Köşeye çekilmiş izleyen adam kızın üzerine çullananı gördüğünde kaşlarını çattı. Son ana kadar bekle demişlerdi. Kız anlaşmayı kabul edecek kadar korkmalıydı. Koruma ise bunu düşünmeyi bıraktığı an durduğu köşeden çıktı ve zorla kızın boynunu öpmeye çalışan adamı sırtından tuttuğu gibi yana savurdu. Ardından üzerine oturup defalarca kez yumruğunu indirdi. Aysima bedeninden kaybolan ağırlık ile saniyeler sonra başını yana çevirdiğinde onu getiren korumanın saldıran adama yumruklar attığını gördü. Korkmuştu. Sona geldiğini düşünmüştü.
Dudaklarından çığlık yerine firar eden hıçkırık sesleri çoğaldıkça korumanın dikkatini çekti ve adamı dövmeyi bırakan koruma hırsla adamın yakasını bırakıp kalktığında Aysima’nın yanına varıp elini uzattı.
“Kalk hadi. Gidelim buradan.”
Genç kız korksa da elini uzattı ve ayağa kalktı lakin sendeledi çünkü bacakları titriyordu. Beklediği köşenin az ötesinde olan arabaya doğru koluna girdiği kızla yürüyen adam kaşlarını çatmıştı. Ön koltuğa oturttuğu kıza torpido da olan su şişesini alıp az biraz içirdi.
Çenesi titreyen kız suyu zorla içerken hala korku boğazındaydı. Şişeyi eline tutuşturup kapıyı kapadığında direksiyona geçti ve sürmeye başladı. Aysima yol tekerlekler altında akıp giderken kafasını cama yaslayıp geçip giden her şeyi izledi. İyilikten maraz doğar lafının can bulmuş haliydi. Artık bir evi ya da çalıştığı dükkan yoktu. Kötü de olsa babasının varlığı da yalan olmuştu. Çalışıp hayatını kurtaracakken katil olmuş bir çetenin hedefi haline gelmiş ve adı duyulmuş karanlık bir adamın yanında kalmaya mecbur kalmıştı.
Dudaklarını birbirine bastırdığında “Neden gitmediniz?” Diye kısık sesle sordu. Araba da sessizlik kol gezdiği için adam duymuştu.
“Fahrettin Bey sizi takip etmemi söyledi. Adamların hamle yapacağını tahmin ediyordu.”
“Nasıl? Yani neden? Benim ne özelliğim var ki?”
Adam bir süre sussa da sorusunu bildiği kadarıyla cevapladı.
“Çünkü size bir can borcu var. Fahrettin Bey sert ve soğuk görünür ama böyle durumlarda dikkatli ve borcuna sadıktır. Size ne öneride bulundu bilmem ama kabul etmeniz yararınıza olur. Tabi yaşamak istiyorsanız?”
Adamın sözlerinden sonra sertçe yutkunan kız dudaklarını araladı ama bir şey diyemedi. Yolun kalanında da bolca düşünmeye başladı. Kabul ederse o adamla evlenecekti. Büyük bir evde yaşayacak Aysima Türkoğlu olarak adı anılacaktı.
Koruma genç kızın düşüncelere dalmış sessiz haliyle “Fahrettin Bey kanser hastası. Birkaç yıldır tedavi görüyor ama sonuç pek parlak değil diyorlar. Yani ona fazla tahammül etmeniz gerekmeye bilir.” Dediğinde irkilen kız şaşkınca “Kanser mi? İyi de hiç bir haberde böyle bir detay yoktu?” diyebildi.
“Sir gibi saklanıyor çünkü. Düşünsene ormanın kralısın ve hasta olduğunu diğer aslanlar öğreniyor. Sence neler olur?”
Aysima mırıldanarak “Hasta aslanı parçalarlar” dediğinde başını sallayan koruma “Aynen öyle. Fahrettin Bey de bu olmasın diye çabalıyor. Yerine oğlu geçene kadar oturduğu koltuğu sağlama almak zorunda.” Dedi. Ardından “Ben Fatih. Diğer korumalardan biri olsam da Fahrettin Bey beni artık senin özel koruman yapabilir. En azından seni kurtardığım için.” Derken tek kaşı havadaydı.
Aysima ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Bir bataklığın içine düşmüştü ama çıkışı olur muydu emin değildi? Evin daha doğrusu orman içindeki malikanenin büyük demir kapısından geçip taşlı yolu geçtiklerinde ortadaki büyük çiçekli göbeği döndüklerinde durdular. Fatih arabadan indiğinde Aysima hala ne yapacağını bilmiyordu ama geri de dönemezdi. Fatih gelmese resmen tecavüze uğrayacaktı. Nefesi bu ihtimalle kesilirken büyükçe yutkunup alt dudağının kıyısını kemire kemire açılan kapıdan çıktı ve üşüyen ellerine kazağının kolunu aşağıya çekerek engel olmaya çalıştı.
Gözleri evin çift kapılı girişine takıldığında boğazındaki yumru büyüktü. O kapıdan girerse bir daha çıkışının olmayacağı da aşikardı ama elinden bir şey gelmiyordu. Küçük adımlarla birkaç merdiveni çıkıp kapıya geldiğinde kapı daha o çalmadan açıldı ve Zekeriya ona baktı.
Gözleri dolsa da nefesini kısık kısık alan kız bir şey demeden evvel adam “Geçin Lütfen Aysima Hanım. Dışarısı soğuk siz de fazla üşümüşsünüz.” değince gerçekten de sadece ellerinin değil tüm bedeninin titrediğini ve üşüdüğünü hissetti.
İçeri girdiği an ayakkabısını çıkardı. Zekeriya ona uzaylıya bakar gibi gözlerini diktiğinde omuz silken kızla parmağını kaldırıp “Bir dakika” diyerek gözden kayboldu. Girişin büyük duvarları, işlemeli ahşapları, çeşit çeşit bibloları izlerken o kadar karmaşıktı ki aklı resmen bin parçaya bölünmüş o biniyle de düşünüyor gibiydi. Önüne konan şeyle anlık irkildiğinde “Bunu giyin daha yeni etiketini şimdi çıkardım rahat olabilirsiniz.” diyen Zekeriya ile terliklere baktı.
Kaşları kalkarken gördüğü şeyin doğruluğuna inanamıyordu. Çünkü önünde duran terlik baya baya ördek şekilli büyük pofuduk terliklerdendi. Terlikleri giyip salona geçtiğinde onu bekleyen Fahrettin şöminenin başındaydı. Kızın küçük bir öksürükle kendini belli etmesiyle arabasını geri döndürdüğünde şöyle bir süzdü. Daha çok hasar kontrolü yapıyordu.
“Fatih haber verdi. Saldırmışlar.”
Aysima ses etmedi. Sadece büyük büyük yutkundu.
“Otur bakalım.”
Adama yakın koltuğun birinin ucuna emanet gibi kendini bıraktığında şömineden vuran ısının verdiği gevşeme kaskatı kalmış kaslarına iyi gelmişti.
“Benden ne istiyorsunuz?”
Fahrettin kızın sorusu karşısında burnundan derin bir soluk alırken yaka cebinden tabakasını çıkardı. Aysima gördüğü şeyle gözlerini hafiften büyüttü. Adamın resmen altın kaplama tabakası vardı. Üstelik kanser hastasıydı ama sigara içiyordu. Sigarasını yakan Fahrettin cevap vermek adına konuşmaya başladı.
“Senden bir şey istemiyorum aslında. Sadece benim yüzümden başın belaya girdi. O sokaktan belki de senden önce geçen insanlar vardı ama kimse senin cesaretinin yarısını gösteremedi. Sonuç olarak beni kurtardın ama hem katil oldun hem de leş bir çetenin hedef tahtasına kondun. Bir şekilde hayatını düzeltmek istiyorum. Bu arada bir mesleğin var mı? Tekel de sigara satmak dışında tabi.”
Elleri kucağında yumruk olurken “Tasarımcıyım ben. Moda tasarımcısı.” dediğinde şaşırmış gibi kaşları kalkan adam “Buna şaşırdım. Biraz kaba bir kıza benziyorsun.” dedi.
“Bana yardım etmek istiyorsunuz diyelim. Peki neden evlenmek istiyorsunuz? Yani amacınız ne?”
Yaşlı adamın sözlerini ekarte etmiş konuyu kendi istediği noktaya çevirmişti. Göz deviren adam “Bak küçüğüm karşımda torunum yaşında bir kız varken ondan etkilenip inatla evlenmek isteyen bir bunak değilim merak etme. Çıtır tutkum hiç olmadı. Pedofik değilim yani. Benimle evlenirsen hayatın kurtulur. Kimse sana dokunamaz ya da bundan böyle kötü bir hayatın asla olmaz. Evlilik sadece kağıt üzerinde olacak ve aynı zaman da bana yardım edeceksin. Güvenilir insanlara ihtiyacım var ufaklık. Üstelik madem moda tasarımcısısın benim butiklerden biriyle çalışır kendi markanı yaratabilirsin. Tek bir şartım olacak; kimse evliliğin kağıt üzerinde olduğunu bilmeyecek. Oğlum bile.” dediğinde daha ne kadar şaşıracağını bilmeyen Aysima son cümle ile “Oğlunuzda mı var?” dedi. Lakin bunu zaten biliyordu. Arada dergilere haberler çıkan bir oğlu vardı ama bir süredir görünmüyordu.
“Evet, oğlum var. Alkan Türkoğlu. Şu an İtalya’da ama bir yıl sonra gelecek. Geldiğinde seni karım olarak bilecek. Sen de bu sürede gerçek bir Türkoğlu gibi davranmayı öğrenecek kendine bizim dünyamızda bir yer edineceksin.”
Aysima hayatının bir gecede tek bir vicdan göstergesi sayesinde nasıl da değiştiğini düşünmeyi erteledi. Fahrettin “Eee ne diyorsun bu işe?” dediğinde bir süre sessiz kaldı. Bu sessizlik Fahrettin’i kızdırsa da yüz ifadesi değişmedi.
“Hala kararsızsan bu günlük düşün istersen. İlk kaldığın oda senindir. Bir saat sonra yemek yiyeceğiz. O sırada odana çıkıp bir duş alsan iyi olur. Yalan yok kokuyorsun. Dolapta birkaç bir şey olacaktı onları giyersin.”
Aysima aslında birçok soruyla kıvransa da sesini çıkarmadı. Kalkıp salondan çıktığında onu bekleyen yine Zekeriya’yadı.
“Buyurun Aysima Hanım.”
Merdivenleri işaret ettiğinde yine sessizce yürümeye devam etti. Odaya girip kapıyı kapadığında bu defa anahtar iç kısımdaydı. Bunu fark ettiğinde hemen kilitledi ve odanın ortasına kadar gelip saf saf sağına soluna bakındı. Adamın kokuyorsun demesi aklına geldiğinde kazağı burnuna götürdüğünde gerçekten de koktuğunu anlamasıyla yüzünü buruşturdu. Odanın diğer köşesinde içi boşalmış mağaza paketlerini görünce gidip ayağı ile dürtükledi ama bir şey yoktu. Giysi dolabına yanaştığında kapıyı açtı. Çeşit çeşit elbiseler vardı. Hatta bir elbisenin beş altı renginden yan yana dizilmişti. Kazaklar, triko kazak elbiseler, bir bölümde polar eşofmanlar alt askı da croplar, diğer askında gecelikler bulunuyordu. Çekmeceyi açtığında gördükleri ile “Yok artık” dese de vardı.
Paketi açılmamış slip ve baksır şekilde iç çamaşırları, ben markayım diyen sütyenler, ince çoraplar, kısa babet tarzı klasik yünlü çoraplar ve atletler. En alt bölme de ise spor ve topuklu olmak üzerine çeşit çeşit ayakkabılar ona göz kırpıyordu. Etiketlerine baktığında yutkundu çünkü pahalı markaların hepsi dolaptaydı.
Bir an kendini çöp gibi hissetti. Triko kazak elbiselerden askılı olanı aldı. Hemen kenarında takılı olan örme crop ile gözleri parladı. İç çamaşırı da aldığında odadaki diğer kapıya yöneldi. Aslında içeri görmek mesanesini de hatırlatmıştı. İşini görür görmez kendi kıyafetlerinden kurtuldu ve duşa girdi. Yeni banyo lifini filesinden çıkarıp ağzındaki etiketi söktüğü duş jeli ile bedenini yıkamaya başladı. Yani fena bir durum değildi aslında. Kabul ederse sürekli olarak bu lüksü yaşayacaktı. Üstelik kendi işi de olacaktı. Ayrıca marka fikri de heyecanlı deli kanına baya cazip gelmişti. Annesine verdiği sözü de tutmuş olurdu. Hayatını kurtararak yeni yaşamına adım atabilirdi.
Saçlarını da bolca köpürtüp duruladıktan sonra duştan çıkıp banyo dolabından temiz havlu aldı. Güzelce kurulandı. Saçlarının suyunu alıp üzerini giyindi. Aynalı dolapta bulduğu kurutma makinesi ve yeni tarakla saçlarını da kurutup taradı. Aynada kendine baktığında bu Aysima çok hoşuna gitmişti. Dergilerde bakıp bende öyle olabilir miyim dediği kızlara benzemişti. Hele bir de iş kadını olup takımlar giydiğini hayal edince dudaklarına oturan tebessüme engel olamadı.
Yine de hala ne cevap vereceğini bilmiyordu. Odaya geçtiğinde ayağına pofuduk terlikler yerine yeni sporlarından birini giydi. Tokası da kirli olduğu için dağınık saçlarını tek omuzunda toplayıp odadan çıktı. Merdivenleri inerken heyecanlıydı. Korkuyordu. Belirsizlik canını yakıyordu. Ama yapabileceği bir şeyi yoktu. Onun için yeni hayat belki de bu şekilde başlayacaktı.