Bir özür bu kadar bela açabilir miydi...Bir hırka hayatımı nasıl bu denli mahvedebildi...
~
Keşke şuan bir rüyanın içinde olsaydım.Hatta keşke, son bir haftam tamamen rüya olsaydı.Öbür türlü bu yaşadıklarımı anlamlandıramıyor, inanamıyordum.Neden...Neden ben?Kimseye bir kötülük yapmadım, yaşlılara hep saygı gösterdim, ailemi, arkadaşlarımı sevdim...Peki ya neden ben?
Küçükken yavru kurbağaları, su dolu bir şişenin içine hapsederdim.Tüm gün onlarla oynar ardından geri yerlerine koyardım.Acaba bu yaptığımın karmasını mı yaşıyordum?Ama ben hiçbir zaman kurbağa öldürmemiştim, neden şimdi ölümle burun burunaydım!
Ölüm tam karşımda, Kartalın öfkeyle bakan gözlerindeydi.
Onu karşımda görmemle, ruhumun vücudumdan çekilmesi bir oldu, ellerim birden tutmaz oldu, parfüm ve kar maskesi, parmaklarımın arasından kayıp düştü.
Parfüm şişesinin kırılan camları etrafa saçıldı ve her yeri okyanus kokusu sardı.Camın kırılma sesiyle kendime geldim ve birden geriye doğru sıçradım,sırtım demir dolaba çarptı.Kartalın alev saçan gözleri, benim korkuyla titreyen gözlerimdeydi.Beynim acil durum sirenlerini çoktan çalmaya başlamıştı.Buradan kaçmam gerekiyordu, olabildiğince uzağa.Yine!
Sol tarafımda boş bir alan vardı, oraya doğru hafiften yeltenmeye başladım.
Kartalın bana doğru bir adım attığını görünce, hızlıca o boşluğa koştum ama saçıma dolanan bir el ile geriye doğru çekildim.
Kartal, bir eliyle saçımı tuttu, diğeriyle de ağzımı kapattı ve dişlerinin arasından konuştu;
"Bu sefer değil!"
~
Beni sürükleyerek, soyunma odasının başka bir kapısından geçirdi, bir koridora çıktık.Koridorda ki başka bir kapıdan da geçtikten sonra, karşımıza çıkan demir merdivenlerden bir kat aşağı indirdi ve tavanında ortamı zar zor aydınlatan bir lambası olan, bodrum gibi ama aynı zamanda malzeme odasına benzeyen bir yere getirdi.
Her yerden irili ufaklı borular geçiyordu.Tavanın bir ucundan diğer ucuna giden, duvar diplerinde nizami bir şekilde dizilen bir sürü boru.Boruların bazılarından su damlıyordu.
Bu beton yerin tam ortasında ise demirden kocaman üç tane raf vardı.Üç rafın arasında genişçe boşluklar vardı.Rafların üstünde birçok araç gereç, tamir malzemeleri ve borular vardı.
Kartal beni duvar dibine kadar getirip, sırtımı duvara yapıştırdı.Sonra hızla odanın ortasına doğru uzaklaşıp bana arkasını döndü.Bir eliyle burun kemerini sıkıyordu.
"B-ben, ben hiçbir şey bilmiyorum." dedim telaşla ve kekeleyerek.Ne yapacağımı,nasıl davranacağımı bilmiyordum.Çok korkuyordum, şoktaydım.Kartalın katil olduğuna inanmak istemiyordum.Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, çünkü onun karşısında ağlamak istemiyordum.
"Öyle mi?" dedi arkasına dönerek, kaşlarını kaldırdı,"Neyi bilmiyorsun?"
"Hiç-hiçbir şey bilmiyorum." dedim titreyen bir sesle.
Ellerini beline koydu, üstünde siyah, sıfır kol bir atlet vardı.Dikkatle suratıma, gözlerime baktı.Sonra yüzünden acı dolu bir ifade geçti, sanki inanmak istemediği bir şeyi fark etmiş gibiydi, "Biliyorsun." dedi.
Sadece bakakaldım, gözlerime dolan yaşlar, tutunamayıp, bir bir düştü.Hiçbir şey söyleyemedim.
Gözlerini üstümden çekti ve yan tarafında duran demir rafa defalarca yumruk indirdi, bağırdı.
Ardından İki elini de raflara dayadı,
seri ve sesli bir şekilde nefes alıp veriyordu."Peşini bırakırsın sanmıştım..." dedi,sakin bir sesle, öylece karşıya bakıyordu, sanki kendi kendine konuşuyor gibiydi.
Kim olduğumu biliyor muydu?Bilip, bilmediğini çok merak ediyordum ama hiçbir şey soramıyordum.
Konuşmaya devam etti;"Uzak durursun, hayatına devam edersin sanmıştım," dedi.
Duyduklarıma inanamıyordum, daha çok ağlamaya başladım.
"Neden,neden durmadın..." diye sayıkladı.Sonra birden doğruldu, bana doğru yönelip,"Neden hayatıma girdin!" diye kükredi.
Sırtım duvara yapışık bir şekilde yere doğru çöktüm,"Ben...Hiçbir şey yapmadım." dedim zor çıkan sesimle.
Belki de çok şey yapmıştım, ama kim bunun farkına varabilirdi ki.
"Hayır Kartal lütfen...lütfen sen olma.Ben değilim de,lütfen..." diye sayıklıyordum içimden.
Eşofmanının, fermuarlı cebinden telefonunu çıkardı ve birkaç tuşa bastıktan sonra kulağına götürdü, "Harun, arabayı okulun arkasına getir." dedi ve kapatıp geri cebine koydu.
Panikle ayağa kalktım, gözlerim korkuyla açılmıştı, yaklaşıp karşısına geçtim,"Ne yapacaksın." dedim."Sana hiçbir şey bilmiyorum dedim.Neden bırakmıyorsun beni, bırak gideyim.Lütfen bırak beni...", artık sinir krizi geçiriyordum.Bağırıyor, yalvarıyordum.Onu hiçbir şey bilmediğime inandırmaya çalışıyordum.Elimden bir tek bu geliyordu.
Yakasına yapıştım, gözüm dönmüştü.Ölmek istemiyordum,ölemezdim,şimdi değil."Yemin ederim bir daha etrafında dolaşmayacağım, okulumu, şehrimi değiştireceğim.Lütfen bırak gideyim," diye bağırmaya devam ettim, gözyaşlarım sel olmuştu.Ben yalvarırken, o sadece hissiz bir şekilde suratıma bakıyordu.
Çabalarım fayda vermiyordu,çırpınmaktan,bağırmaktan yorulmuştum,son kalan enerjimle konuştum;
"Sadece...Özür dilemek istemiştim." dedim, kırgın bir sesle.
Bir özür bu kadar bela açabilir miydi...Bir hırka hayatımı nasıl bu denli mahvedebildi...
Kartal, bileğimi tuttu, gözlerime baktı, yüzü ne kadar hissiz dursa da, gözleri farklıydı, sanki gözleri farklı bir ruha, bedeni farklı bir ruha sahip gibiydi.
"Artık çok geç." dedi.