Terfi ettiğimden beri birkaç gün geçmişti. Kutlamayla annem ilgileniyordu. Hazırlıklar o kadar iyi gidiyordu ki size anlatamam. Sanırsınız birinin doğum günüydü. Hatta birinin nişan töreni olduğunu bile düşünebilirdiniz. Eminim ki kutlama için hazırlanan şaşalı mekânı görseydiniz, buna sadece bir kutlama demezdiniz. Kendinizi bir düğündeymiş gibi hissetmeniz işten bile değildi. Annem olayı biraz daha abartsaydı, kapıların arkasından bir gelinle damadın çıkması, sanırım sizi şaşırtmazdı.
Hazırlıklar o kadar hoşuma gitmişti ki hiçbir konuda kusur bulamıyordum. Aslında annemin görücü usulü bir şekilde beni biriyle tanıştırmak istemesine çok bozulmuştum. Bu yüzden içimden ondan uzak durmak geliyordu. Hatta buralardan kaçıp gitmek istiyordum. Bir yandan da kutlamayla ilgili yaptıklarına bakıyordum. O kadar güzel bir iş çıkarmıştı ki gösterdiği çaba karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Her şey o kadar güzeldi ki ona kızamıyordum.
Terfiden sonra bulutların üzerinde uçmuştum. Şimdiyse bu mutluluk gölgelenmiş gibiydi. Yeniden o ruh haline dönmek istiyordum. Çünkü şu an pek iyi hissettiğimi söyleyemeyecektim. Sebebiyse kesinlikle görücü usulü bir randevuya gitmem için annemin hazırlık yapmasıydı.
Hissettiklerimi nasıl anlatabilirdim ki? Siz biriyle normal bir şekilde tanışırsınız. Bu tanışma siz işteyken, okuldayken veya hayatın herhangi bir anındayken yaşanabilir. Hatta bazı klişeler bile tanışmanıza sebep olabilir. Örneğin çarpışarak karşılaşmışsınızdır veya asansörde kalmışsınızdır. Klişeleri zorlayacak olursak yaz dizilerindeki gibi bir holding sahibinin yanında çalışmaya başlamışsınızdır.
Bir şekilde patronunuza karşı bir şeyler hissedebilirsiniz. Rastgele çarpıştığınız kişi yeni komşunuz çıkabilir. Kaldığınız asansörden sizi kurtaran kişi çalışmaya yeni başlamış bir iş arkadaşınız olabilir. Öğle yemeği yemeğe gittiğiniz restoranda çalışan bir garson hayatınızın aşkı olabilir. Arabanız bozulduğunda size yardıma gelen bir çekici ustası size hayatı sorgulatabilir. Yemek yapmayı çok iyi bilen bir aşçı kalbinize giden yolu bulmuş olabilir.
Güzel bir kadın başınızı döndürebilir. Yakışıklı bir adam kalp ritminizi bozabilir. Bad girl veya bad boy insanlar ilgi alanınıza girebilir. Güzel, çirkin, yakışıklı, uzun veya kısa boylu, zengin veya fakir, iyi kalpli veya korkunç birisi…
Toplumun her kesiminden insanlar ilginizi çekebilir. Eğer karşılıklı bir hoşlanma hissettiyseniz, romantik bir randevuya çıkarsınız. Ancak bunun kararını siz verirsiniz, bir başkası değil. Hiç tanımadığım ve hoşlanmadığım bir adamla akşam yemeğine çıkmamı bekleyen anneme kırgın olmamın sebebi, bunun kararını benim değil de onun vermiş olmasıydı.
Müjgan Teyze ve annemin görüşmemi istedikleri adam belki dünyanın en iyi insanıydı. En yakışıklı, en zengin, en çalışkan diye uzayıp giden bir listedeki bütün “enler”e sahip olabilirdi. Ancak onu tanımıyordum. Beni o adama çekecek hisler henüz oluşmamıştı. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Bu yüzden bu yemeğe çıkmak zorlama bir iş olacaktı. Başkalarının benim adıma kararlar almasından nefret ediyordum. Bu kişi annem olsa bile.
Kendimi pek toparlayabildiğimi söyleyemezdim. Çoğu zaman kötüydüm. Sanki biraz ihanete uğramış gibi hissediyordum. Bu sebeple kutlama havasına girmem mümkün olmamıştı. Akşama kutlamaya gidecektim. Fakat ruh gibiydim. Annemle konuşmam gerektiğini düşünerek aşağı indim.
Geçen sefer moralimi bozan konuşmaya annem terastayken kulak misafiri olmuştum. O sırada annem Müjgan Teyze ile telefonda konuşuyordu. Belki ilk başta beni ilgilendirmiyordu, dinlememeliydim. Ancak sonra benden bahsedilince gidememiştim ve bu konuşmadan da hiç hoşlanmamıştım. Annemin görücü usulü bir şekilde biriyle tanışmamı istemesi çok sinir bozucuydu.
Odama döndüğümde bir uçak mühendisi olan Alpay’ı araştırmıştım. Annemin ve Müjgan Teyze’nin sosyal medya hesaplarında öyle biri yoktu. Çevremizde havacılık sektöründe çalışan birileri olduğundan emin değildim. Soyadını bilmeden bulabileceğimi de sanmıyordum. Yani Alpay’ı bulmak, bir çıkmaz sokaktan kaçmaya çalışmak kadar imkansızdı. Bu yüzden araştırmayı bırakmıştım.
Annemin çalışma odasına gelmiştim ki Müjgan Teyze’nin sesini duyup duraksadım. Geçen geceyi hatırlayarak bir dejavu yaşadım. Lakin bu sefer Müjgan Teyze’nin sesini gayet net bir şekilde duyabiliyordum. Çünkü o buradaydı.
Onlara yakalanma riskini göze alamadım. Annemin çalışma odasının kapısı hafif aralıktı. Kapının dışında bekleyerek onları dinlemeye koyuldum. Yanlarına gidemezdim. Ben yanlarındayken asla konuşmazlardı. Ben de merak ettiklerimi öğrenemezdim. Bu riske atabileceğim bir şey değildi. Ne planlıyorlardı öğrenmeliydim.
Müjgan Teyze ahlar vahlar ederek bir şeyler anlatıyordu. Ne dediğini tam olarak anladığımı söyleyemezdim. Laf arasında şöyle efendi çocuk, böyle hoş çocuk, yok çok yakışıklı, yok çok düzgün gibi şeyler demeye başladı. Tabii ki kimden bahsettiğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Alpay efendiden bahsediyorlardı.
“Görüyor musun başımıza geleni Nevra?”
Anneme ne dertler yakınıyordu bu kadın? Annemin arkadaşları içinde en sevdiğim insanlardan biri olan Müjgan Teyze, an itibariyle en sevdiğim arkadaşlar listesinde sert bir düşüşe geçmişti. Benden habersiz arkamdan ne işler çeviriyordu bunlar? Bu adamı annemin aklına sokan da oydu. Yoksa annem nereden tanıyacaktı Alpay efendiyi?
“İlk defa bir işe kalkıştık, onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık.”
Annemi bu kadar dertlendiren neydi şimdi? İkisi de ateş almış da tutuşmuş gibiydiler. Benim hayatım üzerinde planlar yapabileceklerini sanıyorlardı? Bu ne cüret?
Konuşmanın devamında Alpay efendinin ağabeyinden ve annesinden söz etmişlerdi. Oktay adında bir ağabeyi vardı ve onun yurtdışında çalıştığını öğrenmiştim. Annesinin Müjgan Teyze ile birbirlerini tanıdıklarını anlamıştım. Bu durumda Müjgan Teyze Alpay efendiyi de tanıyordu.
Müjgan Teyze eteğindeki taşları dökmeye devam etti.
“Konuyu Mehtap’a açtığımda bir duraksadı. “Olmaz öyle şey. Oğluma evlen artık diyemem ben. Şu yaşa gelmiş, evleneceği kızı kendi bulur. Karşısına birini çıkarıp ben bu kızla evlenmeni istiyorum, diye nasıl derim.” dedi. Sonra da “Hem kızın gönlü var mı, o razı olacak mı?” diye sordu. Hiç oralı olmadı anlayacağın.”
Bahsettikleri Mehtap Hanım sanırım Alpay efendinin annesiydi. Annemle Müjgan Teyze’den daha makul birine benzediği aşikardı. Şu an sanırım Mehtap Hanım’ı annemden daha çok seviyordum.
“Keşke bu işe hiç kalkışmasaydık. Ben dedim. Hem Didem de buna razı olmaz. Bana düşman kesilir.”
Annemin sesinden yüzünün düştüğünü anlamıştım. Gerçekleri böyle güzel bir şekilde idrak edince ne tatlı oluyordu benim canım anneciğim. Birkaç gündür gölgelenen mutluluğum tekrar aydınlığa kavuşmuştu. Sırıtmaktan neredeyse ağzım kulaklarıma varmak üzereydi. Bana böyle güzel haberlerle gelin.
Müjgan Teyze az önceki ruh halinden bir an için sıyrıldı. Kendileri için kötü, benim için iyi haberler veren kadın şimdi başka telden çalıyordu. Felaket tellallığı mı yapmaya başlamıştı, yoksa bana mı öyle geliyordu?
“İlk başlarda Mehtap bu işe hiç yanaşmadı, ama sonra gönlü buraya kayar gibi oldu. Alpay’la konuşacağını söyledi.”
Ne? Ne diyordu bu kadın? Şimdi yüzü düşen bendim. Anında suratım asılmıştı. Felaket tellalı, nasıl haberler veriyordu öyle? Hele Mehtap Hanım deyip bağrımıza bastığımız kuyruklu cadıya ne demeli? Bütün kaynana adayları mı böyle sinir bozucu olur?
Annem görebildiğim kadarıyla gözlerini kocaman açmış, Müjgan Teyze’yi dinliyordu. Benim yüzümden düşen bin parçayken, annemin yüzünde nasıl güller açabilirdi? Hain. Koynumda anne diye yılan beslemişim.
“Oğlan ne dedi bu işe?”
Korkum an itibariyle tavan yaptı. Alpay efendi, efendilikten kişiye geçiş yapmıştı. Alpay kişisinin ne dediğini merak ediyordum. Onu paramparça edecektim. Daha önce planladığım gibi Didem Kaya usulü az biraz gözyaşı olayı artık tarih olmuştu. Merhametimin kırıntılarını bile bulamayacaktı. Onu korkular içinde bırakacaktım, dehşet kuyusunda boğacaktım, vahşet çukuruna gömecektim. O bitmişti. O artık bir ölüydü. Yaşarken öldürecektim onu. Hayattayken mezara girecekti. Üzerine toprak atarken hiç acımayacaktım. Derisini yüzsem yeriydi. İçimden “Bittin sen Alpay kişisi.” dedim. Onu mahvedecektim.
Müjgan Teyze sesini biraz alçaltmıştı. Ruh hastası, ne diyordu?
“Oğlan annesini dinler belki dedim. Lakin biraz inat çıktı. “Kızı tanımam etmem. Kimdir necidir, neyin nesidir bilmem. Böyle iş mi olur?” demiş. Tanımadığı bir kızla yemeğe çıkmayacağını söylemiş. “Hakkında hiçbir şey bilmiyorum, yanlış bir umuda kapılmasın.” falan deyince biraz yanlış yaptık diye düşündüm. Oğlanın bu işte gönlü yok. Didem’in de razı olmayacağı açık. O yüzden bence başlamadan vazgeçelim. Didem’e de hiç bahsetmeyelim.”
Ha şöyle. Ağzın bal yesin. Bana bunlarla gelin. Alpay kişisi yeniden efendiliğe terfi etti. Bu tavrından dolayı onu alnından öpebilirdim. Tebrik edilecek, eli sıkılacak insanmış. Bu devirde görücü usulü evlenmek kaldı mı yahu? Daha ismini yeni öğrendim, cismini bile görmüş değildim. Yani bu öve öve bitiremedikleri adam ne kadar düzgün biri olabilirdi ki? Üstelik yakışıklılığını bir göklere çıkarmadıkları kalmıştı.
Annem, “Kutlamaya gelmeyecek o zaman.” dedi.
Ben “Yok, daha neler?” diye düşündüm. Hem benimle tanışmak istemeyecek, bir de üstüne benim kutlamama mı gelecekti? Hayatta olmazdı.
Annemler onun gelmesini tanışmamız için istiyorlardı, biliyorum. Bir sorun bakalım, ben bunu istiyor muydum? Tabii ki de hayır. Onun düşünceleri beni zerre kadar ilgilendirmiyordu.
Müjgan Teyze “Cık.” dedi. “Alpay, “Kızı tanımıyorum. Yemeğe çıkmayacağım. Evleneceğim kızı kendim bulurum. Bir daha bu işe karışma anne.” demiş. Oğlan böyle deyince daha ne yapalım biz. Belli ki ikisinin de gönlü olmayacaktı. Didem’e hiç bu konudan bahsetme. Konu açılmadan öylece kapansın gitsin.”
“İyi, tamam. Böylesi daha iyi. Didem’le konuşmaya çekiniyordum zaten. Bari gideyim de hazırlıkların bittiğini söyleyeyim kızıma. Kutlama diye ölüyordu. Hazırlansın bari.”
Ağzım tekrar kulaklarıma varmak üzereydi. Annemle Müjgan Teyze burada kendi dertlerine yansınlar, ben de onlar beni görmeden evvel buradan gideyim. Kimse ile tanışmak zorunda kalmayacağım, kimse kutlamamı mahvetmeyecek. Gün benim günüm. Başımdaki bela bana değmeden teğet geçmişti. Bunu da atlattım neyse ki.
Alpay efendiyi yerin dibine gömmem gerekmeyecekti. O halde bütün enerjimi rakiplerime çevirebilir ve var gücümle onlara saldırabilirdim. Beni zor durumda bırakmaya çalışmak neymiş görürdü onlar. Bittiniz siz.
Savulun. Didem Kaya geliyor. Bütün düşmanlarımı, pardon rakiplerimi mahvetmeye geliyorum.