Aşk, yürekliyi sevince gerçekten yaşanırdı. Yürekli aşık, Ferhat gibi gerekirse dağı deler, sevgili için uğraşırdı. Gerekirse Mecnun gibi kendinden vazgeçip sevgilisi için çöllere düşerdi. Çöl aslında aşkının ateşiydi. O ateşte kavrulduğunu temsil ediyordu. Yürekli insan, ateşte kavrulur ve asla sevgilisinden vazgeçmezdi. O ateş, ona cennet olurdu. Aşk acısı çekişmeyen aşka aşk denilmezdi. Zaten, gerçek aşklar kavuşamazdı. Sonunda ya ayrı düşerlerdi ya da ölürlerdi. Manevi anlamda zaten aşık, sevgiliye kavuşamayınca ölürdü. Manevi anlamda ölünce maddi anlamda ölsen aynı şeydi. Yüreksizi sevince ise hep hüsran, hep bir hayal kırıklığı olurdu. Yüreksiz ne olursa olsun yüreğini ortaya sermezdi. Uzak durur ve karşısındakinin adımlarını yok sayardı. Onun her adımına karşılık geri adım atard