Bölüm 6- Kedi ve Fare

1395 Words
İnanamayarak peluş kurbağayı elime aldım,benim pelüş kurbağamdı.Tıpatıp aynısı!Yamalı yerlerinde ki altın renkli iplikler bile aynıydı.Önce göğsümde bir ağırlık hissettim,sonra başım döndü,gözlerim kararıp yere düşerken,ağzımdan tek bir kelime çıktı; "Olamaz" ~ Gözlerimi yavaş yavaş açmaya çalıştım.Işık gözlerimi acıtırken aynı zamanda bazı sesler duyuyordum.Birileri konuşuyordu.Kelimeler birbirine karışıyordu, denilen hiçbir şeyi anlamadım. "Uyanıyor" dedi bir kadın sesi. Gözlerimi tamamen açtığımda karşımda Seda ve bir hemşire vardı.Nerede olduğumu hemşirenin tanıdık yüzünden hemen anladım,okulun revirindeydim. Elim başıma gitti,başım ağrıyordu.Güldüm,"İçim geçmiş benim ya," dedim ve gülmeye devam ettim.Neden burada olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu,"sahi Seda ne bok yiyiyorum burada ben?" dedim.Seda sadece suratıma bakmakla yetindi.Başımı sola çevirince sol kolumda bir serum olduğunu gördüm,"Aaaa serum," dedim hayretle gülümseyerek. "Kasel, kendini iyi hissediyor musun?" diye sordu hemşire. "Ben iyiyim siz?" dedim. Hemşire sadece baktı,"Ben gidip müdür beye uyandığını söyleyeyim," dedi ve odadan çıktı. "Bu da amma gül yüzlü!" dedim Sedaya ama yine tepki alamadım.Sıkıntılı bir nefes verdim,niye burada olduğumu düşünmeye çalıştım.Gözümün önüne birkaç görüntü geldi.Dolabımı açtığım anın görüntüsü,yeşil kurbağamı gördüğüm an ve elime aldığım an...Hepsi bir bir gözümün önüne geldi. Birden göğsümde yanmaya başlayan bir ateşin,önce ensemi sonra da tüm başımı yaktığını hissettim.Aniden doğruldum,panikle Sedanın yakasına yapıştım,nefes nefeseydim,"S-Seda...Seda," diyordum."Peşimdeler... Yeşil kurbağa...orada...peşimdeler" diye devam ettim,panikten dolayı kesik kesik konuşuyor bir cümle bile kuramıyordum. Sedanının gözlerinin içine baktım,gözbebekleri titriyordu,"Biliyorum" dedi kısık,titrek bir sesle ve elinde tuttuğu peluş kurbağamı havaya kaldırdı. Ağzım açık kurbağaya baktım. Seda,"Kasel sakin ol,kolunda serum var.Ani bir hareket yapma." dedi. Ama ben dinlemedim, kolumda ki serumu hiç tereddüt etmeden çıkarttım.Yataktan indim.Başımı iki elimin arasına alıp odanın içinde bir sağa bir sola dolanmaya başladım. İnanamıyordum...İNANAMIYORDUM! "H-hayır,hayır...Hayır olamaz.Bu olamaz!" dedim defalarca,tıpkı bir mantra gibi tekrarlıyordum.Dizlerimin üstüne çöktüm,"Mahvoldum ben mahvoldum," dedim,ağlamaya başladım."Bittim," avuç içlerim revir odasının soğuk mermerlerine yapıştı,gözyaşlarım bir bir yere damlıyordu."Peşimdeler,beni de öldürecekler." İlk kez kurbağam bana dehşetli bir korku yaşatıyordu. Ben yerde ağlarken Seda yanıma geldi,tam karşımda dizlerinin üstüne çöktü,yüzümü avuçlarının arasına aldı,"Kasel,kendine gel," dedi,"Ben buradayım.Yanındayım.Sana hiç kimse zarar veremeyecek.Sana hiç kimse zarar veremeyecek,duydun mu?Buradayım ben.Hadi toparlan,korkma,kimse sana zarar veremez…" "Yaşadığım yeri,okulumu,dolabıma kadar her şeyi biliyorlar..." dedim gözyaşları içinde,acı dolu bir suratla Sedaya baktım,başımı iki yana salladım. "İmkansız...Bu nasıl olur?" dedi Seda yere bakıp kaşlarını büzerek."Yüzünü görmediklerini söylemiştin.Bu...Anlamıyorum." Alnımı Sedanın omzuna koydum,"Lütfen," dedim gözyaşlarım akmaya devam ederken,"...gidelim buradan." ~ Revirden çıkıp,bahçedeki basketbol sahasına geldik,günler önce bulunduğumuz yere,ben saf salak aşık ve o zaman bilmesem de mutluyken olduğumuz o yere...Ellerimizde sıcak çikolata vardı.Seda birkaç dakikalığına kantine uğrayıp almıştı.Saha bomboştu,o günkü alkışlardan, tezahüratlardan, kargaşadan eser yoktu.Artık kargaşa içinde olan tek şey hayatımdı. İçinde sıcak çikolata olan bardağı avuç içimde tutuyordum.Tribünlerde oturuyorduk ama bu sefer beton olan değil,sandalyelerin olduğu yere oturduk.Altımdaki soğuk plastikten dolayı üşüyordum ama umrumda değildi.Öylece boş sahaya baktım,Kartalın elinde topuyla sahanın içinde koşturduğu anlar geldi gözümün önüne.Bir damla yaş kendini attı gözlerimin uçurumundan.Bir pişmanlık sayıkladı içim; Keşke,keşke o güne geri dönebilseydim.Tek derdimin Kartala olan aşkım olan o günlere... Seda yanağımdaki yaşı sildi.Birkaç damla daha aktı,sanki gözyaşlarım yanaklarımı boş bırakmamak için yemin etmiş gibiydiler. Sedaya döndüm,"Sende benim yüzümden derslerinden oluyorsun," dedim acı çeken bir sesle."Lütfen Seda,derse git.Ben başımın çaresine bakarım." "Saçmalama Kasel,burada kalacağım," dedi ve cebinden bir paket peçete çıkarıp bana uzattı.Bunu da kantinden almış olmalıydı.Ben peçeteyi alırken o sözlerine devam etti;"Hem alırız birilerinden notları sen bunları düşünme." "Ama devamsızlığın..." dedim. "Devamsızlık hakkım var,bunlar en son dert edilecek şeyler.Burada önemli olan sensin,senin yanında olmam." dedi. Gülümsedim,"Eğer ölürsem,mezar taşıma, 'En azından çok iyi bir arkadaşı vardı.' diye yazsınlar." dedim. "Tövbe de kızım,yok ölmek falan" dedi Seda gözlerini kocaman açarak. Kırgın bir şekilde gülümsedim,gözlerimi tekrar basketbol sahasına çevirdim."O gün,başımı gökyüzüne kaldırıp,'Başıma daha kötü ne gelebilir...' demiştim." dedim ve acı çekerken güldüm,"Gördüm ne gelebileceğini...Babaannem hep,'Kızım bu kadar isyankar olma beterin beteri vardır' derdi.Hiç dinlemezdim," Sedaya döndüm,"Ne yapacağım ben Seda,nasıl kurtulacağım bu çukurdan,kurtulabilecek miyim?" "Bundan kurtulmanın tek bir yolu var Kasel," dedi,"Biliyorum en başta ben karşı çıkmıştım,ama ailene söylemelisin.Seni onlar koruyabilirler, polise gideriz hep beraber, olanları anlatırız." Derin içli bir nefes aldım,"Ailemin zarar görmesinden korkuyorum." dedim,"Ya onları kullanarak beni tehdit ederlerse?" "Başka bir yolun var mı?" dedi Seda,"Biz güçsüzüz,bunlar her kimse,biz onlarla boy ölçüşemeyiz." "Bunlar her kimse..." diye sayıkladım,yerde tek bir noktaya bakıyordum."Biliyor musun, isteseydi beni tekrar yakalayabilirdi.Ama yapmadı." hissiz,sakin bir şekilde konuşmaya devam ediyordum, "Tıpkı bir kedinin fareyi bırakıp, fare biraz ilerledikten sonra tekrar yakalaması gibi...Kedinin fare ile oynaması gibi.Kedinin fare ile oynaması..." ,birden Sedaya baktım, "Bunlar benimle oyun oynuyor!" dedim hayretler içinde. Bardağı kenara bırakıp ayağa kalktım, "Evet,bunlar benimle oyun oynuyor," dedim,bir ileri bir geri yürümeye başladım.Hızlı hızlı nefesler alıyordum. "Evet," dedi Seda, "İsteselerdi seni çoktan yakalayabilirlerdi, dolabına kadar her şeyini biliyorlar, ama yakalamak yerine seni telaşlandırmak için dolabına pelüş kurbağayı koydular." Korkunun yerine artık öfkem bastırmaya başlamıştı.Nasıl yani?Benimle dalga mı geçiyorlardı, oyun mu oynuyorlardı, niyetleri sadece bu muydu? Öfkem ses tellerime ulaştığında avazım çıktığı kadar bağırdım, "Benimle dalga geçmeyen bir siz kalmıştınız orospu çocukları" dedim.Nefes nefeseydim,"Ama benim adım da Kasel İmransa seni bulacağım..." ~ Zil çalınca ve ben biraz daha sakinleşince, sınıfa gittik, derslere kaldığı yerden girmeye devam ettik.Ders arasında yanımıza Fasulye ve Kezban geldi.Tabi ki gerçek isimleri bunlar değildi, Fasulye ve Kezban lakabını onlara ben takmıştım.Sınıfımızda okuyorlardı, bir ara bizimle takılmaya çalışmışlardı.Ben ve Seda her seferinde onlardan kaçacak delik arayınca ve hiçbir zaman onları çağırmayınca, yanımıza gelmeyi bırakmışlardı.Arada bir uğrar dedikodu verir ve bizde dedikodu var mı ona bakarlardı,tabiri caizse okulun ayaklı gazeteleri de denilebilirdi.Bilmedikleri şey yoktu,en büyük zevkleri popüler öğrencilerin hayatlarından bilgi toplamaktı,Kartal ile ilgili birçok bilgiyi onlardan öğrenmiştim.Ama gel gelelim ki onlardan hiç haz etmezdim...Tam sıramızın karşısına oturdular. "Kızlar naber?" dedi Fasulye.Ona Fasulye diyordum çünkü bir fasulye sırığı gibi anormal derecede zayıf bedeni ve tıpkı fasulye tanesi kadar küçük bir beyni vardı.Esmer tenliydi, kahve ombreye boyattığı saçları sırtına kadar uzundu. Ben bakmakla yetinirken,Seda, "İyilik Sibel senden?" dedi. "Son zamanlarda nerelerdesiniz siz? Sürekli kayboluyorsunuz." dedi Fasulye,elinde ki cips paketinden bir cips alıp ağzına attı.İkram etmeye tenezzül bile etmedi. "Evet ya birden ortalıktan kayboluyorsunuz!" dedi,Kezban lakabını taktığım kişi.Fasulyeye kıyasla Kezbanı daha sevimli ve dost canlısı buluyordum.Ama birçok insan, onun benim arkamdan konuştuğunu ve beni kıskandığını söylerdi.Gel gelelim ki yüzüme karşı takındığı yapmacık, sevimli tavrı bunun tam tersini sergiliyordu.Yine de hiçbir zaman onu arkamdan konuştuğu için rencide etmedim.Çünkü onun içinde ki kendine güvenemeyen,acıyan ve kendinden nefret eden o çocuğu görebiliyordum.O çocuğa kızamıyordum. "Hem," dedi Fasulye hayret dolu bakışlarını bana çevirerek, "Sizi Kartal ve Polatla konuşurken görmüşler," yemek üzere ağzına götürdüğü cipsi öylece elinde kaldı, "Onlar sizinle ne konuştu?Onlar sizinle ne konuşabilir!" dedi sızlanarak,hayal kırıklığı dolu bir sesle. Kollarımı önümde bağladım ve, "Okuldaki gereksizler hakkında anket yapıyorlarmış, etrafınızda çok fazla gereksiz var, bir de size soralım dediler." dedim kendimden emin bir şekilde. Fasulyenin bozulduğunu suratında ki değişimden anladım ama hemen toparladı ve çaktırmamaya çalıştı.Omuz silkti, "Biz de Polatın hırkasını arakladığını duyduk." dedi gözlerini kaçırıp Kezbana bakarak, ardından elinde can çekişen cipsi ağzına attı. Kollarımı çözdüm, sinirden dişlerimi birbirine bastırdım, "Ben o hırkayı çalmadım,yanlışlıkla üstüne oturdum." dedim. "Hahaha," diyerek gülme efekti gibi ses çıkardı Fasulye, "Bir hırkanın üstüne yanlışlıkla oturulur mu?Resmen Polatla muhattap olabilmek için çarpmışsın hırkayı." diye devam etti,sonrada araba camının önünde duran biblo köpeklerinin kafasının bir o yana bir bu yana sallanması gibi kafasını sallayıp,yapmacık bir yalakalıkla,"Hadi,hadi biz biliriz böyle numaraları saklama canım normal şeyler bunlar." dedi. "Bütün okul bunu konuşuyor Kasel." diye ekledi Kezban ve mumu dikti. Birden ayağa kalktım. Öfke mi? Var! Sinir mi? Hat safhada! Karşımda ki hadsiz ve gerizekalı mı? Elbette! Cips paketini birden Fasulyenin elinden kaptım ve avuçlarımın içinde ezmeye başladım, "Biliyor musun?" dedim, "Bu aralar hayatımda inanılmaz garip olaylar yaşanıyor, öyle ki daha önce aklıma gelmeyecek şeyler.Öyle bir evrede ki hayatım, her an birinin ağzını burnunu kırıp onu hastaneye, kendimi de hapse gönderebilirim," paketin içindeki cipsler avuçlarımın içinde hırsla yoğuruluyordu, Fasulye şaşkın,donuk gözlerle bakakalmıştı.Konuşmaya devam ettim, "Demem o ki o kişi sen olma." dedim ve içinde ki un ufak olmuş cipslerle paketi Fasulyenin suratına attım.Ardından sınıfı terk ettim. ~ Öğlen arası yemekhaneye geldiğimizde bütün hücrelerim öfkeyle fokurduyordu.Sırada beklemek bile çok zor geliyordu, yerimde duramıyordum, hem ağlamak, hem gidip Fasulyeyi pataklamak, aynı zamanda o katilin suratına tükürmek ve Kartala avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum.Hepsini aynı anda yapıp tüm öfkemi kusmak istiyordum. Kafam çok dağınıktı, etrafımı algılayamıyor sürekli insanlara çarpıyordum. O sırada elimde tuttuğum kaşık yere düştü öfkeyle nefes verip, içimden YETER ARTIKK diye bağırarak kaşığı almak için eğildim ama birden dengem bozuldu ve tam düşecekken arkamdan bir kol uzanıp belime sarıldı ve beni tuttu.Elim can havliyle bir yere tutunmak için belime sarılan kişinin bileğine gitti ve avuç içimde bir metalin soğukluğunu hisettim, metalin etrafı deri ya da plastikti...Zihnim bu hissiyatı tanımıştı,anlam vermeye çalışırken birden o kokuyu aldım.Okyanus kokusunu...Başımı geriye çevirdim ve onu gördüm. Kartal. Belime sarılan kol onundu!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD