Düşünmeden söylediğim bir yalanın devamını getirmek zorundaydım artık. Bun yapmaktan başka çarem yoktu ancak bunu sonradan fark etmiştim. Söylerken bunun farkında bile değildim ancak söyledikten sonra kısa süre düşününce ayaküstü yerinde bir yalan söylediğimi ve neredeyse tam isabet ettirdiğimi anlamıştım. Tartışmalar sürmüş, kimse altta kalmamak adına birbirine arka arkaya darbe indirmişti. Göktuğ ve Asel arasındaki yaylar iyice gerilmişti. Sarp ise Yeliz ile ufaktan ufağa tartışmaya başlamıştı. Asel daha fazla durmamıştı stüdyoda, durmak için sebeplerini de tüketmişti üstelik. Kendini savunacak pek bir yeri de kalmamıştı, kalmış olsa bile beyniyle onları bulup diline dökecek halde değildi. Göz bebeklerinin hayal kırıklığı ile solduğunun ve omuzlarının çöktüğünün ben bile farkındaydım. Göktuğ dahi o gittikten sonra olabildiğince üzüldüğünü belli etmek istemese de üzülmüştü. Her ne olursa olsun uzun ilişki yaşadığı eski sevgilisiydi, üzülmesi gayet normaldi.
Yeliz ise Sarp ile daha fazla tartışmamak adına ve benimle aynı ortamda bulunmamak adına Asel’in arkasından çok geçmeden o da çıkmıştı. Üçümüz yalnız kaldığımızda olayın şokunda olduğumuz için belli bir süre konuşmadık, sessizleşti birden odanın içi. Kapının zilinin sesi çaldığında Sarp büyük bir bıkkınlıkla oturduğu yerden kalktı.
“Ersan ve Selin gelmiş olmalı.”
Bitkin halde yürürken kurmuştu cümlesini. Adeta göz kapakları cansızlaştığını vurguluyor gibiydi. Kimse kendini iyi hissetmiyordu. Afallamıştık adeta olanların karşısında. Benim ise Göktuğ ile konuşmam gerekiyordu.
“Seninle yalnız konuşabilir miyiz?”
“Elbette.”
Kendine biraz olsun gelmeye çalışırken, diğerleri geldiğinde özel konuştuğumuzu anlasınlar diye diğer küçük odaya girmiş ve yatağın üzerine oturmuştuk. Göktuğ, sigara paketinden bir tane sigara çıkartmış ve yakmıştı. Nefesini içine çekip geri çıkarttığında odanın içi biraz olsun dumanlanmıştı bile. Çok geciktirmeden konuşmaya başladım.
“Orada söylediğim şeyden dolayı üzgünüm ancak başka çarem yoktu. Selin’in bu şekilde davranmasına artık dayanamadım. Çok fazla suçlayıcı konuşuyordu. Hem sana karşı hem de bana karşı çok acımasız davrandı, üstelik bunu kendi hataları göz önünde olmasına rağmen yaptı. Kendime haksızlık yapıldığını düşündüğüm için ağzımı tutamadım özür dilerim.”
“Önemli değil, sorun etme. Yaptığın şeylere ya da söylediklerine sinirlenip kızmadım. İyi bile yapmış olabilirsin. Ödeştik böylece. Ben seni kurtardım eski sevgilinden, sen de beni.”
Biraz tebessüm etmeyi başarabilmiştik ikimizde. Ersan ve Selin’in geldiklerini Selin’in hiddetlenen sesini duyduğum anda anlamıştım. Gözlerimi bıkkınlık içinde kapattım o an ve bunun nedenini Göktuğ anlamış gibi gülümsedi. Gülümserken dudaklarını kapattığı için sigara dumanı seyrek şekilde burun deliklerinden çıkıyordu.
“Neye gülüyorsun şimdi?”
“Selin’in bu halleri bir tek beni yoruyor sanıyordum. Ersan hiç şikâyet etmez çünkü. Bu hallerine en çok katlanan da doğal olarak Ersan ama o hiç ağzını açıp Selin ile ilgili olumsuz bir şey söylemez. Nasıl katlanıyor anlamıyordum bu yüzden de acaba sorun bende mi diye düşünmeye başlamıştım. Acaba ben mi tahammülsüz bir insandım diye kendime çok yüklendim bu konuda bir zaman. Sana bakılırsa ben de sorun yokmuş, fazla sabırlı olan kişi Ersan’mış meğer.”
Haklıydı, Ersan fazla sabırlı bir arkadaşımızdı. Kolay şekilde hiçbir şeye sinirlenmez, gülüşü yüzünden eksik olmazdı. Olumsuz tüm durumların içinden kendisine mutlu olabileceğini bildiği bir durumu cımbızla bile çekere alır ve dile getirmekten çekinmezdi. Bu huyu genelde bizi de aniden mutlu ederdi. Bardağın dolu tarafına bakmayı çok iyi bilirdi ve o tarafı gördüğünde bunu insanlara da göstermekten asla çekinmezdi. Bu yüzden grubun en neşelisi oydu ve bundan kimse hiçbir zaman şikâyet etmezdi.
“Ersan’ın bu huyu sayesinde ilişkileri uzun sürüyor sanırım ne dersin?”
“Buna eminim işte, Selin’in fevriliğine ve sinir seviyesine kalsa bu ilişki çoktan yokuş aşağıya yuvarlanmıştı.”
“Birbirlerini tamamlıyorlar, bu güzel bir şey. Selin için seviniyorum diyebilirim. Ailesel sorunlarının arasında böyle bir sıcaklığı bulmak her insana nasip olmaz. O ise bunu Ersan’da buldu. İkisi de birbirinin hayatına iyi geliyor ve birbirlerinin hayatında hangi parça eksik ise adeta o parçayı tamamlıyorlar.”
“Selin, çok sinirlenmiş olmalı. Yeliz’e karşı zaten kalın duvarları vardı artık tamamen ondan nefret etmek için geçerli sebepleri oldu. Bazen bunları düşününce ve Selin’in sinirlenme seviyesini düşününce Asel ve Yeliz’in nasıl hâlâ hayatta olduğuna hayret ediyorum doğrusu.”
“Eski sevgilini en yakın arkadaşlarından biri öldürse üzülmeyecekmişsin gibi konuşuyorsun?”
“Üzülürüm elbette ama yas tutacağımı sanmıyorum ve Selin’in de kendini bir hücreye tıktıracağını sanmıyorum. O çene ile her mahkeme de haklılığını savunup beraat edebilecek potansiyeli üzerinde taşıyor.”
“Doğru söylüyorsun.”
Bir süre daha sessizleştik. İkimizde konuşmuyorduk çünkü her şeyin ötesinde ikimizde başımıza gelenlerden oldukça rahatsızdık ve üzüntü duyuyorduk. İşin içinden nasıl çıkacağımı önceden sadece ben bilmiyordum ancak şimdi Göktuğ’da bilmiyordu tüm bu karmaşıklığın içinden kendisini nasıl sıyıracağını.
İlaçlarımı içmiş olmanın ve ardından bu olayın gerçekleşmesinden memnundum, ilaçlarımın erken saatlerde olmasından hiç bu kadar memnuniyet duymamıştım hatta. Şuan buna sevinsem de başka bir olay içimi yiyip kemiriyordu. Asel buradan giderken öyle büyük bir öfke ile çıkmıştı ki içime yerleşen ve gerçekleşmesinin yüksek olasılıklar taşıdığı olayın ne olduğunu anlamak biraz zamanımı almıştı. Şimdi anlayabiliyordum benim gerçekleşmesinin yüksek olduğu hangi olayın bu dengi korkuttuğunu.
Asel, Doruk’u bulur ve onunla irtibata geçip şuana kadar olan tüm olayların yalan olduğunu söylerse diye içten içe endişeleniyordum. Göktuğ’da bunu görmüş olacak ki elini dizimin üzerinde tuttuğum elimin üzerine koydu yavaşça ve gözlerimin içine bakıp ne olduğunu söylememi ister gibi baktı. Endişemi ona söylesem bir şey olmazdı, nasıl olsa bu işte sonuna kadar birlikte olmak zorundaydık artık ve geri de dönemezdik. Çok büyük adımlar atmamıştık ancak çok iddialı şekilde yalanlar söyleyerek yürümüştük.
“Belki saçma gelebilir ancak ben Asel’in Doruk ile bir şekilde irtibata geçmesinden yana endişe duyuyorum. Bana çok sinirlendi üstelik sana da çok sinirlendi yani ya bu öfkesi onu bu duruma iterse. Doruk, bunların yalan olduğunu öğrenirse artık biz gerçek olduğunu ne kadar vurgulamış olursak olalım asla inanmayacaktır. Zaten en başından beri şüpheleri yüzünden bırakmamak konusunda ısrarcı davranıyordu. Öğrenirse ondan kurtulma ihtimalim adeta masal olur.”
“Sen kendini endişelendirmek konusunda eğitim falan almış olabilir misin?”
“Hayır, neden sordun ki?”
“Çünkü aklına gerçekleşmesini istemeyeceğin bütün kötü senaryoları en berbat halile getiriyorsun ve bundan vazgeçmiyorsun bile. İnsan biraz böyle durumlarda kendisini telkin yöntemiyle falan rahatlatır. Ne bileyim acaba meditasyona mı başlasan?”
“O kadar mı kötü durumdayım yani sence?”
“Yani bence diyerek bunu kısıtlamak pek doğru değil ama bencesini sorarsan bu durumunu kimse söylersen söyle sana meditasyona başlaman gerektiğini söylerdi diye düşünüyorum.”
Omzuna hafif bir yumruk atarak dalga geçtiğini anladığımı belli ettim. O da bunun arkasına gülümsemişti hatta kahkaha atmıştı. Halinden memnun gibiydi. Buna rağmen benim yüzümün okunuşunda bir endişe gördüğü için derin bir nefes alıp konuşmaya ve beni her şeyin güzel olacağına ikna etmeye çalışmaya başladı.
“Bak, tamam haklısın. Endişelerinde oldukça haklısın ancak böyle sürekli kötü şeyleri düşünerek kendine iyilik yaptığını pek söyleyemem Alin. Hem kendini bu duruma biraz şartlamışta oluyorsun diyebilirim sanırım. Kendini biraz serbest bırakmanı önermek zorunda hissediyorum artık hatta kendini biraz bana da bırakabilirsin. Müzik dinle, yürüyüş yap ama bunları yaparken sorunlarına çözüm üretmek için çabalama. Kendine ayırdığın zaman zarfına da bunları sığdırma artık. Kendine zarar verdiğini söylememe gerek var mı?”
Bana biraz daha yaklaştı ve iki elimi de iki elinin arkasına aldı. Başparmağı ile ellerimin üzerini okşarken içim giderek bir hoş oluyordu. Gözlerinin içine bakmayı sürdürdüm çünkü o gözlerimin içine bakarak konuşmaktan geri kalmıyordu asla.
“Bazı şeyleri kontrol edemezsin Alin. Bir başkasının sana karşı olan sevgisini, öfkesini, özenme duygusunu, kıskançlığını, kabullenişini… Bir başkasının sana karşı olan doğal duygularını kontrol edemezsin. Onlar yalnızca sana karşı bir şeyler hisseden insanlar istediği sürece değişirler. O yüzden bir şeylerin üzerine düşünmeyi bırak özelikle de bunlar senin iraden dışında gelişen durumlarsa üzerinde durmana pek gerek yok. Bu yalnızca aklını meşgul eder ve etrafında olan güzel şeyleri görmene engel olur. Bu kötülüğü kendine yapma.”
Söylediklerine hak verdiğimi belli etmek için kafamı olumlu şekilde salladım. Başımı eliyle göğsüne doğru çekmesine izin verdim. Başım göğsüne yaslanırken halimden memnundum. Kollarının içinde olmaktan her zaman memnundum, kalp atışlarını duyacak şekilde göğsüne yakın olmaktan her zaman çok memnundum. İçime biri huzur depoluyor gibi hissediyordum. Adeta dalgalı denizlerim durgunlaşıyor, sakinleşiyordum.
“İyi hissetmene ihtiyacım var Alin. İyi hissettiğinde iyileşiyor gibi hissediyorum.”
“Bana her sarıldığında iyileşiyorum. Bunun ne olduğunu bilmiyorum ve ben ilk kez birine sarılmanın bir tedavi yöntemi olabileceğini görüyorum. Tuhaf ve tedirgin edici…”
Bir şeyler söylemek için nefes almıştı, göğüs kafesi kabarmıştı ancak söylemesine fırsat kalmadan odanın kapısı ani şekilde açılınca ikimizde birbirimizden ayrılmış ve kapıya doğru bakmıştık.
“Cilveleşme toplantınız bittiyse odadan çıkarsanız eğer sizinle konuşmamız ve bize anlatmanız gereken şeyler olduğunu düşünüyorum sevgili belası başımızdan eksik olmayan çifte kumrular.”
Göz devirmiştik Göktuğ ve ben de birbirimize bakarak. Selin ise bunu görünce hayret edercesine iki kolunu yanlara doğru açmış ve sızlanmaya başlamıştı.
“Tabi canım ben suçluyum, bana göz devirin tabii tabii.”
“Selin, bugün burada o kadar çok insan bağırdı ve yüksek sesle konuştu ki! Lütfen bak lütfen diyorum bağırma canım arkadaşım. Çıldıracağım aksi halde!”
Kapıdan ikimiz beraber çıkarken Ersan koltuklardan birine oturmuş bize alkış tutuyordu.
“Hiç alaya alma konuyu gerçekten sinir tepemde. Resmen azar yedim bugün beni hiç tanımayan birinden. Neymiş efendim ben şımarıkmışım ve Doruk’u Göktuğ’a yakınlaşmak için kullanmışım. Birinin beni bu denli sevmesi çok güzel bir şeymiş.”
“Ona tabii güzel gelir bu durum! İkisi de takıntılı şekilde davranıyor çünkü hoşlandığı kişilere karşı. Delirmişler resmen! Hayır, bir de ev falan basmaya başladılar!”
Selin benim arkamdan beni destekler gibi cümleler kurunca Selin’in sinirinin her zaman yormadığını fark etmiştim. Size karşı yönlendirmediyse öfkesini bu sizi pek etkilemiyordu.
“Benim anlamadığım siz neden yalanın üstüne bir yalan daha eklediniz?”
Sarp şaşırarak bize bu soruyu sormuştu ama sorunun asıl muhatabı bendim. Yalanı kimseye sormadan tek başıma ben söylemiştim. Açıklamasını yapmakta bana düşmüştü.
“Yeliz, Asel’e bunun yalan bir birliktelik olduğunu söylemiş evet ve Asel buna bile nasıl öfkeliydi görmediniz mi? Eğer ona bunu söylemek yerine onu sakinleştirmeye çalışsaydım bile Doruk’u bulup ona her şeyi anlatma ihtimali beni çok tedirgin etti ve bende böyle bir yalan söyledim ona.”
“Aslında yalan üstüne yalan söylememişsin bir nevi yalanını bir başka yalan söyleyerek gerçeğe döndürmüşsün gibi… Bu şuan beynimi düşünmekten dolayı acıtsa da üzerinde durmayacağım ama emin ol en doru kararı vermişsin.”
“Yani şimdi sizi Asel de gerçekten sevgili diye biliyor öyle mi?”
Selin ve Ersan arka arkaya konuşmuşlardı. Ben de onaylayarak kafamı sallamıştım. Ancak içimde hâlâ süregelen endişeyi dile getirmeliydim.
“Yine de bunun bir numara olduğunu anlarsa Doruk’a gider diye endişeliyim. Hatta öfkesinden hemen şuan da bile Doruk’u bulup olanları anlatsa Doruk o saatten sonra ne yaparsak yapalım bu ilişkinin gerçekliğine inanmaz ve benim de peşimi bırakmaktan tamamen vazgeçer.”
“Artık anlayacağını hatta Asel’in de üsteleyeceğini sanmıyorum o yüzden içiniz rahat olabilir. Büyük ihtimalle ikinizde birbirinizi eski sevgililerinizden kurtardınız…”
YELİZ’DEN…
Asel’i sakinleşmesi için arabayı durdurmasını söyledikten sonra arabadan indirmiştim. Çıkmaz sokağın sonuna arabayı en sonunda çekmiş ve arabadan inince gördüğü tüm çöplere tekme atmaya başlamıştı. Aptallığına acıyarak baktım ve konuşmaya başladım.
“İnandın mı yani yalanlarına?”
Biraz daha etraftaki çöpleri tekmeledikten sonra beni duymuş olacak ki sonunda yüzüne gelen saçların arasından gözleri beni buldu.
“Neyden bahsediyorsun sen?”
“Gerçekten sevgili değiller elbette! Sen orayı basmasaydın bunu söyleyemeyeceklerdi bile ama sen aptallık edip orayı bastın ve onlarda bunun bir oyun olmadığını söylediler. Hiç akıllıca davranmıyorsun Asel hem de hiç!”
Ne yapması gerektiğini hâlâ anlamadığını belli eden bomboş gözler ile bana bakıyordu. Ben de daha fazla uzatmadan açıkladım.
“Doruk’u bulup bunları ona anlatmak varken ve daha detaylı konuşmak varken sen ne yaptın? Gittin evlerini bastın ve onların sana karşı savunma yapıp seni kandırmasına ayrıca da Doruk gidip onlara hesap sorduğunda ise sana söyledikleri sözün arkasına sığınabilecekler artık. Bunu yapmamalıydın!”
Biraz olsun bana hak vermişti ve bunu düşünmenin sevinciyle sinsi bir gülümseme yüzüne yayılıyordu adeta.
“Sen böyle şeyleri akıl eder miydin Yeliz Hanım?”
“Ben akıl ederim de sen pek düşünemiyorsun sanırım. Hadi düşünemiyorsun gelecek hamleni mahvetmezsin bari. Son günlerde iyice aptallık ediyorsun, kendini topla biraz artık.”
Omuz silkti.
“Zamanını bekle, erken yaptığın herkes boşa gidiyor şuan. Kazanacak iken kaybediyorsun…”
“Bekleyelim bakalım. Doruk Bey ile tanışmak için sabırsızlanıyorum…”