geldi bizim dokuzuncu Henry, artık göbek adı "yok deve"... gülüyorum yine..
Allık, çıkmayanından dudak rengi ruj, pudrasızından parfüm derken hazırım işte.
Küçük çantama tıkıyom sigarası, çakmağı, selpağı ve çıkıyorum odadan son kez gözlerim tararken, tavanları, duvarları ve sesleniyorum ufaktan...
"hadi görüşürüz pis röntgencim!"
Dilimde büklüm büklüm, alıyorum soluğu kızların kapısında.
Amanda amaaan! Hepsi de olmuş pek bir şık, pek bir güzel ve en alımlısından..açık mavilisi, siyah beyazlısı, petrol yeşillisi, saks mavilisi ve bendeniz siyahlısı ve hepimizde elbiseli, sitilettolu...
Wuhhhuuu! Olduk mu altın kızlar be!
Güle, oynaya giriş yapıyoruz restorantın kocaman beyaz kapısından!
Aboovv!
Masaların çoğu dolmuş bile. Göz kararı seçiyoruz boştakilerden bir tane. Ülkü ablayı oturtuyoruz, geçiyoruz self servise..
Anasını satiyim, bir kuş sütü eksik. Yiyeceklerin çeşitliliğinden, görselliğinin güzelliğinden, rengarenkliğinden bakarken doydum bile yav.
Salata işi Nuray'da.. zeytinyağlılar Eminem'in ellerini öper, ehh ben et, tavuk, köfte seçiminde isteklere göre, tatlılar Ceren'in hizmetinde..
Ohhh!
Ziyafetin görselliği bambaşka, kuruluyoruz masamıza.. Ülkü abla kendi ağır, menüsü hafif ama..ehh temkinli kadın ne de olsa.
Yemek sırasında tatlı bir sohbet, arada birbirimize takılmalar, gülmeler, dinlenme babında sessizlikle mola... güzel, naif bir müzik eşliğinde yiyoruz yemeğimizi ve tam tatlıya geçeceğim sırada arkamda bir ses...
"İyi akşamlar, afiyet olsun hepinize efendim," diyor. Ceren'in imalı bakan gözleri bende, benim gözlerim tabağımda, niyeyse su içesim geldi bir anda.
Tanıdım tabii sesi. Bizim deve Henry bu!
"İyi akşamlar Henry,"diyor Ceren ve ekliyor "buyrun sizinlede olsun."
Sonuna kadar açılan ağzımla beraber gözlerimi de öyle bir açıp baktım ki, az kalsın yerlerinden fırlayıp tabağıma düşecekler.
"Ömür hanım yoklar mı?"
Haddi be!
Ceren'e kaşlarımla yok işareti veriyorum, sadece dudaklarımı oynatıp, "yok yok!" diyorum ama hak getire.
"Olmaz olur mu canım, tam önünüzdeki sandalyede kendisi." Yaktın beni Kara vicdanlı Cero!
Ve ben sımsıkı kapadım gözlerimi ve tuttum nefesimi.
Ah Ceren ahh! Adamı sardıracak başıma.
Kızlara bakıyodum tek tek, yoo! Hiçbiride şaşkın değil, sadece muzipçe gülümsüyolar, o fıldır fıldır gözler, deve Henry ile benim aramda zikzaklar çizmekte. Hele de Emine! Tam bir avcı modunda benim adıma..
Cero anlatmış tabii hepsine.. niye şaşırıyosam bu işe?
Adam hafif yanımdan eğiliyo, bakıyo yüzüme... eee nerde kalmıştık der gibisine!
"İyi akşamlar Ömür!"
Hönksss! hanım nerde ya?
"İyi akşamlar sizede," dediğimde, "haa unutmadan, araştırdım bu arada şu deve olayını, ilginç bir ifade tarzınız varmış," bir nefes arası verdi , bile isteye yüzüme solur gibi,
"ayrıca 'kaçıncıdan' kastınızı da anladım, biraz zor oldu ama anlamış oldum," dedi ve daha da eğilip kızların içinde kulağıma fısıldıyor ya, "İngiliz değilim...yarı Amerikan, yarı Türküm ve adımdan da en az sizin hoşlanmadığınız kadar hoşlanmıyorum, ha birde ajanda değilim!"
Saç dibinden, parmak uçlarına kadar ürperen ben, şoka bağlayan ben, adamdaki cesarete, ukalalığa, ön görüye şaşıp kalan ben, dondum kaldım öylece iyi mi?
Ben kıpırdayamazken, hatta nefes almayı unutmuşken, o doğruluyor parfümünü ciğerlerime pompalarken...
"İyi akşamlar bayanlar ve afiyet olsun tekrar... nazik davetiniz içinde ayrıca teşekkür ederim Ceren Hanım... rahatsızlık vermeyeyim şimdi, görüşürüz," dediğinde bu görüşürüzü öyle bir vurguladı ki, ben bir daha apışıp kaldım.
Giderken de, parmak uçları ense köküme dokunuyor ve ben yine ürperirken anında kasıyorum omuzlarımı.
Adama bak ya! Deli mi ne? Masadan kalkıp, tabağımı kafasına geçiresim var!
Hem bana hanımsız Ömür, Ceren'e niye hanım?
Dönüp baktığımda buhar olmuş! Şüpheciliğim devrede... az önce yaşadığım şey gerçek miydi yoksa hayal mi ve hayal ise niye böyle bir şeye düştümkine?
En son hatırladığım niyeyse odama çıktığımda, yatağıma uzandığımdı... öyle miydi yoksa sadece düşüncesi miydi aklıma gelip giden? * * * * *