Bölüm 1

1332 Words
Yine geç kalmıştı Beste. Artık bu durum canını sıkmaya başlamıştı. Her sabah okula geç kalmak zorunda mıydı? Adımları hızlanırken içinden kendine kızıyordu. Ders çalışmak için sabahlamasaydı uykusuz kalmaz ve bu sorunları yaşamazdı! Okulun kapısına vardığında birazcık olsun rahatlamıştı. Her sabah bu kapıya gelmek ne kadar zordu oysa. Bu nefret ettiği ve asla gülemediği beton yuvaya girmek ne kadar acıydı. Kapıdan girerken bir korna sesiyle sıçradı. Arkasını dönüp kim olduğuna bakmasına gerek yoktu. Yine de kendini gözlerini o yöne çevirmekten alıkoyamadı. Güney’in kusursuz yüzüne baktı hayranlıkla. Ardından onun eliyle işareti üstüne kenara çekildi. Ona âşık değildi. Âşık olsaydı bunu bilirdi öyle değil mi? Zaten onunla dalga geçen, belki de onu insan yerine dahi koymayan bu çocuğu sevmesi ne kadar da aptalca olurdu! Sadece gözlerinin bir oyunuydu bu. Güney’in turkuaz parıltılarına, geniş omuzlarına, yanık tenine, açık kumral saçlarına bakmadan edemiyordu. Güzelliği çoğu kızı bile kıskandıracak kadar kusursuzdu. Yüzü bir bebeğin cildi kadar pürüzsüzdü. Nasıl da güzel yaratılmıştı böyle? Güney arabadan seri bir hareketle inip Beste’ye doğru birkaç adım attı. Kalın sesiyle “Günaydın!” derken Beste’yi süzüyordu. “Bugün yine çok ineksin, şu saçlarını saldığın günü görmeyi öyle büyük bir heyecanla bekliyorum ki!” Elini Beste’nin yanağına doğru uzatıp makas almaya çalışırken genç kız hızla kendini geri çekti. Gözlerini kısıp öfkeyle Güney’i süzdü. “Ben de senin yüzünü göremeyeceğim güzel günleri bu şekilde bekliyorum.” Umursamaz bir ifadeyle omuzlarını silkti genç adam. Hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı ardından. Onun arkasından yine bilindik hüznüyle dudaklarını büktü Beste. Sınıfta onunla konuşan tek kişi Güney’di ve o da sadece dalga geçmek için konuşuyordu. Nasıl bir kötülük etmiş olabilirim acaba? Derin bir nefes alıp sarkan çantasını düzeltti ve hızlı adımlarla gösterişli ana binadan içeri girdi. Sınıfa vardığında Güney’in peşinden asla ayrılmayan ve Beste’ye göre bir kuyruk kadar bitişik gezen kızlar önünde dikilmişti. İçlerinden en havalı olanı tiksinti dolu sesiyle konuşmaya başladı. “Yine Güney’le mi konuştun sen sülük?” Onlara aldırmaması gerektiğini biliyordu Beste. Yine de “Sülük” lafı sinirlerini bozmuştu. “Önümde ayna durmadığına göre, çekilir misin?” Serap öfkeyle dişlerini sıktı. Beste’ye iyice yaklaşıp bileğini sertçe tuttu. “Senin defterini düreceğim Beste Hanım, bekle biraz.” “Geçebilir miyim artık?” “Geç!” Tekrar gücünü toplamak adına derin bir nefes alıp sınıfa girdi. Duvara yakın, en arkadaki sıraya oturup çantasını yanına koydu. Kimsenin ona bakmadığı, varlığını dalga geçmek dışında umursamadığı bu sıra birazcık olsun acısını dindiriyordu. Kitaplarını tek tek çıkarıp arkasına yaslandı. Derslere her zaman hazırlanır, büyük çoğunluğunu severdi. Sadece boşluk hissi veren ve sınıfın gürültüsünün en fazla olduğu dersler canını sıkardı. “Ders boş millet!” Sınıf başkanının sesiyle yüzünü buruşturdu. Demek ki bir saat boyunca sıkıntıdan patlayacaktı. Okulun bitmesini öyle çok istiyordu ki artık! Tek amacı elinden gelenin en iyisini yapıp iyi bir üniversite kazanmaktı. Bu okuldan mezun olmak zaten güç değildi. “Tüh… İnekcik şimdi sıkıntıdan patlamasın?” diyen Serap’ın sesiyle bakışlarını o tarafa çevirdi. Sonra Güney’in sesini duyup anlık bir umuda kapıldı. “Otur yerine Serap, bulaşma Beste’ye.” Onun kendisini düşündüğünü, koruduğunu hissetmek tarifsiz bir duyguydu. Hayallerinin ve umudunun yıkılması da öyleydi tabii ki. “Yazık değil mi kıza?” Hüzünlü bakışlarını ondan ayırıp yanına aldığı romanı çıkardı. Uzun zamandır saçma bulduğu ‘Aşk’ kitaplarını okumuyordu. Hiçbir zaman kitaplardaki gibi gelişmiyordu hayat çünkü. İyiler kazanmıyor, kötüler yaptıkları hatalardan pişman olmuyordu. Her zaman kötü kahkahalarından ibaret oluyordu hayat. Yine kendinden geçerek kitabı okurken romanı hızla elinden çekildi. “Gözün bozulacak İnekcik!” Beste kaşlarını öfkeyle çatıp Güney’in gözlerine baktı. Bu sırada genç adam sırıtarak parmaklarını ‘2’ yapıp “Bu kaç?” diye sormuştu. Ona cevap vermeyecek ya da tartışmayacaktı. Çantasının ön cebini açıp gözlük kutusunu eline aldı. Güney pes etmiş bir ifadeyle genç kızın gözlüklerini takışını izledi. “Gözlerini bozmaya kararlısın sanırım?” “Sana ne Güney?” Derin bir nefes alıp Güney’in tek eliyle tuttuğu kitabı çekti. “Benimle sonra dalga geçsen, ben de kitabıma kaldığım yerden devam etsem?” “Olur.” derken genç kızın elini sıkıca tuttu Güney. “Önce bir şey söylemem gerek.” Ellerini hızla çekip Güney’e ‘Aptal’ der gibi bakmaya başladı Beste. “Evet?” Güney genç kızın yüzüne bakıp gülmeye başladı. “Mimiklerini çok seviyorum ya…” “Anladım, konuşma yetini yine kaybettin.” dedi Beste alayla. Ne olursa olsun bu sınıfta rahat konuşabildiği tek insan Güney’di. “Şimdi gider misin?” “Güzelim ben istediğim zaman, istediğim yerde dururum biliyorsun.” diyerek Beste’nin yanına yerleşti. “Sana bunu acı tecrübeler öğretmesin değil mi?” Umursamaz görünmeye çalışarak tekrar kitabını açtı Beste. Varlığını yok saymayı her şeyden çok istiyordu. Ama Güney’in sıcaklığı ve kokusu üzerine sinerken bir türlü zihnini kitaba odaklayamıyordu. Güney genç kızın öfkeli haline bakıp gülümsedi. Yavaşça başını eğip kulağına doğru fısıldadı. “Okul çıkışı havuzda parti yapıyoruz…” “Bundan bana ne?” “Senin de gelmeni istiyoruz.” dedi genç adam bastıra bastıra. “2 senedir seni fazla dışladığımızı düşünüyor herkes.” “Teşekkürler, çok büyük incelik.” derken tek kaşını kaldırdı Beste. Yaşadığı olayları düşününce gözleri buğulanmıştı. “Sizin oyunlarınıza kanmadığımı geçen sene tecrübe etmemiş miydiniz Güney?” “Bu sefer oyun yok güzelim.” diyerek genç kıza sokuldu Güney. “Geçen sene, geçen sene de kaldı.” “Eminim öyledir.” Öfkeyle başını iki yana sallarken Güney’e çarptığını fark etti Beste. Ne ara bu kadar yakınına gelmişti? Sıcaklığı kavurucu bir etkiye dönüşüyordu git gide. Güney genç kıza daha fazla yaklaşırken şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakıyordu. “Gelmeyecek misin?” Öfkeyle geri çekilip başını duvara çarptı Beste. Dişlerini sıkarak Güney’e baktı. “Üstüme çıkmak ister misin?!” Onun yan tarafından karşıya baktığında Serap’ın öfkeli gözlerini fark etti. Kollarını sinirle göğsünde birleştirmiş, ayağını sert bir ritimle yere vuruyordu. “Ezilmenden korkarım farem.” diyerek sırıttı genç adam. Beste’nin tepkisi hoşuna gidiyordu. “Benim yanımda gerçekten çok küçük duruyorsun.” “Hiç fark etmemişim.” derken gözlerini devirdi Beste. “Dibimden çıkmazsan çıkışa kadar yaşayamayacağım.” “Nedenmiş o?” “Çünkü Serap beni kesinlikle boğacak!” Kafasını hızla çevirip Serap’ın olduğu yöne baktı Güney. Tekrar Beste’ye döndüğünde gülümsüyordu. “Ben varken sana bir şey yapmaya cesaret edemez.” “Sorun şu ki…” derken elleriyle genç adamın göğsünü ittirmeye çalıştı Beste. “Sen hiç yoksun ve olmayacaksın da!” Güney sınırlarını zorluyordu. Artık onun alaylarına ve sürekli bir şeyler yapmasına alışmıştı. Aslında gittikçe yumuşuyordu dalga geçişleri bile. Yine de Beste’nin bir sınırı vardı ve Güney bile bu sınırı aşamazdı. Sonucu ne olursa olsun. “Ben hep varım güzelim.” “Güney, havuz partisine falan gelmek istemiyorum, şimdi Serap’ın yanına gider misin?” “Bana emir veremeyeceğini biliyorsun.” diyerek gözlerini kıstı Güney. “Biliyorum, emir değil rica oluyor bu zaten.” “Partiye gelmeni istiyorum Beste, sınıfla bu sefer kaynaşmak istemiyor musun?” Yüzündeki alaylı ifade yavaşça silinirken geri çekildi. “Ben seni de aramızda görmek istiyorum.” “Sizin aranızda bana yer yok.” Çaresizce düşündü bir süre genç adam. Beste bugün mutlaka partiye gelmeliydi. Sonucu ne olursa olsun kararından vazgeçmeyecekti. Onun en zayıf tarafını hatırladığında gülümsedi. Beste hayatında gördüğü en utangaç ve tecrübesiz kızdı. “Beste ya geliyorsun ya da seni herkesin içinde öperim!” Sahte bir masumiyetle genç kızın yüzünü izledi bir süre. Kafasında korkuyla bu düşünceyi tarttığını biliyordu. “Elimden kurtulma ihtimalini istersen hesapla…” diyerek sırıttı. “Ama bunu matematiği zayıf olan biri bile bilir.” derken ellerini genç kızın küçük yüzünün kenarlarına yerleştirdi. Hafifçe eğilirken yüzüne doğru fısıldadı. “Gerçekten hiç şansın yok!” “Blöf yapıyorsun?” diyerek çekilmeye çalıştı Beste. Yanakları kızarmaya, gözleri dolmaya başlamıştı. “Emin misin?” Bir an ona her saniye daha da yaklaşan Güney’i izledi. Nefesi yüzüne çarpıyor ve başı dönüyordu. Ciddi olduğu belliydi. Sonunda pes ederek kafasını geri çekti ve bağırdı. “Tamam, geleceğim!” “Harika!” diyerek ayağa kalktı genç adam. “Çıkışta hiçbir yere ayrılma!” Çaresiz gözlerle Güney’in uzaklaşmasını izliyordu Beste. Bunu yaptığına inanamıyor, Güney’e büyük bir öfke duyuyordu. Yine onu rezil etmeye, küçük düşürmeye çalışacaklardı ve bu sefer durumu zor gibiydi. Kendi ağzıyla kabul etmişti her şeyi. Şimdi ne yapabilirdi? Ne yapacaktı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD