Neye uğrarım şaşırım ben beya. Erif canlanmış ya!.. üstünde ne sargısı kalır, ne de alçısı.. giymişte üstüne bol keten kumaş gömlek pantalon emde en sevdiğim renk hakiden.. abe ne olur büyle burdaa?
Bana gülüseyerek bakar ama ben ortlak görmüş gibi bakarım âlâ!
“Açıklayabilirim Ayçiçeğim,” der bana ama ben gördüklerime inanmakta zorlanmakla meşgülüm beya!..
Şaşkınlığım yavaş yavaş yerini öfkeme bırakır ve yine sağ göz kapağım titremeye başlar ve ben işte şimdi kendimden korkarım.
Düşünürümde ben bu ıyartoyu nasıl öldürsem? Silahı buralarda bir yerdeyse alıp, kafasına mı sıksam? Yok olmaz beya! Önce ayaklarına, sonra dizlerine sıkarım ben bunun be! Beni kıvrandırdığı gibi kıvransın ergele!..
“Sen ne halt edersin be, bu ne saçmalıktır?”
“Hayatım bir operasyon üzerindeyiz.. anlatamam sana bunu!.. Sinan’da bilmiyordu ve benim haber ona gidince, o da işte her nasıl olduysa seni haberdar etmiş,” dedi can avliyle.
“Ve bende bunu yiyeceğim öyle mi Arda bey?”
Öyle bir bağırdım ki, elleri anında kulaklarına gitti ve bir anda kapı açılıp içeri ablam, amman ne ablası beya!.. abim girdi.
“N’oluyor kız? Sesin koridorlada çınladı,” demesiyle Arda’nın yüzünde gördüğüm şaşkınlık karşısında öfkem dinerken alır beni bir gülme. Dönüp abime baktığımda, başının yine elmalarıyla dertte olduğunu gördüm. Katıla katıla gülmeye başladmıştım ki Arda, “aga bu ne hal ya?” diye sorunca abimde, “asıl senin bu halin ne oğlum, sen kaza yapmadın mı ya?” diye soruya soruyla cevap verdi.
Aynı anda ikisi de, “operasyon var,” dediklerinde, “abe ben şimdi size bir operasyon yaparım, alırım o akıllarınızı beyin salatası diye elinize veririm,” diye tersledim bunları.
“Tamam sakin ol Gözde.. lütfen önce şu hastaneden bir çıkalım, sonrasında sana az çok bilgi veririm.”
Artıkın nasıl bakarım yüzüne iç bilmem, erifçi oğlunun rengi bembeyaz oldu ve daha bir şey dememe fırsat vermeden üstüne bir doktor gömleği giydi. Yatağının baş ucundaki komıdinin çekmecesini açıp, ordan bir steteskop çıkardı ve oyalanmadan boynuna taktı. Beyaz doktor gömleğinin cebinden bir gözlük ve bandana çıktı. Şimdide oldu doktor Arda. Okşan Zarife, “köstekli saatin nerde?” diye sorunca, “bozuldu abi tamircide,” dedi.
Anlarım tabii.. kendi aralarında şifreli, kodlu konuşurlar ve belli ki bu iki dallamayı da aynı kişi yönetir.
Tamircide bunlara direktif veren erif olsa gerek. Sessiz kalıp başka ne konuşacaklar diye beklerim ama artıkın iç bir şey söylemezler.
Aslında doktor Arda’ya çok kızgınım ama bir yanımda çok mutlu, acayip sevinçli. Utanmasam ikisindende gider sımsıkı sarılırım ona.
Kaçamak bakışlar atar bana yine ve ben onun bu bakışlarını çok severim beya. Aldığı derin nefesin ardından, “hadi birlikte çıkalım ve ben size hastanın durumu hakkında bilgi veriyormuş gibi bir şeyler anlatırım,” dedi.
Odadan koridora çıktığımızda sanki bizde anlarmışız gibi abire bir şeyler söyler tıp dilinde ama ne ben, ne abim bir bol anlamayız. Durum vahim gibi düşünüp ağlama numarası çektim bende ama aynı anda içimden derim kendi kendime.
Bok boku kenefte bulurmuş, biri sahte kadın, diğeri de sahte doktor ortada bir gerçek ben.. bu durumda bende sifon olurum eralde!
Asansörlere geldiğimizde bizim doktor, “ben burda ayrılıyorum, aracımı dışarda caddede park etmiştim. Telefonlaşırız,” dedi.
Aman beya! Bu kadar giz fazla gelir bana!
O bizden ayrılıp giderken, arkasından bakmamak için kendimi zor tutarım. Abim, otoparkta indiğimizde asansörden çıkar çıkmaz elime aracın anahtarını sıkıştırdı ve, “sen araca git bende birazdan gelirim,” dedi.
Kendi normal görüntüsüne döneceğini hemen anladım. Verdiği anahtarla kapıları açıp hemen arka koltukta yerimi aldım. Nedenini bilmiyorum ama içimden bir ses arka tarafa geç dedi ve bende o garip isteğe uydum. Sessizce abimi beklemeye koyuldum ama aynı anda aklım nişanlımdaydı. İkisinin bir haltlar karıştırdığı çok belliydi ama aynı anda birbirlerinden haberleri de yoktu ve işin başındaki kişi belli ki bunları haberdar da etmemişti. Madem bir iş dönüyor, neden haberdar etmez ki?
Aklımda dönüp dolaşan bin bir düşünce ile ön camdan sıra sıra araba dolu otoparkın içini kesiyordum ki abimin yine başına şapkasını takmış olarak geldiğini gördüm. Onu görünce içim biraz rahat etti ama aynı anda az önce yanından geçtiği eski bir aracın içinden çıkan iki kişi gördüm. Pür dikkat adamların hareketlerini izliyordum ve garip bir korkuya kapıldım. Daha önce hiç böyle bir his yaşamamıştım. Ense kökümden aniden başlayan bir ürperti tüm bedenime saldırıya geçti ve tüylerim diken diken oldu. Refleksle elim kapı koluna uzandı ve kapıyı açmam ile kendimi dışarı atmam bir oldu. Adamlardan birinin elini beline götürdüğünü gördüğümde çığlık atmamak için kendimi zor tuttum ve abime doğru koşmaya başladım.
“Aşkııım!” diye sahte bir sevinçle bağırdığımda, abime bildiğim iş koyuyordum. Bir gariplik olduğunu hemen anlasada bozuntuya vermedi ve kollarını açıp bana doğru yürümeye devam etti. Kendimi onun kollarına bıraktığımda yanağını öperken, kulağına, “sağ tarafında iki lavuk var, biri silahına davranmıştı ama beni görünce, gerisin geri elini çekti.. sımsıkı sarıl bana,” diye fısıldadım ama aynı anda adamları izlemeye devam ediyordum ki, diğer herifin niyeti bozduğunu fark ettim. Beline giden elinin silahını kavradığını gördüğüm anda, abime daha sıkı sarıldım ve onu bedenimle birlikte hızla döndürdüm.
Duyduğum kulakları sağır edecek güçte bir sesti ve ama çok şükür bize isabet etmedi. Abimin deli gibi bağırdığını ve beni tutmaya, hatta bedenini bana siper etmeye çalışarak bizi döndürmeye çalıştığının farkındaydım ama nedense ayaklarım dönmüyordu ki!
“Alçaklaar!”
Otoparkın beton duvarlarına çarparak bize geri dönen öfke ve sanki acı dolu bu haykırış abime aitti ve ben kendimi biraz ondan çekip yüzüne bakmaya çalıştım. Bir öksürük tuttu beni.. ağzımın içinde garip, sıcak bir şey dolaşmaya ve dudağımdan sızmaya başladı. Parmaklarımla o sızan şeye dokunduğumda onun kan olduğunu fark ettim.
“Abii”
“Ciğeeeriim”
Kahrolasıca öksürük bırakmıyor ki konuşayım. Gözlerim abimin bedenini tarıyor ama o durmadan bağırmaya devam ediyor. Ard arda patlayan silah seslerini artık çok uzaktan duyarım. Gözlerime daha önce hiç hissetmediğim bir ağırlık çöktü.. açık tutmak isterim ama beceremem ki!
Ay senin uykuna sıçayım be Gözde!.. sırası mı şimdi uyku çekmenin?
Uyumamak için direnirim ama boş bir çabadır benimkisi! Abimin sesini duyarım ama cevap veremem!
“Gözdee.. kardeşim kurban olayım aç gözlerini abiiim.. hallettim iki puştuda abim aç gözleriniii!”
Ah be abim vallai çok tatlı gelir bu uyku beya!.. sana bir şey olmasın abim.. olmasın içbir şey sana..
~ ~ ~
Yüreğimi dağladılar, ciğerimi yaktılar sanki! Ateşlere attılar beni.. vurdular can paremi. Ne onu bırakabildim, ne de koruyabildim.
Bana dayanmış bedenine kendimi siper etmeye çalışırken silahıma davrandım ve ateş etmeye başladım.
Onca eğitimin semeresini topluyordum o anda. İki şerefsizide önce dizlerinden, ardından karınlarından vurdum. Yığılıp kaldıkları yer kan gölüne döndü. O orospu çocuklarını haklayınca hemen dikkatimi kollarımın arasında gittikçe ağırlaşan can pareme verdim.
Aç gözlerini diye yalvarıyorum, bağırıyorum ama duymuyor sanki beni ya. açamıyor işte o çok sevdiğim gözlerini. Yitirdim sanki bütün bildiklerimi.. aklım, ruhum, kalbim olanları inkârın peşinde.. Bedenini alan titreme şoka girdiğinin en büyük kanıtı ama ne yapacağımı unutturdu bana kardeşimi kaybetme korkusu..
Allahım yardım et bana ne olur, ne yapacağımı hatırlat bana!..
Bir anlığına, çok ama çok kısa bir anlığına gözlerini açıp baktı bana.. ahh Allahım, sönmeye mi başladı ışığı bu gözlerin ve sanki gülümsedi ama o kahrolasıca öksürüğü nefes aldırmıyor ki ona. Can çekişir gibi yine abi dedi bana ve başını omuzuma dayamaya çalıştı. Bir hırlama gelip çöktü boğazına.
Allahım, kollarımda can çekişiyor kardeşim. Beni korumak için kendi bedenini siper etti, kurşulara geldi.
Yok, inanmıyorum.. şu yaşadığımız gerçek olmasın Allahım ne olur? Bir kardeş acısı daha yaşatma bana. Daha Kemal’imin acısı yüreğimde.. indiremem ben bir kardeş daha mezara.. yapma bana bunu.. dökmesinler son suyunu şu körpe bedene. Ne derim anama, babama.. sahip çıkamadın mı kardeşine diye sormazlar mı baba.. yine bir evlat acısını nasıl kaldırsın yürekleri.. beş yıl oldu ama daha dün gibi her şey rabbim, yapma ne olur? Yakma yine canımızı..
Ağırlaştı iyice kollarımda.. yatırdım güç bela yere.. gözlerine baktım.. az bir yaşam belirtisi var.. bileğini kavrayan parmaklarım derinden gelen nabzını zor hissediyor.
Ortalık insan kaynamaya başladı bir anda. Ambulansın sesi hep böyle can yakar mıydı ya?
Üstümdeki ceketimi çıkarıp dürdüm hemen, yavaşça kaldırdığım o narin boynunun altına koydum. Tekrar nabzını kontrol ettiğimde hiçbir titreşim duyamaz oldum. Deli bir korku sardı yüreğimi. Boynundan nabız almaya çalıştım, yok işte yok! Tek bir tıkırtı yok işte.
Ellerimi kalbinin üstünde birleştirip duran kalbine masaj yapmaya başladım.
Bir, iki, üç, dört, beş..
Boynunda yine nabız duymaya çalışıyor parmaklarım. Gözyaşlarım sicim gibi akıyor yanaklarımdan. Delireceğim Allahım, nerde kaldı bu Attler..
Ellerim yine gösünde.. ard arda yine kalp masajı yaptım, yetmedi açtım ağzını can olsun, nefes olsun diye nefesimi saldım ciğerlerine..
Başımızda toplanan insanlar, sessiz kalırken biri bağırdı.
“Burda kardeşim, bu tarafa geliin!”
Nihayet ya nihayet.. geldiler..
Ard arda sorulan sorulara otomotik bir robot gibi cevap verirken, yaptıkları her şeyi donmuş gözlerle izledim.
Birinin kolumu tuttuğunu fark ettiğimde dönüp baktım. Bunca karmaşanın içinde tanıdım o gözleri..
“Telefonuna bak Sinan!”
Durmadan çalan telefonumun varlığını yeni fark ettiğimde, şuursuzca telefonu açtım.
“Nerdesiniz, ne oluyor orda?”
Nefes nefese soru soran Arda’ya, ne diyeceğim şimdi ben?
Kapadım telefonu.. cevap veremedim..olanları beynim silmek istiyor sanki hafızamdan.
Att görevlisi dönüp bana baktı. Gözlerinde hüzün var sanki. Duymak istemiyor o sözleri bu kulaklar.
Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Derin bir nefes aldı. Sakın ağzını açıp kötü bir şey deme bana ne olur?
“Yakını mısınız?”
“Evet! Doktorum ben,”
“Tamam..”
“Döndü değil mi?”
~ ~ ~ ~