Liya
Karşımdaki kahvaltıya baktım. Benim annem niye böyleydi? Başka anneler içli köfte, sarma, dolma, lahmacun yapardı. Benim yediğim sürekli yulaf, ot, salata.
Salata yemekten müööö desem, inek zannedeceklerdi beni. Kilo vermiyordum işte, fit değildim. Su içsem yarıyordu, neden anlamak istemiyordu. Hiçbir zaman sıfır beden bir manken olamayacaktım. Yüzüme sürekli bakım yapmaktan cildim ağrıyordu. Annem bunu bir türlü anlayamıyordu. Karşımda oturup yemek yiyordu bir de.
Ben de çok tuhaftım, ona karşı çıkamıyorum. On sekiz yaşını geçeli de çok olmuştu. Yirmi bir yaşında kızım. Annem ne zaman sus dese susuyorum. Kalk dese kalkıyorum. Asla ona karşı çıkamıyorum. Hep arkasından gizli iş çeviriyorum. Ne vardı normal anneler gibi olsa. Mesela oturup bizimle gülse, arkadaşları eleştirsek bize akıl verse ama saçlarımı öpüp sen bilirsin kızım dese. Bir sorun olsa annem üniversitesiye gelip o kızı döver. Hiç acımaz. Ona birşeyleri anlatmayı uzun zaman önce bıraktım bu yüzden.
Dün sabah ne güzel bir kahvaltı yapmıştım. Bir de şimdiki halime bak. Of Allah'ım ya. Kurtar beni bu annemin zulmünden.
- Liya? dedi annem.
- Efendim Sultanım dedim güler yüzle. Sıkıyorsa güler yüzlü olma bakalım.
- Okul tatil oldu. Seni bir spor salonuna mı yazdırsak dedi. Önümdeki yulafa baktım. Midem bulanıyordu.
- Stajım var anne. Bir ay staj yapacağım. Eğer beğenirlerse bu dönemin yarısı staj, yarısı ders olacak. Ortalamamı çok etkiliyor. Birkaç yere başvuru yaptım bile dedim. Yalan değildi. Özellikle istediğim bir yer vardı. Yasin aman Yaseminlerin holding. Aklımı okur annem. Aklımdan bile geçirmemem lazım.
- Okulda yapamadığını umarım holding koridorunda yaparsın. Ceo'su bekar mı acaba? dedi.
- Veliahtı bekar, bizim okulda. Ona rica ettim anne dedim. Bugün gözüne girmem lazımdı. Gözleri büyüdü hemen.
- Ne demek istiyorsun? dedi.
- Yasin diye bir çocuk var, çok zenginler. Şu Sertkaya holding var ya, onlardan dedim. Annemin gözleri büyüdü. Türkiye'deki zengin ailelerin çoğunu bilirdi.
- Eeee dedi merakla.
- Çocuğa rica ettim. O da dosyamı vereceğini söyledi. Onların yanında staj yapacağım dedim. Tam bir yalancıydım. Daha yarın gece söyleyecektim. Yine de şuan iyi görünmem gerekiyordu.
- Aferin benim kızıma. Durdun durdun turnayı gözünden vuracaksın inşallah. Dualarım kabul olacak dedi. Sadece gülümsedim.
- Afiyet olsun sana dedim.
- Otur biraz sohbet edelim. Çocuk nasıl? Yakışıklı mı? İnşallah serseri değildir diyerek kırk tane soru soruyordu.
- Anne işim var dedim. Söyleniyordu ama dinlemedim. Daha fazla katlanamazdım. Odama girip telefonu elime aldım. İki bölüm daha okuyayım. Aklımda kalmıştı. Yeni bir hikayeye başlamıştım. Yazar döktürüyordu. Üstelik adam Zeus kadar yakışıklı ve zalimdi. Zamanla öyle güzel hanımcı oldu ki ağzıma yastığı koyup çığlık atıyordum.
Çocuğun azgın halleri beni bitiriyordu. Erkeğin ağzından okumak ayrı bir hoşuma gidiyordu. Telefon çalınca neredeyse elimden kayacaktı. Adam da tam kayıyordu. Utançtan yüzüm kızardı.
- Alo?
- Liya telefonu annene mi götüreceksin yoksa ben onu mu arayayım dedi Esma. Hemen konuya girmişti. Sanki gizli iş çeviriyoruz. Bir de sessiz konuşuyor. Hâlbuki evde tekti salak. Benim annem odadaydı.
- Ben söyleyeyim. O seni arar. Hazırlıklı ol, ben bırakayım da diyebilir dedim.
- Biliyorum kanka. Merak etme hazırlıklıyım dedi. Kaç yaşına geldik. Şu çektiğimiz çileye bak.
- Tamam gidiyorum dedim.
- Gazan mübarek olsun dedi.
- Aminn diye bir bağırdım. Sonra ağzımı elimle kapattım. Bana yine geldiler. Telefonu kapattım. Annem mutfaktaydı.
- O ne sesler Liya? diyerek kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
- Anne Esma çok hastaymış. Bir yanına gitsem dedim.
- Ben bu hikayenin sonunu biliyorum. Orada kalayım anne. Ben de hastalandım anne. Anne ilaç, anne ateşim yükseldi diye başladı yine. Üstelik benim sesimi taklit ediyordu. Dümdüz bakıyordum.
- Bunun anası, babası da doğurmuş ortaya atmış dedi sinirle yine. Kelimeleri bile ezberlemiştim. Hala bakıyordum. Telefonu çalınca durdu.
- Hayırdır senin halan arıyor böyle dedi. Ben telefonun içindeyim sanki. Ne bileyim diyemedim tabi.
- Alo, haaa, yani geliriz dedi. Geliriz derken. Sadece ona baktım. Hiçbir şeyi anlamıyordum. Telefonda çok üzüldüm diyordu ama gözleri ışıldadı. Telefonu sonunda kapattı.
- Büyücü babaanneni hastaneye kaldırmışlar. Bu sefer ölecek galiba. Doktor tüm yakınlarını çağırın demiş dedi. Ben donup kaldım.
- Ne bakıyorsun öyle? Sonunda tarlaları bölüşecekler. Hemen babanla oraya gitmeliyiz. Yoksa halan en güzel yerleri alır dedi. Allah'ım sabır Yarabbim. Kadının derdine bak. Yani ben sadece iki kere görmüştüm kadını ama sonuçta babaannemdi. Annem onları asla yanıma yaklaştırmazdı.
- Anne ben de geleyim mi? dedim.
- Saçmalama sana nazar falan değer. Sen git şu Esmanın yanına. Biz bir haftaya falan döneriz. Kırkını beklemeyiz zaten. Yedisi çıkarsa geliriz dedi.
- Anne ayıp dedim. Babam üzülürdü.
- Ne ayıbı kız? Kaç kere hastanelik oldum. Babaannen yanıma bile gelmedi. Sonra da benim getirdiğim tatlıdan mı yedin diye sordu birgün. Hergün tatlı yapardı. Yok değince iyi benden değil dedi.
Etrafına bakıyordu. Bu hikayeleri yüz kere dinlediğim için ben biliyordum.
- Anne ne arıyorsun? dedim.
- Telefonumu dedi.
- Elinde dedim. Eline baktı.
- Ahh tamam, kafa kalmadı mutluluktan. Hadi sen git dedi sinirle. Zaten yaklaştırmazdı. Bari ben gideyim. O babamı ararken ben gidip eşyalarımı topladım. Çantamı aldım. Hala salondaydı.
- Babamı görseydim ben dedim.
- Çık dedim diye bağırınca hemen koşarak çıktım. Sinirine denk gelmeyelim. Esmanın evine gidiyordum. Annem olmadığına göre istediğimizi de yiyebilirdik. Markete girip biraz alışveriş yaptım. Eve vardığımda Hakan da kapının önündeydi. Bana dik dik bakıyordu.
- Hayırdır yine mi sen? dedim.
- Eniştenle doğru düzgün konuş biraz dedi. Sırıtıyordu. Ahh Esma ahh. Şu adamdan uzak dur ya.
Cevap vermeden kapıyı çaldım. Esma hemen açtı. Yüzünde güller açıyordu. Benim yüzümü görünce bir durdu. Hakan aşağı iniyordu.
- Yine mi? dedim.
- Seviyorum kızım anla. O da beni seviyor. Sadece ailemin zengin olması onu korkutuyor dedi. Bunların yalan olduğunu ben bile biliyordum.
- Arabamı getirdi. Ondaydı ya birkaç gündür dedi.
- İyice temizletmiş mi bak? Belki de içinde kızların donlarını unutmuştur dedim. Koluma vurdu.
- Pislik yapmak dedi.
- Sen de kabullen bence dedim. Salonda gidiyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
- Hadi manikür, pedikür, elbise, kombin, makyaj. Milyon işimiz var dedi.
- Babaannem ölüm döşeğindeymiş. Aslında hiç gidesim yok dedim.
- Şu büyücü babaannen mi? dedi. Ahh anne ya herkese anlatıyordu herşeyi. Esma yabancı değildi ama sülaleme kadar biliyordu. Kafamı salladım.
- Gördün mü? Parti'ye hazırlanmak için bir neden daha. Ölüm var ama biz hala yaşıyoruz dedi.
- Hakan olmasa iyi kızsın haa dedim. Televizyondan yine Gülşen açtı.
- Keyfine bak bebek. Şimdi burası dolacak dedi. Gözünü sevdiğim para. Herşeyi yapıyorlar. Bir de daha yaşamadık diyorlar. Ben ne yapayım? Daha sevgilim bile olmadı. Annem bana çıkma teklifi eden çocukları dövüyordu. Donlarımı bile o alıyor hala. Elbiselerimi o seçiyor.
"Gel bizim oralara ortalık karışsın
Kötü niyet yok, maksat ayağın alışsın
Bir fırt çek dudakta sönecek yangın
Karlar buzlar senle nasıl yarışsın?" Yüksek sesle şarkıydı söyleyerek bana yanaşıyordu. Boynumu falan öpüyordu. Ulan bir sen elledin beni. Daha öpüşemedim bile.
Sonunda büyük bir kalabalık bizi yarın için hazırlamış ve gitmişti. Kuaför yarın geleyim dedi ama yok dedik. Kıyafet de seçmiştik. O mavi, ben kırmızı seçmiştim. Aslında benim elbisemi de o seçti. Havuz kenarı olacağı için ikimiz de mini elbise ve düz saç tercih ettik. Herkes gidince yatakta uzanmıştık. O telefondan astrolojiye bakıyordu ben ise kitap okuyordum.
- Boğa burçları yeni biriyle tanışıp evlenebilirmiş. Çok şanslısın bu aralar. Para da gelecek diyor. Telefonda gömülmüş sözde benimle konuşuyordu.
- Yasini dört senedir tanıyorum dedim. Hala adamla kızın sevişmesini okuyordum. Birinin yanında okumak bana tuhaf geliyordu yine de.
- O olması şart mı? Sanki annene inat diye takılıyorsun? Bu tipler biraz mal oluyor çünkü. Kız düşkünü zampara çocuk dedi. Kaşlarımı çatıp ona baktım.
- Senin tercihlerini biraz konuşalım istersen dedim.
- Yasin olsun tamam dedi. Tekrar telefona döndüm.
- Ne okuyorsun? Yine o savaşçı, tutkulu erkek serisi mi? dedi. Yüzüm kızarmıştı biraz.
- Evet dedim.
- Yalan onlar, yalan. Daha üç dakika dayananı görme ... gördüm de çok nadir onlar. Tenlerin uyumu da olacak, tutku olacak, seveceksin de. Çok zor iş dedi.
- Ne yani? Yapınca yıldızlara çıkmıyor musun? dedim. Bazen konuşuyorduk ama o hep hevesimi kursağımda bırakıyordu. Tek kaşını kaldırdı.
- Bazen bitsin de gitsin bu adam diyorum. Zevk almayı bırak odaklanamıyorum bile dedi.
- E niye yapıyorsun o zaman? dedim.
- Zevk aldığım da oluyor canım. İstersen seni ben boşaltabilirim. İlkin olayım aşkım dedi bana doğru geliyordu. Tekme attım. İkimiz de kahkaha atıyorduk. Hep böyle sululuk yapıyordu.
- Kitapta ki erkekler bana yeter canım dedim.
- Onlar sana benim vereceğim zevki veremez bak dedi. Geyik muhabbeti yaparak biraz daha oturduk ve sonunda uyuduk. Biriyle birlikte olmak değil de artık öpüşmek istiyordum. Belki de partide Yasinle birşeyler olurdu. Annemin ruhu bile duymazdı.
Bunları düşünürken uyuyakaldım. Sabah keyifle yemek yedik. Sonra da hazırlanmaya başladık. Müzik açarak hazırlanıyorduk. Annemi birkaç kez aramama rağmen açmamıştı. Babamı aramaya korkuyordum çünkü annem kızabilirdi. Telefonum çalınca müzik sesini kapattım.
- Alo, anne?
- Ne var? Kırk kere aramışsın dedi. Ultra sinirli geliyordum sesi.
- Sizi merak ettim dedim. Aradığıma pişman oldum.
- Büyücü babaannen, sahtekar halan yıllardır babanı görmüyormuş. Onun için oyun oynamışlar. Baban da gelmiyor diye başında bekliyorum. Malum baban biraz aveldir. Şimdi bunlara kanar dedi. İnsanlar ne kadar tuhaftı ya. Babama yazık. Ses çıkarmadım. Annem çok sinirli duruyordu.
- Kötü olmuş. Ne zaman geleceksiniz? dedim. Gelince tüm detayları kırk kere anlatırdı.
- Baban ne zaman anasına doyarsa geleceğiz. Kapat sen de annesi kendi eliyle yemek yediriyor. Bağlama büyüsü falan yapmasın. Burada kalmayalım dedi ve yüzüme kapattı. Esma ağzını kapatmıştı. Telefonda konuştuklarımızı duyduğu için kapatır kapatmaz kahkaha attı.
- Komik değil dedim. Ben de gülüyordum.
- Annen de akşama kadar laf ediyor ama kocasını da bırakmıyor dedi.
- Kadın aşık dedim. Öyleydi ama babama huzur da vermiyordu.
Sonunda giydik elbiseleri, yaptık makyajı, bindik arabaya ve adrese gidiyorduk. Babaannem de ölüm döşeğinde olmadığına göre için rahattı. Eğlenebileceğimi düşünmemiştim ama sonunda yalan çıktığına göre keyfime bakabilirdim.
Şarkı söyleyerek eve vardık. Biraz heyecanlıydım. Evi villaydı. Şu sadece televizyonda gördüğüm ve yanında sadece villaların olduğu, yani komşuların bile zengin olduğu evlerdi. Esmanın umrunda değildi. Babası müteahhit olduğu için ve küçükken de hep zenginlerle takıldığı için ona garip gelmiyordu belli ki. Zaten anne ve babası ayrılınca küsüp anneannesinde kalmaya gelmese tanışamazdık. Babasıyla bir süre konuşmayıp oraya gelmiş ve okulunu aldırmış. Sonra da biz dost olduk.
Yasin karşıdan geliyordu. Kolları tamamen dövmeydi. Annem dövmeden nefret ederdi. Kafamı salladım. Bırak anneni bugün. Biraz keyfini çıkar.
- Hoşgeldiniz kızlar dedi. Esmayla tokalaştı. Belimi kavrayıp yanağımdan öptü. Dokunuşuyla şok olmuştum. Boğazımı temizledim.
- Hoşbuldum dedim. İçki kokusu biraz midemi bulandırmıştı. Şimdiden içmeye başlamıştı belli ki.
Efsun mayo üstüne giydiği dantel elbisesi ile mükemmel fiziğini gözler önüne sermişti. Saçları da harika görünüyordu.
- Yasin, burada bir sorun var diye bağırdı.
- Keyfinize bakın, geliyorum dedi Yasin. Kafamı salladım.
- Şu Efsuna kıl oluyorum. Senin yanına gelince böyle yapıyor sadece dedi. Koluna girdim.
- Boşver hadi eğlenelim dedim.
Havuzun yanında herkes dans ediyordu. Zaten akşam olmuş. Işıklandırma harikaydı ve DJ'de coşturuyordu. Esma ile dans ediyorduk. Millet öpüşüyordu. Esma bana baktı.
- Kimseyi bulamazsan gel, ben seni öperim dedi. Koluna vurdum. Bedenini bana sürterek dans ediyordu. Kahkaha attım.
- Yasemin geliyor dedi. Gözümle onu uyardım. Biri duyup anlayacak ya. Annem de yoktu. Fazla rahattı ve bu beni deli ediyordu. Arkamı dönmedim. Yanımıza gelip durdu.
- Seni biraz alabilir miyim? dedi. Gözlerimin içine bakıyordu.
- Benim de bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyordu dedi Esma. Yanımızdan ayrıldı. Yasin elimi tuttu. Sadece gülümsedim.
- İçki ister misin? dedi.
- Yok ben içmem dedim.
- Ama kafayı bulmaya geldik dedi. Yüz ifadesi çok şirindi aslında.
- Israr etme lütfen. Aram yok içkiyle dedim. Yüzü düşmüştü. Alışık değildim. Daha doğrusu bir kere denemiştim. Annem onu duymasın diye Esmada kalmıştım. Bir yudumda ne anlayacaksa artık.
Masa kurulmuştu ve Barmen millete içki veriyordu. Girip biraz oyaladı. Sonra elinde iki bardak yanıma geldi.
- Ben de içmiyorum artık dedi. Elindeki içeceği bana verdi. Boğazım kurumuştu. Bir yudum aldım.
- En iyisi dedim.
- Eee Liya Hanım. Sevgilin falan var mı? dedi. Bir yudum daha içtim. Tadı keskindi. Bunun içinde ne vardı? Sormaya çekiniyordum. Yanlış anlasın istemezdim.
- Hayır yok dedim.
- Bu geceden sonra belki olabilir dedi. Dibime kadar gelmişti. Yana doğru dönüp bardağı bitirdim. Boğazım kurumuştu. Belki de öpüşmenin zamanı gelmişti. Tabi ki de ulu orta olmazdı. İlk öpüşmemi kimsenin önünde yapamazdım.
Nefesim de kesiliyordu. Biraz başım ağrımaya başlamıştı. Ona anlatacaktım ama gittikçe ağrı yayıldı.
- Ben ... ahh ... bir tuvalet gidip geliyorum dedim. Yasin kolumu tuttu.
- Ben seni götürürüm. Gel buraya dedi. Sesi değişmişti sanki. Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Efsun bağırıyordu. Yasin oraya baktı.
- Kahretsin dedi. Tekrar arkasına baktı. Beni arka tarafa doğru sürüklüyordu. Kolumu kaldıracak halim bile yoktu.
- Ne oluyor? dedim.
- Birkaç dakikaya iyi hissedeceksin. Nefes al dedi. Burada kimse yoktu. Yolu nasıl geldiğimizi bile bilmiyordum.
- Burada bekle, geliyorum dedi. Arkaya doğru koştu. Sanki kavga çıkmıştı. Topuklu ayakkabıyla yürüyemiyordum. Olduğum yere çöktüm. Sesler çok uzaktan geliyordu sanki. Biraz sonra daha iyi hissediyordum gerçekten. Sadece kanım kaynıyordu ve aklım biraz bulanmıştı sanki. Ayağa kalktım. Çok iyi hissediyordum. Kahkaha atmaya başladım.
Ev ne taraftaydı? Kendi etrafımda dönmeye başladım. Çok iyi hissediyordum. Sadece yürüyordum. Sanki daha uzun sürmüştü. Havuz vardı ama kimse yoktu. Suyun içinde birden Zeus çıkmıştı. Yine hayal dünyasındaydım. O yakışıklı Yunan Tanrısı karşımdaydı. Saçlarını savurunca sular bile onu dinliyordu sanki. Gözleri kehribar rengi, sert duruşlu, kemikli yüz yapısına sahip, esmer, hatta çikolata teniyle insanın yalayası geliyordu.
Suya çıplak girmişti. Mermerden yapılmış gibi sert kasları geriliyordu. Benden ne kadar uzundu bu adam? Kesin bir kafa boyu falandır. Her zaman öyle olmaz mı? Yine de sanki daha uzundu. Ahh bir doksan sevdam. Karam gibi esmer adamım. Benim İskoç savaşçım. Beni cadı annemden kurtarmaya gelmişti. Kurt bakışlım, yanık tenlim, yürüyen eril enerjim.
Bacaklarından sarkan aleti gerçekten de büyüktü. Üçüncü bacağı gibi duruyordu. Demek ki at gibi tanımı doğruydu. Bu yazarlar işini biliyordu. Ona doğru yürüdüm. Arkasını dönmüş havluyla saçını siliyordu. Buna göt demek ayıp olurdu. Kesinlikle popoydu bu. Taş gibi duruyordu. Bir tane vurmazsam içinde kalır.
Bana dönüp silah çekti. Ahh hem de tehlikeli. Sanırım yanıyorum. Hatta tutuştum.
- Kahretsin, Tazı seni buraya mı yolladı? dedi. Silahı köşeye indirdi. Zaten çıplaktı.
- Kölen olayım diye geldim dedim. Öyle olmaz mıydı? Yüzünde çarpık bir gülümseme vardı.
- Bana istediğini yapabilirsin dedim.
- Kim yatağında bu kadar istekli bir kadın istemez ki? dedi. Sesi o kadar derin ve erkeksiydi ki neredeyse boşalacaktım. Konuşması çok sakin ve toktu.
Elbisemin altından tutup yukarıya doğru çektim. Altta sütyen yoktu. Elbise uygun değildi. Sadece külot ile kalmıştım. Gözleriyle tüm bedenime baktı. Bacaklarımdan yukarı doğru hiç acele etmeden çıkıyordu.
- Yanıma gel dedi. Yatakta emir verilmesi hoşuma gider miydi? Çok buyurgandı çünkü. Şuan herşey içimi sızlatıyordu sanki.
Yanına doğru gittim. Gözleri dudaklarıma kaydı. Elini göğsüme attı.
- Diri ve büyük dedi. İşaret parmağı ile ucunun etrafında daire çizdi. Nefesim kesilmişti. Karnıma doğru inen ince bir sızı vardı. Birden beni omzuna attı. Vahşi, mağara adamı. Gerçekten kahramanımı bulmuştum. Karnım omzuna gelmişti. Kalçama bir şaplak attı.
- Ahh diye bağırdım.
- Umarım acıdan hoşlanıyorsundur peri kızı dedi. Bana lakap da takmıştı. Kesin aşık olacak. Tutkudan birleşen bedenlerimiz kalbimizi ateşleyecek.
- Senin öğrettiğin herşeye varım dedim. Yoksa zoru mu oynamalıydım? Şuan aklım çok bulanıktı. Tam olarak düşünemiyordum. Büyük ihtimalle ya kitap okuyordum ya da kendimi yine o kitap karakterinin yerine koymuş elliyordum.
Beni koltuğa bıraktı. Salona gelmiştik. Ev çok güzeldi. Burası bir Saraya ya da kaleye benzemiyordu ama. Konak gibi de değildi. Çenemi tutup gözlerimin içine baktı. İşte o an ne olduysa oldu. İlk öpüşme ve bedenimin ateş alması bir olmuştu. Dudaklarıma yapışan adam beni dudaklarıyla soyup, sevişiyordu. Dudakları yumuşak ve ısrarcıydı. Dillerimiz birleşince inledim. Üzerime uzanmıştı. Bedeninin ağırlığı mükemmeldi. Beni örtmüştü ve o sert kasları yumuşak hatlarıma değiyordu.
Elimi omzuma koydum. Kolunu ve sırtını okşuyordum. İç çamaşırımı yavaşça çıkarıyordu. Ona yardımcı olmak için kalçamı kaldırdım. Elimi karnına götürdüm. Biraz gerilmişti.
- Mama'ya fazladan ödeme yapmam gerekecek dedi. Neden bahsettiğini hiç anlamıyordum.
- Kasların mermer gibi çok sert dedim. Yüzünde bir gülümseme oluştu. Yarımdı ama mükemmeldi. Sağ yanağında gamzesi vardı. Elimi oraya koydum.
- Aşağısı daha sert dedi.
- Üçüncü bacağın gibi üstelik uzun dedim. Kahkaha attı. Kendini bana dayayınca nefesim kesildi. Omzunu tuttum.
- Tazı da iyi bir ödeme hak etti. Senin gibi bir peri kızını getirdiği için dedi.
- Onları boşver benim vahşi savaşçım. Beni hemen al dedim. Burnunu burnuma sürtüyordu. Göz bebekleri büyümüştü ve kehribar rengi gözleri daha açık olmuştu sanki. Dudağıma yapışıp beni vahşice öpmeye başladı.
- Bunu mu istiyorsun? dedi. Aletini kadınlığıma dayamıştı.
- Ahh evet dedim. Kendimden geçmiştim. Mükemmel hissediyordum. Bacaklarımı iyice açtı ve ortasına yerleşti.
- O zaman istediğini sana vermeliyim dedi. Aletin başını sokunca tırnağımı sırtına geçirdim. Hissettiğim acıyla bağırdım. Nefes alamıyordum.
- Kahretsin çok darsın dedi kendini iterek. Kulaklarım duymuyordu sanki. Gözlerini kapatmıştı. İçimde öyle bir doluluk vardı ki nefesimi kesiyordu. Kalbimin ritmi bile değişmişti. Gözlerimi kapattım. Git gel yapmaya çalışıyordu. Canım yanıyordu biraz ama daha önemlisi sanki gerçek hayatla aramda bir perde vardı ve yavaş yavaş o gidiyordu. Gözümden düşen yaş sanki bulutları da kaldırıyordu. Beynime çekiç gibi vuruyordu birşey.
- Niye bu kadar iyi? dedi. Dudağını öpmeye başladım. O zaman daha iyi hissediyordum. Sırtına tırnağımı geçirmemden şikayetçi değildi. Tırnağımı omzuna doğru götürdüm. İçimde gidip geliyordu ve ben daha iyi hissetmeye başlamıştım. Aslında biraz da uyuşuk gibiydim.
Aleti çıkınca elini ikimizin arasına aldı. Biraz kalktı.
- Bu kan da ne? dedi. Onu bırakmadım.
- Başladığın işi bitir hadi dedim. Bacaklarımı beline dolayıp elimi aletine attım. İçime sokuyordum.
- Kahretsin dur dedi. Beni engellemeye çalışıyordu ama izin vermedim. İçime girmişti yine. Zaten kayıyordu sanki.
- Ohh çok iyi dedim. Kendini itti ama tuttum.
- Dur ... dur ... kahretsin dedi. Birden öylece durdu sadece. Kolumu savurup kalktı. Aleti küçülmüş gibiydi. Üstünde kan vardı. Ben oturmaya çalıştım ama olmadı. Başım dönüyordu.
- Niye kanadın? dedi şaşkınlıkla. Tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Gözüm bayram ediyordu ama bir sorun vardı sanki. Çok sinirli duruyordu. Beynim de bir terslik olduğunu söylüyordu.
- Çünkü bakireyim dedim. Ama onun anlaması lazımdı. Hatta bakire olduğum için mutlu olması falan. Ben de kendimi sana sakladım demeliydim. Bir terslik vardı. Üstelik de başımın ağrısı şiddetlendi.
- Sen ne saçmalıyorsun? Mama bir bakire mi gönderdi? Ben öyle birşey istemedim dedi. Bana dikkatle bakıyordu. Sanki birşey anlamaya çalışıyordu. İkidir de Mama diyordu. Mama kimdi?
- Bedenim karşılığında artık milletime savaş açmayacaksın değil mi? dedim. Sanırım öyleydi. O bir savaşçıydı. Savaşçılar böyle sinirle bakardı.
- Ne savaşçısı? Ne milleti? Deli misin yoksa kafan mı güzel? dedi. Beni sarmalayıp güzel şeyler söylemesi lazımdı. Bu bağırıyordu. Bozuk çıktı galiba. Daha iyisi yok mu bunun? Lütfen o gelsin. Bunu sevemedim.