Bölüm 2: Bir Küçük Kış Hikayesi

528 Words
Koridorda giderken heyecandan elim ayağım titriyordu. Müdire Hanım beni çağırdığına göre kesin bir şey yapmıştım yine. Kötü olmak istemiyordum ki... Ya da yaramaz olmak... Ama bazı şeyler elimde değildi, sürekli olarak bir olayın içinde buluyordum kendimi. Yetimhanede büyümek zaten sizi mimli biri yapıyordu, özellikle okulda "O çocuklar" diye bahsediyorlardı hepimizden, bu gerçekten beni çok rahatsız ediyordu. Üstelik ne zaman bir olay olsa bütün gözler size çevriliyordu. Bir süre sonra, haksız yere suçlanmaktansa olayların merkezinde yer almayı tercih etmeye başlamıştım.  "Gel bakalım Luna, otur karşıma" dedi Müdire Hanım. Soğuk ve acımasız gözleriyle çarpıştı bakışlarım.  Dediğini yaptım. Buna ek olarak başımı öne eğdim.  " Bunlar senin, doğduğun gün seninle birlikte gelmişler, bu defterin nasıl bir kilidi varsa kıramadık. Veren kişi bunları verirken on üçüncü yaş günü hediyesi demiş..."   Başımı kaldırdım bana uzatılan kolyeye ve deftere baktım. Hayatımla ilgili bir şey vardı orada. Hiç hatırlamadığım...Sordukça cevap alamadığım... Elinden aldım Müdire Hanım'ın. Kilidini kimsenin açamadığı bir defter ve muhtemelen hiç tanımadığım bir anneye ya da babaanneye belki de bir ablaya ait kolye. Kim olduğunu bilmemek korkunç bir şeydi, ama şimdi de elimdekilerden ibarettim işte. On üç senenin bana hediyesi, kim olduğuma dair iki küçük ipucu... Senelerdir hiç alınmamış hediyelere karşılık, hiç sevilmemiş, sarılanı olmamış bir kız çocuğu... Ağlayarak odamın yolunu tuttum, sımsıkı sarıldım hatıralarıma. Sımsıkı tuttum kolyenin taşını avucumda, sanki sihirliydi, sanki daha da sıkarsam her şey düzelecek ve birden ailemin sıcacık evinde bulacaktım kendimi. On üç senelik o kocaman boşluk dolar mıydı onları yeniden bulsam? Yaşıyorlar mıydı? Yoksa sadece bana bakmak zor geldiği için mi bırakılmıştım bu soğuk, duvarlarından merhametsizlik akan yere?  Odama gider gitmez pencerenin önüne koştum. Kar yağıyordu. Kolyeyi boynuma geçirip camdaki yansımama baktım. Sonra defteri açmaya çalıştım ama açılmıyordu... Zorladım, koparmaya çalıştım ama olmuyordu. Pes ettim sonunda...Hayaller kurarak uykuya daldım, gizemli defterim yastığımın altında. Rüyamda babam siyah bir atın üstündeydi, arkasında bana benzeyen kumral mavi gözlü bir kadın vardı. Babam şövalyeydi annemse bir prenses... Yıllarca süren savaşın ardından beni almaya gelmişlerdi. "Sana her şeyi defterde anlattık okumadın mı?" dedi annem dünyadaki en yumuşak sesle. Babam gülümsedi, elini uzattı. Defteri yeni verdiler açamıyorum, diye mırıldandım. Babam öfkeyle işaret etti, bana defterimi bu kadar geç verdiği için yetimhane müdiresi zindana atılmıştı. Birden avucumun içindeki defter sihirle açıldı. "Luna biz seni çok seviyoruz" diyordu ilk sayfada, bunu bilmeden büyümüştüm. Annemle babamın beni almaya geleceğinden umut etmekten korkmuştum. Gelmişlerdi işte, beni seviyorlardı, bakamayız deyip terk ettikleri sevilmeyen bir kız çocuğu değildim. Gözyaşları içinde uyandım. Sabah olmuştu... Bugün okul yoktu, erken uyanmamın anlamı da yoktu. Gördüklerimin rüya olduğunu anlamam biraz zaman aldı. Ama yine de aklım deftere gitmişti. Hemen yastığı kaldırıp baktım, defter açık bir şekilde orada duruyordu. Yarısından çoğu yazılmamıştı. Rüyamı da hatırlayarak ve titreyerek defteri elime aldım. Heyecanla okumaya başladım... Ama sona geldikçe umutlarım da söndü... Sona geldikçe sonuma geldim... Annem ölmüştü... Büyük ihtimalle babam da öyle... Ve ben seneler sonra ilk defa annemin yasını tuttum usulca. Kar hızlanmıştı. İstanbul hiç olmadığı kadar soğuktu bugün. Hiç olmadığı kadar anlamsız... Hiç olmadığı kadar hayal kırıklıklarıyla dolu... Annem kanserden ölmüştü, ama babam onu yalnız bırakmıştı. Ölmese en azından gelip beni bulurdu diye düşündüm. Gözyaşlarım rüyamı gördüğüm ankinden çok daha fazla akmaya başladı. On üç yaşıma gelmiştim ve ailem için ilk defa yas tutabiliyordum... 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD