Mustafa,
Sibel, çalışmaya alışık, kendi emeği ile bir şeyleri başarmış, kuracağım hayatta bana ayak uydurmak için biçilmiş kaftandı.
Amcamın aklı iki karış havada kızı gibi dersleri g.tüyle değil kulaklarıyla dinliyordu. O da benim gibi başarmak için tüm gücüyle çabalıyordu.
Kaç defa avluda ikisinin ders çalışırken ki hallerini görmüştüm.
Şirin anca “bu dersler gerçek hayatta ne işimize yarayacak da öğreniyoruz” diye mızmızlanırken Sibel sabırla kafası basmadığı için değil de güya öğrenesi yokmuş gibi yaptığı konuları anlatıp, öğrenmesine uğraşıyordu.
Şirin’e ders anlatmak deveye hendek atlatmaktan bin beter olduğu için aynı konuyu belki elli tekrar yapsa da hala pes etmemesi bile tam dişime göre olduğunun en açık göstergesiydi.
Evlenmek için, babasının servetini önüme sermeyi vaat eden o şımarık ağa kızlarının biri bile benimle sıfırdan başlamayı kabul etmezdi ama Sibel, benimle el ele verir beraber kendi saltanatımızı inşa ederdik.
Kafamda her şey fazlasıyla netti de ailem sıradan bir kahyanın, marabadan olma kızıyla evlenmeme eminim razı gelmeyecekti.
Sonuçta hayat benim hayatım olduğu için önünde sonunda hepsini ikna edecektim. Zamanla Sibel'in çalışkanlığını hürmetini görünce onlar da kabullenmek zorunda kalacaktı.
Babaannemin, her fırsatta annemi sıkıştırıp kafasına soktuğu saçmalığı, iki dünya bir araya gelse yine bana kabul ettiremezlerdi.
Ben Numan ağanın konağından şirketinden kurtulmaya çalışırken bir de süslenmekten başka bir şey bilmeyen kızına hayat boyu kölelik edecektim öyle mi?
N.h beklerlerdi!
Sibel öl desem ölmeye hazırken, bir gram sevgim için gözüme bakarken o şımarığa bin s.im olsa birini yine değdirmezdim.