ZENGİN KOCA
Liya
Bir bölüm daha, şunu da okuyayım uyurum diye diye sabah olmuştu. Adam kadını sikiyor ama bir türlü seni seviyorum demiyordu. Zalim Ağa ya. Kadını nasıl da üzüyordu?
Ağa da Ağa ama. Hem mafya hem de Ağa. Kadın elbisesini indirince nasıl da heyecanlandı. Bir de bakmam ben inanmıyorum aşka diyor. Ahh bebeği gibi seven düşmanı gibi siken erkek. Oku, oku bitmiyordu. Roman çok güzeldi. Sabah ezanını duyunca şok olmuştum. İki saat uyumadan annem konuşmaya başlardı. Hemen uyumam lazım.
Ben de kitap bağımlısıydım. Bu tür hikâyeler okuyup kendimi o kızın yerine koyar, sonra da başrol gibi hareket ederdim. Yani kafamda biraz vardı. Yine de çok mutluydum. Kitaplar insanlardan daha mutlu ediyordu beni.
Telefondan okuyordum üstelik. Dreame diye bir uygulama vardı ve ben müdavimi olmuştum. Artık kitap almadığım için annem de kızmıyordu. Böylece onun gözüne de batmıyordum.
Alarm sesinden önce annemin sesini duydum. Salonda söylenip duruyordu. Belli ki babam yine birşeyler yapmıştı. Hiçbir şey yapmasa bile annem ona kızardı zaten. Huyu öyleydi.
Kapıyı pat diye açıp içeri daldı. Alarm tam zamanında çaldı. Telefona bakmaktan gözüm ağrıyordu.
- Erken kalkmazsan asla yol alamazsın dedi. Saat sabahın altısıydı. Gözlerimi açtım. Yine başlamıştı. Sıralayacağı her cümleyi biliyordum aslında. Bana bakıyordu.
- Kalk giyin, zengin bir koca bul diye seni o okula gönderdik dedi.
Evet yanlış duymadınız. Ben okula eğitim almak için değil koca bulmak için gidiyordum. Yataktan kalktım.
- Günaydın dedim sadece.
- Gün bana ayar mı hiç? Hiç derdim bitmiyor ki? Mutfağın suyu akmıyor ama babanda para yok tabi. Sen benim gibi olmayacaksın ama diyordu yatağımı toplarken. Elbise çıkarıyordum. Hala dinlemiyordum çünkü her sabah aynı şeyleri söylüyordu. Elimi yüzümü yıkamadan giyindim. Sonra saçımı bağladım. Önümde durdu. Bir düğmesini açtı.
- Göster ama sakın elletme. Erkek milleti alamayacağı kadın için delirir. En zengini senin olacak sonunda dedi. Sadece gülümseyip tuvalete doğru ilerledim. Dişimi fırçalayıp yüzüme baktım. Anneme benziyordum. Yani tip olarak. Ben yirmi bir yaşındaydım o ise kırk dört. Tek fark buydu. İkimizin de uzun, gür, kızıl saçları, mavi gözleri, küçük burnu ve dolgun dudakları vardı. Benim cildim daha temizdi. Onda çil vardı. Annem cildim bozulmasın diye güneş kremi sürüyordu çocukluktan itibaren. Yani işkencem çocukken başladı. Yüzümü silip, kesmeme izin vermediği saçımı topuz yaptım. Çok uzamıştı ya. Makyaj da yaptım çünkü bu elbise makyajsız güzel durmazdı. Annem de beni öldürürdü zaten. Ona göre asla yeterince güzel değildim. Zenginler hep en iyisini isterdi.
Kahvaltı yapmadan çıktım çünkü onlar tartışıyordu ve beni fark etmediler. Babam bıktım senden diyordu. Annem de eski görücülerini sayıp duruyordu. Aradan kaçmıştım. Zaten annemin vereceği yulaflı kahvaltıdan midem bulanıyordu. Sucuklu yumurta, şöyle kaşarlı bir börek, offf ya da menemenli yumurta çok iyi giderdi bu sabah. Canım doya doya kahvaltı çekiyordu.
Telefonumu elime aldım. Esma arıyordu. O benim en iyi arkadaşımdı. Lise birden bu yana dost olmuştuk. Lisede onun hoşlandığı bir çocuk bana çıkma teklif edince gelip bahçede benim saçımı başımı yoldu. Sonra annem de gelip ona tokat attı. Sonra çok iyi arkadaş olduk. Annem pek sevmezdi ama arsız olduğu için hiç umursamazdı. Annem kovsa bile ona güler benim odama gelirdi. Bu yüzden hala dosttuk çünkü kimse anneme kolay kolay sabredemezdi.
- Alo? dedim.
- Kız köşede ağaç oldum. Hadi sınav yok mu bugün? dedi.
- Geldim Esma dedim. İkimiz de aynı yeri kazandık. Annem zenginler gidiyor diye özel üniversitede okumamı istedi. Ekonomi bölümünü okuyordum. Esma da çocuk gelişim okuyordu. Aslında o bölümü ben istiyordum. Annem izin vermemişti. Ben de gizli gizli onun derslerine girer bazen de onunla ders çalışırdım. Ana okul öğretmeni olmak istiyordum, ekonomi okumak zorunda kaldım çünkü zenginler ekonomi okurdu anneme göre.
Köşede onu görünce el salladım. Onun anne ve babası ayrıydı. Annesi başkasıyla evlendiği için Esma da on sekiz olunca ayrı eve çıkmıştı. Babası müteahhitti. Para oradan geliyordu. Siyah saçları, kahverengi gözleri ile çok güzel bir kızdı. Ben biraz balık etliydim ama o fitti. Annnemin benim için istediği o beden. Otuz altı beden. Tam bedeni buydu. Derin bir iç çektim. Yemin ederim ki su içsem bile yarıyor. Asla kilo veremiyorum. Buna kimse inanmıyor.
- Nerdesin ya? Annen seni uyutur mu bu saate kadar? dedi. Havaya baktım.
- Daha kargalar bokunu yemedi dedim. Kahkaha attı. Kol kola girdik.
- Yorgun gibisin dedim.
- Gece Emre bende kaldı. Biraz yoruldum dedi. Kaşlarımı çattım.
- Ömer değil miydi senin ki dedim.
- Hayır ya o önceki karıştı senin hatlar. Bununla iki gün önce tanıştım ya dedi.
- Haaa ne bileyim ya. Enişte adı ezberlemekten beynim kalmadı. Zaten şu kadar beynim var. Derslere mi çalışayım, annemi mi dinleyeyim, senin enişte isimlerini mi ezberleyeyim yoksa kendi dertlerime mi odaklanayım? dedim. Bana bakıp sırıtıyordu.
- Kanka okuduğun şu erotik kitapları unuttun. Onlara hafızan yetiyor ama dedi sırıtarak. Bu konuda hep benimle dalga geçiyordu.
- Ona ayrı hafıza kartı açtım dedim. Koluma vurdu. Birlikte metroya bindik. Sessizce konuşuyorduk hala.
- Kanka fazla okuma, bak çıtan çok yükselecek. Kimseyi beğenmeyeceksin artık.
- Yüksek zaten, annem ultra zengin olmazsa beni vermez dedim.
- Sen aşık olduktan sonra annen ne yapacak? dedi. İkimiz de inanmıyorduk ama yine de konuşuyorduk.
- Kanka ama düşün ya. Adamdaki dokuz santim ve giremiyor bile mesela. Zengin diye evlenecek misin? dedi. Eliyle gir işareti yapıyordu. Eline vurdum.
- Metroda yapma bari dedim. Kıkırdayarak bana yaslandı.
- Öyle birşey olursa gel, ben seni tatmin ederim yavrum dedi. Yine bana sulanıyordu. Neyse ki ineceğimiz durağa geldik. Birlikte indik. Bilin bakalım durakta kim vardı?
Tabi ki de Esma'nın exi. Yani favori exi. Hakan denen bu çocukla tam sekiz senedir ne ayrılıyorlar ne de barışıyorlardı. Lisede muhteşem bir ilişkileri vardı. Toksik ama lise aşkı işte. Birbirinin ilki, ilk sevdiği, her türlü duyguyu israf ettiği o gereksiz kişi, Hakan.
Esma ve ben ilk seneden üniversitesiyi kazanıp gidince delirmişti. Bir sene de kavgayla gitti ama son üç senedir ara ara hayatına girip çıkıyor. Başka bildiği birşey yok. Üniversite kazanamadı. Babasının yanında esnaf oldu. Lokantaları vardı. Bu da oralarda gidip geliyordu işte.
- Hayırdır Hakan dedim sinirle.
- İyiyim baldız da sana hayırdır? dedi. Gevşek ağızlı. Esma beni tuttu.
- Sorun çıksın istemiyorum. Gider misin? Sınavımız var bugün dedi. Hala nasıl sakin konuşabiliyordu anlamıyorum.
- Okul bitiyor demek. Buralardan geçiyordum. Bir uğrayayım dedim.
Burası uğrak yer ya gevşek ya. Bir de bize yalan söylüyor.
- Kızlar bir sorun mu var? Sesi duyunca bile keyfim yerine geldi. İşte benim beyaz atlı prensim, kurtarıcım, platonik sevgilim, Yasin. Esma bana işaret verdi. Ben yanına gittim.
- Eski bir arkadaşı, bel biz gidelim dedim. Hakan dayılanıyordu. Buradan görüyordum. Şerefsiz adam, sen dua et ki burada hanımefendiliğimi bozamam. Yasin de iyi bir izlenim bırakmam gerekiyor.
- Senin değilse sorun yok dedi. Gülüşü çok güzeldi. İki kaşında da çizik vardı. Koluma dokup gitti. Tabi ki de o sinsi, kaltak Efsunu görmüştü. Fakültenin en güzeli. Mavi gözleri ve sarı saçlarıyla modellere taş çıkaran kız. Hem zengin hem de zeki. Aman ne güzel.
Yasin de zengindi ama annem onun gibi birini asla kabul etmezdi. O spor arabasıyla hergün başka bir modeli yanında gezdiren playboy oluyordu. Ben ise daha istediği kıyafeti bile giyemeyen, ailesinin baskısını sonuna kadar yaşayan o kız. Çapkın ve umursamaz biriydi. Başı zengin olmalıydı çünkü bazen derslere bile girmiyordu ama kimse onu atmıyordu okulda. Keyfine göre takılıyordu. Kimse ailesi hakkında konuşmuyordu. Daha doğrusu bilen de benimle konuşmazdı.
Annem ne yaparsa yapsın ben buralara ait değildim. Ben bir apartman gülüyüm, onlar ise rezidans orkidesi. Bunu hiçbir şey değiştiremez.
Finallerden sonra tatildi. En azından diğer döneme kadar biraz kafa dinlerdim. Zaten son dönem olacaktı. Mezun oluyordum. İstediğim bir bölümde dereceyle mezun olacaktım. Annem sağolsun. O teşvik etti, kafama vurarak.
Sınava girip soruları yaptım ve çıktım. Çıkışta herkesin suratı asıktı ama hoca dersimize dört senedir giriyordu ve soru kalıbı belliydi. Bana zor gelmemişti.
- Çok zordu dedi sınıfın en süslüsü.
- Yaaa dedim sadece.
- Sen sus ya, hep zor diyorsun ama en yüksek notu sen alıyorsun. Senin yüzünden kalıyoruz dedi diğeri. Kaşlarımı çattım. Akşam partilemek yerine gidin ders çalışın orospu çocukları.
- Liya'nın üstüne gitmeyin, yeter dedi Yasin. Gülümseyerek ona baktım. Efsun da bana bakıyordu. Kendimi topladım.
- Son sınav, bunun şerefine pazar günü parti veriyoruz. Sen de gelsene Liya dedi Efsun.
- Ben ... bilemiyorum dedim. Birden olmuştu. Beni pek aralarına aldıkları söylenemezdi. Bu nereden çıktı ki?
- İstersen ben gelip seni alırım. Benim evde olacak dedi Yasin. Ona gülümsedim.
- Gelmeye çalışırım o zaman dedim. O da bana bakıp gülümsedi. Resmen benimle flört ediyordu. Kolumdan tutulunca irkildim. Esma gelmişti.
- Görüşürüz millet dedi Yasin. Bana bakıp yine gülümsedi. Hayal mi görüyorum?
- Sınavı kaçırdım. Büte gelmem gerekecek dedi sinirle. Ona baktım. Sabah sürdüğü ruj gitmişti. Tazelenmemişti üstelik. Sinirle bakıyordum ama oralı olmadı.
- Yine mi? dedim sinirle.
- Kızım aşığım diyorum, o çocuk benim kaderim. Aramızda farklı birşey var. Dönüp dolaşıp bana geliyor hep dedi.
- Seni kullanıyor sadece. Boş vakitlerini dolduracak biri lazım çünkü dedim.
- Bu sefer başka. Bak bana yüzük almış dedi. Elindeki yüzüğe baktım. Gümüştü en azından. Yine de ucuz bir şeydi.
- Esma sen hiç akıllanmaz mısın? dedim.
- Kahvaltı yapmadım, hadi kahvaltıya gidelim dedi konuyu değiştirerek. Aslında ben de çok açtım ama annem fark ederse üç gün önüme yulaf lapası indirirdi. O da durumu biliyordu.
- Akşama kadar eve gitmeyiz, son sınav diye hoca tuttu deriz dedi.
- Bilemiyorum dedim. Hala şüphelerim vardı.
- Hakan seninkini tanıdı ama dedi. Beni bırakıp çıkışa doğru ilerliyordu. Hemen yanına gittim.
- Ne? Nasıl tanıdı? dedim. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Tam bir serseri olması dışında. O da dışarıdan görülüyordu zaten.
- Yemekte anlatırım dedi.
- Uğraştırma ya dedim.
- Hadi gel bakalım diyerek beni çekti.
Sonunda favori mekanımıza gelmiştik. Serpme kahvaltı istedi. Umarım annem çakmaz. Olmazsa eve yürüyerek giderdik. Birşey anlamazdı.
- Karanlık derken neyi kastediyorsun dedim ağzıma sucuklu yumurtanın yarısını atarken.
- Dedim ya kızım, Hakan'ın arkadaşıyla sorun yaşamış Yasin dedi.
- Şşş kaç kere söyledim. Yasemin de biri duyacak diye uyardım. Aramızda Yasemin ismini koymuştuk. Kimse anlamasın diye hep öyle seslenirdik.
- Uffff okul değil burası. Neyse çocuğun ayağına sıkmışlar ve polis bile ilgilenmemiş davayla. Baya karanlık bir ailesi var bence. Hakan da öyle söyledi dedi.
- Haa hepsini Yasin aman Yasemine bağladı yani. O kendine baksın. Döner kesmekten beyni uçmuş dedim.
- Bilemiyorum dedi. O da gömülmüştü yemeğe. İkimizi mutlu eden en önemli şey, dedikodu ve yemek. Yine de bu işte bir haksızlık vardı. Ben su içsem yarıyordu o ise günde bir kuzu devirse hala aynı kilodaydı.
- Beni partiye davet etti dedim. Gözleri açılmıştı sonuna kadar. Hepsini anlattım.
- Gitmelisin dedi hemen.
- Anneme ne söylerim? Biliyorsun onu dedim.
- Zengin bir çocuk seni davet etti ve asla içki içmeyeceksin. Ben de geleceğim. O zaman kabul eder dedi.
- Sonrasında o zengin çocuk nerede diğer söylenir dedim.
- Ben çok hastayım ve sen bana bakmaya geleceksin. İkindi vakti anneni arar ağlarım dedi. Elimi kaldırdım.
- Anlaştık dedim. Bu numarayı bazen kullanıyorduk. Her zaman değildi. Annem ayıkmasın diye ama her zaman işe yarardı. Akşam gider, biraz eğlenip gelirdik. Annem de bilmezdi. Böylece hiçbir sorun olmazdı.
- Hakan story atmış dedi birden. Yüzü düşmüştü. Elindeki telefona baktım. Yanında güzel bir kız, şarkı söylüyorlardı. Kız neredeyse kucağındaydı. Esma sinirle bakıyordu.
- Sabah da sen kucağındaydın değil mi? dedim. Sinirden eli ayağı titriyordu.
- Kanka bir daha bunu adam yerine koyup dinlersem beni öldür dedi. Hep aynı yalanlar, ben sadece ekmeğime tereyağı ve bal sürüp dinliyordum. Bu kaçıncı terkediş ve akıllanmaydı ben bile artık saymıyorum. Şimdi de başkalarıyla yatma planı yapacaktı.
- Akşam bütün Etilere vermezsem adım da Esma değil dedi. Hala ona bakıyordum.
- Akşam çıkıyoruz dedi.
- Ben gelemem ya dedim.
- Benim eve erkek atacağım. Ulan hem de iki tane. Görür o piç diye sinirle hala küfür ediyordu. Ben keyifle yemek yedim.
- Sana söyledim o Hakandan olmaz. Sen de sakin ol dedim. Biraz daha konuştuktan sonra konu bana döndü.
- Sen de artık öpüşsen mi? Yani kaç yaşına geldin. Yeter artık dedi.
- Kanka annemi bana bulaştırma. Hem teknik olarak biliyorum öpüşmeyi dedim.
- Tabi sen okumayı seviyordun değil mi? Kızım ilerideki kocan bakire olduğuna asla inanmaz. Benden iyi biliyorsun pozisyonları dedi. Kahkaha atıyordu. Ben de gülmeyen başladım.
- İlim bu kızım, günde bir kitap bitiriyorum. Sen anlamazsın dedim.
- Haaa seks kitapları okuyorsun, ne ilmi be dedi.
- Aşk yapıyorlar, seks değil. Sen anlamazsın dedim. Bunu sadece o kitapları okuyanlar anlardı. Yani benim gibiler.
- Ahh benim safım. Seks, sekstir kanka. Asla başkalarıyla birşeyle karıştırma bence. Bakirelik sadece on dördüncü yüzyılda falan değerliydi. Şimdi değil. Annen yanlış düşünüyor dedi.
- Sen ilk defa Hakana verdin diye unutamıyorsun işte dedim. Ben kitaplara inanıyordum hem de feci bir şekilde. Böyle olmaz demeleri canımı sıkıyordu.
- Ben Hakana sadece götümü ilk defa vermedim kanka. Ömrümün sekiz yılını verdim. Ondan unutması zor dedi.
- Olsun onun da payı var dedim.
- Seks, aşk demek olsaydı. Kerhaneler aşk satardı. Seks değil dedi. Sinirle ona baktım. Hayır ilkim aşkım olacaktı. Bunu biliyordum, hissediyordum. Hem de tüm kalbimle.