4. Keça Be Şerm

2429 Words
Maral’ın dilinden, Ağamın karısına öfke duyamam, haddime değil. Yaptığı şımarıklık da olsa ayıplamak bana düşmez. Karısı olmayı kabul etmiyorum dese de ağam onu kendine seçmiş. Soyu soyundan devam etsin istiyorsa bir bildiği vardır. Aşiret benim dölsüz olduğumu kabullendi zaten. Üzerime gelecek kuma için sabırsızlanıyor herkes ama korkusundan ağzını açıp ağama bir şey diyemiyorlar. Bu eve gelin geldiğimde resmi muamele için yaşım tutmuyordu. İki sene sonra hala bir torun veremeyince daye beni sokağa atmaya kalktı. Ağam, nedenini bilmesem de bana çok merhametlidir. Annesinin ettiğini görünce “karıma dokunan annem de olsa cezasını çeker” deyip eve nikah memuru getirdi. Ben sokağa atılmanın korkusuyla kıvranırken birden resmi nikahlı, ağamın soyuna malına ortak oluverdim. İtiraz edeceğim vakit “benim kimseyi hayatıma alacağım yok, öldükten sonra en azından malımı bırakacağım biri oldu fena mı” dedi. O kendine ölümü yakıştırınca beni bir ağlama tuttu. Ağamı ne tabuta ne mezara yakıştıramadıkça önce ben öleyim diye dua ettim. O ölürse ben de yaşayacak sebep bulamam. Ben öyle salya sümük ağlamaya başlayınca ağam önce sinirlendi sonra elimde olmadığını fark edip saçlarımı okşadı. Nasıl cesaret ettim bilmiyorum o anda fırlayıp kollarımı beline sardım, başımı da göğsüne yaslayıverdim. “Sen ölme ağam, ne olur ölme” diye yalvarırken beni bedeninden sıyırıp atacak diye korkuyordum bir yandan. Aynı odanın içinde, aynı yatağın üzerinde nefeslerimiz birbirine karışa karışa uyuyorduk iki senedir ama ilk gece bekaretimi aldıktan sonra bir kez bile birbirimize değmemiştik. Aklım, kalbim çocukluktan yeni yeni çıkıyordu. Cılız kollarımın arkadan güçlükle kavuştuğu gövdesine sarılmak, kulağımın altındaki kalp atışlarını duymak bu dünyada yaşadığın en güzel şeydi. Oysa bir ağaç kütüğüne sarılsam belki daha çok tepki verirdi bana. Hiç bir şey yapmayıp, hiç bir şey demeden öylece beklediğinde onu ne kadar rahatsız ettiğimi fark edip hızlıca çekildim bedeninden. O günden beri sanki bedeninde bir mıknatıs var da beni kendine çekiyor gibi. Yanlışlıkla çarpışsak ya da eli elime dokunsa kalbim yerinden çıkacak oluyor. Bayramdan bayrama elini öpüyorum, o da küçük bir çocuk gibi saçlarımı okşuyor. Keşke senede iki değil de daha çok bayram olsa. Senelik bayram sayısını arttıramayınca yeni bahane arayışına girdim. Liseyi açıktan bitirdim, koş ağanın eline yapış. Üniversite sınavında istediğim dereceyi yaptım, yine koş. Bir yerden sonra kendimi kurtarmak için başladığım okuma işi amaç değil ağama yanaşmak için bahanem oldu. Ders çalışmaktan gözlerim ağrıdıkça aklıma “aferin” deyip saçlarımı okşayışını getirdim. Ama şimdi.. Ama şimdi ağam benim açlığını çektiğim o kısacık dokunuşlardan çok daha fazlasını bir kadına vermek isterken kadın “istemem” diyor. Üstelik bunu ağama ben söyleyecekmişim. Haşa! Nasıl derim senin istediğin seni istemiyor diye.. Ağamın gözünden üzüntü görmeye dayanamam ki. Hoş gözlerine baktığım da yok, ama yine de yapamam ben. Nasıl edeceğimi düşüne düşüne odamızın önüne geldim. Ağamla ikimizin odası da artık boynu bükük kalacaktı besbelli. Yan tarafta gerçek karısı varken gelip yanımda uyuyacak değil. Gözümden firar eden iki damlayı sesi soluğu çıkmayan bu kapının acısına saydıktan sonra yüzümü kurulayıp elimi kapının kulpuna attım. “Buke!” Hayır olsun inşallah! Hanım ağam beni sokağa atmaya çalıştığı günden beri gelini saymadığından hiç böyle seslenmezdi. Şaşırdım ama belli etmeden seslendiği yöne döndüm. “Buyur daye.” Bastonunu yere vura vura yanıma yaklaştı. Kaşının ucu ile yan tarafımdaki odayı işaret edip otoriter sesi ile konuştu. “Yeni gelini hamama getir, ben de bir göreyim endamını. Abdestini tamam aldığına şahit olayım. Mukadder buna bir şey öğretmemiştir, çatımın altında cenabet dolanmasın.” Yakamı bağrımı parçalayıp kaçmak istiyorum buradan. Ağamın gerçek karısı olmadığımı sadece ikimiz biliyoruz. Gerçek kumasını gerdeğe hazırlamak nerede görülmüş de benden bekliyor? Acıma hiç mi saygısı yok? Belki merhamet gelir diyerek ellerine kapandım. “Daye, ben bağ evine gideyim izin ver ne olur. Kurban olayım gözümle görmeyi gönlüm kaldırmıyor..” “Destur de keça xelke!” Lafımı kesip elinden öyle bir savurdu ki beni, neye uğradığımı şaşırdım. O arada her zamanki gibi el kızı da oluvermiştim. Aşağıda “ocağımıza incir ağacı diker” dediği kadın için şimdi beni hırpalıyordu. “Oğlum senin yüzünden senelerdir evlat hasreti çekiyor. Kusurunu bilip sevineceğine huzursuzluk mu çıkarıyorsun?” Öyle ya dölsüzüm ben. Ellerimi önüme bağlayıp başımı bile kaldırmadan bekledim, hanım ağam da yolunu bu kattaki odasına çevirdi. Odalarda banyo var ama konak eski olduğu için ayrı bir hamam yapmışlar zamanında. Kış aylarında kemiklerime iyi geliyor deyip haftada bir kazanını yaktırıyor. Evlenmeyi bile kabul etmeyen kadına ben nasıl “kaynanan seni hamamda görecekmiş” diyeyim. Ne yapacağımı bilmez halde oyalanmayı bırakıp odanın kapısını araladım. Ağam beni görünce odaya gelmemi bekliyormuş gibi hemen konuşmaya başladı. “Geldin mi Xezale min.” Bir de bu söz var tabi. Daye beni hırpalamasın diye sadece onun yanında diyordu ceylanım diye, şimdi dili alıştığı için hep söylüyor. Numaradan söylediğini bilsem de, onun için hiç bir anlamı olmadığını bilsem de elimde değil bir hoş oluyorum. Ancak bir sevgilinin, sevdiğine söyleyeceği şu söz ağamın dilinde abı hayat şerbetine benziyor. Ben de zavallı bir dilenci gibi her damlasına muhtaç bekliyorum. İçeri girdiğimde ağam belinde havlu banyodan çıkıyordu. Hala sular sızan gövdesinden gözlerimi kaçırıp başımı önüme eğdim. Yeni karısı, hatta tek karısı için hazırlanması daha bir ağırıma gitmişti. “Geldim ağam.” “Misafirin ihtiyaçları ile ilgilendin mi?” Bir anlığına yüzüne bakıp tekrar eğdim başımı. “Ağam, misafir sizinle konuşmak istiyormuş.” Hay aklımı seveyim. Şimdi ağam sorsun, sevdiği de söylesin. Aralarında benim işim yok. “Tamam, bana bir takım elbise çıkar sonra da misafirin odasına tepsi yolla. İki kişilik olsun.” Acı acı iç çekecekken son anda kendimi kontrol edip başımla onayladım ama gözlerim kontrolümden çıkıp yine ıslanmışlardı. Görmesin diye çabucak giyinme odasına attım kendimi. Düğünlere layık füme bir takım çıkarıp içine de siyah gömlek seçtim. Gelini hazırlamam desem ne fayda, damadı ellerimle giydiriyordum. Giyisi odasından çıktığımda hala hafifçe uzun saçlarını kurulayan ağamın sırtında boğumlanmış kaslarına bakmadan kıyafetleri yatağın üzerine serdim. Ağam benden çekinmeden yanımda giyinir, soyunur. Bir kadın olarak bile görmediğinden rahatsız olacağımı da hesap edemiyor, hoş ben de rahatsız olmuyorum. Sadece bazen canım tenine dokunmayı istiyor. Sertliğini sadece tahmin edebildiğim boğumlarını parmak uçlarımla da keşfetmek arzusu dayanılmaz oluyor. Öyle zamanlarda bir iş bulup kendimi dışarı atıyorum. Şimdi ise bahaneye ihtiyacım yok. Ağam karısıyla ona kahvaltı hazırlayayım diye kendisi git dedi zaten. Halbuki şimdiye kadar hep beraber yapardık kahvaltıyı. Sofralarımızın da boynunun bükük kalacağını fark ettiğimde hızlıca arkamı dönüp hızlıca odadan çıktım. İki damla daha bunu fırsat bilip yanağımdan süzüldü. Sofraların da sesi soluğu çıkmaz, bu iki damlayı da onların acısına farz ettim. Ben alt kattaki mutfağa girdiğimde Asiye çoktan tabakları doldurmuştu. “Hanımım!” Senin ne derdin var Asiye, sen neden beni bekler gibisin? “Ne oldu, sıkıntı mı var Asiye abla?” “Sofrayı nereye kurayım diyecektim.” Neden gözlerim dolup duruyor! Çalışanlara üzgün yüzümü göstermek hakkım değil ki. “Sofra kurma asiye abla, iki kişilik bir tepsi yap, ben götüreceğim. Daye hamam yakılsın dedi, sen onunla ilgilen. ” Asiye abla tepsiyi ağamla bana zannederek çabucak doldurdu. “Sen zahmet etme hanımın, ben odanıza çıkarırım.” Bizim odamız mı kaldı ki abla... Ne hale kaldığımı görmesin diye hızlıca tuttuğu tepsiyi yüklenip arkamı döndüm. “Sen söylediğimi yap, yeter.” Nereye kadar gizleyeceğim ağamın yeni karısı ile odasında yediğini, benimki de çocukluk. Yanağımı omuzuma eğip iyice kuruladıktan sonra merdivenleri hızlıca tırmandım, ağam da giyinmeyi bitirmiş odamızdan çıkıyordu. Gözlerine bakmaktan kaçınarak hürmetle gülümsedim. “Kahvaltınız hazır ağam.” Keşke elimden alıp kendi götürse diye düşünürken yan odanın kapısını tıklamadan açarak bana yol verdi. Nikahları yok ama kadını çıplak görmekten çekinmiyor demek ki. Usul usul açık tuttuğu kapıdan geçerken omzum göğsüne değdi, tam az evvel göz yaşımı sildiğim yerden. Onun kokusu bana, benim göz yaşım ona bulandı. Aramıza bir kadın girmemiş olsa kalbim mutlulukla çıldırırdı aslında ama şimdi atmaya küsmüş gibi öylece duruyordu. Başımı kaldırıp normalde boş olduğu için haftanın iki günü silip süpürttüğüm odaya baktım. Kadın gözükmese de keskin parfüm kokusu her yeri kaplamıştı. Hızlı adımlarla ilerleyip tepsiyi köşedeki sehpaya bıraktığımda ağam da benimle gelip sehpanın yanındaki koltuğa oturdu. Kadını görmeden çıkabileceğime sevinerek ağama “afiyet olsun” deyip arkamı döndüm. Çok değil iki adım sonra kurtulacaktım ki odanın banyo kapısı aralandı. Gözüm kör olsaydı da bedenine el havlusunu sarmış, çırılçıplak kadının ağama bakarken gülüşünü görmeseydim. “Ooo hasretime dayanamadın demek?” Nasıl da cilve akıyordu sesinden. Ben onun yanında kadın mıydım ki.. Özellerine daha fazla dahil olmamak için arkama bile bakmadan kaçtım odadan. Hem ağamın vereceği cevabı duymaya da henüz hazır değildim. Bu konağın avlusu aşklarına, boy boy çocuklarına şahit olacaktı yakında. Kim bilir belki o güne kadar ben ölmüş gitmiş olurum. -*- Lale’nin dilinden, “Konuşacaklarım var demişsin.” Hizmetçi koşarak odayı terk ettiğinde konuşma işini onun uydurduğunu tahmin ettim. Neyse böylesi daha iyi oldu zaten konuşmamız gerekiyordu. Üzerimdeki havlu dansöz kıyafetinden daha açık değildi o yüzden hiç bedenimi saklama derdine girmeden karşısına geçip ayak ayak üstüne attım. Zaten yaralı yüz de bana değil odanın ortasındaki boşluğa bakıyordu. Ağzıma tepsiden bir parça peynir alıp attım ama tadı iğrençti. Suratımı buruştururken bir yandan da sordum. “Senin konuşacağın konu yok mu?” Sesim tuhaf çıkınca nihayet yüzüme baktı. “Yok.” Delirmiş olmalıydı. “Nasıl yok yaaa! Fikrimi sormadan evleneceğiz diyorsun. Ben daha senin adını bile bilmiyorum.” Bir an afalladıktan sonra yüzündeki keskin ifade alaylı bir hal aldı. “Yaralı yüz diyorsun ya yetmez mi, gerisini imamdan öğrenirsin.” Bu kez afallayan ben oldum. Onu ben kendi içimden söylemiyor muymuşum? Nereden duyduğunu merak etsem de çok takılmadım. Alınganlık edeceği bir durumda değildik. Ağzıma bu kez zeytinden atıp umursamazca konuştum. “Bunları geçelim. Ben evlenmem hele imamla falan hiç işim olmaz.” Beni taklit eder gibi ağzını doldurup arkasına yaslandı. “Senden bir çocuk alacağım var. Ben ikimizin de zevk alacağı şekilde olsun istiyorum. Yumurtalıklarını söktürüp de yapabilirim. Tercih senin.” İyice saçmalamıştı artık. Bedenimi kesip biçmesine izin vereceğimi sanıyorsa yanılıyordu. Hızla ayağa fırladım. “SEN MANYAK MISIN! NE ÇOCUĞU NE ALACAĞ..” Benden daha hızla ayaklanıp bir hareketi ile yatağın üzerine savurdu. Havlum neredeyse açılacaktı, hızlıca toparladım. Üzerime doğru gelirken alaylı bir şekil alan siması korkunç gözüküyordu. “Vazgeçtim, imamı beklemeye gerek yok. İlk günahım olmayacak nasılsa.” Gömleğinin zaten ilk ikisi açık olan düğmelerine uzanırken dirseklerim üzerinde doğrulup geri geri kaçmaya çalıştım. “Hayır! Yapamazsın. İzin vermiyorum.” Gömleğinin açık düğmelerine bir tane daha ekleyip konuştu. “Sana seçeneğin olduğunu düşündüren ne?” Beni pavyondan kaçırdığında ona ilişki teklif etmiştim ama şimdi fena halde korkuyorum. Sanki bir kez evet dersem çocuğum olmasa da bir daha buradan kurtulamayacakmışım gibi hissediyorum. “Reglim!” Zaten ağırdan aldığı soyunma işini bıraktı ama ne dediğimi anlamışa da benzemiyordu. Daha açıklayıcı olsun diye konuşmaya devam ettim. “Hastayım hasta! Kanıyorum.” Daha nasıl söyleyeceğimi bilmesem de boş boş bakmaya devam etti. “Dükkan kapalı.” Galiba birşeyler anlamış olacak ki boş bakmayı keserek dudaklarını araladı. “Yalan söylüyorsun. Dün gece yatalım diyen sendin.” Evet yalan söylüyordum. Kullandığım hormonlu spiral sayesinde regl gibi şeylerle uğraşmıyordum. Cevap bekler gibi suratıma bakmaya devam edince omuzlarımı çektim. “Müşteriler için böyle şeyler fark etmiyor.” Pis bir şey görmüş gibi suratını ekşittikten sonra arkasını dönerek kalktığı koltuğa oturdu. “En son kiminle yattın?” Ben de toparlanıp yatakta oturur hale geçtim. “Kimliklerini sormuyordum.” Elini alnına çıkarıp sıkıntıyla sıvazladıktan sonra tekrar yüzüme baktı. “En son ne zaman biriyle oldun?” Yan yan ilerleyip ayaklarımı yataktan sarkıttım. Sorularına düzgün cevap verirsem belki benimle derdi ne öğrenebilirdim. “Son iki haftadır dansözlüğe geçmiştim. Patrondan başkası olmadı.” Dizinin üzerindeki yumruğunu sıkarken öfkeyle konuştu. “O adam sana dokunuyor muydu?” Az evvel beni ilişkiye zorlamaya kalkışan kendisi değildi sanki. “Niye kızıyorsun, müşteriye sunacağı hizmeti önce kendisinin denemes..” “YETER!” Lafımı kesip ayağa fırlayınca yine karşısında küçücük kaldım. “SEN FAHİŞEDEĞİLSİN! ŞÖYLE KONUŞUP DURMA KARŞIMDA!” Yoo. Basbaya da fahişeydim. Yani hapisten kaçtıktan sonraki işim buydu. Öfkesi dinsin diye alttan almak için konuştum. “ Tamam, sakin olur musun. Sordun diye söyledim. Hayatta kalmak istiyorsam yapmam gerekiyordu.” Gözünde bir şeyler kırılır gibi oldu. Benden intikam mı almak istiyor, beni kullanıp birilerinden mi, derdi ne öğrenmeyi çok istiyordum. “Seni oraya gönderenlere de ayrıca soracağım hesabını.” Galiba derdi benimle değildi. Yataktan kayarak ayaklanıp karşısına dikildim. Griye çalan gözleri şimdi buğulu bakıyordu. “Nereden tanıyorsun beni, kimim ben senin için?” O da benim açık yeşil gözlerime baktı bir müddet. Sanki tanıdık bir şeyler arıyordu. “Çocuğumu doğurup intikamımı aldıracak kişisin. Bu kadarını bilsen yeter.” Yine başa dönünce sinirlenerek omzuna bir yumruk attım. “SENİN DERDİN NE HA! DERDİN NE!” Ne yumruğumdan ne isyanımdan etkilenmişe benzemiyordu. O sakin kaldıkça daha da öfkelenerek göğsünden ittim. “Kuluçka makinesi miyim ben, damızlık ineklere mi benziy...” Birden kollarımda kavrayıp bedenimi kendisine yasladı. Güçlü parmaklarını, canımın yanmasına aldırmadan etime batırırken karşısında ne kadar aciz olduğumu fark ettim. Benim ona karşı hiç bir şansım yokken çok bile tahammül etmişti belki. Göğsüm biraz korku biraz heyecan yüzünden hızla inip kalkarken şimdi ne olacak meraktan ölüyordum. “Ateşle oynama keça be şerm!” Böyle bilmediğim kelimelerle konuşunca gözüme daha bir seksi gözükmesi normal değildi. Şu an bana sövüyor bile olabilirdi çünkü ama ben ne zaman öpecek diye düşünmekten başka bir şey yapmıyordum. Hafif hafif parmak uçlarımda yükselip yüzlerimizi yaklaştırdığımda bedenimi hızla kendinden koparıp arkaya itti. “Rahat dur dedim!” Çok sertti bana karşı, çok katıydı. Karşısında bütün dengem alt üst oluyordu. Reddedilmekten gelen öfkeyle çıkıştım. “Az evvel bana zorla sahip olmakla tehdit eden sen değil miydin. Ne olacaksa olsun bitsin işte buradayım.” Dengesizliğim karşısına şaşırmışa benziyordu. “Lan sen demin müsait değilim demedin mi?” Hiç umursamadan omuzlarımı çektim. “Yalandı.” Bu kadar kolay itiraf ettiğimde iyice afalladı. “Şimdi niye doğrusunu söylüyorsun?” Beni etkiliyorsun, canım seni istiyor diyemeyeceğim için bir yalan daha attım. “S.ersen belki şu sinirin geçer, neler olduğunu bana da söylersin diye düşündüm.” Mantıklı gelmiş olacak ki inanmışa benziyordu, ve biraz da üzülmüşe tabi. “Bu kadar basit mi senin için bedenini kullanmak, ahlak duygun hiç mi yok?” Kahkaha atacaktım neredeyse, son anda tuttum. Beni nereden aldığını inatla unutuyordu. Ona bu kez mutlu olacağı bir cevap vermek istedim. Varsın beni mağdur zannetsin. “Zaten pavyonda bekaretimi kaybettim çoktan. Artık bir önemi kalmadı.” Gözünde bir şeyler bu kez kırılmadı, tuz buz oldu sanki. Fahişelik etmem onu sahiden üzüyor olmalıydı. “Tamam, o günler geride kaldı artık. Kimse sana zorla dokunamaz.” Söylediği hoşuma gidince bir adım yaklaşıp bu kez itmek için değil okşamak için avuç içlerimi göğsüne yerleştirdim. Zaten sert olan bedeni taş gibi kasılmıştı. “Ama az evvel sen...” Tepkisiz bakınca birden aydınlanmış hissederek geri çekildim. “Blöf yapıyordun!” Bu kez dudağının ucu hafifçe kıvrıldı. Yaralı yüze de bak sen, benimle dalga geçmiş. “Yemeğini ye.” Ben hala o ufacık gülüşü sindirmeye çalışırken odayı terk etti. Hala hiç bir şey öğrenemesem de içimden bir his yaralı yüzün yanında o kadar da sıkılmayacağımı söylüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD