Yağız'dan...
"Bekir, ben eve varmak üzereyim. Göktuğ ne yapıyor?"
"Abi çocuk susmuyor! Annem annem diyip diyip duruyor. Ne yapacağım abi?"
Derin nefes aldım. Bekir'in salaklığı beni deli ediyordu. "Hasta mısın oğlum? Çocuk tabii ki de annem diye ağlayacak. Bekir diye mi ağlamasını bekliyorsun hasta herif?"
"Abi niye sürekli bana kızıyorsun ya?"
"Kapat telefonu! Allah aşkına kapat!"
Telefonu yan koltuğa fırlatıp iyice gaza yüklendim. Benim karımı kaçırmak ne demekmiş görecekti o şerefsiz!
En son ki durağım lüks bir villanın önü oldu. Belimdeki silahı çıkarttığım gibi havaya bir kaç el ateş ettim. "Çık lan dışarı şerefsiz Poyraz!"
Umuyorum ki doğru yere gelmişimdir çünkü ne gelen vardı ne de dışarı çıkan...
"Çık lan dışarı! Kime diyorum it herif! Karımı geri ver!"
Gözlerimi etrafı tararken, villanın ne kadar şık olduğunu farkettim. Bu Poyraz ne ara böyle zengin olmuştu?
"Ne var lan Yağız?" sesiyle kafamı sağa çevirdim. Hedef aldığım adam tam karşımda duruyordu. Elleri cebinde, dik bir duruşla meydan okurcasına gözümün içine bakıyordu. Tek kaşını havaya kaldırmış, bir bacağı da öndeydi. "Niye geldin kanka?" Alay eder gibi sorduğu sorunun ardından yüzüne yumruk indirdim. Bunu çoktan haketmişti!
Denge kaybı yaşayarak sağa doğru savruldu. Kafası yere bakıyordu ve eliyle ağzını tutarak gülüyordu. Kahkaha atmaya başlayınca ben de devreler iyice yandı. "Lan niye gülüyorsun it!" dememle yakasından tutarak yüzünü yerden kaldırdım. İki taraftan kavradığım yakasıyla dudağının kenarından akan kana gözüm kaydı.
Hâlâ gülüyordu utanmaz! İyice silkeleyip, sertçe ileri doğru ittim. "Karım nerde lan!" diye haykırarak eve doğru gitmeye başladım. O sırada arkamdan bağıran adamı bile umursamadım.
"Hey hey! Evime böyle giremezsin! Kime diyorum Yağız!"
İçeri daldığım gibi her odayı baştan aşağı aramaya başladım. Dolaplara, banyolara... Kısacası her yere bakıyordum. "Çık evimden Yağız!"
Aşağıda ki bütün odaları gezdikten sonra merdivenlere yöneldim. Yukarıda ki ilk odadan da elim boş döndüm. İkinci odanın kapısını açmamla Doğa'nın güzel yüzünü görmem bir oldu. Elleri, ayakları ve ağzı bağlı şekilde sandalyede tutuluyordu.
"Doğa!" dememle uykusundan uyanarak bana baktı. Gözlerinin içi kan dolmuştu. "Doğa yetiştim sevgilim! Kurtardım seni, merak etme güzelim."
Yanına koşarak iplerini çözmeye başladım. "Bırak kadını! Benim evinden kimseyi çıkaramazsın Yağız bırak!"
"Seni s.kmeden kapa çeneni Poyraz!"
Doğayı çözdüğüm gibi kucağıma aldım. Zaten almamla bana sıkıca sarıldı. Kokusunu derin derin içime çekerken "Korkma! Sen sakın korkma Mavili. Ben burdayım... Ben burdayım ve artık seni bırakıp hiçbir yere gitmiyorum."
"Bırak Doğa'yı!" diyerek önümü kesti Poyraz. Kaç senelik dost demeyeceğim, sıkacağım cidden şuracıkta kafasına. "Çekil önümden Poyraz! Hesaplaşmamızı erkek erkeğe yapacağız! Kadınları bu işe sokmayacağız anladın mı?"
"Öyle mi diyorsun kanka? Ben de Doğa'yı, senin Dilan'ı altına aldığın gibi altıma alınca böyle sakin olabilecek misin acaba he?" demesiyle gözüm döndü. Doğa'yı kucağımdan yere bırakarak Poyraz'ın yanına doğru koştum.
Bu sefer ki kavga tek taraflı değildi. İkili kızışma yaşıyorduk. Bir ben vuruyordum bir de o. Zaten vura vura merdiven yanına kadar gitmiştik. "Senin o konuşan dilini keserim Poyraz!" diye bağırmamla kahkaha atarak güldü. "Kessene mahalle abisi! Yağız Alaca! Karısını karnında bebeğiyle evden dışarı atan Yağız Alaca! Kendi öz çocuğuna babalık edemeyen Yağız Alaca!" Son yumruğum havada kaldı.
Bu kadar bilgiye nasıl sahip olmuştu? "Niye durdun Yağız? Doğa orda, bak arkanda! Karın arkanda ama sen kimin yanındasın ha? Sen kiminle uyuyorsun, kiminle uyanıyorsun? Asıl şerefsiz, asıl pislik sensin lan!" demesiyle burnuma kafa attı. Acıyla ondan ayrılırken, burnumu tutan elimin kan içinde kaldığını gördüm.
"Ulan ben senin!" diyerek elimi yumruk yaptım ve suratına doğru salladım. Öyle kendimden geçmiştim ki, yumruğumun gücüyle "Dur!" diyerek araya atlayan Doğa dengesini kaybederek merdivenlerden aşağı yuvarlandı. Şaşkın bakışla yuvarlanan kadına bakarken, ne yaptığımın farkına bile varmamıştım.
Yumruğum... Yumruğum Doğa'ya denk gelmişti. Niye araya atlamıştı bu kadın? "Ne yaptın sen gerizekalı?"
Poyraz, Doğa'nın ardından koşarken, merdivenin sonunda baygın hâlde yatan kadına boş bakışla bakıyordum. Elim ayağım boşalmıştı ve tek bir adım bile atamıyordum. Poyraz kucağına aldığı an hareketlenme başladı bende. Üç dört basamak birden atlayarak yanlarına gidip, Doğa'yı ben kucağıma almak istedim.
"Bana ver!"
"Sırası mı aptal? Masanın üstünden anahtarı al ve gel Yağız!" dediğinde benim gözüm Doğa'nın yüzüne kaydı. Yumruğumla kızaran yanağı ve düştüğü için dağılan yüzü. Kadına ne yaptım lan ben? Bunca sene yaptığım onca şeyden sonra, bir de bunu mu yaptım lan? Ya bir şey olursa? Ona bir şey olursa oğluma ne diyecektim? Allah'ım... Yardım et...
"Kime diyorum Yağız?" Şiddetli sesin ardından masanın üstündeki anahtarı alıp dışarı koştum. Kilitler açılır açılmaz Poyraz, Doğa'yı arka koltuğa uzattı ve şoför koltuğuna geçti. Ben de hemen Doğa'nın yanına geçip, başını dizime koydum.
"Sakın Doğa! Sakın bizi bırakma!" Gözyaşları içinde hastaneye vardığımızda ben tutuk kalmıştım. Neyse ki Poyraz vardı ve doktor çağırıp Doğa'yı içeri taşıttı. Acil alandan giriş yaptılar. Doktorlar ordan oraya koşuştururken, ben ne yapacağımı düşünüyordum.
Göktuğ'a ne diyecektim? Bunu oğluma nasıl izah edecektim? Allah'ım... Düşünmek bile istemiyorum ama ya ona... Ya ona bir şey olursa?
Düşüncelerim içimi daraltırken, yakamda hissettiğim eller ile kendime geldim. "Ne yaptığını görüyorsun dimi Yağız? O kadına yapmadığın bir bu kalmıştı dimi?"
"Bırak beni..."
"Ne bırakması lan ne bırakması? Sen ilk önce beni bitirdin! En yakınım dediğin kardeşini bitirdin Yağız! Sevdiğim kadını ilk önce kolunun altına soktun, sonra da yatağına lan! Ben o kadının aşkıyla deli divane olmuşken, sen gözümün içine baka baka her gün oynaştın onunla!"
"Sırası değil!" diyerek gözlerimi yumdum. "Tam da sırası! Sen sadece benim değil, içeride canıyla cebelleşen kadının da hayatını mahvettin! Dilan'ı nasıl sevdin oğlum!" demesiyle yüzünü yüzüme daha çok yaklaştırdı. Dişlerinin arasından konuşuyordu ve ağlıyordu. "Sana soruyorum Yağız? O kızı koynuna alırken benim bakışlarım da mı aklına gelmedi lan? 'Bu çocuk buna başka bakıyor' da mı demedin lan he?" Sinirden damarları belli olmaya başlamıştı. "Kime diyorum oğlum? Bir insan dostunu hiç mi tanımaz he lan? Cevap versene! Cevap versene Yağız!" Son bağırışıyla ellerinden tutarak kendimden ittim.
"Anlamadım! Anlamadım Poyraz! Anlasaydım yapar mıydım lan he? Anlasaydım alır mıydım o kadını koynuma? Sadece sevilmek istedim! Doğa'nın başka adamla beni aldattığını öğrendiğim andan sonra sadece sevilmek istedim!" dememle kurşun yemiş gibi sarsıldı.
"Ben de intikam almak istedim, hesap sormak istedim! Hamile olduğunu bilmiyordum lan! Bilsem yapar mıydım? Bilsem onu bu duruma sokar mıydım? Ben sevmedim mi sanıyorsun onu? Köpek gibi aşığım ona hâlâ oğlum." Son cümlemin ardından, ellerimle boğazımı tutarak hafif aşağı eğildim ve tüm damarlarım çatlayacak şekilde kendimi zorlayarak "Köpek gibi aşığım!" dedim son olarak...
Poyraz sustu ve öylece bana baktı. Tek taraflı dinlenen olayların döngüsünde her iki kişiyi de dinlemek gerekirdi. Bu sefer yanına giderek ben yakasına yapıştım. "Şimdi sen söyle bana? Senin benim karımla zorun ne lan?" dedim ve bir yumruk attım. Hastaneyi boks müsabakasına çevirmiştik. "Benim karımla aynı evde, aynı odada ne işin vardı lan?" Bir yumruk daha attım. İnsanlar durmuş bize bakarken, az sonra güvenliğin geleceğini tahmin edebiliyordum. Kimse araya girmeye cesaret dahi gösteremiyordu.
"Şimdi de sen mi susuyorsun he? Hadi sen de cevap versene!" diye bağırmamla bir yumrukta o attı bana. Birbirimizden ayrılmıştık. Elimle dudağımı tutarak yüzüne baktım. Aşağılarcasınaydı bakışları. "Sana üzülüyorum lan!" dedi, ağzını büzerek. "Seni aldattı öyle mi? Ve sen de sormadan etmeden kadını dışarı attın!" Yanıma gelip önüme doğru eğilerek fısıldadı. "Senden de ancak bu beklenirdi Yağız Alaca!" Cümlesiyle boğazım yanmaya başladı. Bağıra bağıra ağlamamak için kendimi sıktığımdan boğazım yanmaya başladı.
"Ya aldatmadıysa Yağız? Ya o kadın sana asla ihanet etmediyse?" demesiyle işaret parmağıyla göğsüme vurdu. "O zaman neyle susturacaksın bu vicdanının sesini he? Neyle ödeyeceksin o kadının hakkını, o küçük çocuğun hakkını? Sen zavallısın... Sen zavallı bir adamsın!" dediği an güvenlikler geldi. İkimizde tutularak iki ayrı yana çekildik. İçeride karım canıyla mücadele ederken, bizim düştüğümüz duruma bakın...
Sözler bıçaktan keskin, cümleler hançer yarasından daha ağırdı. 'Ya aldatmadıysa?' cümlesi beynimde dönüp dururken, düşüncesi bile vicdanımı yerle yeksan ediyordu. O zaman biterdim... O zaman sahiden ölürdüm... İşte o zaman kimse beni düştüğüm çukurdan kurtaramazdı...
İki adam yüzümüzü gözümüzü dağıtmıştık. Oysa ki dağılan sadece yüzümüz değil, hayatlarımızdı da... Vicdanımın sesi, etraftaki tüm gürültüyü dahi susturmuştu. Doğa'dan gelecek habere odaklanmışken, dışarı çıkan doktor ile yanına koştum, aynı an da Poyraz'da...
"Durumu nasıl?" dedik ikimizde aynı zamanlamayla. "Hastanın yakını kim?" demesiyle atladım. "B-ben... Ben eşiyim!" dememle Poyraz güldü. Ters ters baktım. Gülüşünün nedenini biliyordum ama sırası değildi. "Eşiniz başına aldığı darbeden ötürü bayılmış beyefendi. Film çektik ve sonucunu bekliyoruz. Beyin kanaması geçiriyor olabilir. Şimdilik konuşmak için çok erken. Her ihtimale karşılık yoğun bakıma alıyoruz. Ama... Ama hastanın yüzünde bariz şekilde darp izleri mevcut. Hastane polisiyle iletişime geçmem gerekecek." demesiyle içimden kendime bir sürü küfür ettim.
Şimdi gel de doktoru 'Yumruğun önüne atladı!' diye ikna et. "İyi olacak değil mi doktor?"
"Dediğim gibi, sonuçlar birazdan çıkar. Ona göre konuşacağız. Tekrardan geçmiş olsun." diyerek gitti. Ayaklarım zor da olsa yürümeyi tercih ederek duvar dibine kadar götürdü beni. Yere çökerek ağlamaya başladığımda telefon çaldı. Elime aldım ve kim olduğuna bakmadan açtım. "Efendim?"
"Abi... Abi... Bir şey mi oldu abi?"
"Göktuğ'a sakın bir şey çaktırma Bekir ama Doğa hastanede, merdivenlerden yuvarlandı."
"Ne? Abi sen ne diyorsun? Çocuk iki saattir anne diye ağlıyor abi."
Ağlayarak konuşmama devam ettim. "Oyala sen. 'Baban bulmuş, bir kaç saate getirecek' de Bekir." dememle telefonu kapattım. Benim yüzümden olmuştu... Karım benim yüzümden yatıyordu içeride. Yere çökmüş ağlarken polisler geldi ve sorgu için kenara çektiler.
Her şeyi baştan sona anlatmama rağmen inanmadıklarını belirttiler ama Poyraz ve benim yüzümü görünce, bir de Poyraz'da dediklerimi onaylayınca denetimli serbest bıraktılar... Ta ki Doğa uyanana kadar... Bir de ondan dinleyeceklerdi her şeyi. He bir de... Bir poliste Doğa'nın başını beklemeye başladı.
Doğa uyansın da, varsın hapislere düşeyim ben... Kapının önünde 1 saat bir o yana bir bu yana gidip durdum. Sonuçlar çıksa da rahat etseydik bari... Ve sonunda doktoru görmemle yanına koştum.
"Çıktı mı? Sonuçlar çıktı mı?" dememle doktor gülümsedi. "Sonuçlar temiz çıktı beyefendi ve eşiniz uyandı." demesiyle yoğun bakım önüne doğru koştum.
Tam içeri giriyordum ki, polis göğsümden tuttu. "Hasta normal odaya alınsın, ilk biz göreceğiz beyefendi!"
"Eşimi görmek istiyorum!" diyerek diretmemle polis daha sert yaptı. "Ne diyorsam o! İlk biz konuşacağız!"
Karşı çıkamazdım çünkü onlarda işlerini yapıyorlardı. Kafamı sallayarak beklemeye başladım. Poyraz ise kenarda bekliyordu.
Yaklaşık 4-5 saatin ardından Doğa normal odaya alındı ve polis içeri girdi. Yarım saatin ardından çıkarak bana doğru gelmeye başladı. "Dediklerinizin harfi harfine aynısını anlattı hanımefendi. Şimdilik... Sadece şimdilik serbestsiniz ama en ufak bir şikayette alırım içeri." diyerek geçti gitti. Ben ise doktorun yanına koştum. "İçeri girebilir miyim?"
"Girebilirsiniz..." demesiyle içeri atladım. Doğa çok bitkin görünüyordu. Yanına gidip elini tuttuğumda bana baktı ve "Oğlum... Oğlumu getir bana." dedi. Yüzü gözü mahvolmuş kadının...
Ben nasıl bir pisliğim böyle? "Niye atladın o yumruğun önüne Doğa?" diye sormamla ağlamaya başladı. "Bu senden yediğim ilk yumruk değil ki Yağız. Sen beni terk ederek ilk yumruğunu zaten atmıştın." demesiyle kafamı yere eğdim. "Şimdi bana oğlumu getir!"
Kafasını öteki tarafa çevirdiğinde çaresizce odadan çıktım. Göktuğ'un onu böyle görmesi hiç iyi olmazdı ama böyle istemişti...
***
Doğa'dan...
Gözlerimi hastanede açmayı hiç tahmin etmiyordum. En son Yağız'ın ağır yumruğu ve merdiven basamaklarını hatırlıyorum. Muhtemelen yuvarlanmıştım. Yağız'a oğlumu getir dedim ama acaba hata mı ettim? Çocuk beni bu durumda görürse çok korkardı ama görmezse daha da korkardı. Oğlumu iyi tanıyordum... Beni görene kadar ağlardı.
Yanıma gelince onunla uygun şekilde konuşup, durumu anlatmam lazım. Poyraz'ı bilmeyecek. Ve onu bilmediği gibi, merdivenden neden düştüğümü de bilmeyecek.
Kapı aralandı. İçeri kim girecek diye beklerken, Poyraz'ı gördüm. Gözlerimi yumarak gelmesi gerektiğini belirttim çünkü çekimser davranıyordu. Küçük adımlarla yanıma gelip oturdu. Parmaklarıyla oynamaya başlayınca mahcubiyet yaşadığını hissettim.
"Ben..." diyerek konuşmasına başladı. "Ben sana zarar gelsin asla istemedim Doğa. Amacım sadece Yağız'dan intikam almaktı."
"Bunu başka yollarla da yapabilirdin Poyraz."
"Aklıma bu geldi." dediğinde gözlerini bana çevirdi. Çok farklı bir bakışı vardı. Ne zaman göz göze gelsem her defasında ürküyordum. Kin ve öfke barındırıyordu gözleri.
"Bana öyle bakma!" dememle kediye döndü adeta. "Nasıl bakıyorum ki?"
Zaten zor çıkan sesimle, iyice zorlanmaya başladım. "Öfkeli!" Güldü ve başını yere eğdi. "Yıllardır hissettiğim tek duygu; öfke olduğu için olabilir mi acaba? Senin o kocan..." demesiyle ellerimi yavaşça kaldırıp kulaklarımı kapattım. Bunun da 'Senin o kocan' lafından gına gelmişti. Benden çok ağzına alıyor kocamın adını.
Saydırdı da saydırdı... Saydırdı da saydırdı... Hastanın yanında böyle konuşması mıydı absürt olan yoksa Yağız'a karşı bu denli fazla öfkesi mi? Bir yüzüme baksa onu dinlemediğimi görecek ama ben hariç her yere değiyordu gözleri. Bakmayacağını anladığım an, sol elimi kulağımdan çekerek koluna dokundum. Sonunda sustu ve bir bana bir de ona dokunan elime baktı.
"Dinlenmek istiyorum Poyraz!" dememle alt dudağını ısırdı. "Çenem düştü, çok afedersin ama senin kocan yüzünden."
"Ne kocaymış be? Benden çok kullandın koca kelimesini Poyraz." dememle ikimizde güldük.
"O kadar güzelsin ki Doğa, bazen seni bıraktığına hayret ediyorum." cümlesiyle kıpkırmızı oldum.
Poyraz bana karşı hep mesafeli olmuştu. Hatta bugün tekrardan karşılaşana kadar da her zaman yengesi olmuştum onun. Önceden yenge derdi ama artık Doğa'ya dönmüş. İlk baş gördüğümde tanımadım, kabul ediyorum çünkü aradan 6 yıl geçmiş ve doğal olarak Poyraz'da değişmiş, çokta yakışıklı yetişkin olmuştu. Hatta ne yalan söyleyeyim... Bu kadar yakışıklı olacağını tahmin edemezdim.
"Ee şey..." diyerek dediği cümlenin farkına varıp afalladı. Ayağa kalkıp, sağına soluna yönelince gülmemek adına mücadele verdim. "Ben o zaman gideyim. Zaten az sonra oğlun da gelir."
"Evet gelecek birazdan."
"Onun da MaşaAllah'ı var." derken elleriyle gözlerini gösterip sırıttı. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?
"Gözleri tıpkı seninkiler gibi mükemmel." demesiyle kendini silkeledi. "Ne saçmalıyorum ben ya? Tekrardan hayırlı olsun, Allah analı babalı büyütsün!" Kendimi daha fazla tutamayarak güldüm. Devreler yanmıştı...
"Ya of!" diyerek eliyle yüzünü kapattı ve tek kelam daha etmeden odadan kaçarcasına çıktı. Kahkaham odayı doldururken, uzun zamandan sonra ilk kez böyle güldüğümü anladım. Poyraz hep böyleydi, komik ve şakacı. Aslında bir yanı komik olsa da, diğer yanından her zaman korkmuştum.
Çok güldüğümden başım ağrımaya başlamıştı. Salak Doğa! Daha yeni darbe aldın... Gülmeye devam et tamam mı? Böyle b.kunda boncuk bulmuş gibi gül...
Yorgun düşen bedenimle gülmemi sonlandırıp gözlerimi kapattım. Oğlum gelene kadar uyumak iyi gelir diye düşünmüştüm.
***
Bir minicik elin yanağımı okşaması ile uyandım. Oğlum... Canımdan çok sevdiğim oğlum başımda oturmuş ağlıyordu. "Anne sana ne oldu?"
Uyandığımı görünce bana sarıldı ama vücudum ağrıyordu ve kendimi ne kadar tutsam da hafif şekilde inledim. "Annem! Annem uyandı abi!"
Abiye dönmüş yine... "Oğlum, annenin biraz ağrısı var." diyerek uzaklaştırdı Yağız. "Anne... Neren ağrıyor? Bana söyle, ben masaj yaparım sana."
"Sen yanıma geldin ya, benim tüm ağrılarım dindi bebeğim."
"Yağız abi bana anlattı. O adamdan seni kurtarmış anne ama sen merdivenden yuvarlandığın için böyle olmuşsun. Bir daha sakın beni bırakma!" Tekrardan sarılınca gözlerim şelale gibi akmaya başladı.
Kapı tıklatılınca hepimiz birden o yöne baktık. Kafasını içeri uzatan Poyraz'la kaşlarım çatıldı. Hâlâ gitmemiş miydi? İyi olduğumu da gördü, niye buradaydı ki?
"Gelebilir miyim yakışıklı?" Sorusunu Göktuğ'a yönelttiği belliydi. "Gelemezsin!" diyerek sert çıktı Yağız. "Saat gecenin kaçı, haberin var mı? Bu saatte ailenin yanına gelinir mi Poyraz?"
"Aa Poyraz mı? Abi, senin adın Poyraz mı?" Oğlumun en sevdiği isim Poyraz'dı. "Gelsin gelsin! Ne olur gelsin!" Yağız'ın bacaklarına yapışıp çekiştirince başka çare kalmadı. Poyraz elinde poşetle girdi içeri.
"Sana yiyecek bir şeyler aldım Doğa." Gözlerimle teşekkür ettim. İnce düşüncesi beni şaşırtmadı diyemezdim. Ama her zaman ki gibi Yağız anın içine etti.
"Sana mı kaldı oğlum karıma bir şeyler almak?"
"Çocuk var, yapma Yağız!" diyerek elini tuttum. Tutmamla herkes ellerimize baktı, hatta Poyraz bile... Anında geri çekip kendimi toparladım. Öfkesini kontrol edememesinden oldum olası nefret etmiştim.
Poyraz ise Göktuğ'dan ötürü soğuk hava dalgasını dağıtmak adına poşetten bir şeyler çıkarıp oğluma uzattı. "Bunlar sana."
"Bana mı? Ne var ki bunda?"
"Açta gör." Başını okşadı ama Göktuğ tepki göstermedi. Normal şartlarda hiç haz etmezdi. Hatta Yağız yaptığında da kızmıştı. "Aa anne baksana Poyraz abi bana ne almış?" demesiyle Poyraz'ın boynuna atladı.
Hangi birine yansam? Oğlunun gözünün önünde başka adama sarılmasına içi giden adama mı, yoksa babasına yabancıymış gibi davranan oğluma mı? Göktuğ, Yağız'ı kabul etmiyordu. Etmesini istiyordum ama etmiyordu...
Yağız'ın odayı terk etmesiyle kırıldığını anladım. Oğluna kırılmıştı ama hangi hakla? Küçücük çocuk o daha. Kime itersen ona gider.
Göktuğ arabayı alarak kenara geçince Poyraz'la yüz yüze geldik. "Çok sevindi çocuk." diyerek başını kaşıdı. Niye bu kadar utanıyordu?
"Evlilik işinde hâlâ aynı fikirde misin?"
Göktuğ'a bakarak derin nefes aldım. "Ben bu hayatı tek yaşamıyorum Poyraz. Oğlum da var ve Yağız ne kadar kötü olursa olsun onun babası."
"Sen bilirsin. Teklifim her zaman geçerli, bunu sakın unutma!" Odadan çıktığında Yağız'ın gelmesini bekledim ama gelmedi. Göktuğ oyun oynarken, aradan 2 saat geçmişti fakat gelen giden yoktu. Telefona gelen bildirim sesi ile elime aldım. Tanıdık numara değildi. Üstüne bastım.
• İstersen ölümlerden dön... İnsan her daim sevdiği kişinin yanında olur Doğa Safir!"
Altında da fotoğraf vardı. Yağız kızıyla beraber uyuyordu. Dolan gözlerimden akan yaşları silerek masumca oyun oynayan oğluma baktım. Her şeyden bir haberdi...
Beni bu halimle bırakıp gitmesine mi üzülseydim yoksa hâlâ oğlu yokmuş gibi davranmasına mı? Bitti Yağız Alaca! Sana verdiğim son şansı da kaybettin, bitti!