David'in şirketindeki odada oturmuş konuşurlarken Aysima hala geceden kalma haliyle cebelleşiyordu. Bunu fark eden arkadaşı esas konuya girmemişti daha çünkü beklediği biri vardı.
“Aysi, ne bu halin tanrı aşkına?”
“Of sorma, gece film izlerken şarap içmek istedim. İlk defa he öyle alışık da değilim. Fena çarptı hala etkisindeyim.”
David duyduklarından sonra kahkaha attı. Kızın yanına gelip yanaklarını sıkarak başını sağa sola sallarken “Sen içtin mi? Aman şu hallere bak, kızım senin neyine içmek.” diye dalga geçiyordu. Ellerini savurup onu uzaklaştırmaya çalışan genç kız “Ya dur” dese de gülmeden de edemiyordu.
Sonunda sekreterinden böyle durumlar için hep yanında olan ilaçlardan istedi. Bunu içen Aysima biraz daha iyi olduğunda David’in beklediği misafir de gelmişti. Odada üçü otururken genç kız “Neler oluyor Dev?” dediğinde iç çeken adam kendine bir içki doldurdu. Diğer misafir başını eğmiş kaldırmıyordu.
“Aysi, şimdi sana anlatacaklarımı sakin ve serin kanlılıkla dinleyeceksin anlaştık mı?”
“Dev, korkmalı mıyım?”
“Korkmak değil de sinirleneceğin bir durum.”
Aysima kaşlarını çattı. Bakışları iki büklüm oturan kıza dönerken bir şeyler anlamaya çalışıyordu.
David ona anlatmaya başladığında kelimeleri seçerek ilerliyordu ve her daim yanında olduğunu belli edercesine karşısına oturmuş elini tutuyordu.
Konuşma bittiğinde ayağa kalkan kız sağa sola yürüyor sinirle soluyor ve dişlerini sıkıyordu. Hemen adamın masasındaki sigara paketinden bir tane aldı ve içmeye başladı. Sonra bir tane daha yaktı. O sırada iyice küçülen diğer kız tüm detayları verdi.
Bu durumda ne yapılır diye düşünürken sessiz kalmayı seçti. Kafasında birçok düşünce dönüyordu. Ayağa kalktığında “Ben şimdi eve geçiyorum ama bu iş burada bitmeyecek.” dedi. Genç adam omuz silkip “Ne yapmayı düşünürsen düşün tüm gücümle arkandayım” dediğinde ona gülümseyen kız “Biliyorum. Galiba en büyük şansım senin gibi bir dost edinmek oldu” deyip uzandı ve yanağını öptü. Bu masum bir öpücüktü. Kız kardeşin abiye bahşettiği sevgi dolu yaklaşım gibi.
Arabaya atladığı gibi evin yolunu tuttuğunda birçok senaryo kafasında dolanıp durdu. Neyi nasıl yaparsa ne şekilde sonuçlanır hesap etti. Eve yakın bir yerdeyken telefonu çaldı. Paneldeki ekrana baktığında tanımadığı bir numara olması durmasına neden olmuştu. Peşindeki korumalar da onunla dururken son anda cevapladı.
“Alo?” dediği an “Aysima Hanım yardım edin ne olur!” diye bağıran sesle bakışları ekrana sabitlendi. Sesi tanımaya çalışırken arkadan gelen arbede sesleri bağırışlar ve küfürler kaçlarını çatmasına yetiyordu.
“Kimsin?”
“Benim Bige. Yardım edin ne olur?”
Arkadan bir adam “Kes sesini. Ver şu bilgisayarı telefonu” dediği an tokat sesiyle birlikte Bige’nin çığlığı yükseldi.
Nefesini tutan Aysima kapanan telefonla bir anlık panikleyip geri aradı ama açan olmadı. Aracı çalıştırıp keskin bir dönüşle geri dönerken onu arayan korumalara takip etmelerini söyledi. Korku tüm bedenine yayılmıştı. Kendi gibi ayakları üzerinde durmaya çalışan yanlız bir kıza el uzatmış ona iş vermişti. Şimdi zorda olduğunu bilmek canını sıkmıştı. Hemen Tuana’yı aradı.
“Efendim Aysima Hanım.”
“Tuana bana hemen Bige’yi kaldığı yere bırakan şoförü yönlendir. Çok acil.”
Genç kız sorgulamadı ve hemen denileni yaptı. Konferans yapıp kendini sessize aldığında Aysima konuşmaya başladı.
“Bige’yi götürdüğün adresi bana konum olarak yolla ve hemen yola çık. O adreste bir şeyler oluyor Bige’nin başı belada.”
“Tamam efendim hemen yolluyorum.”
Dakikalar sonra Aysima nereye gittiğini bilir bir şekilde gaza yüklenmiş ilerliyordu. Arkasındaki adamlar çoktan Fahrettin’e haber vermiş yaşlı adam ise yanlız bırakmamalarını emretmişti. Alkan ise bunu duyduğunda kaşlarını çatmış elindeki içkisinden yudumluyordu.
Bige ise yerde kıvranırken odayı alt üst etmiş üç adamın insafına kalmıştı. Bir süredir takip altında olduğu onlar söyleyince öğrenmişti. Pahalı bir telefon ve bilgisayar, kaldığı günlerin parasını fazlasıyla vermesi o muhitte dikkat çekecek şeylerdi. Odaya ilk girdiklerinde genç kız çizim yapıyordu. Genç yaşına rağmen oldukça koordineli çalışan insanlara kıymet veren Aysima’ya hayrandı. Üstelik ona minnet de borçluydu çünkü bir sonraki maaşında kaldığı bu yerden ayrılabilir küçük de olsa kendi evine çıkabilirdi. Bunun hevesiyle daha iyi işler yapıp genç kadına karşı kendini ispat etmek istiyordu. Koca gölde bir damla da olsa faydası olmasına özen gösteriyordu.
Önce kapısı sertçe çalınmış ardından da kırılır gibi açılıp üzerine çullanılmıştı. Kimse polisi aramamıştı. Kaldığı muhitte bu tür şeyler normaldi. Daha üç gün önce ara sokakta iki travesti ve bir hayat kadını bıçaklamış üstüne de kezzap atılmıştı.
Adamların eşyaları karıştırmasını fırsat bilen genç kız aklına gelen tek kişiyi aramıştı çünkü genç kadının güçlü olduğunu biliyordu. Çok adamı vardı ve kendine yardım ettiğinden yine el uzatacağını düşünmüştü. Polisi aramak aklından bile geçmemişti çünkü yaşadıklarından sonra adamların sadece ifadesinin alınıp salınacağını biliyordu.
Sonunda telefonu da elinden alındığında karnına yediği tekmelerden sonra cenin pozisyonunda yerdeydi. Dua ediyordu yetişsinler diye çünkü böylesi bir gaspın sonu onun gibi kimsesiz bir kız için tecavüzle sonuçlanırdı ve asla bunu kaldıramazdı.
Adamlardan biri “Başka bir şey yok. Ne dersiniz şu yavrunun tadına baksak mı? Kalçalara baksana efsane görünüyor.” dediğinde sürünerek dolabın dibine sığınmaya çalışan Bige korkuyla ve acıyla inledi.
Dar sokaklardan geçen arabalar peş peşe pansiyonun önünde durduğunda adamlar hızla indi. Aysima da peşlerine takıldığında danışmada kimse yoktu. Üst katlardan bir odadan “Bırakın beni yapmayın, imdat yardım edin!” çığlığı ile merdivenlere koşan korumalar üst kata çıktı. Aysima sert bir yüz ifadesiyle çıktığı her basamakta sinirden kasıldığını hissetti.
Adamlar odaya daldığında kızın kollarını ve bacaklarını tutmaya çalışan adamlara şahit oldular. Hemen müdahale ederken Bige yırtılan tişörtünü düzeltip göğsünü kapamaya çalışıyor ağlıyordu. Onu o halde gören Aysima yanına koştuğunda hiç düşünmeden diz çöktü ve genç kızı evladı gibi bağrına bastı.
“Geçti. Sakin ol geldik. Kurtuldun.”
Sözler çok saçma geliyordu kulağa ama başka ne denirdi ki. Arbede kısa sürerken üç adam da yerde yüz üstü yatmış kıvranıyorlardı. Adamlardan biri “Aysima Hanım ne yapalım?” diye sorduğunda yerdeki kızı kendiyle kaldıran Aysima yatağın üzerinden ince bir örtü çekti ve Bige’nin omuzlarına koydu. Onunla odadan çıkmadan hemen önce kimliğinin olduğu cüzdanı almasını sağladı. Ardından da adamlara “Bir daha bu tür bir şey yapmamaları için gerekli dersi verin. Ölmesinler ama yaşadıklarına da lanet etsinler” dediğinde sesi buz gibiydi.
Pansiyondan çıkıp genç kız arabasına bindirdi. Sakince kemerini taktığında kendi de direksiyona geçti ve aracı çalıştırmadan önce Fahrettin’i aradı. Üçüncü çalışta açıldığında yaşlı adamın “Küçüğüm, her şey yolunda mı?” demesiyle soluğunu bıraktı.
“Yolunda Fahrettin Bey ama sizden bir ricam olacak.”
“Dinliyorum küçüğüm.”
“Deniz Bey’i çağırmanız mümkün mü? Bir arkadaşım yaralandı da. Hastanelerde uğraşsın istemiyorum. Cam evde ilgileneceğim.”
“Elbette. Dikkatli gelin.”
Telefon kapandığında yola çıktılar. Koruma araçlarının biri geride kalırken diğeri onların peşlerinde eve doğru sürdü. Büyük demir kapıdan girdiklerinde cam evin yakınında duran arabadan inen Aysima korumalara “Arkanızı dönün” diye emir verdi. Şu an resmen tam bir Türkoğlu gibi davranıyordu. Ardından ağlamaktan ve korkudan yorgun düşmüş kızın tarafına geçip kapıyı açtı ve “Bige, inmemiz lazım güzelim. Hadi tut elimden” dediğinde genç kız minnetle ve utançla baktığı Aysima’nın elini tuttu. Cam evi görünce gözleri büyüse de “Korkma, içini kimse göremiyor. Özel yapıldı orası.” diyerek güvence verdi.
İçeri girdiklerinde kızı hemen kanepeye oturttu. Dışarı çıktığında Zekeriya ve Fahrettin evden çıkmış onlara doğru geliyordu. Kısa bir özet geçti ve gereken her şeyin birkaç saate hazır olması gerektiğini söyledi. Fahrettin onun bu haline istemsiz gurur duyar gibi bakıyordu. Geri cam eve döndüğünde üst balkondan onu izleyen Alkan dikkatini çekmemişti. Genç adam ise telefon kulağında korumaların neler olduğunu anlatmasını dinliyordu.
Doktor Deniz geldiğinde Bige’yi kontrol etti. Ağrı kesici ve morluklar için krem verip dinlenmesini söylediğinde Aysima’nın istedikleri de gelmişti. Genç kızın koluna girip onu banyoya götürürken mahcupça bakan Bige “Aysima Hanım ben çok teşekkür ederim. Yardım ettiniz hala da benim için uğraşıyorsunuz. İnanın o an aklıma başka kimse gelmedi. Polisin bile bana pek bir yardımı olmazdı. Olurdu da olmazdı desek daha doğru. Başınızı ağrıttım özür dilerim.” dediğinde göz deviren Aysima duşa kabine girmesini sağladı.
“Şimdi önce yıkan ve yardıma ihtiyacın olursa seslen. Merak etme hiç kimse içeriyi görmüyor rahat ol. Sonra da kıyafetlerini giyin gelen ilacını yemekten sonra iç kremini sürelim uyu dinlen. Teşekkür faslına gerek yok ben de zorda olsam sen yardıma gelirdin çünkü bizim hamurumuz aynı.”
Nefes nefese kalmış gibi hareket yapıp “Ay ne çok konuşturdun kızım ya hadi gir yıkan kendine gel. Sonra da şöyle tavuk sote mis gibi pilav yanına ayranla kornişon turşu yiyelim. Aşçımız muazzam yapıyor hepsini.” derken göz kırptı. Bige yıkandı. Kabine girdiğinde üzerindekileri çıkardı ve çıplak kaldı. Gözleri duvardan dışarı kayarken iç çekse de musluğu açtığında dört bir yandan gelen suyun ani baskını ile ufak bir çığlık attı. Aysima yatağın üzerine kıyafet hazırlarken bunu duyunca “Alışırsın merak etme” diye kıkırdadı.
Bige kendi haline güldü. Çeşit çeşit duş jellerinden birini kullandı. Onun için bırakılan lifle canını yakmamaya çalışarak bedenini yıkadı. Saçlarını şampuanla temizlerken suya alışmış hatta biraz da gıdıklandığını inkar edemez olmuştu. İşi bittiğinde suyu kapayıp çıktı. Köşeye konmuş bornozu giyerken saçlarına küçük havluyu doladı. Yatağın olduğu odaya girdiğinde kıyafetleri gördü. Kurulanıp giyinirken istemsiz boğazı düğümlenmişti çünkü böylesine insanca yaşadığı anlar o kadar kısa ve azdı ki.
Hazır olduğunda kapısı tıklandı. Elinde kurutma makinesi ve sprey olan Aysima “Heh giyinmişsin. Şimdi saçlarını kurulayalım. Yemekler hazır ilaçlarını alır uyursun.” deyip anne edası ile kızı pufa oturttu ve fişi takıp makineyi çalıştırdı. Bige'nin kızıl saçlarını kuruladıkça hoşuna gittiğini fark etti. O an kendini bir anne ya da abla gibi hissedince kendi kendine tebessüm etti.
Bige için durum farklıydı. Kimse ona pek iyi davranmazdı. Saçlarını sevmezdi ya da kurutmazdı. Aysima ona gönderilen melek gibiydi. Burnunu usulca ağladığı için çekince makineyi kapayan Aysima kaşlarını çatıp kızın önüne dolaştı. Diz çöküp ona baktığında irislerinin kızarmış olmasına şaşırdı.
“Bige?”
“Ben özür dilerim tutamadım kendimi. Hiç sahip olmadığım ablam gibi hissettim sizi. Böyle ilgili olunca dayanamadım.”
Aysima ona dikkat ederek sarıldı. Kırık ve yaralı kalbini kendi içinde hissedebiliyordu. Saçlarını okşarken onunla konuştu. Kendi hikayesini anlattı. Yemeklerini yerken sohbete devam ettiler. Aslında genç kızın derdi yaşanılanların unutulması en azından travma boyutunda kalmamasıydı. Morluklara krem sürüldükten sonra ağrı kesicisini de alan Bige yatağa yattı ve uyudu.
Fahrettin, Zekeriya’yı gönderip konuşmak için gelmesini ilettiğinde cam evden diğerine geçti. Büyük salona girdiğinde tekerlekli sandalyede oturan yaşlı adamla baş selamı verdi.
“Ah küçüğüm neler olmuş öyle.”
“Evet, sıkıntılı bir durumdu ama atlattık sorun yok.”
“Peki arkadaşın daha iyi mi?”
“İyi, dinleniyor. Aslında ben de sizinle bunu konuşacaktım. Eğer sorun olmazsa Bige ile cam evde yaşamak istiyorum.”
Yaşlı yüzü bir anda buz gibi olan adam “Yani onu evcil hayvanın gibi mi istiyorsun?” dediğinde burnundan soluyan kız “Hayır, kız kardeş arkadaş gibi. Eğer harcamalar için sorun olursa ben kendi kazandığımla ona yardım edebilirim.” deyip cevap bekledi.
“Küçüğüm şaka yapıyorum. Elbette isteğin buysa kim sana karşı gelebilir ki.”
Aysima sessizce oturan Alkan’a göz ucuyla baktığında beton gibi yüz ifadesiyle geceki rüya yeniden aklına geldi. İstemsiz yutkunsa da bakışlarını kaçırdı. Ardından yaşlı adama dönüp “Bir şey daha istiyorum” dedi.
“Nedir küçüğüm?”
“Adam istiyorum. Sadece benden emir alacak her dediğimi yapacak sadık yirmi tane adam.”
Tek kaşı kalkan Alkan babasına baktı. Fahrettin de oğlundan farklı değildi.
“Bu da nereden çıktı. Amacın ne senin?”
Soruyu soran Alkan’dı. Aysima ise ona bakmadan göz devirip “Ben müsaade edersen kocamla konuşuyorum. Parazit yapma” karşılığını verdi. Kafasında oturan bir plan vardı ve bunun için adama ihtiyacı olacaktı.
Alkan kızgın bir boğa gibi ayağa kalkarken “Seni ben var ya” demişti ki Fahrettin araya girdi. Oğluna ölümcül bir bakış attığında genç adam durdu. Kıza döndüğünde ise “Bunu neden istiyorsun küçüğüm?” diye sordu.
Genç kız sadece “Bana güvenip bunu sağlayamaz mısın?” demekle yetindi. Çünkü yanında Alkan vardı ve bunu bilmesini istemiyordu. Üstelik planı için herkesin habersiz olması gerekiyordu.
Fahrettin sorgulamadı. İçlerinde Fatih’in de olduğu yirmi adamı seçip kızın emrine verdiğinde adamlarına söylediği tek şey “Öl dese dahi öleceksiniz ve bana olduğunuz gibi ona da sadık olacaksınız.” dı.
Cam eve geçen genç kız kanepeye uzanmış David’i aramıştı. Ona planından bahsederken adamın “Vay canına, Aysi yemin ediyorum şeytanın aklına gelmez” diye kahkaha atması gülümsetmişti. Kimse onun canını artık yakamazdı. Yeter ki kafasını kullanmayı iyi bilsindi.