Sonra beynimde şimşek çaktıracak bir şey farkettim.O gece o siyah giyimli adamdan aldığım kokuyu şimdi Kartaldan alıyordum.O okyanus kokusu...Şimdi tekrardan burnumu sızlatıyordu!
Bir anlığına nefes alamadım,yutkunamadım.Öylece kocaman gözlerle bakakaldım.Sonra birden nefes alış verişlerim hızlandı,korku tüm bedenimdeydi.Ani bir hareketle geriye sıçradım,sırtım demir dolaba çarptı.
Kartal donup kalmış bir şekilde suratıma bakarak ayağa kalktı.
Kendimi iyice dolaba yapıştırdım,göğsüm hızla inip kalkıyordu.Seda koluma sarılıp,"Kasel iyi misin?" diye sordu.Cevap veremedim.Onun yerine gözlerim Kartalın şakaklarına kaymıştı.O adamın şakağına taşla vurmuştum,eğer aynı kişilerse şakağı yaralı olmalıydı.Ama Kartalın saçları şakaklarını örtüyordu,göremedim.
Şakağına gözümün kaydığını görünce birkaç adım geriye gitti.O da dilini yutmuş gibiydi,konuşmuyordu.Öylece bakıyordu.
Ders zilinin sesini duyunca Kartal bakışlarını benden çekti.Polat,"Kartal hadi gidelim." dedi.
"Tamam." dedi Kartal sakin bir şekilde.Sonrada elinde ki ayıcığa baktı,ne yapacağını bilemedi.Polat,Kartalın elinde ki ayıcığı alıp,elime tutuşturdu."Sende ayıcığına sahip çık." dedi ciddi bir tonda.
Sonra onlar gittiler,Seda beni sorguya çekmek istedi ama ben,"Sonra anlatırım,derse geç kalacağız." deyip sıyrıldım.
Tarih dersi en sevdiğim ders (!) olmasına rağmen dinleyemedim.Tüm ders boyunca aklım Kartaldan aldığım kokudaydı.Acaba ben mi evham yapıyorum,diye düşündüm.Tabi canım ben evham yapıyordum.Aynı parfüm birçok insanda olabilirdi.Kişiye özel bir parfüm olacak değildi ya.
Demek ki bu yüzden bu kokuyu o adamdan ilk aldığım zaman tanıdık gelmişti.Çünkü aynı kokuyu yıllar önce Kartalın göğsüne çarpıncada almıştım.Kokular unutulmaz derlerdi,doğruymuş.
Kokular anıları da unutturmaz.O kokuyu her aldığınızda sizi tekrar tekrar o anıya atar.
Kartalla bir daha asla yakınlaşmamalıydım.Çünkü o kokuyu tekrar alıp o ana gitmek istemiyordum.
Kartalın o adamla aynı kişi olma ihtimalini kafamdan sildim.Kartal vicdansız,egolu,umursamaz bir insanda olsa bir katil olamaz.17 yaşında bir lise öğrencisinden bahsediyorduk.Bu mümkün değildi.
"Salaklaşma Kasel tabi ki mümkün değil." diye söylendim.
"Ne mümkün değil?" dedi,yanımda oturan Seda anlamayarak.
"ıııı..Şey... Napolyon!" dedim kekeleyerek.
Seda anlamayan gözlerle baktı.
"Napolyon işte İskoç olamaz mümkün değil!" dedim,aynı zamanda fısıldaşıyorduk.
"Ne oluyor orada?" dedi Tarih hocamız Rahmi Bey.Elinde ki kitabı büküp bize doğru yürüdü,"Dersi dinlemeyip aranızda konuşacak kadar önemli olan şey neymiş bize de anlatın biz de bilelim." dedi kaşlarını kaldırarak.
Tam dibimizde,burnunun ucuna kayan gözlüğün arkasından ve tepeden bize bakıyordu.
"Şey..."dedim,Sedaya baktım.
"Arkadaş,Napolyonun, İskoç olmadığından bahsediyordu hocam." dedi Seda.Pislik olsun diye yaptığını biliyordum,bıyık altından güldü.
Zoraki gülümsemeye çalıştım,omuz silktim.
"Yaa öyle mi..." dedi Rahmi hoca,alt dudağını büzerek dikkatle bana baktı."Tabi,tabi,haklı.Peki aslen nereliymiş Napolyon?" dedi.
Gülümsedim,bilmiş bir edayla,"Faslı hocam,"dedim,"Cebelitarık boğazından karşıya geçiyor bizimki, İspanya'ya gidiyor orada tutunamayınca,Faransa yapıyor,sonra bir bakıyor tabi ihtilal var, napsın o da bende bir komutan olayım diyor..." diye anlatmaya devam ederken, sınıftan gülme sesleri gelmeye başladı.
O sırada Rahmi Hoca,"Sus,sus..." dedi öfkeyle,"bir de utanmadan anlatıyor,terbiyesiz.Sen bu kafayla bırak sınıf geçmeyi Cebelitarıktan bile geçemezsin.Haftaya bu tahtada Napolyon'un hayatını sunacaksın.Ceza sana."deyip,gözlerinden kin kusarcasına baktıktan sonra tahtanın yanına doğru yürüyüp,dersi anlatmaya devam etti.
Sedaya döndüm,"Ne yaptım ki ben şimdi?" diye ciddi bir edayla sordum.
~
Tenefüs zili çalınca,sıradan kalkmak için yeltendim ama Seda dirseğimden tutup beni geri yerime oturmam için zorladı.Yerime oturur oturmaz,"Dersten önceki o hallerin neydi,neden öyle yaptın?" diye sordu.
"Boşver,o kadar önemli değil." deyip gülümsemeye çalıştım.
Dikkatle baktı,"Sen beni kandırmaya mı çalışıyorsun?" dedi.
Pes ettim,ofladım,sıkıntıyla,"Anlattığımda kafayı yediğimi düşüneceksin." dedim.
"Saçmalama,ben ne zaman öyle bir şey düşündüm?!"dedi.
Kartaldan aldığım kokuyu,onun bir anlığına beni kovalayan adam olduğunu düşündüğümü,o yüzden o kadar korktuğumu anlattım.
"Sen kafayı yemişsin!" dedi bana.
"Ahhggg...Biliyordum böyle diyeceğini." diyerek küçük çaplı bir sinir krizi geçirdim.
"Parfüm bu Kasel,tabi ki birçok farklı insan kullanabilir,oldu olacak bir de yara var mı diye çocuğun kaşına baksaydın!" deyip güldü.
Sadece suratına baktım.
"İnanamıyorum cidden baktın mı?" dedi şaşkınlıkla.
Başımı salladım.
"Peki, varmıymış yara falan!" diye devam etti.
"Göremedim,saçları kapatıyordu." dedim,dudaklarımı büzdüm."Zaten vazgeçtim bu fikrimden,sevdiğim çocuk katil olacak değil ya?" dedim,soran gözlerle Sedaya baktım.
Biran dondu,ama sonra toparladı."Tabi canım korku filminde miyiz!" dedi,zoraki sırıtmaya çalışarak.
Bende sırıtmaya çalıştım.
Karşılıklı birbirimize sırıttık.
~
Öğlen arası geldiğinde,yemekhanede ki masalardan birinde Seda ile karşılıklı oturmuş yemek yiyiyorduk.Kartal ve arkadaşları karşı çaprazımızda duran masaların birine geçti.Aramızda sadece bir masa vardı.Önceden Kartalı gördüğüm zaman sadece heyecanlanırdım.Artık hem heyecan hem de korku duygusunu aynı anda yaşıyordum.Beni kovalayan kişinin Kartal olmadığına inanıyordum ama onu görünce kalbimde oluşan korkuyu engelleyemiyordum.Onu gördüğüm zaman içimde şiddetli bir kaçma isteği oluşuyordu.
Ona bakmamaya,yemeğime odaklanmaya çalıştım.Ama olmuyordu,içimdeki duygu karmaşasından yemek boğazımdan geçmiyordu.Birine hem koşmak hem de o kişiden kaçmak istemek daha önce hayalini dahi kuramayacağım kadar zor bir yüktü.Dakikalardır aynı lokmayı çiğnemekten,kendimi geviş getiren inekler gibi hissediyordum.
Kaçamak bakışlarla Kartala baktım.Arkadaşlarıyla sohbet ediyor,yemeğini yiyiyor arada bir az da olsa gülümsüyordu.Yaptığı her şey normal duruyordu.Kimse,birini öldürdükten sonra bu kadar normal bir şekilde hayatına devam edemez,diye düşündüm.Tabi,ruh hastası değilse!Kartalda,ruh hastası olduğuna dair hiçbir belirti yoktu.Bildiğimiz popüler,dünya kendi etrafında dönüyor zenneden,herkesi aşağılayabileceğini düşünen,zengin velediydi işte!Eh biraz da yakışıklı,kaslı,insanın içini eritecek bakışları olan...neyse.
"Amma geviş getirdin!" dedi Seda.
Dikkatim birden dağıldı."Hmm?" dedim anlamayarak.
"Ağzında ki lokma diyorum yutmana gerek yok zaten çoktan emilim yoluyla hücrelerine karıştı." dedi.
Derin bir nefes verip,kaşığımı bırakıp,yemek tepsisini kendimden uzaklaştırdım.Yüzüm asıktı.
"Neyin var?" diye sordu Seda.
"Şu çocuğa baksana," dedim Sedanın arka tarafını başımla işaret ederek,o da işaret ettiğim yere omzunun üstünden kaçamak bir şekilde baktı "Nasıl şüphelendim ondan!Oysaki ne kadar masum.Tatlı tatlı yemeğini yiyiyor işte." dedim farkında olmadan gülümseyerek.
"Anlaşıldı neden yemek yiyemediğin," dedi Seda,"Çünkü miden de şuan kelebekler var "
"Ne alakası var canım!Ben sadece yanlış düşündüğümü,masum göründüğünü söylüyorum." dedim.
Seda yine arkasına bakar gibi oldu,"Nesi masum?" diye sordu,yüzünü buruşturarak.
"Ş-şeyi..." diye kekeledim.
"Neyi?"
"Şeyi işte,yüzü diyemem,sert bir yüzü var," hem Sedayla konuşup hem de düşünüyordum,başımı sola yatırıp,Kartala baktım."Geniş omuzları olamaz,kemikli eller elendi..."durdum,"Buldum!Bal rengi gözleri." dedim,kendimden emin bir şekilde kollarımı önümde kavuşturup arkama yaslandım.
Seda gözlerini devirip nefes verdi.
"Ne?Bal rengi gayet masum bir renk!" dedim,"Neyse,zaten bir insanın masum olup olmadığını dış görünüşünden anlamaya çalışmak çok saçma." diye devam ettim bozularak.
Seda,bende bunu demek istiyorum der gibi,ellerini havaya kaldırarak şaşkın şaşkın baktı.
O sırada Kartalın bana baktığını gördüm,gülümsüyordu.Onu fark ettiğimi görünce ciddileşti.Ama kafasını çevirmedi,gözlerimiz birbirimizde kenetlendi.Ben birden utandım ve kafamı çevirdim.Çünkü böyle bir şey ilk kez oluyordu,şaşkındım.Bir daha o tarafa bakmadım ve ayağa kalkıp,yemek tepsimi elime aldım.
"Ben yemeyeceğim,gidiyorum." dedim Sedaya.Telaş her yerimdeydi ama çaktırmamaya çalışıyordum.
"Tamam,ben de geliyorum." dedi.
Yemekhaneden çıktık.
***
Okuldan sonra eve gittiğimde direkt kendimi yatağıma attım.Hem ruhen hem de bedenen yorgun hissediyordum.Gözüm elbise dolabının kenarında duran okul çantama kaydı.Artık kurbağam yoktu.Onu ortaokuldan beri çantama takıyordum.Bana şans ve başarı getirdiğine inanıyordum.O gün kopup gitmişti, hayatımın bir bölümü de yitip gitmiş gibi hissettim.Yıllardır kullanmamdan ötürü bazı yerleri yırtılırdı annem ise hemen o yırtılan yerleri altın renginde bir iple diker ve şöyle derdi;
"Kurbağanın kusurlarını gizlemeye çalışma Kasel,daha belirgin hale getir ve onu kusurlarıyla sev.Böylelikle insanları da kusurlarıyla sevmeye başlayacaksın."
O benim şans kurbağamdı,ruhumun bir parçasıydı,okul hayatımda ne yapacaktım ben şimdi?
Kafamı çevirip tavana baktım, bugün okulda olanları düşündüm.Kartalın bana baktığı an gözümün önüne gelince ister istemez heyecanlandım.Neden öyle bakıyordu ki?İlk kez onu bana bakarken yakalamıştım.Herhalde son zamanlarda fazla karşılaştığımız için bakıyordu,diye düşündüm.Peki neden gülümsüyordu?
"Aptallığına gülümsüyordu Kasel,neden olacak!" diye söylendim kendime kızarak.Sonuçta son zamanlarda iki kez karşılaştık ve ikisinde de aptal gibi davrandım.En son karşılaşmamız için Polata ne demiştir acaba,diye düşündüm.
"Ne diyecek, 'Demiştim,tam bir aptal!Uzak dursun benden ucube!' " dedim,Kartalın kalın sesini taklit ederek.
"Neyse Kasel sakinleş." dedim kendime.
Yine de bir iç rahatlığına sahiptim.Kartalın o katil olduğunu düşünerek büyük panik yapmıştım ama bunun saçmalıktan ibaret olduğunu anlayınca rahatladım.
Tavana bakarken gülümsedim,"Benim bal gözlü sevgilim,katil değil." dedim.
~
Ertesi sabah okula gittiğimde,Seda ile sohbet edip,gülüşüyorduk.Kitaplarımızı almak için dolabın önüne geldiğimizde Seda,"Bugün seni daha iyi gördüm canım arkadaşım.Hep böyle iyi ol." dedi gülümseyip kolumu sıvazlayarak.
Ben de gülümsedim,"Hep böyle iyi olacağım." dedim.Gülümsemeye devam ederken dolabımın kapağını açtım.Karşımda duran şeyi gördüğümde sanki tüm kanım çekilmiş gibi hissettim.
Çantamdan kopan şans kurbağam...
ŞİMDİ TAM KARŞIMDA DOLABIMIN İÇİNDE ASILI DURUYORDU!
İnanamayarak peluş kurbağayı elime aldım,benim pelüş kurbağamdı.Tıpatıp aynısı!Yamalı yerlerinde ki altın renkli iplikler bile aynıydı.Önce göğsümde bir ağırlık hissettim,sonra başım döndü,gözlerim kararıp yere düşerken,ağzımdan tek bir kelime çıktı;
"Olamaz"