5. Bölüm

1506 Words
Akşama kadar ailemle vakit geçirdikten sonra eve dönme zamanı gelmişti. Gülsüm anne aramış ve şoför gönderdiğini söylemişti. Aslında gecede burada kalırım diye düşünsem de bir şey dememiştim. Annem Gülsüm annenin gönderdiği hediyelerden gayet memnun kalmış olacak ki müsait olduğunuz bir gün bizde gelelim demişti. Korna sesiyle hepsiyle vedalaşıp evden çıktım. "Buyrun hanımağam" diyerek arabanın kapısını açan adama uzaylı görmüş gibi baktım. Bana mı demişti o hanımağam diye? Allahım bu kulaklarım daha neler duyacaktı? Arabaya bindikten sonra "Ezo hanım demeniz yeterli, hanımağa demezseniz sevinirim" dediğim de "Peki Ezo hanımağam, şey yani Ezo hanım" dediğin de gülümsedim sadece. İsminin Muharrem olduğunu öğrendiğim adamla konağa gelene kadar sohbet ettim. Aslında biraz merak ettiğim şeyleri öğrenmek için alttan, alttan sorular sormuş olabilirim. "Aslında Miran ağam çok iyi birisiydi, Şerwan ağayla çok zıttı. Miran ağam aksa, Şerwan ağa karaydı. Yıllarca hiç anlaşamadılar, hele birde abisi Baran öldükten sonra bu anlaşamamazlık daha da arttı. Benden duymuş olmayın ama Baran ağa son nefesinde bile kardeşine Şerwan'dan uzak durmasını söyledi. Ama işte kader tam tersini yaptı, Miran ağamı şimdi sadece Şerwan ağa sakinleştiriyor, o olmazsa ortalığı yerle bir ediyor." diyerek aslın da merak ettiğim bir çok şeyi sormadan anlatmıştı bile. Konağa geldiğimizde arabadan indiğimde ise "Bir yere gitmek istediğinizde, yada bir şeye ihtiyacınız olursa seve, seve yardım ederim hanımağam" dediğin de ağzını tutarak "Ağız alışkanlığı Ezo hanım" dediğin de sadece gülümsedim. Konağın içine girer, girmez sanki gelmemi bekliyorlarmış gibi bismillah demeden laf sokmalar başlamıştı "Oo bu saatte nereden geliyorsun?" diyen Havva'ya cevap vermek yerine yanından sessizce geçerek merdivenlere doğru yönelmiştim ki kolumdan tutarak "Havva sana bir şey sordu, cevap ver çabuk" "Bilmesi gereken bir şey olsaydı cevap verirdim. Cevap vermediğime göre bilmesine gerek yok" dediğim anda yüzüme inen tokatla bir anda ne olduğunu şaşırdım. "Seni çok şımartmışlar ama, ben seni adam etmesini bilirim" diyen Perçem ana tekrar vurmak için elini kaldırmıştı ki ne zaman geldiğini görmediğim Gülsüm anne elini tutarak "Adam olmayandan adamlık öğrenilmez Perçem. Sakın bir daha aynı hataya düşeyim deme kırarım o elini" diyerek vurmasını engellemişti. "Sen geç odana kızım, yemek yemediysen Züleyha getirsin odana?" "Teşekkür ederim.. Ben tokum" diyerek merdivenlerden yukarı çıktım. Yüzüm ateş gibi yanıyordu, pis cadının eli nasıl ağırsa sanki yüzümden kıvılcımlar çıkıyor gibiydi. Yine gelir gelmez tüm enerjimi sömürdüler. Oysaki mutlu bir şekilde gelmiştim. Babamın çocukça küslüğü son bulmuş, ve hep birlikte mutlu bir gün geçirmiştik. Odanın içine girdiğim de sessizce kapıyı açarak diğer odaya geçtim. Tüm odaların kapısı yatak odasına açıldığı için Miran uyuyorsa uyandırmak istemedim. Miran'ın saat kavramı yoktu resmen, ne zaman uyuyup, ne zaman uyandığı belli olmuyordu. Odaya girip aynanın karşısına geçtiğimde yüzümün kızardığını gördüm, resmen parmakların izi yüzüme çıkmıştı. Aynadaki halime baktıkça ağlamaya başladım. Tüm mutluluklarım böyle kısa ve sonu kötü mü bitecekti benim? Kime ne yapmıştım da neyin cezasıydı bu? Sadece gerek duymadığım için cevap vermedim. Benim nereden geldiğim Havva'yı ne ilgilendiriyordu, gitsin kocasını takip etsin. Yok çok istiyorsa kuması Dicle'y le uğraşsın. Zaten geldiğim günden beri sürekli bir birlerini yiyip duruyorlar. Ama mümkünse benimle uğraşmasın, eğer ben uğraşmaya başlarsan o zaman görürlerdi. Sessiz, sakin biriydim hep. Kolay, kolay sinirlenmeyen biriyim, ama sinirlendiğim zaman da korksunlardı benden. Percem cadısının yaptığı bu iki olmuştu, bence sınırlarımı zorlamaya başlıyor. Büyük dedikce sanki daha çok üstüme gelmeye başlıyor gibiydi. Yüzümü gördükçe sinirlendiğim için aynayı bırakıp kendimi koltuğa bıraktım. Gözlerimi kapatıp geçmiş güzel günleri düşünmeye başladım, bu benim sakinleşmek için yaptığım şeydi. Yaşadığım güzel anları düşünüp, tekrar yaşıyor gibi hissetmek hep iyi geliyordu. "Yüzüne ne oldu senin" diye kulağımın dibinde bağıran sesle gözlerimi açtığımda Miran'la göz, göze geldik. Hangi ara gelmişti? dibime kadar girmiş ve ben fark etmemişim bile. "Yüzüne diyorum ne oldu, cevap versene?" "Bir şey olmadı, Percem cadısı vurdu" diyerek konuştum. Sanki bilse bir şey yapacak diye düşündüm. Bugün herkesin benden cevap alası gelmişti sanırım. "Sen nereden biliyorsun Perçem'in cadı olduğunu? Sana damı abim söyledi, onun bir cadı olduğunu?" diyen Miran'ın yüz ifadesi o kadar endişeliydi ki neden böyle diye düşünmedim değil. Bazı anlar gelip bir şeyler konuşmaya çalışıyordu, alışmıştım buna. Ama anlamadığım hep bu konuşmaların sonunda krize giriyordu. Bugün bir tokat daha kaldıramayacağım için Miran'la çok fazla muhatap olmak istemediğim için kısa cevap vererek "Hayır kimse söylemedi." "Yalan söylüyorsun, abim kesin seni de uyarmıştır. Perçem ve Şerwan abim ikisi de kötü, hemde çok kötüler. Onlardan uzak dur olur mu?" dediğin de yüzüne baktım. Yüzünde korku vardı, acaba bir şey mi yapmışlardı? Ben bu aileden her şeyi beklerdim valla. "Bak abi... Bu benim karımmış çok güzel değil mi?" diyerek sanki yanında biri varmış gibi konuşmaya başlayan Miran'ı şaşkınlıkla izlemeye başladım. Benimle konuşmayı bırakmış ve bir anda yanında abisi varmış gibi konuşmaya başladı. İlk başlarda söylediklerini duysam da sonra sadece ağız hareketleriyle bir şeyler söylüyordu. Ayağa kalktı el, kol hareketleriyle bir şeyler anlatıyordu hareretli bir tartışma yapıyordu. Bir anda yere çöküp eliyle kulaklarını kapatarak bağırmaya başladı. "Kurtarın abimi!!! Kıymayın ona.. durun, yapmayın" diye. Yine krize girmiş ve ortalığı sesiyle inletmeye başlamıştı. İlk gelen Gülsüm anne olmuş ve Miran'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. "Anne!!!! bırak beni abimi kurtarmam lazım" diyerek annesini itince Gülsüm anne dengesini kaybedip yere düştü. Sesi duyan odaya girmişti. Ben Gülsüm anneyle ilgilenirken bir yandan da gözlerim Miran'ı takip ediyordu. Yine üç, dört kişi zor tutuyordu. Bu krizi diğerlerinden çok farklıydı, sanki bir yere gitmeye çalışıyor gibiydi. "Muharrem bırak beni abime gideceğim." "Sabah ben seni götüreceğim ağam şimdi olmaz, söz sabah götüreceğim" diyerek sakinleştirmeye çalışsa da Miran bozuk plak gibi hep aynı şeyleri söylüyordu. Amed baba geldiğin de "Baba!!! abimi öldürüyorlar kurtar onu" dediğin de hiç beklemediğim bir şey oldu. Amed baba Miran'a tokat atarak "Yeter artık rahat bırak oğlumun ruhunu, senin yüzünden yattığı yerde rahat etmiyor. Bıktım senin bu deliliğinden" dediğin de herkes film izliyor gibi olanları izliyordu. Odanın içinde gözlerimi gezdirdiğim de sanki tüm konak odanın içine dolmuştu. Üçlü cadı grubunun yüzünde mutluluk vardı, gerçekten bu olanlardan mutlu olmuş olamazlar değil mi? Önce Gülsüm annenin elinden tutarak kaldırıp koltuğa oturttum, Amed baba odadan çıkınca bu kez ben bağırdım " Herkes çıksın gitsin odamdan" Bence bu kadar tiyatro yeterdi. İzlemek yerine yardım etseler belki hiç bir şey böyle olmazdı. "Amına koyum bi uyutmadınız. Niye delirdi bu yine?" diyerek içeri giren Şerwan'a bi sen eksiktin demek istesem de sustum. Miran'ın yanına giderek sarıldı. "Ben geldim tamam kardeşim sakinleş" dediğin de Miran gerçekten de sakinleşmişti. Biraz önce üç, dört kişi tutamayan adam, ayakta durmakta zorlanıyor gibiydi. "Muharrem yatağına yatırın, sizde çıkın gidin lan ayımı oynuyor burada" dediğin de herkes tek, tek çıkmıştı. "Çok saol oğlum sen olmazan bizi dinleyeceği yoktu. Yine ne olduysa aklına abisi geldi" diyerek ağlamaya başlayan Gülsüm annenin yanına oturan Şerwan "Bende onun abisiyim, bunu bildiği için beni görünce sakinleşiyor" diyerek Gülsüm annenin elini tutmuştu. "Hadi kalk seni de odana götüreyim" diyerek ayağa kalkıp Gülsüm annenin koluna girerek odadan çıktılar. Biraz önce ana, baba günü olan oda bir anda bomboş kalmıştı. Ben yine neler yaşamıştım, neler oluyordu anlamakta güçlük çekiyorum. Beynim yanmıştı, kimsenin gerçek yüzünü göremiyorum. Geldiğim günden itibaren Şerwan'ı sevmeyen, onun kötü birisi olduğunu düşünürken şimdi gelip kardeşine sarılıp sakinleştirmişti. Hemde hiç kimsenin yapamadığını yaparak. Miran neden böyleydi sanırım en çok bunu merak ediyordum. Bu evde sürekli merak edilecek bir şey vardı sanırım. Şimdide abisi neden öldü ve Miran neden onun öldürüldüğünü düşünüyordu. Miran'ı öylece yatağın üzerine bırakıp gittikleri için hem pijamalarını giydirmeye çalışıyordum, hemde tüm bu olanların sebebini düşünüyordum. Gömleğini zorda olsa çıkarttıktan sonra sıra pantolonuna gelmişti, onuda çıkardıktan sonra giydirmeye çalışsam da olmadı. Maşallah öküz gibiydi kıçını kaldırıp da şortunu giydiremeyince boş ver baksırıyla uyusun diyerek bıraktım. Ama bu kezde sabahın köründe Züleyha gelirde onu öylece görür diyerek kalkıp kapıyı kitledim. Züleyha saolsun her sabah elinde kahvaltı tepsisiyle geliyordu. Kapıya bir kez vurup dalıyordu içeri. Hiç gel, yada müsait değiliz gibi cümle kuracağımızı düşünmüyordu. Onun yüzünden son zamanlarda alarm kuruyor ve o gelmeden koltuktan kalkıp yatağa geliyordum. Ne olursa olsun, kim olursa olsun ağzına laf vermek istemiyordum. Daha doğrusu bunu Seher yengem söylemişti. Siz evlisiniz deli bile olsa aynı yatakta yatıyor sansınlar, hayat bu ne olur, ne olmaz demişti. Tabi yengem daha neler demişti de onları söylemeye terbiyem müsade etmiyordu. Miran'ın üzerini örtüp yanına uzandım yorulmuştum, biraz dinlenir sonra yerime geçerim diye düşünürken uyuya kalacağımı bilemezdim. Sırtımda bir ağırlık hissiyle gözlerimi açtığımda yastıkla yüz, yüzeydik. Doğrulmaya çalışsam da olmadı, bende bu kez dönmeye çalışınca bu kezde Miran'la yüz yüze geldik. Sanırım o ağırlık Miran'ın koluydu ve ben birazdan kalkarım dediğim yatakta uyuya kalmıştım. Miran hala uyuyordu ve fark ettim ki çok fazla yakındık. Bir süre Miran'ı izledikten sonra Allahım işine karışmak gibi olmasın da aklını alacak başka kimse mi kalmadı da böyle yakışıklı birinin aklını aldın. Hayır yani aklı başında olsa milletin aklını başından alacak kadar yakışıklı adamın, böyle çatlak olması anlamsızdı. Belki de Rabbım bizi mi korudu acaba bu çok canlar yakacaktı diye? Allahım ben yine sabah, sabah neler saçmalıyordum. Allahım sen affet ama biraz haksızlık yapmışsın gibi geldi bana diyerek zorda olsa yataktan kalkmayı başardım. Biraz daha kalsam düşündüklerim yüzünden çarpılacaktım. Yataktan kalkıp bir kez daha Miran'a göz ucuyla bakayım derken gözüme çarpan şeyle "Yuhhh" dedim. Baksırından belli olan şeyine. Tamam erkeklerde sabah ereksiyonu denilen bir şey vardı ama, sanki bu biraz abartmış gibiydi. Ulan deli de olsa erkekti sonuçta, aklıma gelen düşünceleri gözlerimin önünden yok ederek duşa girdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD