KİMİN BABASI?

2004 Words
Doğa'dan... Gözyaşlarım şıpır şıpır akarken, hiçbir şeyden haberi olmayan oğlumu izliyordum. Sesimin çıkmaması için kendimi sıkarken, vücudum ağrımaya başlamıştı. "Anne!" sesiyle hemen gözlerimi sildim. Göktuğ koşarak yanıma geldi. "Anne, babam nerde?" demesiyle yutkundum. "Babanı seviyor musun Göktuğ?" diye sormadan edemedim. "Bilmiyorum ki anne. Bence o hem iyi hem de kötü. Ama sanırım sevmiyorum. Baksana seni böyle bırakıp gitti anne." Farketmiş! Ben oyuna daldı diye düşünürken oğlum oysa ki farketmiş! "Yok anneciğim... Bana haber verdi baban. Bir kaç işi çıkmış." diyerek yanağını okşadım. "He he anne... İşi çıkmış he he." demesiyle kızdım. Nerden öğreniyor böyle konuşmayı? "Göktuğ... Senin ağzın bozulmaya başlamış kızıyorum." "Ama anne... Ben bunu Bekir abiden duydum. Babamla konuştuktan sonra 'He he aynen, kesin öyledir' dedi. Bence o kötü birisi anne. Babamı sevmiyor bence." Çocukların sezileri her zaman kuvvetlidir derler. Göktuğ'da öyleydi aslında. Ne söylese çoğunlukla çıkıyordu. Ama Bekir ile ilgili düşünceleri kafama takılmıştı. Bekir'i ben de tanırdım. Her zaman Yağız'ın yanında olmuş, her işine de koşmuştur. "Sana öyle gelmiştir bitanem." Tam cevap verecektim ki, telefonun çalmasıyla sustum. "Aa biri arıyor anne!" diyerek, benden önce davranıp telefonu açtı. "Ne... Ne yapıyorsun sen anneciğim? Niye açtın? Kim o?" Göktuğ, odaklanmış şekilde ekrana bakıyordu. "Sana diyorum oğlum. Kim Göktuğ?" Çocuk kilitlenmişti. "Göktuğ... Babanı özledin mi?" sesiyle bir çırpıda telefonu elime aldım. Dilan'dı ve Yağız ile kızını gösteriyordu. "Naber Doğa? Geçmiş olsun demek için aramıştım. Yağız söyledi de, merdivenlerden düşmüşsün sanırım. Geçmiş olsun canım. Yağız'ı da merak etme, kızıyla beraber uyuyorlar." Üstüne basa basa söylediği cümlenin ardından direk yüzüne kapattım. Göktuğ'a bakarak tepkisini ölçmeye çalıştım ama nasıl olmasını bekliyordum ki? Benim güzel gözlü yavrum yıkılmıştı. "Anneciğim..." diye masumca seslenmemle bana baktı. Mavilerinden yaşlar akmaya başlamıştı bilene. Ben onun tek damla yaşına bile kıyamazken, Yağız yüzünden göz pınarları kurumaz olmuştu oğlumun. Ne desem de teselli etsem ki? Daha doğrusu bu olayı hangi cümle teselli edebilirdi? "Anneciğim... Göktuğ... Oğlum yanıma gelir misin?" Minik elleriyle yaşlarını silip yanıma koştu ve göğsüme sıvıştı. Ağlaması bağırmaya dönünce anlamıştım... Benim gözümden sakındığım yavrumun içinde kopan fırtınaları... Kimseye bir şey demiyordu; bana bile... Koca adam gibi üzüntüsünü kendi kalbinde yaşıyordu ama o daha çocuktu. Anne ve baba şefkatine muhtaç bir çocuk... Ben elimden geleni yaparken, Yağız'ın bırakın 6 seneyi kapatmaya çalışmasını, üstüne bir de yeni acılar ekliyordu. "Yapma Göktuğ! Baban seni seviyor oğlum." İç çeke çeke ağlaması yüreğimi yakıp geçiyordu. Bir annenin yüreği en çokta evladıyla yanarmış. Göktuğ; bu hayatta ki tek yaşama sebebimdi. "O..." dedi ve hıçkırdı. "O beni değil anne..." Biraz daha ağlayıp cümlesini tamam etti. "O en çok kızını seviyor anne. Babam... Babam beni hiç sevmedi. Sadece kızını sevdi." Gözyaşları göğsümü ıslatırken, benimkilerde saçlarına düşüyordu. Aç kaldığım zaman bile bu kadar zorlanmamıştım. O soğukta, sokakta tir tir titrerken bile böyle üşümemiştim. Benim oğlum... Benim canım hıçkıra hıçkıra ağlarken, babası olacak o adam kızıyla beraber mışıl mışıl uyuyor. Lan... Hadi beni sevmedin... Hadi beni önemsemedin... Bu çocuğu da mı zerrece düşünmedin lan? Göktuğ göğsümde ağlayarak uyuya kalınca yavaşça yanıma yatırdım ve kolumun altına aldım. Onun varlığıyla tutunduğum bu dünyadan, iğrenç bir adam için kopamazdım. Oğlum için... Onun için güçlü durmam, başımı dik tutmam lazımdı! *** Uyandığımda odanın sessizliği yalnızlığımı bir kere daha yüzüme çarptı. Demek ki Yağız hâlâ gelmemişti. Göktuğ ise bana sımsıkı sarılı şekilde uyumaya devam ediyordu. Tuvalete gitmem lazımdı ama onu da uyandırmaya kıyamıyordum. Yavaşça üstümden kaldırıp yatağa yatırdım ve lavaboya geçtim. Odaya döndüğümde oğlumun başını okşayan adamı görmemle cinler tepemden çıktı. "Senin ne işin var burda?" diyerek hızlıca yanına gidip, Göktuğ'un başından elini çektim. "Bir daha benim oğluma sakın dokunma Yağız!" İşaret parmağımı sallarken, sinirden vücudum zangır zangır titriyordu. "Oğlumdan uzak duracaksın anladın mı?" Ayağa kalkıp karşıma dikildi. Nasıl yüzü vardı anlamıyorum? "Senin olduğu kadar, benim de oğlum Doğa!" "Sen baba olsaydın dün gece oğlunu burda tek bırakmazdın." "Ben... Benim işim çıktı." "Senin işin, kızının yanında mışıl mışıl uyumaktı sanırım dimi?" dememle şaşırdı. Bildiğimi bilmediği için şaşırdı... "A-ağlayarak beni aradı, yanına çağırdı Doğa. Bir şey mi oldu diye korktum, kızımın yanına gittim." demesiyle gülümseyerek kafamı salladım. "Bir aramayla gittin öyle mi? Pekiyi Göktuğ senelerce 'Baba!' diye ağlarken neredeydin he?" "Göktuğ benim oğlumsa, Duru'da kızım anlıyor musun beni? Ne yapsaydım Doğa? Gitmese miydim? Ne istiyorsun benden ya? Kızımı kenara mı atayım?" "Kızını atmana gerek yok abi. Ben senin oğlun değilim, hiçbir zaman da olmayacağım!" Göktuğ... Al işte! Çocukta uyandı. Tutacak dalım yoktu. Yağız'ın tutacağım hiçbir dalı yoktu! "O nasıl laf oğlum? Sen benim oğlumsun babacığım." Yağız elini uzattığında Göktuğ vurdu. "Git burdan! Bizim hayatımızdan git! Sen benim babam olamazsın! Arkadaşlarımın babaları onları seviyo, okula getiriyo, onları tek bırakmıyo... Ama sen kötüsün! Beni hep yalnız bırakan kötü. Şimdi git buradan ve bir daha karşıma çıkma! Sana asla baba demeyeceğim, asla!" Yataktan kalkıp odadan dışarı koşunca elim ayağım birbirine dolandı. Artık 'Yeter!' diye bağırmak istiyordum. Bir kaç haftadır yaşadığım olayların başrolünü oynayan adamın suratını dahi görmek istemiyordum ama o her seferinde kendini hatırlatmak adına burnumuzun dibinde bitiyordu. Ben yorulmuştum... Ben bitmiştim... Hiç mi görmüyordu halimizi? Hiç mi anlamıyordu neler yaptığını? Bir insan nasıl bu kadar bencil ve kör olabilir? "Göktuğ!..." diyerek ben de peşinden koştum ama gözlerim kararıyordu. Hasta yatağında yatardı ama ben o yatağa doğru düzgün bile yatamadım ki! Ne olursa olsun koşmaya devam ediyordum. Ağlayarakta olsa koşa koşa oğlumu yakalamak için ilerliyordum. "Oğlum Allah aşkına dur!" Sözümü dinlemiyordu. Ne ben sesimi duyurabiliyordum ona ne de o duymak istiyordu... Biliyordum... Küçücük kalbi kırıla kırıla paramparça olmuştu ama beni de mi görmüyordu? Yorulduğumu, bittiğimi görmüyor muydu? "Allah aşkına dur Göktuğ! Koşamıyorum artık yeter!" diye bağırmamla durdu. Sonunda yerinde durdu arkasını döndü. Durması için böyle bağırmam mı gerekiyordu? Niye beni anlamak için çığlık atmamı bekliyorlar? Hadi oğlumu geçtim... O daha küçük olduğu için çoğu şeyi idrak edemiyor ama etrafımdaki insanlar... Onlar niye sağırlar bana karşı? "Dur artık dur! Gelemiyorum artık dur!" diye bağırmamla dünya etrafımda döndü ve dengemi kaybettim. Arkaya doğru düşerken, beni tutan bir çift kolun olduğunu bilmiyordum. Kucağına düştüğüm adamın gözlerine baktım. Poyraz'ın ateşten daha kor olan gözlerine dalarken, yıllar sonra ilk kez birisinin bana böyle merhametle baktığını gördüm. Duyduğum tek şey; kendi nefes alışverişimdi. Bedenim yaşadığı olaylara tepki olarak beni hastane köşelerine düşürmüştü. Gözlerim kapanmıştı ama etrafındaki olayları anlayabiliyordum. Poyraz beni kucağında odama taşırken Yağız'ın "Benim karımın senin kucağında ne işi var?" dediğini de duydum... Oğlumun "Özür dilerim anneciğim!" demesini de... Sırtımın yatağa değmesiyle hemşire herkesi odadan çıkarttı. Koluma takılan serumla birlikte yaklaşık olarak 1 saat sonra kendime geldim. Zaten kendime gelmemle 3'ü birden odaya girdi ama tek bir kişiyi istiyordum. "Poyraz, Göktuğ... İkinizde dışarı çıkar mısınız? Yağız ile tek konuşacağım." dediğimde Göktuğ elbette ki itiraz etti. "Hayır anne! O adam seni üzer!" "Sözümü dinle Göktuğ!" "Ama anne..." "Aması yok oğlum! Dışarı çık ve seni çağırmamı bekle!" Ne kadar sevgi göstersem de oğluma, benden her daim korkmasını sağladım. Bir çocuk, hele ki babasız büyüyen bir çocuk anneden çekinmeli ve korkmalıdır. Aksi takdirde şımarık büyür ve ilerleyen zamanlarda önü alınamaz. Poyraz, Göktuğ'u da alarak dışarı çıktığında Yağız ile baş başa kaldık. Ben ise direk konuya girdim. "Hayatımda seni istemiyorum Yağız." diyerek ilk şoku bedenine gönderdim. "Seni hayatımda görmek istemiyorum, bilmek istemiyorum, varlığını bırak, gölgeni bile istemiyorum Yağız!" dememle kaşları havaya kalktı. Korku bedenine yayılırken, bu kadar ciddi olduğumu gördüğü için tereddüt ediyordu ama çaktırmamaya da çalışıyordu. Tabii yersen... "Bunu benden nasıl istersin Doğa? Oğlum için burda, sizin yanınızda kalmam lazım." "Asıl oğlun için gitmen lazım!" dememle biraz daha yakınıma geldi. "Asıl onun için gitmen lazım. Görmüyor musun Yağız? Çocuğu mahvettiğini görmüyor musun? Hayatını altüst ettiğini, bizi bitirdiğini görmüyor musun?" "Ben... Ben sadece oğluma babalık..." dediğinde sözünü kestim. "Sen babalık yapmıyorsun! Yapsaydın eğer, yemin olsun ki sizi bir araya ben getirirdim ben!" "Ama Doğa..." Tekrardan sözünü kestim. "Yıllardır ben senin yokluğunu dinledim, şimdi sıra sende! Ben konuşacağım, sen dinleyeceksin Yağız. Boşanacağız..." dememle kafasını yerden kaldırıp gözümün içine baktı. Zaten davayı açmışım, niye hâlâ bu kadar şaşırıyor? "Bu olamaz..." Elimi havaya kaldırdım. "Boşanacağız ve ben hayatıma bakacağım! Sen de..." dememle bu sefer o kesti sözümü. "Böyle bir şey olmayacak." "Kapa çeneni! Sen de çekip gideceksin..." "Gitmeyeceğim!" "Gideceksin... Sen de buralardan s.ktir olup gideceksin Yağız!" Artık ikimizin de sesi yüksek çıkmaya başlamıştı. Umuyorum ki Poyraz, Göktuğ'u kapının önünden uzaklaştırmıştır... "Gitmeyeceğim!" "Gideceksin! Sana tanıdığım son şansı da dün gece kaybettin!" "Kaybetmedim Doğa! Ben seni de oğlumu da kaybetmedim! Hâlâ sana aşığım be kadın anlasana!" demesiyle durdum. Aşk mı? Bu yaptığı onca pisliği aşka mı bağlıyor sahiden? Güldüm ve ekledim. "Sen aşık değilsin! Sen... Sen... Sen varya sen..." dememle kolumdaki serumu çekip attım kolumdan ve ayağa kalkıp karşısına dikildim. "Sen kendinden başkasını düşünmeyen bencil herifin tekisin!" "Ben miyim bencil?" diyerek güldü ve parmağıyla kendisini gösterdi. "Asıl bencil sensin be! Tek Göktuğ'u seveyim istiyorsun, tek ona babalık yapayım istiyorsun ama yok öyle dünya! Duru'da kızım benim!" En başta atmam gereken tokatı şimdi attım. Ama bu sefer tokatla sınırlı kalmadım. "Allah belanı versin senin Yağız!" Ellerimle tüm gücümü kullanarak göğsüne doğru vuruyordum. "Sen pislik bir adamsın! Çık git! Bu odadan da hayatımdan da çık git! Oğlun bile sevmiyor seni! Oğlun seni sevmiyor Yağız Alaca!" diye bağırdığımda son darbemle yıkıldı ve sırtı kapıya çarptı. Darbem miydi onu yıkan yoksa son cümlem miydi bilmiyorum... Kapı boyunca aşağı doğru kayarken, bağıra bağıra ağlamaya başladı. Artık geçti o vicdan muhasebesi yaşadığım günler! Bitti o gözyaşı akıtma maceraları! "Bitti Yağız Alaca! Senin hayatımdaki yerin doldu!" İki elimi 'bitti' anlamında birbirine vuruyordum. "Bitti anlıyor musun? Şimdi ağlama ve kalk git!" Kolundan tutarak ayağa kaldırdım. Kapıyı açtığım gibi dışarı fırlatmamla az ileride Poyraz ile buraya gelen oğlumu gördüm. Babasını böyle atılırken görmesini elbette istemezdim ama ne olduğunu da bilsin istiyordum. Ve az ileriden "Baba!" diyerek koşan kıza kaydı hepimizin bakışları. Duru, Yağız'ın yanına koşarken, oğlum ise yanındaki adamın bacaklarına sarılmıştı. Bilerek yapmıştı! Dilan bunu bile bile gelmişti buraya. Ben de senin saçını başını yolmazsam... Artık canıma tak etmişti! Bu kadının beni ezmeye çalışması, beni ayaklar altında çiğnemesi canıma tak etmişti. Ayaklarımı yere vura vura Dilan'ın yanına giderken, etrafımdaki kimseyi duymuyor ve görmüyordum. Avına odaklanmış aslan gibiydim. Yanına vardığımda uzun saçlarını elime doladığım gibi başını aşağı eğdim. "Seni k.ltak! Seni or.spu! Hangi yüzle buraya geliyorsun he!" "Canımı acıtıyorsun Doğa bırak!" Yanımıza gelmek için hareket ettiklerinde "Sakın kimse karışmasın! Sen de yürü!" diyerek hastane çıkışına doğru ilerledim. Çığlık çığlığa hastane koridorlarını inletirken, kimse de yanıma gelip tek hareket edemedi çünkü cümlelerim herkesi durdurmuştu. "Yürü! Kocamı aldın benden yetmedi mi yürü!" Hastane kapısına geldiğimde saçından tutup dışarı fırlatmamla gözüme çakan kamera ışıkları bir kaç adım geri gitmemi sağladı. Ben ne olduğunu anlayana kadar, alınması gereken kareler alınmıştı. Mikrofonlar anında önüme uzandı. "Yağız Alaca'nın eşiyle kavga sebebinizin amacı ne? Yağız Bey'in sevgilisi misiniz?" demesiyle ben de ışıklar yandı. Kimse onun karısı olduğumu bile bilmiyordu. Bu zamana kadar herkese ben rezil olmuştum, şimdi sıra onlardaydı! Duruşumu dikleştirip, mikrofonu adamın elinden aldım. "Yağız Alaca'nın resmiyette ki eşi benim!" dememle kameralar daha fazla yaklaştı bana. "Nasıl? Biraz daha açıklar mısınız?" "Ben Doğa Alaca! Yağız Alaca'nın resmiyette ki tek karısıyım! Kocamın metresliğini yapan ve ondan çocuk peydahlayan ise bu kadın!" diyerek parmağımla Dilan'ı gösterdim. "Yağız Alaca sizi aldatıyor mu?" "Çocuk yapmış, daha ne diye soruyorsun kardeşim?" diye sinirlenmeden edemedim. Harbi ama yani! Sorunun da mantığı olması lazım! "Pekiyi neden kapı dışarı attınız?" "Metreslere böyle yapılmaz mı? Ne yapsaydım? Aa kocamın metresi gelmiş mi deseydim? Niye mantık dışı sorular soruyorsunuz?" "Yağız bey... Yağız bey... Bu konu hakkında ne diyeceksiniz?" Yağız sonunda gelmeyi başarmış demek ki! Tam arkamda olduğunu biliyordum ama dönüp bakma tenezzülünde bile bulunmadım! "Yürüyün kardeşim! Gidin başka kapıya! Hayde gidin!" Yağız, gazetecileri kovalarken, onlar hâlâ kare almaya çalışıyorlardı. "Yağız bey duyduklarımız doğru mu?" "Yürüyün hadi! Bu haberlerden tek bir tanesi bile basına sızarsa, yemin ediyorum ki hepinizin kariyerini bitiririm!" Herkes hastane bahçesinde toplanmıştı. Yağız gazetecileri gönderdikten sonra Dilan'ı yerden kaldırıp arabaya doğru götürürken, "Metrese bir alkış!" diye bağırdım. Hepsi alkışlarken, insanların da benim ardımda durması gücüme güç kattı. Savaş yeni başlıyor Yağız Alaca! Babası bile güvenmeyip, tüm mal varlığını benim üstüme yapmıştı. Tabii, bunu bir kaç ay önce yapmıştı ama yine de yapmıştı! Oğlundan daha çok güvendiği için yapmıştı! Göktuğ'un geleceği için yapmıştı! O kadının para peşinde olduğunu bildiği için yapmıştı... Seni bitireceğim Yağız! Benim yaşadıklarımın aynısını yaşayacaksın! Seni, beni evden s.ktir ettiğin güne geri döndüreceğim! Zamanı geldiğinde ise yer değiştirerek kovulan kişi bu sefer sen olacaksın! Sen bittin Yağız Alaca!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD