Ne ikmetse sessizlik yemini etmiş gibi hiç konuşmayan komiser Arda ve kibir deryası Aluk arasında garip bir bakışma yaşandı. Şaşkınlıkta boyut atlama rekoru kırdığımdan artık tamamen emin olmak adına bende ağzımın içinde dilimin yerinde durup durmadığını kontrol eder dururum. Kısa sessizliği bozan kişi Arda haytası oldu ve, “Öyle mi? Tebrik ederim her ikinizide, yalnız..."
Çam yarması erif bir anda sustu ve gri mi mavi mi bir türlü rengini ayırt edemediğim gözlerinde beliren muzur bir bakış, kalın dudaklarına tebessüm olarak ilişip kaldı.
"Allah kolaylık versin kardeş! Belanın böylesini düşmanıma bile dilemem," diyerek cümlesini tamamladığında, yeni bir şok dalgası bodoslama benliğime daldı.
Erife bak ya! Sanki yedi yirmi dört benimle takılır!
"Pardonda siz beni ne kadar tanıyorsunuz da bela olarak nitelendiriliyorum? diye atlarım tabii.
"Ben onu niye sevdim sanıyorsunuz Arda bey? Belanın böylesine can kurban! Şimdi!.. bıraksak artık bu bela muhabettini de artık işimize baksak?"
Her ne kadar gayet özgüvenli görünüp, bana bakarsak gülümsüyor olsada nişanlı olduğumuzu bilmediğim yeni nişanlımın sanki kudurmasına ramak kalmıştı ve komiser ile aralarında yaşanan söz düellosundan fena halde canı sıkılmıştı. Garip bir şekilde bunu hissediyordum. Karşısındaki montofonda, pis pis sırıtmaya devam ediyordu. Ne hikmetse o, bu durumdan fazlasıyla eğleniyordu.
"Pekâlâ Haluk bey.. buyrun gidelim," dediğinde biraz olsun ciddi bir havaya büründü ve anında dönüş yapıp geldiği yolda geri gitmeye başladı.
Bizde onu takip etmeye başladık ve içim içimi yerken daha fazla tutamadım kendimi.
"Nerden sizin nişanlınız oluyormuşum?"
"Çok konuşma!.. herif sana yazılıyor, farkında değil misin? Evli mi bekâr mı bilinmez. Seni korumak için attım o yalanı, yoksa seni ben ne yapayım ya? Yanımda nasıl sönük kaldığının farkında değil misin?”
Össt bee! Abe kavgada düşmanına söylenmez bu.. yanında sönük kalırmışım.
Fitilimi çektiğinin hiç farkında değil inek arabası!
Ben bir sönerim, sonra dönüşüveririm bir kara deliğe, senide manyetik alanıma bir çekerim, yanarım aman Allaa diye bas bas bağırtırım seni sonra aygır suratlı!..
İçimde volkanlar patlar ama bununla sidik yarışına girer gibi laf çarpıştırmaktan vazgeçtim emen.
İçbir şey demedim ama bakışlarımla şöyle birkaç Cüneyt Arkın köteğe attırıverdim gıcık gözlerine.
Ben önde o arkada düştük polis Arda’nın peşine. Arda komiser bir an dönüp bize baktığında, emen ardımdan beni takip eden Aluk efendi yanımda bitti ve yine beni şaşırtarak elime yapıştı.
Yapışmak ne ki? Parmacıklarımı kırarsın beya!
Arda komiserin bakışları ellerimize takıldığında, utandım beya! İç farkında değildim ama yanımdaki kapçık ağızlı, “şu dudağını ısırmasan çok sevgili nişanlım,” diyerek, beni iyice yanına çekti. İşte o an fark ettim dediği gibi dudağımı fare gibi kemirdiğimi. Erifin göz apsine girmişim, aberim yok beya!
Keserim tabi emen dudaklarımın canını çıkarmağı.
Elli tane koridor geçtik belki. Sonu olmayan bir labirenteymişim gibi issetmeye başlamıştım ki, niayet kocaman bir kapının önünde durdu Arda agam. İster istemez gözlerim dalgalı saçlarına takılır. Aynasızın benim saçlarımdan uzun olan saçları em dalgalı, emde kalın telli ama nadıl güzel beya. Özenirim vallai böyle dolgun saçlara. Benim saçlarda orta alli güzeldir ama Arda komiserinkilerle yarışamaz bile.
“Sen neye öyle dikkatli bakıyorsun?” diye kulağımın dibine girip fısıldayarak sorar emen yanımdaki meraklı beygir.
“İiiç! Kapıya bakarım tabii ki!” dedim, bende fısıltıyla ve kestirip attım. Erifin beni göz apsine aldığını unuturum beya.
Arda polis, bir anlığına dönüp bize baktığında, gözüm bu defa da kaşındaki pirsinge takıldı.
Tıklattığı kapının ardından bizimde duyduğumuz cızırtılı bir ses, “giir!” diye resmen önkürünce, Arda agam gözlerini devirirken, çattık belaya dercesine başını iki yana salladı ve kapıyı açar açmaz dönüp bize baktı. Aluk bey ile bende arekete geçtik ve açık kalan kapıdan ayalet gibi içeri sızdık.
“Ah Arda bu yediğin halt yukardakilerden birinin kulağına giderse canımıza ot tıkar biliyorsun değil mi?”
Arda’ya posta koyan Ulusi Kentmen gibi pos bıyıklı, afiften ona da benzeyen tonton bir bey amcadır.
“Biliyorum efendim ama insan her dakika adı Küheylan olarak kayıtlı bir sanık yakını görmüyor, belli ki olaylarla ilgisi var. Kod ismi Küheylan olan bir kızın peşinde koşturmaktansa onu ayağımıza getirdik müdürüm, fena mı yaptık yani?”
Allaaını seven tutsun beni!
“Uşşştt manyak erif! Sen kimsin be benim akkımda suçlu, sanık ükmüne varırsın. Abe ben sıradan biriyim ve benim abemde doktordur tamam mı? Yalnış kişiyi suçlar durursun!..”
Bas bas bağırarak söylerim tüm sözlerimi ama bundan iç etkilenmez bu Arda manyağı ve sanki beni daada çıldırtmak ister. Sırıtıp durur karşımda beya!..
“Pişmiş kelle gibi ne sırıtırsın be Allaın beceriksizi?..”
“Senden ötürü beya! Senden ötürü!”
Aaaa! Şimdide benim ağzımla dalga geçer benimle geberesice!
Tam ağzımı doldurup yine bağırmaya hazırlanırdım ki, Ulusi bey amca paat diye iki eliyle masaya vurdu.
“Eehhh kesin be ikinizde! Kızııım!..” dedi ve derin bir iç çekti.
“Kızım senin karşında bir, hatta iki polis var!.. edebini takın!”
Böyle uyarılınca birden çok utandım. Cevap vereceken vazgeçtim emen.
“Özür dilerim efendim ama kim olursa olsun yerel konuşmamızla dalga geçtiğinde çok sinirleniyorum, tutamıyorum kendimi. Affnıza sığınıyorum ve yine tekrarlıyorum. Ben suçlu değilim ve abiminde suçsuz olduğuna inanıyorum.” dedim.
“Öfkene, sinirine sahip ol kızım,” dediğinde sesi oldukça yumuşak çıktı bey amcanın.
“Senin için şu an bir şey diyemem aslıda derim, elbette senin suçsuz oluğunu biliyoruz ama işte kod adı gibi bir isimle kayıt edilmiş olman düşündürücüydü. Eh malum sinekte küçüktür ama mide bulandırır hesabınama abinin yediği halt çok büyük!.. ve sandığın gibi suçsuz falanda değil!.. aleyhinde çok fazla delil var!” dediği anda tüm bedenim bildiğim buz kesti. Korkunun acımasız kollarında buldu yüreğim kendisini ve ah o atışlarının şekli, hızı anında değişti. Biri kulağını kalbimin üstüne koysaydı birkaç saniye sonra kalp krizi geçireceğimi düşünebilirdi, hatta buna yemin edebilirdi.
Titreyen bacaklarımın üzerinde zor duruyordum. Kulaklarımda garip bir uğultu var olunca, derin bir nefes aldım ama aldığım nefes değildi ki. Sanki kocaman, görünmez bir yumruk geldi boğazımı tıkadı, nefes alamaz oldum. Titreyen elim, artık sızladığını hissettiğimin kalbimin üstüne gidince, “iyi misin kızım sen?” diye tedirgin soran bey amcaya cevap bile veremedim. Başımı hayır dercesine sağa sola salladığımda, “geç otur şöyle kızım,” derken, hemen masasının önündeki koltuk şeklindeki büyük sandalyeyi işaret etti bana bey amca.
Birbirine kenetlediğim parmaklarım öyle çok titriyordu ki, kucağıma sığamaz oldular. Aluk bey, “Gözde ben sana su alıp geleyim,” dediğinde sesimi çıkaramadım. Ağzımdan çıkacak tek bir kelimeyle su koyverirdim çünkü. Ağlamamak için kendimle çetin bir savaş veriyordum tamda o anda. Beni korkutan o sözlerin yanında birde annemi düşünür olmuştum. Annem babam zeytin ve türevlerinden kazandıkları para ile okuttular bizi ve şuan olan bitenden tamamen habersizler ve ben şimdi Şarköy’e dönünce onlara ne derim, hiç bilmiyorum ki!..
Aklım ve ruhu karmakarışıktı ve elime doğru uzatılan bir bardak suyu görünce başımı kaldırıp baktım. Bana suyu uzatan genç komiser Arda’dan başkası değildi.
“Bön bön bakma yüzüme, iç şunu. Elbette senin suçsuz ve bu işlerle ilgin olmadığını biliyoruz,” dedi ya, suratına tüküresim geldi ama zorda olsa tuttum kendimi. Ona ters ters baktım ve sadece, “istemem,” dedim. Ayı anda içeri giren sahte nişanlım, yanıma geldi ve küçük su dolu şişeyi bana uzattı. Zamanlaması müthişti ve hiç istemesemde ona minnetle baktım. Aldığım suyun kapağını açıp hiç beklemeden birkaç yudum içtim. Biraz olsun iyi hissetmemi sağlayan su dolu şişemi kucağımda tutmaya başladığım sıra kapının tıklatıldığını duyduk ve bizim bey amca yine o cızırtılı sesiyle, “geeel!..” diye seslendi.
Açılan kapıdan içeri deyim yerindeyse kızıl bir bomba girdi ve üzerinde gördüğüm cübbesinden abimin avukatı bu kızıl gacı eralde diye dşünmeden edemedim.
“Gözde hanım ve beyler merhabalar,” dedi gözlerime takılıp kalan bakışları diğerlerini bulduğunda.
Kapıldığım heyecanımla ayağa fırladım ve aynı anda bakışlarım kadına nerdeyse dibi düşerek bakan Aluk beye takıldı.
Abe çüş be! Ağzından akan salyayı sil pis sahte nişanlım.
Son anda ona baktığımı fark edince bakışlarını düzeltti ıyar ağası! Ben onu keserken bizide kesen Arda uyuzu yanıma gelip dikildi ve o kocaman pazulu kollarını göğsünde birleştirdi. Göz ucuyla ona baktığımda pek keyifli olduğunu fark ettim. Ufaktan bana doğru eğilip, “senin nişanlın hızlı çapkınlardan, hoş ben bu nişanlı ayağanı yemedim ya!” dedi bir anda.
“Eşşeğen ayağını ye o zaman.. sefte senin gibi yılışık birini gördüm beya. İşine bak sen!” dedim tüm kızgınlığımla.
“Gözde hanım, sizinde anladığınız gibi ben Sinan beyin avukatıyım ve çıktığı nöbetçi mahkemeden maalesef iyi bir sonuç alamadık. Bir sonraki mahkemeye kadar tutuklu kalacak, ama size söz veriyorum kendisini ilk mahkemesinde dışarı çıkaracağım,” dedi avukat hanım.
“Abime isnat edilen suç nedir?” diye sorduğumda hüzünlü bir tebessüm yarandı yüzünde.
“Sanırım bunu size söylememde bir sakınca yok küçük hanım. Uluslar arası silah kaçakçılığında ara taşıyıcı olarak suçlanıyor,” dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Hayat kurtarmak için yıllarca tıp okuyan, bölüm birincisi olan abim şimdi can alan o lanet şeyin kaçakçılığını mı yapıyor? Asla inanmak istemedim ama bey amcanın söylediklerini hatırlayınca bunun gerçek olduğunu anlamaktan başka çarem kalmadı ve o an, abimden nefret ettim.
Biz hakkıyla kazanıp, helâlinden yiyen, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan ana babanın evlatlarıyız ve şimdi benim abem olacak denyo, ne işlere bulaşmış, neler yapmış bir bir öğrenirim. Öğrenmez olaydım keşke.
“Onu görmem mümkün mü?” diye sordum zor bela. Üst üste yaşadığım şaşkınlık ve hayal kırıklığının haddi hesabı yoktu. Yer yarılsaydı da içine girseydim ve bunları duymaz olsaydım.
“Üzgünüm ama bu şimdilik imkânsız. Sinan bey, çoktan cezaevine yollandı. Sizinle iletişimde kalalım,” dedi ve cebinde hazır tuttuğunu anladığım kartını çıkarıp bana uzattı. Parmaklarının titriyor olması dikkatimden kaçmadı.
“Beni arayın lütfen, şimdilik hoşça kalın,” dedi ve geldiği gibi hızlıca çekip gitti.
Hoşça kalmak mı, hemde bu saatten sonra, nasıl olacak ki o iş?
~ ~ ~
Bir hafta sonra..
Annemin başı bizim mahalle pazarı gibi! Ne ararsan var alnında!
Patates alkaları, yeşil yeşil ıyar kabukları, karanfil, arayada üj bej nane yaprağı serpiştirilmiş.. ay bre başım der durup durur, başka şey demez.
Aberi duyan eve kaçış kaçış gelir, gider. Kapımızı artık açık bırakırım. Ayacıklarımda al kamadı beya.
“Kızanı tutuklamışlar a Ümmü yinge doğru mu beaa?”
“Kız Ümmü senin kozan göze gelir gözeee!.. na şuraya yazarım, tez vakitte çıkar gelir, nazardır bu nazar!”
“Amman beya, attırıverirler iftiranın ıslağından Allasızlar, kuldan korkmazlar.. vallai inanmayık biz yalana.. Sinan bizim dünkü palemizdir (Çocuk). Ayatta inanmam Ümmü gelin!”
Daha neler neler! Bir Allaın kuluda evet yapmıştır demedi ki! İnanmaz kimse, tıpkı bizimde inanamadığımız gibi. Doktor kızanım vardır diye göğsünü gere gere gezen babamın ağzını bıçak açmaz oldu. Evdende çıkmazdır günlerdir. Zeytinlerin ilaç zamanı gelir geçer, babamın düşündüğü tek şey b iş nereye varır. Ahh birde anaceğzime, “anım biz nerde yalnış yaptık beaa?” diye sorunca anamda bozul motor gibi sı koyverdi. Ağlar durur o günden beri. Başı çatlar.. çıkardım doktora migreni var dedi, bastı ilacı lapuşka gibi elimize gönderdi bizi eve.
Mide ağrısından kıvranır dururum bende ama sesimi çıkarmam. Gece olncada gam basar yüreciğimi. Simsiyah geceyi pırlantalar gibi süsleyen yıldızlara bakar dururum. Onlar ne kadar özgürse, abem o kadar tutsaktır beya.
Çokta kızar bir yanım ona.
Bir hafta önce onu gördüm ve gördüğümde onun pişkin pişkin sırıttığına şait olunca o gerim gerim gerildim na don lastiği gibi.
At ırsızlarına benzemiş iyice.
“Abem sen ne yaptın böyle beya?” diye sorduğumda, “ben yapmasam başkası yapacaktı,” dedi ya şok oldum. Utanmaz arlanmazın teki olup çıkmış meğer. Yaptığım böreeği vermekten vazgeçtim. Anında ayağa fırladım.
“Ömrüm boyunca seninle gurur duydum ama şimdi utanırım, emde çok utanırım.. Allaa seni islaa eylesin,” dedim ve anında ordan görüş yerinden uzaklaştım. Deli gibi ağlar dururdum. Benim abim bir silah kaçakçısı olmuş, kendince mafya olmaya soyunmuştu. İnsan utanmaza ne yapar ki?.. o gün bugündür utanırız işte.
Aluk beydende çok utansamda abim adına ağzını açıp tek bir olumsuz kelime etmedi. Tüm ısrarıma rağmen otobüsle dönmeme de izin vermedi. Kendisi iç üşenmedi ve annesinide alıp beni memleketime getirdi.
Annem airetliğini karşısında görünce çok sevindi ama sonra olanı biteni öğrenince deli divane oldu. Günlerdir içbirimiz uyumayız. Bilirim şimdi yine bahçede oturur durur Mevlide teyzemle. Gitmedi, dönmedi Aluk beyle. “Bırakmam airetliğimi, sen var git kızanım işinin başına,” dedi ve oğluda ertesi gün epimizle vedalaşıp gitti. Ben baçenin portesinden onu yolcularken elimde bir maşrapa su ile biraz gitti, sonra durdu geri geri gelmeye başladı.
Bir şey unuttu eralde diye düşünürdüm ki ön camını indirip, bana doğru döndü baktı. Bende ister istemez cama yanaşınca, “uzat elini,” dedi ve bende uzattım. Avucumun içine ikiye katlanmış kabarık bir zarf bıraktı ve elimi geri itmesiyle, gazı köklemesi bir oldu. Ardından şaşkın bakan gözlerim zarfa kayınca, beni dürten merakımla zarfı açtım baktım. Birde ne göreyim, bir tomar para. Şok oldum. Giden gitmişti ve ben elimde para dolu bir zarfla sokağımızın ortasında öylece kaldım.
Günlerce ona yazsamda, arasamda cevap vermedi bana. O parayı ayatta kabul edemezdim. Elbet annesini almaya gelecekti ve bende o zarfı aldığım gibi kendisine iade edecektim. İnce düşünmesi oştur ama iç gerek yoktur buna beya. Biz daa ölmedik ve bu zor günleri atlatınca yine ayağa kalkarız.
~ ~ ~
Ertesi gün..
Porte kapımızın çıngırağı çalınca, beklediğimiz misafirimizin geldiğini düşünerek baaçemize çıktım. Kapının demir sürgüsünü yana kaydırdım ve kapıyı ardına kadar açmak için diğer kilidide uzun sapından avaya kaldırıverdim.
Karşımda dikilip duran gerçekten o muydu?
~ ~ ~ ~ ~