Bölüm 4

1257 Words
Genç adam hüzünle dudaklarını bükmüştü. Asla böyle hayal etmemişti bugünü. Hatalarının telafisini planladığı an neden kâbusa dönüşmüştü ki? Bugün Beste okula ilk geldiğinde yaptığı iğrenç hatayı, aptalca önyargısını herkesin bilinçaltına gömmeyi düşünüyordu oysa. Herkes Beste’yi gerçek kimliğiyle tanıyacak, onlara emrettiği tavır yerini normalliğe bırakacaktı. Ama şimdi? İçinden lanetler okuyordu her şeye. Ona ‘İnekcik’ dediği güne, sınıfa Beste’yi dışlamasını söylediği güne ve şu yerin dibine batmayan gururuna! Gözlerine bakıp hıçkırdığını gördüğü an her şey değişmişti. Ona karşı ördüğü tüm duvarlar, gelmiş geçmiş tüm tabuları parçalanıp toz olmuştu. Her şey o an değişmişti işte. Yüzü hatırladığı sahnenin etkisiyle buruştu. İçinde derin bir sızı hissediyordu. Pişmanlıktı bu, acınası hislerinden kaçışının son noktasıydı bu gece. Yine de düşünmeye ara verdi. Kendine kızma eylemi gecenin karanlığında gizliydi ve bu eylem en acı şekilde gerçekleşecekti. Beste’yi evine sağ salim bıraktıktan sonra. Endişeyle kaşlarını çattı. Beste nasıl da sessizdi bu akşam. Yol boyu tek bir kelime etmemişti. Hatta kıpırdamamıştı bile. Evin önüne yaklaşırken gözleri gölgelenmişti. Arabayı park ettikten sonra derin bir nefes aldı. Arkasına dönüp kolunu koltuğa yasladı. “Beste?” diye seslendi. Sesini normal tutmak için büyük bir çaba sarf ediyordu. “Beste?” dedi tekrar. Neden cevap vermediğini düşünürken daha da meraklanmıştı. Doğrulup kapıyı açtı. Hızla arabadan indi. Beste’nin kapısına kadar attığı her adım işkence niteliğindeydi. Şu kısacık an bile neleri dışa vurabiliyordu böyle? Kapıyı tek bir hareketle açtı. Beste’yi dikkatle süzerken dudakları hemen aralanmıştı. Tam sesleneceği an durdu. Acı, hüzün, pişmanlık, endişe… Ne varsa silinmişti. Her şey yeni bir başlangıca erteleniyordu. Nasıl bir masumiyetti bu böyle? Ne güzel uyuyordu Beste'si. Gözleri şefkatle kısıldı. Dudakları huzuru temsil edecek tatlı bir tebessümle kıvrıldı. Elleri ona itaatten arınıp kalktı. Yavaşça Beste’nin yüzüne yerleşip küçük dokunuşlarla ona ulaştı. Her temasta kalp atışları delicesine hızlanıyor, nefesi kesiliyordu. Dokunduğu her temas küçük, etkisi daha önce hiç hissetmediği kadar yoğundu. Beste’nin bedeninden yayılan sıcaklık nasıl da etkisine almıştı onu. Parmağı yavaşça durdu. Genç kızın içten her gülüşünde belirginleşen gamzelerinin olduğu nokta alev alevdi. Elini birazcık yukarıya kaldırıp alnına bastırdı. Alnı da yanıyordu! Bir panik yaşadı ilk önce. Olayı idrak edip ne yapacağına karar vermek bir kaç saniyesini almıştı. Kapıyı tamamen aralayıp arabanın içine eğildi. Beste’nin başını sol eliyle göğsüne yaslayıp sağ eliyle bacaklarını kavradı. Kendine çekip hızla kaldırdı. Arabanın kapısını ayağının ucuyla kapatırken tek görebildiği Beste’nin yüzü, tek hissedebildiği endişeydi. Beste’nin başı tam kalbinin üstüne -ait olduğu yere- yaslanmış; küçük, zarif elleri beline dolanmıştı. Bilinçsizce yapılan bu hareket bile bir acı dalgasıyla bedenini sarstı. Böylesine dayandığı bedenin Güney’e ait olduğunu bilse, yine sarılır mıydı? Ensesinden soğuk bir ürperti geçti. Gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken ayaklarına hareket için komutlar veriyordu. Ezberlediği bahçe kapısını omzuyla itip açtı. Hızla evin girişine ulaştığında ölüp ölmediğini sorguluyordu. Beste’yi kendine daha çok çekti. Ağırlığını tek koluna yükleyip işaret parmağını zile bastırdı. Kapının açılmasını beklerken aldığı her solukta Beste’nin çiçeksi kokusu burnuna doluyor, bedenindeki fiziksel dürtüleri tetikliyordu. Yine de dokunmadı ona. Ona dokunma isteği, ona yakın olmanın huzuru arasında eriyip kaybolmuştu. Kapı yavaşça aralandı. İri, kahve gözleri olan zarif bir kadın hiç ona uymayan bir ses tonuyla bağırdı. “Beste?!” Kulaklarını eliyle tıkamak istese de yapamadı. Beste’nin de rahatsızlıkla kıpırdandığını hissedince kaşları çatılmıştı. “Bir saniye, derin nefes alın. Sessiz olursanız çok sevinirim, Beste uyuyor.” diye açıkladı. Kadın önce derin bir nefes aldı sonra ciddi bir ifadeyle tek kaşını kaldırıp sessizce konuştu. “Niye senin kucağında?” “Ateşi var, uyuyakalmış.” Gözlerini Beste’nin yüzüne odakladı. “Onu yatırıp doktor çağıracağım.” Kadın hızla kapıdan çekildi. Bir şeyler söylüyordu ama Güney’in tek duyduğu Beste’nin odasının yeriydi. Hızlı adımlarla salonu geçip odaya vardı. Kadının arkasından telaşla geldiğini görebiliyordu. “Kapıyı açar mısınız?” Kadın kapıyı açıp içeri girdi. Güney odayı adımlarken kadın yatağı açıyordu. Açılan yatağa yavaşça yatırdı genç kızı. Yastığını düzeltip bacaklarını pikenin altına soktu. Hızla doğrulup telefonunu çıkarttı. Aile doktorları Ayhan Beyi arayıp adresi verdi. ** Aral gözlerini pencerenin camına dikti. İçinde garip bir huzursuzluk vardı. Gözleri evinin güzel manzarasına kaydı. İstanbul’a tepeden bakmak her zaman büyük bir zevkti. Bu manzarayı çok seviyordu. Dudaklarından birkaç satır döküldü, şiirsellik yine zihnine hükmetmişti anlaşılan. Sen, sen olsan… Ben, ben olsam… Senin olduğun yerde dursam… Eline gitarını alıp manzarayı içine çeken koltuğuna oturdu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Parmakları bilinçsizce gitarın tellerinde dolanırken yüzünde küçük bir tebessüm oluşmuştu. ** Güney karşısında oturan kadını iyice süzdü. “Zeynep Hanım…” dedi sakin bir ses tonuyla. “Yarın Beste’nin okula gitmesine izin vermeyeceksiniz, tamam mı?” Emirle bezenmiş sözlerini, masum yüzü ve sakin sesiyle yumuşatmıştı. Herkesin ona hayran kalma sebebi değil miydi zaten bunlar? “Okul Beste için çok önemli, ölse bile ihmal etmez ki!” Kadının çaresizliği, Beste’nin huysuzluğunu anımsattı ona. Kim bilir yıllardır ne cadılıklar yapmıştı Zeynep Hanıma? Gülümsememek için yutkundu. “Haklısınız ama gelmemesi gerek… İyileşmeli önce.” “Bilmiyorum… Çok zor.” “O ısrarla gitmek isteyecektir. Çünkü bir ceza aldı. Ama asla göndermeyeceksiniz?” Kadın gözlerini kıstı. “Ne cezası? Beste mi ceza aldı?” “Havuzun anahtarını çaldığını sanıyorlar ama o yapmadığı halde sustu.” Gözleri öfkeyle parladı. Bu ifadesi insanın kanını donduracak kadar soğuktu, Serap’ın yarını pek güzel olmayacak gibiydi. “Bu yüzden ceza aldı.” “O sınıf yine ne yaptı Beste’me?” diye sordu teyzesi üzüntüyle. Sessizce gözlerini kaçırdı Güney. Asla dile dökemezdi yaptığı hataları. Bütün suç benim, kusuruma bakmayın mı diyecekti kadına? Bir süre sessizce oturdular. Odada çıkan tek ses duvarda asılı saatin tik-taklarıydı. Kirpiklerinin üstünden baktı saate. Zaman ne çabuk geçmişti böyle? “İzniniz olursa Beste’ye son kez bakıp eve gidebilir miyim?” Zeynep Hanım gülümseyerek başını salladı. “Çok teşekkürler Güney, bu akşam yaptığın iyiliği unutmayacağım.” “Teşekküre gerek yok.” diyerek ayağa kalktı. Kadına gülümseyip tekrar Beste’nin odasına yöneltti adımlarını. Kalp atışları yine komutlarına uymayarak, hızla atıyordu. Beste’ye yakın olmak demek, yaşamsal fonksiyonlarını fark edememek miydi? Niye nefes alırken zorlanıyordu? Kapının önünde durdu. Elini kapı koluna bastırıp hafifçe ittirdi kapıyı. Gözlerini Beste’nin yüzüne odaklayarak içeri girip kapıyı tekrar kapattı. Ayakuçlarında yatağın başına vardı. Elini kaldırıp alnına bastırdı bugün defalarca yaptığı gibi. Sonunda ateşi düşmüştü. Derin bir nefes alıp yanağına değdirdi elini. Yavaşça dolaştırdı parmağını yüzünde. “Korktum…” diye fısıldadı. “Hâlâ korkuyorum Beste…” Beste’nin derin uykusu heyecanını birazcık hafifletmişti. Bedeninin haykırışına bir kereliğine mahsus boyun eğip dudaklarını Beste’nin yüzüne yaklaştırdı. Derin bir öpücüğü alnına bırakıp bir süre öyle bekledi. Ona yakın olmanın yakıcılığı bedenine yayılıyordu ama bu ona inanılmaz bir huzur vermişti. İsteksizce geri çekildi. “İyi ol Beste’m…” diye fısıldadı. Titreyen ellerini cebine atıp odadan çıktı. Arabasına bindiğinde her şeyin çıkmaza girdiğini hissediyordu. Eve kadar işkencesini son kez erteledi ve arabayı çalıştırdı. ** Kendini yorgun bir halde yatağına attı. Gözleri kendiliğinden kapanmış, izlemeye doyamadığı suret belirmişti işte. Kollarını kaldırdı, ellerini birbirine kenetleyip başının altına koydu yavaşça. İşte işkence zamanıydı şimdi. İlk günden Beste’ye yaptığı bütün hatalar su yüzüne çıkıyordu. Geçen sene geldiği gün, yüzüne baktığı an donup kalmıştı. Hiç kimseye aldırmayan Güney kaskatı kesilmiş bedeniyle gözlerine bakıyordu. O an öfkelenmişti Beste’ye. Ne hakla Güney’in dikkatini çekerdi ki? Ona ‘İnekcik’ lakabını yapıştırıp bütün sınıfa Beste'yi dışlamasını emretmişti. Kimse sözlerini irdelememiş, nedenini dahi sormamıştı. Tüm şımarıklıklarıyla Beste’yi aşağılayıp dışlamışlardı! Dişlerini sıktı. Şu an kendini paralayabilecek olsa, yapardı bunu. Hiç acımadan kendini mahvederdi. Hatasını nasıl telafi edeceğine dair bir fikri yoktu. Ama bu durum değişecekti yarın. Beste’ye karşı sürdürülen tavır yerini normalliğine bırakacak, hatta onu üzmek bir yana dursun mutlu etmek için çabalayacaklardı. En başta kendisi sağlayacaktı bunu. En başta o Beste’nin mutluluğu için uğraşacaktı. Hatalarını zamanla telafi edip Beste’ye içini okuma şansı verecekti. Beste’nin gülümsemesi için elinden ne geliyorsa yapacaktı. Sıkıntıyla sağ tarafına döndü. Ellerini hırsla sıktı. Serap denen pislik dün oynadığı oyunun bedelini yarın ödeyecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD