2 saatlik yolumuz vardı.Bende bu süre zarfında uyumaya karar verdim. Başımı cama yasladım. Uyumaya çalıştım ama Emre'nin bana seslenmesiyle irkildim. "Zeynep" "hıı" dedim uykulu bir şekilde.
"Uyuma canım sıkılır benim."dedi. Aslında onun canının sıkılmasını istemezdim ama uyku bir tık daha ağır basıyordu. Hatta o kadar ağırdı ki ona cevap bile verememiştim.
Belki de birkaç şey daha söylemişti ama ben duymadım. Çoktan uyku bedenimi ele geçirmişti. Uyandığımda üzerimde Emre'nin ceketi vardı ben uyurken üzerime örtmüştü.
Onun kokusu o kadar güzeldi ki ceketini üzerimden almaması için uyuyor taklidi yapıyordum. Sanırım ona gerçekten aşık olduğumu daha çok anlamaya başladım.
Gözlerimi açtım ve Emre'ye baktım. O an gözlerimiz birbirine değdi. Ondan gözlerimi ayırmak çok zordu. İlk önce onun bakışlarını çekmesini bekledim. Ama o da gözlerini benden ayırmıyordu.
O çok güzeldi. Saçlarıyla, gözleriyle, bambaşka bir insandı. Sanki bu güne kadar hiç gerçekten yaşamamıştım. Yaşadığımı o bakışlarda anladım. Ama tabi arabayı onu kullandığını hatırlayana kadar.
Sonunda gözlerimi gözlerinden çektim ama çok geçti. Kamyonla burun burunaydık "Emre" dememe kalmadan kamyonla çarpıştık. Kulağımda çok güçlü bir tiz ses vardı.
Arabanın ön camı patlamış Emre kafasını direksiyona vurmuştu ve kafasından kanlar akıyordu. Öldüğünü düşünmüştüm ne yapacağımı bilemedim. Elim ayağım boşalmıştı hiçbir şey yapamıyordum.
Boş boş Emre'ye bakıyordum. Taki kamyon şoförü "iyi misiniz" diye bağırana kadar. Bu sesi duyduğum anda kendime geldim ve Emre'ye seslenmeye başladım. Cevap vermiyordu.
Arabadan zar zor indim ve Emre'nin olduğu tarafa gittim. O sırada kamyon şoförü 112'yi arıyordu. Emre'nin kapısını açtım ve hafifçe yanağına vurarak uyandırmaya çalıştım.
Uyanmıyordu. Eline cam parçaları saplanmıştı. Elinin üstündeki cam parçalarını temizledim ve elini sımsıkı tuttum. Gözlerim hafif hafif kararıyordu başım dönmeye başlamıştı.
Ama ambulans gelmeden bana birşey olamazdı onu yalnız bırakamazdım. Elinin hafifce elimi sıktığını hissettim. O an hiç değilse de biraz daha sakinleştim çünkü ölmemişti.
Kamyon şoförü yanıma gelerek "İyi misiniz" diye sordu telaşla. Basımı evet anlamında sallayacakken gözlerim kararmaya başladı ve kendimi karanlığa bıraktım.
Son duyduğum ses bize yaklaşmakta olan ambulansın sesiydi. Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım ve başımda bir hemşire serumumla uğraşıyordu. Uyandığımı görünce "Daha iyi misiniz?" diye sordu.
Bense sadece başımı sallamakla yetindim çünkü konuşacak halde değildim. Bir anda aklıma Emre geldi ve hemşireye "Emre nerede?" diye sordum. "Yanınızda gelen beyfendimi?" diye sordu. Bende "Evet" dedim.
"Yoğun bakımda durumu ciddi" dedi. Hayır bu olamaz daha ona sevdiğimi itiraf etmemişken bu olamazdı. "Beni hemen onun yanına götür, onu görmek istiyorum" dedim endişeyle. "Biraz daha dinlenin çok yorgunsunuz" dedi.
Serumu hızla kolumdan çıkardım ve "Beni hemen onun yanına götür" diye bağırdım. "Hanımefendi lütfen sakin olun" dedi. "Sakin falan olamam beni hemen onun yanına götür" dedim.
Elime vazoyu alıp duvara attım ve vazo küçük parçalara ayrıldı. Kapıyı açıp kendimi koridora attım. Bağırarak "Beni hemen onun yanına götürüceksiniz" dedim.
Koridordaki herkez bana bakıyordu ama ben umursamadan bağırmaya devam ediyordum. "Nerde Emre beni ona götürün" dedim. Hemşiler ve birçok doktor beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben Emre'yi görmeden sakinleşmeyecektim.
Doktorlardan biri "Tamam seni arkadaşının yanına götürücem ama sakin ol. Burası hastane ve hastalar rahatsız oluyor" dedi. Bende "Ozaman o çok kıymetli hastalarınızın rahatsız olmasını istemiyorsanız beni Emre'nin yanına götürün" dedim sinirle. "Tamam hadi gel gidelim" dedi ve yürümeye başladık.
Yoğun bakımın önüne geldiğimizde ayakta durucak halim kalmamıştı. Sanırım başım dönüyordu. Tutunacak bir yer ararken gözlerim kapanmaya başladı ve kendimi karanlığa teslim ettim.
Uyandığım da gece olmuştu. Etrafıma baktım ve Emre ile aynı odada kaldığımızı gördüm. 'Nasıl yani Emre'nin durumu ciddiydi nasıl normal odaya aldılar' diye düşünürken odaya esmer, uzun boylu, atletik vücutlu bir doktor geldi.
"Sonunda uyandınız iyice dinlendiz sanırım" dedi. Başımı evet anlamında salladım. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu. "Uzun süredir uyuyormuş gibi" diye cevapladım alçak çıkan sesimle.
"Böyle hissetmeniz normal sonuçta iki gündür uyuyorsunuz" diye cevap verdi hafif bir alayla. 'Nasıl yani ben iki gündür uyuyor muydum en son hatırladığım şey Emre'yi görmek için yoğun bakımın önüne gelmiştim ama ne olduğunu anlamadan bayılmıştım'.
"Zeynep Hanım beni duyuyor musunuz?" diye sordu doktor bey. "Hıh ne sormuştunuz?" dedim. "Bir yeriniz ağrıyormu?" diye sordu. Bende "Hayır" diye cevap verdim.
"Güzel, öyleyse ben çıkıyorum bir şeye ihtiyacınız olursa kırmızı düğmeye basmanız yeterli" dedi ve tam çıkarken "Birşey sormak istiyorum" dedim. "Ne sormak istiyorsunuz?" dedi.
"Emre o nasıl yoğun bakımdan çıktı?" diye sordum. "Sizin bayıldığınız gün durumu daha da kötüye gitti ve hemen ameliyata almak zorunda kaldık. Ameliyat iyi geçmişti bizde önlem için bir günlüğüne yoğun bakımda tuttuk sonra da normal odaya aldık. Tabi bu arada sizi de unutmadık ve aynı odada kalmanızı sağladık" dedi gülerek.
Bende hafif bir tebessüm ettim ve "Teşekkür ederim" dedim. "Rica ederim" dedi ve gitti. Başımı yavaşca cam tarafında uyuyan Emre'ye çevirdim. Yüzünün bazı yerlerinde morluklar vardı.
Sağ kolu alçıdaydı. Daha yakından görmek için yavaşça yerimden kalktım ama hemen başım dönmeye başladı kendimi toparladım ve yavaş yavaş yürümeye başladım.
Yatağın kenarında duran tekli koltuğa oturdum ve elini tuttum. "Benim sana söylemem gerek bir şey var sana hiç seni sevdiğimi söylemedim ama şimdi söylicem Seni Seviyorum" dedim ve elini öptüm.
"Duydun mu Seni Çok Seviyorum" dedim tekrar. "Bir susmadın ne kadar çok konuşuyorsun başımı şişirdin" dedi. Hemen Emre'ye baktım ve "Sonunda uyandın çok mutluyum Allah'ım şükürler olsun" dedim.
"Evet senin yüzünden uyandım" dedi agresif bir şekilde. 'Ne olmuştu ki Emre'ye yoksa kazanın benim yüzümden olduğunu mu düşünüyordu'. "İyi misin, kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordum.
"Uyandırmasaydın daha iyi olabilirdim, eşim nerde ve sen kimsin?" dediğinde şoka uğradım. "Neyden bahsediyorsun?" dediğimde "Eşim diyorum o nerde?" dedi.
"Sen evli değilsinki" diye mırıldandığımda "Saçmalama eşimle balayına giderken kaza yaptık, şimdi tekrar soruyorum eşim nerde?" diye bağırdığında gözlerim dolmaya başladı.
Yerimden kalktım ve yürümeye başladım lanet olsunki yine başım dönüyordu zar zor kırmızı düğmeye ulaştım ve bastım. İki dakika geçmemişti ki bir doktor ve iki hemşire kapıyı açtılar.
"Ne oldu neden kırmızı düğmeye bastınız" diye sorduğunda "Emre hiçbi-" "Esra nerede?" diyerek sözümü kesti Emre. Doktor benim gibi şaşırmıştı ve "Kaza alanından buraya Zeynep Hanımla geldiniz" dediğinde.
"Hayır ben eşim Esra ile balayına giderken kaza yaptık ve buraya getirildik hatta hastaneye girerken yarı baygındım ve Esra'nın da sedyeyle hastaneye girdiğini gördüm" dedi. "Anladım" dedi doktor bey düşünerek.
Bana döndü ve "Bu tepkiler normal siz sakin olun geçici bir şey diye düşünüyorum siz onunla geçirdiğiniz zamanları anlatın ozaman hatırlayacağını düşünüyorum" dedi ve gitti. Ben şimdi ne yapacağım ya hiç hatırlamazsa ya beni hep unutursa...