1.5 AY SONRA...
Yatakta inleyerek düz yatmaya çalışmıştım ama, karnımdan dolayı pek becerebildiğim söylenemezdi.
Artık hareketlerim bile aşırı derecede kısıtlanmıştı..Ayaklarımla beraber ellerim ve yüzüm bile şişiyordu çoğu zaman..
"Mahirr.."
"Hmmm..." diyerek tepki veren ama gözlerini açamayan sevgili kocama oflamadan edememiştim..
İstanbuldan geldiğimizden beri, kendini dahada çok işlere vermişti...Annesi ve kardeşinin aramalarına cevap vermemesini, kötüye yormak istemiyordum ama bana söylemedikleri bişeyler olduğunu hissediyordum sanki..
" Mahir kalk, tuvalete gitmem gerek..." derken aynı zamanda omzundan bastırarak sarsıyordum..
Tek gözünü açıp önce tavanla bakıştı ve sonrada tek gözü hala kapalı şekilde başını bana çevirdi..
"Günaydın Azra'm "
Uyku mahmurluğu olan sesini duyunca, içim erimişti resmen..
Her sabah bana Azra'm demesinin sadece adımdan dolayı olmadığını bilmek, ona olan aşkımın daha daha çok katlanmasına neden oluyordu..
"Günaydın...Uyandırmak istemezdim ama, kalkamıyorum..."
Bir dirseğinin üzerine ağırlığını verirken, eliyle çenemden tutup dudaklarıma kısa bir öpücük kondurmuştu..
"Asıl ben üzgünüm, o kadar yorulmuşum ki sarsmasan uyanamazdım.."
Benden uzaklaşıp yataktan çıkarken, belinde zar zor duran eşofman altının iplerini bağlamıştı..
Bir eliyle karışmış saçlarını dahada çok karıştırırken, yatağın etrafında dönerek yanıma geldi..
"Gel bakalım tombik prenses..."
"Yaaa Mahir, seslenme şöyle banaa...Emir duyacak ömrü billah susmuyacak artık..."
"Duysada benim kadınımla dalga geçicek olan dilini keserim..."
Sözlerine kıkırdarken yataktan kalkmama yardım etmiş ve tuvaletin yolunu tutmuştuk bile..
İçeriye girince çıkması için kapıyı göstermiştim..Başını iki yana sallayarak gülümsedi..
"Sen işini hallet, ben kapıdayım..."
"Yaaa hayır bekleme kapıda falan..Yataktan kalkamıyor olabilirim ama düz yolda yürüyebiliyorum.."
Kapıdan çıkmadan başını bana geri çevirdiğinde, omzumu silkip kollarımı gögsümde birleştirmiştim..
Çocuk muyum ben çişimi yapmamı bekliyecekti kapıda..
" Azra beş dakikan var...Geri geldiğimde işini halletmezsen, bizzat kendi ellerimle oturturum seni klozete..."
Kapanan kapının ardından ağzı açık bakakalırken, söylediklerini yapacağından emin olduğumdan dolayı hemen işimi halletmek için harekete geçmiştim..
Ellerim ve yüzümü yıkadıktan sonra, banyonun kapısını açtığımda gerçekten söylediği gibi beklediğini gördüm..
Kolundaki saate bakarken, gülmemek için dudaklarını ısırdığını görmezden gelmek pek münkün değildi...
"3.5 dakika...Aferin..."
"İstersen çişimin renginide söyleyeyim Mahir.."
Trip atarak yanından geçip dolaba yönelmiştim ama onun konuşmaya devam etmesi, gözlerimi kocaman açmama sebep oldu..
"Gerek yok bir yerde okumuştum, hamile kadınların idrarı normale göre daha koyu oluyormuş..."
"Yuhh Mahir onuda mı araştırdın yaaa..." diyerek cırladığımda yüzünü buruşturmuştu..
"Ne sandın kızım...Sadece çocuğu karnına koymakla baba olunmuyor..."
Böyle bişey söyleyeceğini düşünmemiştim...Başka insanların belki tiksinerek karşıladığı şeyleri, o benim ve bebeklerimiz için araştırıyordu..
Gözlerim yanmaya başlarken, aramızdaki mesafeyi kapatıp göbeğimin el verdiği kadarıyla boynuna sarıldım..
"Sen nasıl bir adamsın yaaa...Nasıl beni benden çok düşünebiliyorsun..."
"Kendini benim gözümden görsen, hissetsen aklını kaybederdin be kadın...Daha ne söyleyeyim..."
????
Kahvaltıya indiğimizde, Emir tek başına oturmuş çayını içiyordu...
Sanırım Çisem hala uyanmamıştı.
"Günaydın..."
"Gün size aydın..." dediğinde Mahir ile birbirimize bakmıştık..
Neyi vardı bunun.
"Hayırdır kuzen, olmayan gemilerin mi battı..."
Emir sıkıntılı bir şekilde nefesini dışarıya verirken, bizde masadaki yerimizi almıştık.
" Emir Çisem'le mi bişey oldu, ne bu surat sabah sabah..."
"Daha ne olsun Azra..Evlen benimle diyorum, daha erken diyor...Amk ne erkeni otuza merdiven dayamışız...Ben lan ben..Emir bir kadına evlenelim diyor, ama kadın evlenmeye yanaşmıyor.."
Kaşlarımı havaya kaldırırken, Emir elindeki çay bardağını masaya vurup ayağa kalktı..
"Nereye, sakin ol konuşalım..Belki sen yanlış anlamışsındır..."
Yüzüne sinirli olduğu belli olan bir gülümseme yayıldığında, duyacaklarımdan korkmuştum..
"Ben anlayacağımı anladım, beni evlenmeye layık bir adam olarak görmüyor demek ki.."
Yumruklarını sıkarak salonu terkederken, Mahire dönmüştüm...Ama o çok normalmiş gibi yemeğini yemeye devam ediyordu.
"Ya ayrılırlarsa, nasıl böyle sakin durabiliyorsun Mahir yaaa..."
"İki gün sonra barışırlar güzelim..Sende sakin ol, kendini yıprattığınla kalırsın benden söylemesi.."
Elimdeki çatalı sert bir şekilde tabağımın kenarına vurarak bıraktım.
"Ben bir Çisem'e bakayım en iyisi..."
Yerimden kalkarken, bıyık altından gülmesine fitil olsamda şu anda tek derdim Çisemle konuşmaktı...
Birinci katta olan Çisemin odasına doğru yol alırken, belimin ağrısını gidermek içinde avuç içimle belimi ovalıyordum.
Kapının önünde durduğumda zaten kapının açık olduğunu görünce, çalma geregi duymadan içeriye girdim..
Yatağın ortasında oturmuş kucağında büyük mendil kutuyla ağlayan bir Çisem beklemiyordum açıkcası..
"Kuzum, iyi misin..."
Yatakta yanına oturduğumda, kan çanağına dönen gözlerini sildi elinin tersiyle.
"Evlenelim dedi..."
"Eee ne güzel işte, bunun için mi ağlıyorsun..."
Hıçkırıklarını durdurmaya çalışıyordu..Ama becerebildiğini söyleyemiyecektim..
Yüzünde kırmızı kırmızı benekler oluşmuştu..Şu an yerlere yatıp gülmem gerekirken, benim üzerime düşen arkadaşlık görevini yapmam gerekti.
"Korkuyorum Azra..O kadar çok şey gördüm geçirdim ki, şu yaşıma rağmen..Güzel birşey olduğunda korkuyorum.Sanki illaki sonu kötü olucakmış gibi geliyor.."
Ellerini sımsıkı tuttuğumda, yanağından akan yaşlar ellerimize damlıyordu..
Her ikisi içinde çok üzülüyordum..Tam herşey yoluna girdi derken böyle olması hiç adil değildi..
"Ağlama lütfen, eskiden kötü şeyler yaşaman senin elinde olan bişey değildi ki...Bundan sonrasının kötü olacağını düşünmen çok normal...Ama güvenmek zorundasın Çisem..Emirin senin güvenine ihtiyacı var..."
Bileğindeki lastik tokayla, dağılmış saçlarını toplayıp gürültülü bir şekilde burnunu çekti..
Şu anda lisede sevgilisi tarafından aldatılan ve bunalıma giren ergen kızlar gibi görünüyordu..
"Bende güvenmek istiyorum..Hatta güveniyorum Azra..Ama sonra ya benden vazgeçerse, ya güvenimi sarsarsa diyorum...Ve boom...Herşey alt üst oluyor.."
Başımı omzumun üzerine yatırıp bir süre onu izledim..Ne kadarda birbirimizin aynası gibiydik oysaki..
"Şans vermeden bilemezsin Çisem..İnan bende senin gibiydim..Ama bin şükür Mahir gibi bir adamla evlendiğim için hiç pişmanlık duymuyorum.."
Mendil kurusundan bir mendil daha çıkarıp yüzünü temizledi ve gülümsemeye çalışarak konuşmaya başladı...
"Sence beni affeder mi..."
"Sanırım affeder, ama önce süründürür gibi geliyo..."
Bu sefer gülümsemesi gözlerine kadar ulaşabilmişti...Ve bu içime su serpmiş etkisi yaratmıştı sanki...
"Emir bey için sürünücez artık...Ne yapalım..."
Yataktaki mendilleri yüzümü buruşturarak toplayıp, odanın içinde bulunan çöp kutusuna atmıştım.
Kusucam şimdi üstüne o olucak yani..
"Senin yüzünden hala bişey yiyemedik...Yüzünüzü yıkayıp hemen salona geliyorsunuz Çisem hanım..." dedim ellerimi karnımda dolaştırarak...
"Affedin Azra hanım ve bebişi, hemen geliyorum..."
Koca bir kahkaha atarak odasından çıkıp salona doğru yol almıştım..
Biran önce Emirin eve gelmesine dair, içimde müthiş bir istek vardı..
????
Salonda Çisemle oturmuş, Emir'den nasıl af dileyeceğini konuşurken, telefonumun zil sesiyle konuşmamız bölünmüştü..
"Neden sabah habersiz kaçtın bakayım sen..." diyerek açtığım telefondan ses gelmeyince ekranına bakmıştım..
Ama konuşma açık haldeydi...
"Mahir..."
"Elimizde Mahir kalmadı Azra'cım..." diyen sesi duyduğumda tutunacak yer aramıştı ellerim...
Yer sanki ayaklarımın altından kayıyordu ve ben dilim tutulmuş gibi konuşamıyordum..
"Ne o heyecandan sesin soluğun kesildi sanırım..."
"Se-sen..."
"Evet güzelim ben, özledin mi beni..."
Onun sesini duymak her ne kadar midemi bulandırsada, Mahirin telefonunun onda ne aradığını deli gibi nerak ediyordum..
"Ne istiyorsun adi herif, Mahir nerede..."
Karşıdan keyiften çok pislik kokan kahkahasını duyunca, kendimi koltuğa atmıştım..
Şu anda yanıma koşan Çisemin sözlerini duymuyordu bile kulaklarım..
"Mahir şu anda seninle konuşacak durumda değil..."
"Sa-sakın dokunma ona, sakın...Öldürürüm seni anlıyor musun, öldürürüm..."
Bağırmamdan dolayı boğazım acımıştı ama, şu an tek düşündüğüm Mahirin ne halde olduğuydu..
"Yaşayıp yaşamaması sana bağlı Azra.."
Ne ara akmaya başladığını bilmediğim gözyaşlarım çoktan firar ederken, derin derin nefesler alıyordum...
Dayanamazdım, Mahire birşey olması demek, benim diri diri mezara girmem demekti...
"Ne istiyorsun Allahın belası, ne..."
"Seni istiyorum Azra..Bitmemiş bir meselemiz var ve eğer gelmezsen bu meseleyi Mahirle kapatırım..."
Bir elimde telefon, bir elimle saçlarımı çekiştirirken kasıklarıma giren ağrıları görmezden geliyordum...
Adamımı, eşimi, sevgilimi, yüreğimi bu pislik yüzünden belkide bir daha göremiyecektim..
"Tamam, gelicem..Yeterki ona zarar verme..."
"Aferin sana, sendende bu beklenirdi zaten...Yanlız gel, bir kişiye ağzını açarsan sonuçlarına katlanırsın...Adresi gönderirim..." diyerek telefonu yüzüme kapattığında, bağırarak ağlamaya başlamıştım...
İzin veremezdim..Ya oradan Mahirle dönücektim, yada son nefesimi onunla vericektim..