Yattığım yerden doğrulmaya çalışırım ama er yer etrafımda ışık ızıyla döner beyaa!.. Karşımda zeytin ağaçları gibi dikilip durur kadın ordusu.
“Ne bu beya! Kadınlar hamamına mı getirip atmışlar beni.. off annem! Vallai başım çatlar! Belim tutmaz beya.”
Arada bir gözlerim kararır.. off ağzımın içide sak sak be! Yarı belime kadar doğruldum güç bela.
“Ay içim yanar beya! Alla rızası için bir bardak su verin be!..”
~ ~ ~
“Günaydın günaydıın! Nasılsııın?”
Biz bütün kadınlar, dönüp bas bas bağırarak konuşan Emoş’a baktığımızda hepimizi saran şaşkınlığa, az önce uyuyan güzel misali derin uykusundan uyanan adını henüz bilmediğimiz genç kızda eşlik etti.
“Ne bağırırsın kuyruğuna basılmış kedi gibi beya, sağır mı vardır senin karşında?.. zaten başım çatlar, birde senin sesin ramazan davulu gibi patlar kafamın içinde!” demesin mi kız?
Uyyhhh!
Abooov!.. anam ne çene var be kızda?.. sıçtık iyi mi!..
Deli deliyi çeker misali bu kızda geldi bizi buldu!.. yoksa biz mi bulduk bunu ya?
“Ya Emoş kız haklı bacım ya!.. cidden o ne sesti kız öyle?” diyen Cero Emoş’a söylenirken, ilk yardım elemanımız kibarımız, elinde bir bardak su ile yanımıza geldi ve bizim gizemli misafire hiç
oyalanmadan suyu uzattı.
“Al canım ama, istersen yavaş yavaş iç.. yani biz senin kaç saattir uyuduğunu bilmiyoruz da.. böbreklerin şey etmesin!”
Bir suya bir kibarımıza Nuray’a bakan kız, bardağı aldığı gibi tek dikişte suyu mideye indirdi.
“Alla razı olsun be! Vallai kurumuş kalmışım,” dedi ya biz hiçbir şey diyemedik. Nuray’ın uyarısını bi yerine takmadan suyu mideye öylece indirmesi karşısında bu kızla işimiz olduğunu düşünmeye başlamıştım ki, Emoş atladı yine.
“Bacım sen Trakya’dan mısın? H’ler maşallah hiç yok meydanda.. üj bej misin kız sen, hem bu ne böyle saatlerdir uyuyordun?”
“Trakyalı’yım evet. Üj bej değilim beya. En fazla yirmi dört saat uyursun dedilerdi bana.. günlerden ne ki bugün?” diye sorunca iyice merak etmeye başladım.
La Teko sen neye bulaştırdın bizi beya?
Uyhhhh! beya mı dedim ben ya?
“Canım bugün pazar.. sen hangi günde asılı kaldın?” diye sorduğumda saak salak sırıttığıma eminim ama kızın ağzı bir karış açık kaldığını görünce, sırıtmam yüzümde dondukaldı.
“Perşembe,” dediğinde bu defa şok olma sırası bizdeydi.
Laa ne diyor bu kız, ne perşembesi.. ne hali?
Koca salona hakim olan şaşkınlık dolu sessizlik, kapının deli gibi çalınmasıyla bir anda bozuldu. Yemin olsun hepimiz korkuyla yerimizde sıçradık.
“Kim kız bu kapıyı alacaklı gibi çalıyor böyle?” diye soran acela bacı her zamanki telaşla kapıya doğru giderken, tıpkı bizm gibi her şeyden bihaber ve iyice tırsan Birce, “kız abla gözden bakmadan açma sakın kapıyı,” diye hemen uyardı ve deli Emoş, kıza "iyi hatırlattın" diyeceğine ters ters bakıp, orta parmağını gösterdi.
Bizimkinin uzanıp gözden baktığı sırada kapı artık adeta kırılmak istercesine yumruklanıyordu.
“Al bir deli daha geldi,” diyen Emoş kapıyı açar açmaz, “anacım niye açmıyorsunuz kapıyı ya? Altıma kaçıracağım,” diyen tanımadığımız genç bir kadın içeri attı kendini!
“Ay sonra tanışırız mal mal bakma.. tuvalet nerde anacım ya?”
Emoş, bildiğim dumura uğramıştı ve tek kelime etmeden o yabancı kadına eliyle ilerdeki tuvaletin yerini işaret etti.
“Sağol ablam!” dediği gibi tuvalete koşturan kadının ardından hepimiz bakakalmıştık ki eve tek tek birkaç kadın daha girdi.
La burda ne oluyor, biri bize söylesin artık ya?
“Ya kusura bakmayın, böyle selamsız sabahsız geldik ama inanın bizlerde ne olup bittiğini hiç bilmiyoruz.. ben Füsun, az önce lavaboyu soran kişinin annesiyim,” dedi ve mahçup bir ifade ile gülümsedi.
“Kisim nireye oturayim ben?.. fallahi ayajiklerim kopoor be more!.. Zaatlerdir yoldayis, ayajiklerim cuk agrir be!” diyen kadın direk bana bakınca, tuttuğum nefesimi bıraktım bir anda.
Gonca koşup, kadının koluna girince, “ayy cuk tesekkür edoorum efladim kisim,” diyen kadın, sarışınıma tatlı tatlı gülümsedi.
Tuvaletten çıkan genç kadında bize doğru yaklaştı. Eh depoyu boaşaltmıştı ve epey bir rahatlamış görünüyordu. Hepimize kısaca bir göz attı ve, “ehh bu kez iş gerçekten çok büyük, bunca hatun bir araya toplandığına göre,” dedi ve dönüp annesine baktı. Fırsat bu fırsat dedim ve anında görüntü yaptım.
Yeter be!.. gizem, sır, yok yaşayan ölü modunda bayan beya.. kırk yıl düşünsem böyle tiplerin bir araya geleceğini Agatha olarak ben bile hayal edemezdim be!
Oyhhhh! Şiştim bee!
"Pardon kıvırcık!.. bu nasıl bir iş ve neye göre, niçin büyük bir iş? bir fikrin varsa bizimle paylaşsan çok sevinirim.. bu arada ben Ömür... sen kimsin peki?" dediğimde o mavileriyle öyle bir süzdü ki beni canıma okumaya hazırlanıyor diye düşünmeye başladım.
Gel yavrum gel... elbet diğer türlüde tanışırız seninle!..
Hiç tanımadığım bu kıza karşı annda gardımı alırken, tek kaşım çoktan tavana selamı çakmıştı. Onunda aynı şeyi yapmaya çalıştığını ama bunu beceremediğini görünce tutamadım işte çenemi.
“Boş yere hiç uğraşma kızım.. yüzyıl uğraşsan o kaş kalkmaz.. anca işte ağzın gözün birbirine selam verir öyle!”
“Yaşına hürmeten susuyorum hanım abla.. bu arada bende Defne!.. Boğazkesen Nejat’ın kızıyım, icabında bizde boğaz keseriz!” demesiyle o üzerindeki garip tulumun arka cebinden bir sustalı çıkartıp, boğazına sürttü.
Götüm!.. çok korktum.. öyle korktum ki şimdi altıma kaçıracam!
“Evladım sen gelirken biz dönüyorduk o yolları Balat’ta.. az edep ya hu!.. sok o sustalını çıktığı yere! Geç otur bir yere ve ötmeye başla!”
Bir an gözüm Birce’ye takıldı ve kahretsin ki en büyük travması geldi anında aklıma. Allah’tan kız söz dinleyip geri adım attı ve sustalısını çıkardığı gibi anında yok etti.
Hızlıymışta edepsiz!..
Koca salonda bir sürü kadın sessizce birbirimize bakmaya başladığımızda Trakyalı’nın tedirgin sesini duyduk bir anda.
“Abimden haberi olan var mı içinizde?”
Abisi kim ya bunun, ah be kızım asıl sen kimsn ve niye sana ölü süsü verildi?..
~ ~ ~
Boğazkesen Nejat’tan!..
İnsanın hayatında gerçekten sevebileceği, güvenebileceği, derinden bir offf çektiğinde içinden hemen omuzunu uzatıp, “ben burdayım., koy başını şu omuza.. bırak alsın yükünü, dert etsin derdini kendine ve o yükün altında ezileceksek beraber ezilelim yarenim,” diyebilecek, cana can, ruhuna nefes, son nefesinde elini tutup ben burdayım.. ya sabır, ya Allah diyecek, detirtecek kardeşleri olmalı.. kardeş dediğin sadece karındaştan olmaz ki! Uzaklarda olurda sana her daim kardeşliğini hissettirir.. bilirsin sen onu düşündüğünde o da seni düşünüyordur, sen onu özlediğinde tüm hücrelerinle onunda kalbi seni anar, seni ister senin hasretinle.. işte böyle kardeşler olmalı insanın, insan olanın, insan olmanın hakkını vermeye çalışanların yanında.
Togay paşamda işte benim için öyledir.. elbette bizim yerimizde onda başkadır, çok başkadır. Anlattı her şeyi bir bir.. dinledim hiç ses etmeden hep yaptığım gibi. “
Dinlemeyi bilmeyen anlamaz karşısındakini, başka düşüncelere kapılır ve o yolda adımlarken asıl hakikati kaçırır hemde hiç fark etmeden kaçırır,” demişti daha beni ilk düşürdüğü yerde, sırtıma binipte şakağıma dayadığı silahın namlusunun gölgesinde ve bir anda kalkmıştı üstümden, sonrada elini uzatmıştı bana.
“Öyle bilek gücüyle, kazma sapıyla şerefsizleri bitiremezsin bu dünyada.. karı, kız pezevenklerini hiç bitiremezsin. Sen bir sokağın başını tutarsın, o sokağın sonunda yine bir kadının etini satar bir sansara! Akıl oğlum akıl ve metod.. matematik lazım hayatta her daim,” demişti uzattığı elini tutupta yerden kalktığımda.. anlatırken sadece anlattıklarına odaklandım yine ve tek bir harfini bile kaçırmadım.
Togay abi anlatır her şeyi!..
“Ömrümün geçip giden her bir günü bin yıla eşti ve ben hiç anlamadan yaş oldu yetmiş beş be Nejat’ım!” dedidiğimde sessizce yüzümdeki her bir çizgide o fırtınalı denizleri hatırlatan gözleri ile gezindi ve hep olduğu gibi yine çok sessiz ama pür dikkatti.
“Dünya’da dengeler değişiyor be Boğazkesen ve her bir aklı başında insan gibi, çoğu ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda yapması gerekeni yapıyor elbette ama büyük bir paradoks olduğunu sende bilirsin ki, kendi çıkarlarını korumak için çook uzun vadeli planlar yaparlar.. ve yine bilirsin ki onlar, günü kırtarmanın derdinde değil, geleceği inşaa etmenin hayalini ve kurdukları o hayali gerçekleştirmek içinde var güçleriyle çalışırlar.. kaostan, kandan, savaşlardan beslenirler. Ortamları yaratırlar ve bilirsin ki sonra da Rahibe Terasa modunda karıştırdıkları yerlere yardıma koşarlar. Teşbihte hata olmaz yani senin anlayacağın narıda hoş, nuruda düsturuyla tanrı rolüne soyunurlar. Eğer bir ülke için, “oraya demokrasi götüreceğiz, halkı zulümden kurtaracağız,” diyorlarsa o ülkenin sonu gelmiş demektir. Bak Yugoslavya’ya.. o toprak katledilen Boşnak canlarıyla dolu toprakları.. demokrasi dediler, koskoca ülkeyi böldüler, parçaladılar, bir sürü ülkecikler yarattılar. Bunların düsturu bu.. böl, parçala.. yönet!
Ortadoğu uzun zamandır kan gölü!.. sular durulur gibi oluyor ama başka yerden, başka şeyler patlak veriyor.. yani sözün kısası.. bazı şeyler çok hızlandı birden.. milyarlarca üretilmiş envaye çeşit hafif, ağır silah ve mühimmat var, eh tabii onlarında satılması kullanılması ve ağa babaların kasalarının dolması lazım. Kim ölmüş, neden ölmüş umurlarında olmaz.. birbirlerini besler hep bu leş kargaları.. ve beni bilirsin.. işim bu benim.. bu vatanın gözü pek evlatlarını avlarım, inlerine girerim.. gecede kaç kez yatağında döner, kaç defa osurur hep izlerim, hayalet olurum peşinde ben ve yetiştirdiklerim.. sonra da çıkarım günün birinde karşısına geldim ben derim.. son yıllarda her meslekten çocuğa, gence yapıştım, aldım kanatlarımın altına.. hepsi vakti geldiğinde nerede olması ve ne yapması gerektiğini bilir.. kimisini salarım kaçakçıların içine, kimisinide uyuşturucu çetelerinin arasında ya torbacı olur, ya da müptelaymış gibi yaşar gider onlarla, bilgi sızdırır ve sonunda çökeriz tepelerine.. muhbir saha ajanlarının dışında, aşağıdaki uzun boylu iri kıyım Trakyalı gibi kimisinide bile isteye mesleğinden bir süreliğine koparır, silah taciri nasıl olunur ve bu yolda nasıl ilerlenir öğretiriz önce sonrada yol veririz git daha büyük balıkları avlada getir sofraya önümüze diye. Bilirsin bu işlerde güven çok önemli ve ah Sinan’a da çok güvendim, hâlâ da güveniyorum ama işte organize işler bilmeden bizim bu işin üstüne çökünce biraz kim vurduya gitti çocuk, aldık tabii ellerinden.. yolunu açmanın derdindeyken ben onu tutuklayan komiser Arda, yani uzun saçlı veled, gitti Sinan’ın kızlardeşine aşık oldu.. eh buda işime geldi açıkçası.. anlattım onlara durumlarl, birlikte çalışacağız Arda bundan sonra kirli polis ve sende Sinan, şerefsizleri buna inandıracaksın.. Arda sana mallara yapılacak operasyonları bildirecek, sende malları kırtaracaksın.. ve daha da güven kazanacaksın tabii bizim sayemizde dedim.. kabul ettiler ikiside ama gel gör ki Arda ve kardeş Gözde, nişanlanınca Sinan biraz çekimser kalmaya başladı. Hadi onuda anladık ama asıl operasyon gidecekti güme ve ben buna izin veremezdim.
Olanlarda oldu işte!..”
~ ~ ~ ~ ~