Galipoğlu yalısı hiç olmadığı kadar sessizken elim çenemde pencereden dışarıya bakıyordum. Elif Hanım odasına kapanmış, Andaç Bey ise bir iş yemeğindeymiş. Oktay'ı ise bilmiyordum. Çokta merak etmiyordum açıkçası. Bu evde kafamın en rahat olduğu zamanı yaşıyordum.
Elimde ki kupayı dudaklarıma götürdüm ve kahveden bir yudum aldım. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ve hala yanıyordu. Son günlerde güldüğümü hatırlamıyordum. Sürekli ağlıyordum ve ben eskiden çok güzel gülerdim, sonra bir şeyler oldu bana gülmeyi unuttum.
Ellerimin arasında sıcacık duran kupayı pencerenin önüne bıraktım ve o sırada açılan kapı irkildim. Arkamı döndüğümde Oktay ile göz göze geldim. Odaya girip kapıyı arkadan kapattığında yutkundum. Boynunda emaneten duran kravatı çıkarıp koltuğun üzerine fırlattı ve bana doğru ilerledi. "Neredeydin bugün?" Dedi direk ve ben boğazımı temizledim. Büyük ihtimalle mahalleye gittiğimi biliyordu. Bu hesap sormanın başka bir açıklaması yoktu.
"Mahalleye gittim ve babamları düğüne çağırdım," dedim çokta yalan olmayan bir şeyi söylerken. "Babanları o şerefsizin dibinde mi çağırdın?" Dedi tiksinti ile. Eli cebine gitti ve buruşmuş fotoğraflarını önüme yere attı. Titreme Ada sakın titreme! Kendime temkinler verirken eğildim ve yerden buruşmuş fotoğrafı elime aldım. Biraz olsun düzeltebildiğimde fotoğrafı bizi gördüm. Alınlarımız birbirine dayalı fazlaca yakın duruyorduk. Bu yutkunmama sebep olurken gözlerimi ona çevirdim. "Sana dedim ki, onun yanında soluğu alırsan soluğunu keserim dedim! Benim soy ismimde benim çocuğumun katili ile fingirdeşiyorsun öyle mi?" Oktay üzerime doğru yürümeye başlayınca korku ile iki adım geri gittim onda da kapana kısıldım. Duvara dayanmıştım ve kaçacak yer yoktu. “Saçmalama," dedim korkuyla. "Yok öyle bir şey. Vedalaştık biz onunla sadece hepsi bu," dedim titreyen sesimle.
"Veda öpücüğü de verdiniz mi?" Dedi dalga geçerek ama gözlerinde alev yanan ateşler gördüğüme yemin edebilirdim. "Ben şimdi kimin soluğunu keseyim? Onun mu, yoksa senin mi?" Dedi Oktay kollarımdan tutup beni kendine çekerek. Onunla burun buruna geldiğimde kalkan mideme engel olamadım. "Yapma," dedim fısıldayarak. Kalbim korkudan yerinden çıkarken Oktay kollarımı daha da sıktı. "Soy ismimin altına imza attığın gün senin tüm özgürlüğünü benim ellerime verdiğinin kanıtıydı. Bu saatten sonra yapma dediğimi yaparsan olacaklardan ben sorumlu değilim," diye tıslayan Oktay çenemi avcunun arasına aldı ve sıktı canımı acıtmak ister gibi. "Yapamam mı sanıyorsun? Dene ve gör karıcım." Oktay beni kendine doğru daha çok çekti ve dudaklarıma kondurduğu öpücük ile gözlerimi sıkıca kapadım. Ağzıma gelen kusma isteği ile zorlukla onu kendimden ittim ve banyoya koşup klozetin önüne çöküp kusmaya başladım. Yaşadıklarımın ağırlığı gözümden yaş diye akarken odanın kapısı açılıp kapandı.
Taciz edilmiştim... Bunun adı düpedüz tacizdi!
Midem bulanıyordu. Kendimden de o pislikten de midem bulanıyordu.
Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken sırtımı fayansa dayadım yorgunlukla. Şuan evimde ve annemin dizinde olmalıydım. Burada karanlığın koynunda değil.
***
• Balın •
Bir türlü gözüme uyku girmezken evden getirdiğim eşyalarımın arasından yarım bıraktığım kitabımı ve üzerime şalımı alıp İpek teyzemin benim için hazırladığı misafir odasından çıktım. Kimseyi uyandırmamak için parmak uçlarımda yürürken merdivenlerden indim ve kitabı yemek masasına bırakıp temiz hava almak için bahçe kapısından arka bahçeye çıktım.
Gecenin karanlığında bana doğru yürüyen Alkın ile içimi bir ürperti aldı ve kollarımı göğsümde birleştirdim. O da beni beklemiyor olacak ki kısa bir an adımları durdu ve daha sonra gülümseyerek bana doğru geldi.
"Bal..." Dedi nahoş bir tınıda. İçimde ki kelebekler coşup kanat çırparken yutkundum. "Uyku mu tutmadı?" Dedi yanıma vardığında. Karşı karşıyaydık şimdi ve ikimizin de yüzünde hatırı sayılı bir gülümseme vardı. "Ben uykuyu tutmadım. Kafam biraz meşgul de," dedim iç çekerek. "Her şey çok güzel olacak biliyorsun değil mi? Ev meselesi de hallolacak ve kafenize de kavuşacaksınız," dedi Alkın neden uykumun kaçtığını tahmin ederken.
Yüzümde ki gülümseme büyürken kafamı sağ doğru yatırdım biraz. Bizim aramızda nasıl bir iletişim vardı bilmiyordum ama konuşmadan gözlerimiz ile birbirimizi anlıyorduk.
"Umutsuzdum ama sen söyledin ya tüm kaygım uçup gitti." Yavaş uç Balın adam da şok oldu. "O zaman ben her zaman söylerim sen kafana takma diye hiç bir şeyi..." İçim kıpır kıpır olurken boğazımı temizledim. "Sen niye uyanıksın?" dedim merakla. Asıl amacım konuyu değiştirmekti çünkü bu gidişle aşk itirafı yapabilirdim.
Adama abi derken nasıl bir anda aşkım diyecek kıvama gelmiştim onu da anlamadım.
"Ada'ya canım sıkıldı," dedi Alkın düşen yüzü ile. "Ters bir şeyler var ama tutup kolundan alamıyoruz onu..." Herkes bunda hem fikirdi zaten. "Ada neden mümkün olamayacak bir evlilik yaptı bilmiyorum ama boşuna olmadığını biliyorum. Elimizden şuan bir şey gelmez, tek yapabileceğimiz yanında olduğumuzu hissettirmemiz," dedim düşüncemi söyleyerek. "Ali Esat ile birlikte olduklarını biliyor muydun?" Dedi Alkın gözlerini kısarak. Benim gözlerim aksi gibi şaşkınlık ile büyürken boğazımı temizledim. "Nereden biliyorsun?" Alkın ellerini kot pantolonun cebine soktu ve kafasını iki yana salladı. "Ali Esat'ta Ada'nın neden o adamla evlendiğini biliyor," dedi Alkın emin bir ses ile. "Ada bugün eve geldiğinde Ali Esat her kelimesinde alaylı bir tepki takındı. “Biliyor ama susuyor. Niye susuyor ki? Hiç bir adam sevdiği kadın başka birinin elleri arasındayken rahat olmaz. Şimdiye kadar Ali Esat Ada'nın kolundan tutup buraya getirmesi lazımdı," dedi Alkın iç çekerek.
"Sen kızmadın mı onlara?" dedim safça. Kızmasını bekliyordum açıkçası. "Ada'nın çocukluktan bu yana Ali Esat'a tavırlarının farkındaydım ama üstünde çok durmadım. Görüyorum ki Ali Esat üstünde durmuş. İkisi de kardeşim ve ikisinin de kendi hayatları kızamam ama süründürmek isterdim," dedi gülerek. Onun gülmesi ile bende kıkırdadım. “Ben eminim ki Ada bize gelecek eninde sonunda ve onları süründürmek için hâlâ geç değil..."
"Tüm umudum bu yönde," dedi Alkın da ve aynı anda sessizce güldük. Onun yüzünde ki gülümse ciddileşirken benim de yüzümde ki gülümse soldu. "Çok saçma," dedi Alkın kendi kendine tekrar ediyormuş gibi. "Senin yavaş yavaş tüm benliğime sızman çok saçma..." Bu aşk itirafı mıydı?
Duyduğum itiraf ile yutkunurken gözlerimi ondan kaçırıp etrafta dolaştırdım. Utanmıştım ve hemen buradan kaçıp battaniyenin arasına saklanmalıydım. "Ben gideyim!" dedim hızla ve arkamı dönmüş gidecekken Alkın kolumdan tutup gitmemi engelledi ve beni kendisine doğru çevirip yaklaştı bana. Kalbim depara kalkarken gözlerim aşırı doz Alkın'dan kapandı. "Daha ne kadar kaçacaksın benden? Daha ne kadar inkâr edeceksin bunu?"
Tamam, asıl aşk itirafı buydu şimdi gönül rahatlığı ile bayılabilirim. Ne bayılması Balın artık cesaret vakti.
"İnkâr etmiyorum," diye fısıldadım ama gözlerimi açmaya cesaretim yoktu. "Senin alanına girdiğim de kendimi sana çekilirken buluyorum, bu çok korkutucu..."
"Bu çok büyüleyici bal..." Alkın ile aramda kısa bir sessizlik olurken cesaret edip gözlerimi aralayacaktım ki dudaklarımın üstünde hissettiğim baskı ile kendimi sıktım.
Beni öpüyordu... Elim ayağım buz keserken ne yapacağımı bilemeyerek kendimi sıktım. İçimde kanatlanan kelebekler kendini klonlayıp çoğalırken Alkın'ın baskı uygulayan dudaklarına daha fazla kayıtsız kalamadım ve titreyen ellerimi ensesine götürdüm.
Kendime orada bir yer bulurken Alkın'ın elleri belimde yer edindi ve beni daha çok kendine çekti. Zaman tam burada durabilirdi, ben burada ölmeye hazırdım. Alkın bir kaç saniyenin ardından benden uzaklaşırken gözlerim aralandı ve onunla göz göze geldim.
"Sana yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet 'can' kenarı olsun..." Cemal Süreyya'nın dizeleri tüm kalbimi ele geçirirken parmak uçlarımda yükselip dudağının kenarına bir öpücük kondurdum. "Her bal deyişin bende aşk diye geçiyor yapma çok fena tutulurum," dedim ve alnımı onun yanağına yasladım. "Her bal dediğim de anla ki sana hayatımın en güzel satırı diyorum bal..."
Sanırım tutulmama gerek kalmadı... Ben zaten bu adama evvelden beri tutulmuştum anlaması güç oldu...
***
• Ada •
Gecenin karanlığı yerini gün doğumuna bırakırken ben gözümde bir damla uyku olmadan sabahlamıştım. Dün gece Oktay odadan çıktıktan sonra ve ben bir süre ağladıktan sonra banyodan çıkmış ve oda da olan ikili koltukta oturup tüm yanlışları ve doğruları gözden geçirmiştim.
İki saate kalmadan Oktay odaya geldiğinde ise korkuyla oturduğum koltuğa sinmiştim. Tüm o zorla beni öpmeye çalıştığı an saniyesi saniyesine gözlerimin önüne gelirken içimi bir ürperti almıştı.
Hiç bir kadın bunu hak etmez. O kadar mide bulandırıcı bir andı ki o ama asıl midemi bulandıran o beni öptükten sonra düşen bir çocuğun anne diye ağlaması gibi benimde içten içe Ali Esat diye ağlamamdı. Ali Esat'ın dokunduğu tenime onun dokunması beni kendimden nefret etmeye yönlendiriyordu.
Oktay odaya girdikten sonra hiç bir şey olmamış, beni zorla öpmemiş gibi üzerini değiştirip yatağa yatmıştı rahatça ve uyuya kalmıştı. Ben ise bu oda da bana ait olan tek şey olan bu ikili koltukta sabahı yapmıştım. Güneş ışıkları odadan içeriye süzülürken kafamı yaslandığım dizlerimde kaldırdım ve hâlâ uyuyan Oktay'a nefret ile baktım. Bir daha bana dokunmaya kalkarsa ne pahasına olursa olsun onu öldürecektim.
Derin bir nefes aldım ve oturduğum yerden kalktım. Vücudum tüm gece hareketsiz oturduğum için tutulmuştu ve istemsizce yüzüm buruştu acıyla. Evimde yumuşacık yatağımda yatarken başka bir evde tüm vücudu kilitleyen bir ikili koltuğa kalacağım aklıma gelmezdi.
Ben kıyafet odasına doğru ilerledim ve kıyafetlerimin arasından çokta incelemeden bir kot ile kazak çıkarıp giydim. Odadan çıktığımda direk salona indim. Elif Hanım yalnız başıma salonda oturuyordu ve gözleri Ege'nin fotoğrafındaydı. Bu benim tüylerimi ürpertirken gözlerimi kaçırdım. Hiç girme Ada, yoksa yine itina ile sokulan lafları yiyeceksin. Arkamı dönmüş salondan çıkarken Elif Hanımın sesini duydum.
"Gelsene Ada..."
Gelmeyim derdim de şuan bu gerginliğin üzerine kimse ile bir daha gerilmek istemiyordum. Derin bir nefes aldım sabır edebileyim diye ve arkamı dönüp Elif Hanıma doğru ilerledim. Kollarımı göğsümde bağlayıp hemen karşısına oturduğum da gözlerini bana dikmişti. "Gelinliğine karar verdin mi?" Şuan sabahın köründe konu sahte düğünümde giyeceğim gelinliğim miydi cidden? Kafamı olumsuz anlamda salladım sadece. "Sadece bir kaç gün var gelinliği seçmen lazım artık," dedi Elif Hanım. Oğlunun ölümü üzerine evlendiğimiz için bize nefretle bakan ve laf sokan Elif Hanımdan sonra bu çok garip gelmişti.
Neden birden yüz seksen derece değişmişti böyle?
"Çok incelememe gerek yok bir tane alıp giyerim, "dedim umursamazca. Elif Hanımın gözleri üzerimde göz gezindi ve daha sonra dudağının kenarı kıvrıldı. “Cidden annene benziyorsun," dedi karşımda ki kadın. "Bende onu diyecektim," dedim kaşlarımı çatarak. "Annemlerle nereden tanışıyorsunuz?"
Elif Hanım kafasını iki yana salladı. "Okuldan dedik ya," dedi mırıldanarak ve önünde ki kahveden içti bir yudum. "İnanmadım ama," dedim bende. Tek kaşımın şüphe ile havaya kalktığına emindim. "Annene niye sormadın? Ya da babana sorsan daha iyi sonuçta asıl konumuz o," dedi Elif Hanım ve iç çekip kahvesinden yudumlamaya devam etti. "Şifreli konuşmayı bırakın artık, ne demek istiyorsunuz? Babana sor da ne demek? Benim babamın ne alakası olur sizinle?" dedim tepki ile. Kadının gözümün içine baka baka ima ile konuşması tüm sistemimi yerinden oynatmıştı.
"Babana sorarsan benimle olan alakasını, eskiden kendisinin sevgilisi olacak kadar yakın olduğumu ve annenin ne yapıp edip bizi ayırdığını anlatırdı... Belki."