Okulun ilk gününe sonunda gelebilmiştik. Zaman benim için oldukça yavaş ve can sıkıcı geçse de odaklanmam gereken bir okulum olduğunu bugün sonunda gerçekleşen okul açılma günü ile anımsayabilmiştim. Selin ve Ersan ile okullarımızın bulunduğu kampüsler farklıydı. Ben bu kampüste kimseyi tanımıyordum ve oldukça da büyüktü. Okulumu bulmak biraz zaman alacak gibi görünse de oradan oraya koşmak kadar zevkli bir şey olamaz diye düşünüyordum şu an için. Her yerde ellerinde tuttukları defterler ile ikinci yılını okumaya gelmiş öğrencileri adımlarının nereye gittiğini bilmesinin yarattığı eminlikten hemen tanıyabilirdiniz. İlk yılı için okumaya gelenler ise olduğu gibi şaşkınlıkları ile kendilerini hemen belli ediyorlardı.
Telefonumun çalmasıyla telefonumu çantanın içinde armaya başlamıştım. İçi öyle kalabalıktı ki bulabilmem zaman almıştı ancak kapanmadan yetişebilmiştim. Arayan Selin’di.
“Efendim”
“Okulunu bulabildin mi? Bu sorunu bir tek ben yaşıyor olamam diye düşünüyorum.”
“Aslına bakarsan henüz bulmaya çalışmadım. Denediğimde bulamazsam sana söylerim. Ders saatime biraz var. Acele etmemeye çalışıyorum.”
Bir yandan Selin ile konuşuyor bir yandan da okulumu aramaya başlıyordum. Ders saatime epey olmasına rağmen geç kalma ihtimalinin olasılıklarına bırakmak istemiyordum kendimi bu nedenle oyalanmadan adımlarımı biraz daha hızlandırdım.
“Sağlık Bilimleri Fakültesini çokta ücra bir yere koymamış olsalar gerek değil mi?”
“Emin olamayız, ben artık hiçbir şeye emin gözüyle bakamıyorum maalesef.”
“Okulunun ilk günün de bile hayatındaki olumsuzlukları mı aklına getiriyorsun gerçekten?”
“Olabilir…”
“Olumsuzluklar demişken, hayatımızın biricik olumsuzluğu yüzünden kullandığın ilaçları yanına aldın öyle değil mi?”
“Evet, yanıma aldım endişelenme.”
“Kutularıyla birlikte almamışsındır diye umut ediyorum.”
“Saçmalama Selin, hepsinden birer tane alıp küçük bir şeker kutusunun içine koydum ve ağzını kapatıp yanıma aldım. Endişelenmen yersiz. Resmen ne yapacağını bilemediğin için beni arayıp benimle uğraşıyorsun.”
“En yakın arkadaşlık görevini yaparak bu konuyu anlamamış gibi davranıp muhabbete devam edersen sevineceğim.”
“Ben en yakın arkadaşlık görevimi yapıp anlamamış gibi davranırım ama bir şeyi merak ediyorum. Ersan’ı neden arayıp onunla konuşmayı denemiyorsun. O seni rahatlatabilme konusunda benden daha yetenekli.”
“Evet, doğru söylüyorsun ancak dersi benden önce başlıyor ve şuanda ilk dersine girmiş bulunmakta. Sanırım ilk derslerine giren hoca pek anlayışlı biri değilmiş. Geç kalma gibi bir seçeneği olmadığını dün geceden söyleyip bugün erkenden sınıfta yerini aldı ve beklemeye başladı. Denilene göre adamın gözüne ilk gün giremezsen bir daha giremezmişsin ve tüm sene sorun yaratmak için elinden geleni yaparmış”
“Bu söylediklerin sayesinde biraz lisemi özlemiş olabilirim. Umarım benim hocam da çok takıntılı ve aşırı kuralcı değildir.”
“Seni pek olumsuz etkilemez bu olay hatta işine bile gelebilir. Malum sen şu öğretmenlerin gözdesi sınıfına giren öğrencilerden oldun hep. Ekstra övgü gözünü çıkartmaz diye düşünüyorum yani.”
“Buradakilerin disiplin seviyelerine uyum sağlayabilir miyim pek emin değilim. Ayrıca şöyle bir ekstra sorunumuzda var ki bu sene daha başından neler yaşadım. Sınav dönemlerimde afallayabilirim belki. Dediğin gibi işime gelmez o şekilde olan hiçbir hoca.”
Selin ile konuşurken sonunda okulumu bulabilmiştim. Sağlık Bilimleri Fakültesi tam karşımda duruyordu. Önünde öğrencilerin bazıları sigara içip sohbet ediyor bazıları bir köşeye oturmuş telefonla konuşuyordu, bazıları ise kapının cam penceresine asılmış bir kâğıt parçasına baktıktan sonra okulun içine doğru ilerliyordu.
“Selin, okulumu buldum ve ders saatim geldi sayılır. Bir bu kadar da sınıfımı bulmak için vakit harcarım. Seni okuldan çıkınca ararım olur mu? İyi şanslar. Neler olduğunu akşam anlatırsın. Bende buluşuruz, iyi şanslar görüşürüz.”
Cevap vermesine fırsat vermeden kapatmıştım çünkü eğer cevap vermesine müsaade etseydim telefonu kapatmamam için elinden geleni yapacaktı. Selin biraz sosyal kaygısı olan bir kızdı. Bunu her ne kadar belli etmezse de ben biliyordum. Her zaman insanlardan çekiniyor, her zaman insanlar ile ilk tanışma anında muhteşem şekilde geriliyordu. Bugün bunu daha yoğun hissediyor olmalıydı.
Okulun kapısına doğru yaklaştım ve kapıda asılı olan duyuru kâğıdını bende okumaya başladım. İlk sınıfların ilk derslerinin hangi sınıfta gerçekleşeceğini bölüm bölüm sınıflandırarak yazmışlardı. Parmağımla kendi bölümümün yazdığı kısmı buldum ve kapıdan içeriye doğru ilk adımımı attım. Biraz karmaşık bir mimariye sahip olan okul gün geçtikçe alışılmaya müsait bir geniş alana sahiplik ediyordu. Koridorda konuşan öğrenci topluluklarının sesleri havada birbirine karışıyordu ve bir uğultu ortaya çıkıyordu. Bu sesi özlediğimi yeni fark ediyordum. Birbirinden alakasız tarzlarıyla yan yana durup kahkaha atarak sohbet eden insanları gördükçe özgürlük ve anlayış duygusu içime giderek yayıldı. Büyük bir özgüvenle kapıların yanında yazan salon numaralarına bakarak kendi amfi sınıfımı buldum ve içeriye girdim.
Tavana dokunabileceğiniz yüksekliğe kadar uzanıyordu amfi. Basamaklardan neredeyse beşini henüz çıkmıştım ki kendime ait bir yer olduğuna inandığım bir noktayı gözüme kestirdim ve oturdum. Öğretmen kürsüsüne ne çok yakındım ne de çok uzaktım. Çantamdaki şeker kutusunu içine ilaçlarımı koyup koymadığımı anlamak için yeniden kontrol ettim. Son birkaç saattir kaçıncı kez kontrol edişimdi acaba? Pek bilmiyordum, saymamıştım. Saysam bile şuan bu heyecanla onu da pek aklımda tutamazdım zaten.
Yavaşça dakikalar geçerken ve saat ders saatine yaklaşırken amfide dolmaya başlamıştı bile. Ben üç bölümden oluşan sıra gruplarından sağ köşede olanı tercih etmiştim. Kapıya yakın olması da beni cezp etmiş olabilirdi tabii. Selin kadar olmasa de benim de sosyalleşmeye karşı bir korkum vardı. Yanlış bir şey söylemekten ve olmadığım biri gibi anlaşılarak uzun süre o şekilde algılanmaktan korkuyordum. Bu nedenle genelde dikkat çekmeden otururdum, kimseye de elimden geldiğince cevap verebileceği ve muhabbet başlatabileceği bir laf atmamaya çalışırdım. Bunca zaman başarmıştım, umarım bundan sonrada başarabilirdim.
Amfi düşündüğümden daha fazla dolunca aynı bölümde bu kadar öğrenci olmasını beklemediğimi fark etmiştim. Neredeyse üç yüz kişi olmuştuk ve bu bana göre çok fazlaydı. Neyse ki hemen arkamda oturan kızlardan biri diğerine merakına yenik düşerek bunun nedenini sormayı başarabilmişti.
“Neden bu kadar kalabalık bir fikrin var mı?”
“Haftanın ilk gününün ilk dersine yanlış öğrenmediysem diğer iki bölümle ortak olan dersi koymuşlar. Terminolojiyi beraber alıyormuşuz. Bu yüzden de en büyük amfiye koymuşlar bizi. Yani çoğu sınıf arkadaşımız değil.”
Merakım dinmişti. Haftanın çoğu günü buraya, bu kadar fazla insanın içine gelmek istemiyordum çünkü.
Amfinin içi giderek uğultu ile dolarken herkesi susturan kişi kapıdan içeriye girmişti. Elinde dosya kâğıtları vardı ancak üzerinde yazılanlar bizimle mi ilgiliydi emin değildim. Kürsüsüne geçtikten sonra amfideki tüm uğultu bitmiş ve herkes kürsüde dikilen adama odaklanmıştı. Sesinin duyulması için amfideki duvarlara sabitlenmiş hoparlörlere bağlanmış olan yaka mikrofonunu yakasına sabitledikten sonra parmağı ile üzerine birkaç kez hafifçe vurarak çalışıp çalışmadığını kontrol etti. Çalıştığına ikna olduktan sonra boğazını temizledi ve konuşmaya başladı:
“Öncelikle hepinizi başarınızdan dolayı tebrik ederim, artık bir üniversitelisiniz. Çoğunuz artık bir yetişkinsiniz ve buradan çıktığınızda artık hayatınızın bir sonraki geri dönüşü olmayan aşamasına geçmiş olacaksınız. Büyümüş, mesleğini eline almış şekilde, ailelerinizin daha fazla beklenti içine girdiği bir hayata adım atacaksınız. Buradayken yılların nasıl geçtiğini anlamazsınız, üniversite zamanı bükebilen ama bunun kanıtlanamadığı garip bir yerdir.”
Amfidekilerin hafif kıkırdamaları kürsüde konuşan hocayı destekler nitelikte gibiydi. Ben de kıkırdamama engel olamamıştım. Kürsüden ayrıldı ve ellerini arkasında bağlayarak gezmeye ve konuşmaya devam etti:
“Burada ummadığınız şeyleri ummadığınız hızda yaşayacaksınız. Aşık olduğunuzu sanacaksınız ve ardından çok üzüleceksiniz ancak bir gün bunun bir yanılsama olduğunu anlayıp harcadığınız zaman için yas tutacaksınız. Vize ve final dönemleriniz düşündüğünüzden daha korkunçmuş gibi gelecek ancak onlarda çalışmış olsanız da olmasanız da birden bire bitecek anlamayacaksınız bile. Gerçekten aşık da olabilirsiniz tabii ama bu çok düşük bir ihtimal olduğu için sizi umutlandırmamak adına bu konuya pek girmeyeceğim. Büyük ihtimalle alkolik olacaksınız, dertten değil hemen endişelenmeyin. Genelde keyiften olurlar, benim dersime çok fazla öğrenci kafası akşamdan kalma şekilde gelip sıraya başını koyarak uyumuştur.”
Bir kıkırdama daha yükselmişti kalabalıktan. Basamaklardan çıkıp tam orta yüksekliğe ulaştığında biraz sessizleşerek öğrencileri süzdü teker teker. Yüzündeki masum gülümseme giderek yayılırken suratına sanki bunu hepimize aşılamış gibi gülümseyivermiştik. Eğitmenlik böyle bir şeydi sanırım, ilk andan bağ kurmak gibi…
“Genceciksiniz, önünüzde kocaman bir hayat var, serüvenlerle dolu bir üniversite hayatı sizi bekliyor. Deli dolu yaşamanızı temenni ediyorum. Üzüldüğünüzde bile sevinmenizi de tavsiye ederim, bu hâlâ insan olduğunuzun bir kanıtıdır. Duygusuz insanlar hiçbir şey hissetmez, benciller yalnızca sevinebilirler ancak tam anlamıyla insan olanlar tüm hisleri sonuna kadar kabullenirler. Bunu sakın unutmayın. Kendinize sakın yazık etmeyin arkadaşlar, hayat sizin. Bu hayatı hem yaşamak hem de ilerletebilmek sizin ellerinizde. İçip sarhoş olmanız demek kariyer yapmayıp serseri olacağınızın bir kanıtı değildir. Kimsenin size bunu kodlamasına izin vermeyin. Tabii tüm bunları yaparken dersler diye can sıkıcı bir mevzunuz daha olacak onu da boşlamazsanız çok iyi edersiniz. Gelecek mevzuları falan… Elinize yüzünüze bulaşmasın ondan sonra.”
Konuşması bittikten sonra çıktığı basamaklardan geri iniyordu. Hafif önlere yakın oturan bir kişi ise hocanın boş bir anını yakalayıp samimiyetine güvenerek sordu:
“Tüm bu dediklerinizin arasında derslere nasıl vakit ayıracağız peki hocam?”
Hoca soruyu soran çocuğa doğru bakıp gülümsedi ve eliyle ayağa kalkmasını işaret etti. Çocuk biraz şaşırınca hoca da ısrarla ayağa kalkması için eliyle yaptığı hareketi tekrarladı. En sonunda çocuk ne olduğunu anlamasa da pes edip ayağa kalktı.
“Evet arkadaşlar, bu arkadaşımıza iyi bakıyoruz çünkü her iddiasına varım ki sabahları derse akşamdan kalma olarak gelecekler grubunda ilk sıraları kendisi çekecektir.”
Amfi de soruyu soran çocukta bu sefer büyük kahkahalar atmaya başlamıştı. Ersan’ın hocasının aksine benim ilk günümün ilk dersine giren hoca oldukça sevimli ve ılımlı birine benziyordu.
Tüm bu gürültünün arasında çantamın içinden gelen ses tüm dikkatlerin bana kaymasına neden olmuştu. Telefonumun alarmı çalıyordu. İlaç saatim gelmişti! Ben ise telefonumu derse girerken sessize almayı tamamen unutmuştum şimdi ise rezil olmuştum!
Aceleyle çantamdan telefonu çıkartıp sesini susturdum. Hoca ile göz göze geldiğimizde bana hâlâ gülümseyerek bakıyordu.
“Özür dilerim, tamamen aklımdan çıkmış ve annemde sanırım klasik ilk gün nasıl geçti sorusunu sormak için heyecandan biraz erken davranmış…”
Aklıma gelen en mantıklı açıklamayı yapmıştım, ikna edip etmediğim konusunda tereddüt etmek üzereydim ki gülümsemesi iyice yüzüne yayılarak bana baktı:
“İstersen dışarıda konuşabilirsin. Anneleri bekletmeye gelmez. Ben de bugün zaten sizi daha fazla tutmayacağım.”
Teşekkür ederek çantamı da alıp sınıftan dışarıya çıktım ve içimde tuttuğum nefesi büyük bir rahatlık ile gerisin geriye verdim. Biraz boş mideme yanımda bulunan atıştırmalıklardan atarken zaman geçmişti. İçerideki öğrenciler dışarıya tek tek çıkıyorlardı. Şeker kutusuna koyduğum ilaçlarımı ağzıma atmıştım ki bir çocuğun bana dikkatli şekilde baktığını fark ettim. Daha önce görüp görmediğimi düşündüm yine de daha önce görmediğimden ve tanışmadığımızdan emindim. Aldırış etmedim ve su şişesini ağzıma götürerek ilaçlarımı yuttum.
İLAHİ BAKIŞ AÇISIYLA:
Alin’i nereden tanıdığını en sonunda hatırlamıştı Ertuğrul, onu Göktuğ’un konserinde ve daha sonrasında Hayat bahçesinde Göktuğ’un yanında görmüştü. Kız arkadaşı olduklarını da bir yerden duyduğunu anımsıyordu ancak ne kadar doğru bir dedikoduydu emin değildi. Her şeye rağmen Göktuğ’un numarasını çevirdi ve telefonu kulağına götürdü. Alin ise ilaçlarını aldıktan sonra yerinden kalkmış ve okulun dışına çıkmıştı. Bugün başka dersi yoktu ve normal şartlarda da dersi dört saatten biraz daha uzun sürmeliydi.
Telefonun ucundan ‘Alo’ sesi gelince Ertuğrul daldığı noktadan kendini çekti.
“Merhaba, nasılsın Göktuğ?”
“İyiyim Ertuğrul, sen nasılsın görüşmeyeli? Uzun zamandır denk gelemiyoruz baş başa.”
“Doğru söylüyorsun. Bir gün buluşma ayarlayıp otursak çok güzel olur gerçekten.”
“En kısa zamanda ayarlayalım da bunun için aramadın öyle değil mi?”
“Hayır, başka bir şey için aradım. Bilmiyorum belki ben karıştırmışımdır ancak senin yanında son zamanlarda sık sık gördüğüm bir kız ile yanı amfideydim bugün. Dersten telefonunun çaldığını söyleyerek çıktı ancak ondan kısa süre sonrada biz çıkmamıza rağmen telefonla da konuşmuyordu. Kız arkadaşın olduğu söylentisi de kulağıma gelince haber vermek istedim. Sanırım aynı bölümdeyiz.”
“Evet, doğru duymuşsun kendisi sevgilim, haber verdiğin için teşekkür ederim.”
“Ne demek! Her zaman. Bu arada kendisiyle konuşursan geçmiş olsun dileklerimi iletir misin?”
“Ne için?”
Göktuğ biraz şaşırmıştı, hatta anlam verememişti çünkü hatırladı kadarıyla Alin hasta değildi ve bir gecede de hasta olma ihtimali yoktur diye düşündü.
“Az önce küçük yuvarlak bir kutunun içinden birkaç hap çıkartıp yuttu. Hasta sanırım, havalar çok hızlı değişti herkeste salgın var bu sıralar. Dikkat ediyor da olabilir kendisine tabii, ben direkt hasta diye düşünmüştüm ama olsa sen bilirdin.”
Göktuğ bir şeyleri kafasında birleştirmeye çalışsa da henüz yapamıyordu. Alin’in ondan bir şeyler gizlediğinin farkındaydı ancak bunun ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Üzerine düşünse de bunun bir faydası olmuyordu, Göktuğ sadece düşündüğüyle kalıyordu. Yine de afalladığını Ertuğrul’a belli etmedi.
“Evet, doğru, vitamin alıyordu sanırım önlem olarak. Benim de tamamen aklımdan çıkmış.”
“Benim hatam, ben kendim kendime iyi bakmadığım için insanlarında kendisine hasta olmadan bakacağına pek ihtimal vermiyorum.”
Göktuğ bir şeylerin cevabını Alin’in izlendiğinden bir haberken bulabileceğini düşünerek Ertuğrul’dan bir şey rica etmeye karar vermişti.
“Ertuğrul senden bir şey istesem yapar mısın?”
“Tabii ki, ne istersen söyle.”
“Alin’i gizlice takip eder misin? Yani tamamen göz kulak olabilmek için. Oradan kimseyi tanımıyor çünkü ve senden ricam bunu fark ettirme lütfen eğer fark ederse bana çok kızacaktır. Beni de tanıdığını sakın bilmesin. Olur mu? Bunu benim için yapar mısın?”
“Lafı bile olmaz tabii ki de yaparım. O halde bundan sonra Alin okuldayken bana emanet.”
Göktuğ teşekkür etmiş ve bir gün görüşmek için sözleşerek telefonu kapatmışlardı. Göktuğ bunun iyi bir rastlantı olduğunu düşünerek Alin’deki tuhaf hareketleri bu şekilde kaynağına inerek anlayabileceğini umut ediyordu, içinden bir ses böyle söylüyordu. Derste de aynı şeyi yapmıştı, telefonu çalmış ve apar topar çıkmıştı ama bu sefer biriyle görüşmeye de gitmemiş sınıfın önünde oturmuştu. Bir terlik vardı, oturmayan bir şey vardı ve Göktuğ bunun farkındaydı.
“Bir şeyler saklıyorsun Alin, ne ve neden bilmiyorum ama… Öğreneceğim.”