Bir gün sonra..
On iki Ağustos..
“La bir günde bana ekşimeyin be! N’olmuş yani azıcık uyumuşsam, insanım olum ben ya.. unuttunuz tabii kendi çocuk büyüttüğünüz günleri, paso laf sokuyorsunuz bana.. yeter be Allah Allah ya?”
“Ömrümcem rica etsem şu çetenle görüntülü aramayı sonlandırıp biraz da bana baksan canım, acil çıkmam lazım!.”
Herkesin aciliyeti var ama iş bana gelince, canım sen biraz daha bekleyebilirsin muhabbeti gırla dönüyor. Ulan bende acık börtü böcük görmek istiyorum ya..
Uyyhhh!..
dur kız! Ne acil işi varmış bu adamın ya! Ay yoksa yine otelde bi boklar mı dönüyor ya?
“Hayırdır neden acil çıkman gerekiyor, hani artık yola çıkacaktık, çocuklar hazır.. ben dünden hazırım.. yine ne oldu Aras ya?”
“Teko ile görüşmem lazım aşkım, ha bu arada telefonu yanıma almıyorum şarjı bitti, bende şarja taktım.. bir iki saate dönerim aşkım,” dedi ya bana, anında atladım.
“e diğer şarj zımbırtısını al yanına, ona takarsın. Bir durum olsa nasıl ulaşacağım sana aşkım ama ya?”
Aras’ın telaşlı hali dikkatimi daha çok çekince iyice işkillendim.
La ne bu ergenler gibi böyle heyecanlı bu adam ya? Olum yine ne boklar dönüyor ya? Sözde Teko aramışmış! O kolay kolay pazar günü evden çıkmaz ki..
“Hayatım, ne olabilir şimdi durduk yere.. bir şey olurda Ebru’yu ararsın, koşar gelir.. hadi oyalama beni.. çıkmam lazım!”
Ney neey!
Oha lan! İlk defa bana oyalama beni dedi ya! Kesin bu bir haltlar karıştırıyor. Ulan Cero, Emoş bok vardı bizi beklemeden yazlığa gittiniz, bak düşemiyorum şimdi şu herifin peşine ya!
Oyyhhh!..
Yok, kesin bir şey oldu. Gizliyor benden bu herif! Ay yoksa Birce’ye mi bir şey oldu? La çatlıcam şimdi orta yerimden! Acık ip ucu versen ölürmüsün be adam?
Pazar günüde olsa takım elbisesinden ödün vermeyen bu adam şimdi niye böyle spor giyindi ki?
Ah sen evden çık git bende hemen Birce’yi aramazsam ne olayım!.. uyuz herif! Sinir etti şimdi durduk yere beni.
“Aşkım ben kaçtım.. ha bu arada, o beyninden geçenleri frenle lütfen! Teko’da telefonunu almayacak yanına. Hiç mesaj atmak için o güzel parmaklarını yorma. Ne olup bittiğini bilmiyorum. Çocuğun bana söylediği kelimesi kelimesine şu; “abi Birce ile çok kötü tartıştık, canım çok sıkkın. Dışarda bir yerde bir kahve içsek, gelebilir misin?” Bende tamam dedim.. eve dönünce ne olduğunu sanada anlatırım Ömrümcem.”
Domuzun oğlu, biliyor tabii hemen elli çeşit senaryo üreteceğimi, anca şimdi yaptı açıklamayı. Şunu baştan söylesende bende deli düşünceler üretmeseydim. İçim biraz rahatlamış olsada bu defada Birce’ye takıldı aklım. Neyse Aras gider gitmez ararım hemen şu kızı.
“İyi tamam,” derken mutfaktan çıktım ama ohhooo bizimki kuş olup çıkmış bile. Normalde kapıyı sesli kapatan bu herif niye böyle kedi gibi sessiz çıkıp gitti ki?
Ayyhhh! Vallahi yordun beni Aras ya yorduun aşkım ya!
Durur muyum? Kiim? Ben hayatta!..
Anında aradım Birce’mi.
Anam bunun normalde moralinin bozuk olmadı gerekmez mi be!.. ne bu neşeli haller?
“Birce’m iyi misin tatlım ya, niye tartıştınız kız senin deliyle?”
“Yok abla öyle bir şey o nerden çıktı?”
Hönk! Bak ben biliyordum ya, biliyordum işte.. bu herif bir işler çeviriyor yine benden gizli ama ne ya? e benim doğum günümde geçti!.. oyyhhh! Ömrümü yedin Aras iki dakikada ömrümüü!
“Kıçımdan çıktı kızım, taze yumurtladım. Teko demiş Aras’a ya.. nerden bileyim yoksa ben ne bok olduğunu kızım.. Birce ile tartıştık, moralim bozuk.. dışarda görüşelim demiş, yani Aras durumu böyle özet geçti bana.. eh bende merak ettim işte,” dedim, dedim ama iyice canım sıkıldı şimdi.
“Valla ablam, evet Teko Aras abiyi aradı ama ne konuştular bilmiyorum, onda da bir gariplik var ama çözemedim. Biliyorsun, memleketteydi.. bir hafta daha burdayım demişti ama dün akşam geldi, gecede bir yere gitti ve hiç açıklamadı,” dediğinde bizim kız, benim şüpheler anında tavan yaptı.
“Tamam kızım, hayır olsun inşallah.. elbet ne olduğunu öğreneceğiz, bir şey öğrenecek olursan hemen bana pasla. Olurda Teko ararsa ve nerde olduklarını söylerse banada bildir,” dedim.
Tamam abla demesini beklerken, “Teko telefonunu almamış ablam, şarja takmış,” demesin mi bana?
Uyhhh!.. amanın! Kız bunlar hiç böyle şey yapmazlardı ya!. Ne bu gizem böyle? Yoksa..
Aklıma bir anda gelen o can sıkıcı düşünceleri hemen def ettim.
“Tamam canım.. görüşürüz,” dedim ve aaa lap diye telefonu kızın yüzüne kapadım.
Havada fazlasıyla gizemli kokular var ve ahh Teko!.. yine neyin peşindesin sen ve neden Aras?
~ ~ ~
On bir Ağustos gecesi..
Boğazkesen’den..
Uzun zaman sonra yeniden sığınakta olmak biraz garip hissettirsede bizim çocuklara belli etmemeye çalıştım.
“Gençleri rahat ettirdiniz mi?”’diye sorduğumda, Atmaca hemen, “ayıpsın aga ya! Söylediğin her şeyi temin ettik. Beter durumda ikiside ve karınlarını doyurur doyurmaz duşa girdiler sırayla. Hoş çocukların bir şey yedikleride söylenemez.. ikisinin dertleri ortak, onu anladık ama ağızlarını bıçak açmıyor.. eh bizde sormadık tabii hiçbir şey. Sende bir bilgi var mı peki?” diye sorunca Atmaca Murat’ım, başım sağa sola hafifçe salladım.
“Bu gece birazdan buraya Togay paşa gelecek.. yıllar oşdu görmeyeli, iyice yaşlanmış olsa gerek ama hâlâ göreve devam! Ne bok olduğunu o zaman öğreniriz! Şu gençlerle artık tanışsam mı, uyudular mı acaba?”
“Aga uyumuş olabilrler, bilerek hiç gitmedik yanlarına.. duştan sonra odalarına çekildiler gençler,” diyince Misket, ses etmedim bende.
Derince içimi çekerken, sakin gecenin tatlı esintisi yüzümü yalayıp geçti ve aklımda yine gençliğim vardı.
Ah o deli hallerimiz ve yolumun Togay abi ile kesişmesi..
Kim derdi ki yıllar sonra bir gün yine Togay aga beni arayacak, yine bize bir görev yükleyecek? Ölmediğini biliyordum, öyle bir şey olsa mutlaka duyardım ama kendisinden haberde alamıyordum. Şimdi böyle yine birden gölgelerin ardından gün yüzüne çıktığına göre mevzu derin, mevzu çok çetrefilli ve yine bir cenderenin içine girmek üzereyiz.
Ehh zurnada peşrev olmaz.. ne çıkarsa bahtımıza be Boğazkesen!..
Daldığım ağır düşüncelerimden Misket’in başı ile arkamı işaret etmesini ve kaşlarını kaldırdığını görmemle, kapıldığım rehavetten iyice yayıldığım tahta sandalyemde doğruldum hemen.
Anlamıştım, uyuyamayan gençler yanımıza geliyorlardı. Henüz onlarla karşılaşmamıştım ve nedendir bilmem kalbimi sancılı bir ağırlık bastı.
“Hoşgeldiniz gençler!.. uyku tutmadı mız?” diye soran Murat’tı ve, “yok abi.. uyuyamadık!” diyen tok sesli çocuğun sesindeki hüzün yüreğimi sardı bir anda.
Yavaşça oturduğum yerden kalktım ve dönüp arkama baktım. İki yakışıklı genç, son bir iki adımını atmak üzereydi ve özellikle gecenin loşluğunda bile her ikisininde gözlerinde gördüğüm acı, dikkatimden kaçmadı.
Allah Allah!.. bu çocukların ne derdi var böyle?..
~ ~ ~
On iki Ağustos..
Aras’ın ardından..
Ömür..
“Kız bana bak Emoş, Hakan abi yanında mı?” diye sorduğumda, atladı hemen telaşe memuru.
“Kız yine ne oldu, yanımda değil Hako.. denize indi ve maalesef ki telefonu şarjda!.”
Uyhhhh!..
Ne bu la!.. bunların hepsi sözleşmiş gibi telefonları evde bırakmışlar, ay götüm bir de hepsi şarjda.. sokacam ha o şarjlarınıza ya!..
“Kız bilmiyorum ama yine gizli saklı bir işler çeviriyor bunlar. Aras ve Teko buluştular ve iki hıyartoda telefonları evlerde şarjda bıraktılar! Var bi bok ama çözemiyorum ki!”
“Vay tırşikler! ama kız Hako’nun şarjı gerçekten bitmişti. Anasının yine uzun havadan hallice bir saat sitemlerini dinledi kız telefonda. Sonunda şarj bitince acayip bir sinirle bana uzattı telefonu ve şarja tak dedi paşam!”
İster istemez bu gizemden Hakan abiyi çıkardım. Sessizliğim karşısında benim meraklı turşu, “kız Agatha yine ne düşünüyorsun?” diye sorunca gerçeği söyledim.
“Yok lan saçmalama! O işler biteli çok olmadı mı? hem Aras nasıl yardımcı olabilir ki Teko’ya?” diye sorunca benimde takıldığım asıl konuya, yani zurnanın gık dediği yere geldik.
“Bilmiyorum bacım,” dedim ve cidden de artık hiç bir şey düşünemez hale gelmiştim. Böyle elim kolum bağlı ne olduğu konusunda fikir yürümek beynimi zonklattı anasını satayım.
Birkaç saate dönerim diyen Aras’ı beklemekten başka çarem yoktu. Emoş’a bakarken telefonda, onunda mala bağladığını gördüm.
“Şiiii! Emoş.. acil durum ilan et bence! Sakın telefonun kapalı olmasın. Yakında kokusu çıkar kızım. Aramızda bir şifre belirleyelim. Düdüklü tencerem patladı, elim kolum yandı dediğimde basın gelin hemen.. biz bu gidişle gelemeyeceğiz gibi bir his var içimde!” dediğimde, “manyak karı.. ağzını hayra o koca kıçınıda bayıra aç! Sıçtın yine keyfimin içine. Çocuklara dikkat et. Uras’ımı, Öykü’mü öp benim için. Ben kızlara anlatırım, senden haber bekliyorum,” dedi ve öpücüklerimizi birbirimize gönderip sonlandırdık görüşmemizi.
İçimi kaplayan sıkıntının haddi hesabı yok. Offf Allahım ya! Neler oluyor yav.. acık spoiler vereydin!..
~ ~ ~
On bir Ağustos gecesi..
Sinan’dan..
Az önce arkası bize dönük oturduğu sandalyesinden kalkan adamın heybetli görüntüsü karşısında bir an ürkmüş ve şaşırmış olsamda çabuk toparlandım. Ona doğru yürürken yüzümüze dikkatle bakması ilgimi çekti. Sanki biraz daha öyle baksa bedenimin, hatta ruhumun röntgenini çekecek gibi bir hali var.
Kim bilir Togay abi, amca artık ne diyeceğimi bilemediğim büyüğümüz, yıllar içinde hangi işlerde kullandı bu insanları ve o koca yüreklerinde hangi sırlar saklı?
“Hoşgeldiniz gençler,” dediğinde tamda karşısında durmuştuk. Bize tokalaşmak için uzattığı elinin işaret parmağının içe doğru dönüklüğü dikkatimi çekti. Belli ki biri ya da birileri o parmağa imzasını bırakmış.
Bana uzattığı o iri ve güçlü eli tuttuğumda, sanki sahip olduğu gücünü bana geçirmek istercesine tüm samimiyetiyle sıktı. Gecenin serinliğinde eli ateş gibiydi, belki de bana öyle geldi. Arda ile tokalaştığı sırada artık sesini tanıdığım Ahmet abi seslendi.
“Aga geldi ağır misafir!”
Kimdi ki ağır misafir?
Jeton anında düştü. Gelen Togay abiden başkası olamazdı. Dönüp baktığımızda tahminimde yanılmadığımı gördüm. O kendinden emin adımlarıyla her zaman ki gibi ağır ve vakur bize doğru yaklaşmaya başladı. Yanımıza geldiğinde, önce benim sırtımı sıvazladı, sonra Arda’nın omuzunu ona güç vermek ister gibi sıktı.
Bizimle az önce tokalaşan ve çok belli ki bu timin başı olan adama bakıp, derin bir iç çeken Togay abi, kollarını açtı ve, “gel benim can yoldaşım.. sol yanım,” dediği gibi birbirlerine sarıldılar bir anda. Burunlarını çekmeye başladıklarında her ikisininde ağladığını hepimiz anladık.
“Nasılsın Boğazkesen’im?” diye soran Togay abi, “şu an ölsemde gam yemem,” diyen lakabını az önce öğrendiğim adamdı.
“İşler çok çetin bu defa Nejaat!.. başını alacağımız çok büyük birileri var ve devlete sızmış durumda.. bildiğimizi bilmiyor, bilse zaten şu an yaşıyor olmazdım. Gemileri yakmaya hazır mısın?”
“Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın be ağabey! Seninle her zaman her şeye varız biz. Bilmezmiş gibi sorarsın birde.. hâlâ mı sınanıyoruz?”
İkisinin bakışları ve manalı tebessümleri, birbirlerini çok iyi tanıdıklarını ayan beyan gözlerimizin önünde seriyordu.
“Rüstem?”
“O da bizimle.. onu da ilgilendiren şeyler var.. çocuklarla hasbıhal ettiyseniz, biz çekilelim seninle şöyle çatıya,” dediğinde Togay abi, diğeri sessizce başıyla onu onayladı ve sadece bize gülümseyen iki yaşlı kurt, yanımızdan çekip gittiler. Belli ki bizden ayrı konuşacakları konular vardı ve artık çok emindim, planları yapacak olan bu ikiliydi.
~ ~ ~
On iki Ağustos..
Bolu..
Aras’tan..
Teko ile geldiğimiz Bolu’daki evde, misafirimizi beklemeye koyulmuştuk ve ikimizide garip bir suskunluk almıştı.
Aklımı meşgul eden çok soru vardı ama asıl ve tek önemli soru aslında Tekin’in kim olduğu ve perde gerisindeki hayatında neler yaşadığı, ne yaptığı idi. Sormak istesemde bundan hemen vazgeçtim. Hayatın bana kazandırdığı deneyimlerimden sonra bazen bir şeyleri hiç bilmemenin bazen iyiliğimiz için daha önemli olduğu idi ama bir gün olurda anlatmak isterse onu can kulağıyla dinleyeceğimden ve o an itibariyle, sırlarının artık benimde sırrım olacağını çok iyi biliyordum.
İçimde garip bir sıkıntı var olmaya başladığında hep yaptığım şeyi yaptım yine. Alev gözlümü düşünmeye başladım. Onu düşünmek, ondan uzaktayken bile yanımdaymış gibi hissetmeme neden oluyordu ve ben bu hissi çok seviyorum.
Yine Ömrümcem’in etkisi altına girmişken, kapının çalındığını duyduk ve Teko il aynı anda ayağa kalktık.
Teko kapının gözünden baktı ve hiç oyalanmadan açtığı kapıdan aslında tanıdığım birinin girdiğini gördüm. Misafirin kim olacağını bilmiyordum. Teko bilgi vermemişti ve açıkçası bende sorma gereği duymamıştım.
“Hoşgeldiniz,” dediğim Kemal bey ile tokalaştık ve üçümüz birlikte salona geçtik.
“Burda benden duyacaklarınız burda kalacak.. ta ki ben toplanın diyene kadar,” dediğinde ister istemez Teko işe birbirimize baktık. Onun soğukkanlı duruşundan etkilenmedim desem yalan olur. Çok ama çok etkilendim hemde.
Ah Allahım şu an ben neyin bir parçası olmak üzereyim!
“Konu şu ki!..”
~ ~ ~
14 Ağustos..
Bolu..
Ömür’den..
“Kız anam valla ruh gibi uyuyor bu ya!..Kız bu Teko ve Aras ne halta karıştılar, netcez la bununla?”
Hepimiz yine Bolu’daki evde toplanmıştık ve öylece ona bakıyorduk!
“Aaay Bismillah! kız kıpırda dı mı o ya?” diye nerdeyse çığlık atan Emoş, Ülkü ablamda dahil olduğumuz yerde sıçrayan hepimizdik.
“Allah belanı vermesin, aldın aklımızı be manyaak!” derken tüm öfkesi işe Emoş’un omzuma tokatı basan Cero’dan başkası değildi.
“Kız senin yüzünden şekerim bi çıksın vallahi dışardaki köpeğe yal diye yediririm seni! Ani tepkiler verme dedim sana yüz kere!”
Oyyhhh!
Başladılar yine tepişmeye!
Ah Allahım ya.. bir gün ya, şöyle bir günümüz olaysız geçsin hey kurban olduğum rabbim!
Biz neyin içine düştük böyle ya!
Emoş dizginleyemediği merakıyla yatakta uyuyan yabancıya doğru eğilip, nerdeyse burnunun dibine kadar girdiğinde, kolundan tuttuğm gibi onu geri çekmeye çalıştım ama cammış gibi güçlü bizim mübarek ve işte tamda o anda olan oldu.
Uyumaya devam eden yabancı gözünü açmasıyla Emoş ile göz göze geldi ve ne dediğini pek anlayamasaka en azından sesini duyduk!
“Çekkil beya burnumun dibinden.. Azrail gibi tepemden bakarsın.. sefte mi yaşayan ölü görürsün?”
Yaşayan ölü mü?
Uyyyyhh..
~ ~ ~ ~ ~