2.BÖLÜM

1865 Words
Her ne kadar balkonda uyumak gibi bir düşüncemiz olsa da sabaha karşı hâkimiyet ilan eden soğuk havadan korktuğumuz için yatağımı Selin ile paylaşmıştım. Uyandığımızda saat neredeyse öğlen olmuştu. İkimizde epey acıkmıştık. Yatağımı topladıktan sonra mutfağa doğru giden Selin’in feryadını duymuştum.  Birden kendimi orta alana doğru attığımdaysa Buzdolabının içine öylece bakan bir Selin gördüm. “Ne oldu?” “Görmüyor musun?” “Neyi?” “Ah, doğru! Göremezsin çünkü hiçbir şey yok!” “Evet, çünkü henüz dün geldim evime.” “Neden dün akşam alışveriş yapmayı akıl etmedin o halde?” “Her şeyi büyütme huyun hâlâ üzerinde Selin!” Söylenerek banyoya doğru giden Selin’in arkasından omuz silkerek baktım. Dışarıya çıkıp bir şeyler almamız gerekiyordu. Bunun için üzerimi değiştirdim ve Selin’in ardından ben de banyoya girdim.  Ben işlerimi halledene kadar Selin de üzerini değiştirmişti. Birlikte evden çıktık ve markete doğru yola koyulduk. Büyük ve istediğim her şeyi bulabileceğimi söyleyerek beni bir markete sokmuştu Selin. Öyle güzel, geniş ve ferahtı ki kesinlikle burada kaybolmaya gönüllü olunabilirdi. “Keşke her şeyi eve taşıyabilsem.” Dedim hayranlıkla. “Her şeyden önce mesela benim gece krizlerim için çikolata mı götürsen eve ekmeğe sürmek için?” “Tabii, unuttum. Hayatımın odağı sensin. Özür dilerim atlamamalıydım çikolatayı.” “Teşekkürler Romeo.” Gülüşüp tüm reyonların arasında dolaştık. İhtiyacımız olan her ne ise her şeyi arabanın içerisine fırlatıyorduk. En sonunda alışveriş arabası öyle bir dolmuştu ki ikimizde birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık. “Bunları mutfağa sığdırabilirim umarım” dedim. Omuz silmekle yetindi. “Sığdıramadıklarını yeriz, olmaz mı?” Harika çözümler üretme günündeydi yine. Gülüşlerimizi Selin’i gördüğüne şaşıran bir çocuğun selam vermesi durdurmuştu. “Seni burada görmek ne güzel Selin, ama biraz tuhaf geldi. Burası sana uzak bir yer değil mi?” “Evet, biraz uzak ancak dün arkadaşımsa kaldım. Onun için alışveriş yapmaya geldik buraya da.” Çocuğun gözleri alışveriş arabasına kayınca anlamsızca utandım. “Evde hiçbir şey kalmamış olmalı sanırım.” “Yeni taşındım” diyebildim aniden. “Anlıyorum. Öyleyse, hoş geldin.” Dedikten sonra Selin’e veda ederek yanımızdan uzaklaşmak üzereydi ki son anda durup geri döndü. “Akşam konsere geliyorsunuz değil mi? Yani Ersan sahne alacak ne de olsa.” “Elbette geliyoruz, sevgilimi asla yalnız bırakmam.” Selin’in neyden bahsettiğini ve neden ‘biz’ ekiyle konuştuğunu anlamamıştım ancak sormak için çocuğun gitmesini bekledim. O yanımızdan uzaklaşırken biz de kasaya doğru ilerliyorduk. “Ne konserinden bahsediyorsun sen?” “Tamamen unutmuşum inanamıyorum! Senin gelişine öyle heyecanlandım ve bu duruma öyle odaklandım ki sana bunu söylemeyi de unuttum.” “Neyi söylemeyi unuttun Selin? Uzatmasan mı artık?” “Ersan ve arkadaşları bugün sahne alacaklar. Beni de davet ettiler doğal olarak ancak ben senin geleceğini ve o gün seni yalnız bırakmamak için gelemeyebileceğimi söyleyince Ersan tabii ki kabul etmedi ve seni de getirmemi söyledi. Ben de tamam dedim.” Son cümlesini tamamladığında aniden ona dönüp gözlerimi yuvarlarından çıkacakmış gibi açtım. “Benim yerime ona bir nevi tamam mı dedin yani? Sana inanamıyorum. Ben ne kadar az insan o kadar iyi diyorum ama Selin Hanım durur mu? Olmaz! Sosyalleşecek ve beni de arkasında sürükleyecek!” Serzenişimi yaparken kasaya çoktan varmıştık. Ben elime aldığım eşyaları Selin’e veriyordum o ise kasiyere doğru ilerleyen bandın üzerine koyuyordu. Tüm bunlara rağmen öyle dalmıştım ve hâlâ söyleniyordum. “Niye öyle diyorsun Alin, iyi olmaz mı?” “Hayır, yani ben anlamıyorum! Az insanda anladığın ne senin Allah aşkına!” “Abartma, birkaç saatliğine eğleniyor gibi yapacaksın ve döneceğiz.” “Ben rol yapamıyorum.” “Hazırlanırken eğlenen insanların nasıl gözüktüğünü gösteririm, prova yaparsın.” “Teşekkür ederim, benim üzerimde şık durmuyor sende kalsın.” Tartışma sürüp giderken birden malzemelerin bitmesi ile ikimizce tutan miktarı öğrenmek için kasiyere baktık. Garip olan ise o da bize donuk şekilde bakıyordu. Ardından sırada bekleyenlere baktık. Onlar da bize odaklanmışlardı. O ana kadar yüksek sesle tartıştığımızı ve anlamsız gözüktüğümüzü fark etmemiştik. Tutan ücreti ödedikten sonra ellerimizde poşetler ile gülüşerek marketten ayrıldık. “Anılar listesine harika bir anı daha ekledim” dedi Selin. “Hâlâ konsere gelmeyi düşünmüyorum.” “Bunu kahvaltı ederken konuşalım.” Kapıdan girdiğimiz gibi ise malzemeleri yere bırakmış ardından ellerini beline koyarak bana odaklanmıştı. “Geleceksin hanımefendi, ben seni hiçbir koşulda yalnız bırakmadım. Sen de beni yalnız bırakmayacaksın! Anlaşıldı mı?” “Şimdi de yaptıklarını yüzüme mi vuruyorsun yani?” “Çok konuşma, şunları yerleştir de hazırlanalım bir an önce.” “Aç götürmeyeceksin beni değil mi?” diyerek sordum. Kahvaltı konusunu heyecandan tamamen unutmuş gibiydi. “Elbette seni aç götürmeyeceğim. Tama şöyle yapalım. Sen eşyaları yerleştir kendi düzenine göre, burası senin evin sonuçta. Ben de kahvaltı hazırlayayım.” Kahvaltı hazırlamaya odaklanarak mutfağın ocak kısmına gitti. O çok sevdiği ancak benim pek hoşlanmadığım yulaflı omletini yaparken açlıktan olsa gerek kokusu çok güzel geliyordu. “Ersan ile nasıl gidiyor? Seni yanında istediğine göre güzel gidiyor olmalı.” “Aslında evet güzel gidiyor ancak ona çok fazla yükleniyor gibiyim.” “Neden öyle düşünüyorsun?” Omuz silkip yüzünü bana döndü. Ben ise eşyaları yerleştirmeye devam ediyordum. Bir yandan da onu dinlemeye devam ettim. “Ne bileyim, ilk kez sanırım sevildiğimi hissediyorum. Bu insanı bazen korkutabiliyor Alin. Sanki vücudun yabancı bir madde ile karşılaşıyor ve hücrelerin bu maddeyle savaşmaya başlıyor. Sevildiğimi biliyorum… Gerçekliğine layık olamamak düşüncesi ise beni mahvediyor.” Bunu öyle dalgın halde söylemişti ki ben bile bir an bunun gerçek oluşuyla sarsıldım. Gerçekten öyleydi. Gerçek korku, bunca zaman sahte sevgi ile kandırılmış ve kör edilmiş herkesi ışığı ile korkutabilirdi. Ortamı yumuşatmak için komik bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum. “En azından evleneceğinden eminiz artık desene. Çiçeğini atmadan bana ver belki ben de korkarım bir ara şu gerçek sevgiden.” “Komik değil, dalga geçme.” “Bu konuda hiçbir fikrim yok biliyorsun. En son ilişkimde aldatıldım.” Hatırlatmaması gereken bir şeyi hatırlatmış gibi birden bana dönüp yüzünü buruşturdu. “Üzgünüm, hatırlatmak istememiştim.” “Saçmalama Selin, tabii ki de üzülmüyorum hatırladığımda. Aslında iyi bile olmuş olabilir. Beni sevmeyen birinin bunu saklayıp seviyormuş gibi yapması kısa sürmüş oldu böylece.” “İyi yönünden bakmakta bir şeydir tabii.” Ayağa kalkıp omzuna hafifçe vurdum. Keyfimiz yerine gelsin diye cümlemi kurmadan önce gözümü devirdim. “Tamam, gülümse hadi. Konsere gönüllü şekilde geleceğim. Eğlenen insanların nasıl göründüğünü anlatırsın olur mu?” Neşeyle başını onaylar şekilde salladı ve bana sarıldı. Ancak o bana sarılınca gözüme ilişen şey tavadan çıkan yoğun dumandı ve burnuma yanık kokusu geliyordu. “Selin…” “Söyleme… Yandı öyle değil mi?” “Hem de nasıl… Yazık oldu yulafa.” Dalga geçmemem için sırtıma vurdu ve kahvaltı hazırlamaya yeniden koyuldu.                                                            … Makyaj yapma konusunda ikimizde birbirimizle yarışırdık. O yüzden hazırlanırken birbirimize ne güzel eserlerimizi sunacakmışız gibi özenle hazırlanıyorduk. “Fazla güzel olma bugün, peşinden gelen erkekleri ayıklamak zorunda kalmak istemiyorum.” “Aşkı bulursun belki zırvalığına ne oldu Selin Hanım?” “Bu zırvalığı okuldan biriyle yaparsın diye planlayarak söyledim. Konserden tanıdığın ve etrafına ter kokusu yayan biriyle değil.” “Olağan ve ansızın gelişen şeyleri daha çok seviyorum biliyorsun.” Gülüşürken telefonumdan yükselen alarm sesi ile irkildik. “Annen mi arıyor?” “Hayır, ilaç saatim geldi. Sadık yârim onu haber veriyor.” “Demek sadık yârin ha… O kadar mı yalnızlaştın ?” Cevap vermeden ilacımı içtim ve ardından hemen üzerimi değiştirdim. Aksi halde Selin kendini tutamayıp yine hastalığımla ilgili konuşacaktı bunu biliyordum. Bunu engellemenin tek yolu da Selin’e ben hazırım deyip onu acele ettirmekti.  Hazırlanması çok uzun sürmedi. Evden de aslında kendi oyalanmamız yüzünden geç çıkmıştık. Neredeyse yarısına yetişecektik konserin ve öyle de olmuştu. Gerçekten yarısına yetişebilmiştik. “Ersan ile yüz yüze tanışmaya hazır mısın?” “Ben hazırım da o benim ile yüz yüze tanışmaya hazır mı acaba?” Konser verdikleri yere girmeniz için telefon kulübesi gibi bir yere girmeniz ve ardından aşağıya merdivenlerden inmeniz gerekiyordu. Kulübe gerçekten bir telefon kulübesi görünümündeydi ve arkasındaki genişlikte merdivenlere rahatça basabilmeniz içindi. Yoğun alkol kokusu ve sigara dumanı siz aşağıya girdikçe keskinleşiyordu. Gürültü ve insan sesleri kulak zarımı zorlarken elim istemsizce Selin’in kolunu sıkıca tuttu. Adeta ürkmüştüm. “Sakin ol Alin, her şey yolunda.” “Böyle yerleri sevmiyorum sadece biliyorsun.” Birbirimizi anlamak için bile bağırmak zorundaydık. Burada nasıl iletişim kuruluyordu acaba. Sahnenin olduğu kısma sonunda geldiğimizde, yaka kartı olan biri Selin’i görünce selam verdi ve sahne arkasına doğru götürmeye başladı bizi. Tam o anda gözüm sahneye ilişti. Üç kişi vardı ancak benim gözüm sadece bir tanesine odaklanmıştı. Esmer ve terli teni, vücudunu saran dövmeleri ve ıslanmış saçı… Bir an için, tek bir an için göz göze gelmiştik. Yine tek bir an için ikimizde donup kalmıştık. Birden her şey eski haline dönmüştü çünkü Ersan’ın yanına gelen bir çocuk kulağına bir şeyler söylemiş ve o da herkesi susturup müziğin durdurulmasını sağlamıştı. “Bizden bu kadar arkadaşlar, bir sonraki sanatçılara yer vermenin zamanı gelmiştir. Geldiğiniz için teşekkür ederiz.” Ersan cümlesini bitirdiğinde kalabalıktan memnuniyetsiz bir ses yükseldi ancak hemen ardından çalan şarkı insanları romantik bir dansa itince bu durum pekte uzun sürmemişti. Saat geç oluyordu ve herkes için şimdi aşk vaktiydi. Sahne arkasına doğru gittiğimizde onlarda oraya doğru gelmekteydiler. Bunu tahmin etmek zor değildi. Ersan’a sevgilisinin geldiği haber verilmişti. Sahne arkasına geçtiğimizde ise kanepeler ve birkaç bitmiş alkol şişesi bizi karşıladı. Çok geçmeden de sahnedeki üçlü sahne arkasına gelmişlerdi. Gülüşüyorlardı ve kahkaha atıyorlardı. Ersan kendisini Selin’in kollarına atmıştı, Selin de terli olmasına aldırmadan onu büyük bir özlem ile kucaklamıştı. “Neden sahneyi bitirdiniz ki?” “Biraz yorulmuş olabiliriz. Ayrıca başka insanlara da tanında fırsatı vermemiz gerek değil mi bebeğim?” Ersan cümlesini bitince Selin’in saçlarından bir öpücük aldı ve o esnada beni fark etti. Sevimli şekilde el salladım. “Vay be! Sonunda yüz yüze tanışabildik meşhur Alin. Şehrimize hoş geldin!” Elimi sıkıp bana sarıldıktan sonra diğer iki arkadaşını da yanına çağırdı. “Çocuklar, Alin Selin’in en yakın arkadaşı ve artık sık sık bizimle olacak çünkü burada üniversite kazandı.” İlk önce Sarp olduğunu öğrendiğim çocuk elini uzatmıştı. Diğerlerine oranla daha zayıf ve daha kısaydı ama sesi kesinlikle keskin ve netti. İnsan da etki bırakıyordu. Sarp benimle tanıştıktan sonra telefonu çalmış ve cevap verince uzaklaşmaya başlamıştı, Selin ve sevgilisi ise konuşarak koltuklardan birine geçmişlerdi. İşte beni geren ise tam bu an olmuştu. Ondan etkilenmiştim ve şimdi tek başımıza kalmıştık. Yere bakarken gözlerim birden uzatılan eli gördü. Yavaşça elin sahibine baktım ve gülümseyen kahverengi gözlerini, sakalını ve ıslansa dahi kıvırcıklığını koruyan saçlarını gördüm. Uzattığı elini parmaklarımla karşıladım. “Ben Göktuğ, memnun oldum Alin.” “Ben de memnun oldum.” Sesindeki mutluluk beni de mutlu etmiş ve gülümsemiştim. Elinde tuttuğu havluya saçlarını silerken açıklama gereği duymuş gibi konuşmaya başladı. Bu işime de gelmişti. Sohbet açmak zorunda kalan ben olmamıştım. “Yanlış anlama, saçımdaki tüm ıslaklık ter değil. Çoğunluğu su.” Gülümseyerek yaptığı açıklamaya bende gülümsemiştim. Sırtımı dayadığım alana o da sırtını dayadı ve yüzünü bana döndü. Çok daha yakındık. Tüm çabalara rağmen parfüm kokusu hala teninden yayılıyordu. “Söylesene, yeni bir şehir ile ilgili hayallerin ne? Yani herkes bir plan ile şehir değiştirir öyle değil mi?” Ben bu planı yapmamıştım. Tek isteğim beni tanımayan insanların olduğu bir yerde bulunmaktı. Yalan söylemek yerine ben de bu yönde kullandım cevap hakkımı. “Bir planım yoktu, sadece beni tanımayan insanların olduğu bir şehirde ben de kendimi onlarla yeniden tanımak istedim.” Tam cevap verecekti ki içeriye biri girip Göktuğ’un sözünü böldü. “Göktuğ seninki geldi, göndermeye çalışıyorum gitmiyor. Arıza çıkartacak yine!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD