3 - Sahte Sevgili

1312 Kelimeler
Ellerini önüne siper ederken bile aldığı darbeler ile yerimden sıçrıyor, adeta yumruklar bana savruluyormuş gibi hissediyordum. Oysa tanıyalı daha bir saat bile olmayan adamın gözlerine vurulmuşta, onlara bir zarar gelmesin istiyor gibiydim. İlk raundun bitişi ile yüzünde kızarıklığın esamesi bile okunmayan güzel gözlüme rağmen sağ yanağına tam da gözünün altındaki şişliğe buz tutan tıfıl umurumda bile değildi. Kendi köşesine çekilmişken etrafında dolanan iki kişi hizmette kusur etmiyor, arada da sözleriyle eşlik ediyorlardı. Bununla beraber varla yok arası kafasını sallayarak onları onaylayan Demir Yumruk, yine çalınan gong sesi ile ayaklandı. Rakibi ile karşı karşıya gelirken, ellerine taktıkları eldivenlerini birbirine vurarak selamlaşan ikili sanki biraz sonra birbirlerini yumruklamayacakmış gibi rahat tavırlarına anlam veremiyordum. Tabii ki sporda her şey centilmenlikti, fakat bunların yaptığı sporun şiddet içerikli olması sebebi ile centilmenlik sadece lafta kalmalıydı. İkinci raund başlar başlamaz atağa geçen güzel gözlümün adama acımadan yumrukları ardı ardına geçirişi ile ellerimle gözlerimi kapatmış, ama dayanamayarak parmak arasından seyretmeye de devam etmiştim. Hayır, hayır o adamın kaşından akan kırmızı şey kan mıydı? Anlamadığım şey bir tarafın kanıyor ve sen hala yumruk yemeye devam ediyorsun, ne ironi ama... Lakabının hakkını veren koca cüsseli ama gözleri güzel herif, devirici darbeyi adamın tam da açılan kaşına vurunca, boylu boyunca yere serilen adam toparlanmaya çalışıyordu. Ne yapsan da nafile koçum, o darbeyi alan bir daha ayağa kalkamıyor, yani en azından arkadan gelen söylemler öyleydi. Hakem adamın başına dikilerek hem eliyle hem de dudaklarından anladığım kadarıyla ağzıyla saymaya devam ederken, yerde yatan adam pes etmişliğin belirtisi olarak elini havaya kaldırdı, akabinde sallayabildiği kadar başını salladı. Maç bitmiş görünüyorken, alanda kopan alkış tufanına eşlik eden ıslık sesleri ile sevinç nidaları kulak yakan cinstendi. Yerde serili adam yapılan ilk müdahalenin ardından, sağlam duramamasına rağmen ayağa kalmıştı. Hakemin bir yanında Demir Yumruk, diğer yanında yabancı sporcu ikisinin de elinden tutmuş, spikerin kazananı açıklamasını bekliyordu. Kazanan belliydi ve güzel gözlü herifin kendinden emin duruşuna göz dikmemek elde değildi. Bir insan nasıl bedenine kazak yerine kas giyerdi ve bu denli çekici görünürdü ki. Bacak kasları bile kendini belli eden cinsten gözler önünde dururken, gözümden kaçan tek şey bacağının birindeki hançer resmiydi. Ucundan bir damla kan akan hançerin boyutu her ne kadar ufak da olsa ben bu denli incelerken onu, görmemem mümkün değildi. Spiker heyecan yarattığını düşündüğü ses tonuna sıkıntılı bir ağız dolusu hırıltı yolladım ve ellerimi çenemin altına koyarak gelecek olan isme odaklandım. Adam ağzını açtı bir kaç kelimeyi yayarak söyledi ve beklenen isim ile yumruğu havaya kalkan grilim yükselen alkış seslerine eşlik etmek ister gibi, boşta kalan eldivenli elini bir kez göğsüne vurdu. Tanrım bir insan bu kadar karizmatik olmak zorunda mıydı? "Ne oluyor kızım sana?" "Hiç..." dedim Sibel'e bir kez bile bakmadan. "Var sende bir şey?" "Bulaşma şuna yavrum, bugün terelellileri üstünde." "Yok yok ben iyiyim." dedim. Ellerim hala çenemin altındayken. İyi miydim gerçekten, neler oluyordu bana böyle? Ben sert erkek sevmezdim ki, bir de kavgacı tipte olanı. O çekik kaşların altındaki sert bakışlara, çıkık elmacık kemiklerinden başlayan kirli sakallara, tanrım o gri gözlerin altındaki anlamlara bakmamak elde miydi? Vurulmak böyle bir şey miydi bir erkeğe? Ben ki Elif Sezen şu yaşıma kadar hep ardından koşulan olmuşken, şu saatten sonra bana koşmayı mubah gören kaderin benimle derdi büyük olmalıydı. Sanırım zamanında kaderin bir oyununu bozmuş, kinini kazanmıştım ve sırf bu yüzden süründürmeden yakamdan düşmeyecekti. "Hey hey hey, nereye gidiyorlar?" derken ayaklanmış sanki buradan koluna yapışacakmış gibi atağa geçmiştim gidişini son anda fark ederek. "Manyak, otursana. Ben sana dedim Can bu kızda bir şeyler var diye. Bu kadar sakinlik hayra alamet değildi zaten." koluma yapışan Sibel'in ondan beklenmeyecek sert tutuşu ile yerime oturdum ve sızlayan bileğime giden elim ile ovalamaya başladım. "Can nereye gidiyorlar?" "Dövüş bitti kızım, görmüyor musun adam nakavt oldu. Şimdi sırada yeni karşılaşma var." "Sana ne soruyorsam." der demez ayağa kalmış çantamı dahi almadan masadan uzaklaşmıştım. Can kesin beni çiğ çiğ yiyecekti, ama olsundu bir numarasını alsam yeterdi zaten. Tribün hesabı dizilen büyüklü küçüklü birçok erkeği arşınlayıp boksörlerin çıkış yerine ulaşmışken, bir kaç adım sonrası çarptığım beden ile deyim yerindeyse çanağı kıracak kıvama gelmiştim. "Nereye böyle destursuz?" "Kardeşim önüne baksana." derken giden güzel gözlümü arka profilden görmüş olmam ile tekrar bir adım daha atacakken bileğime yapışan ellerin öfkesine kapılarak sert olduğunu düşündüğüm bakışlarımı bilhassa adama diktim. "Bıraksana kolumu be adam." "Giremezsin bacım yasak." "Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım." dedim klişenin dibine vurarak. Adamın yüzüme diktiği bakışlardan ezilirken "Olmadı mı?" dedim sertlikten kırıntı kalmayan ses tonumla. "Hem de hiç olmadı." "Demir Yumruk benim sevgilim olur, bak söylersem içeri almadığını gerisini sen düşün." dedim aklıma gelen ilk yalanı dile getirmiş olmam daha da saçmalığa çekiyordu beni besbelli. Adamın baştan ayağa süzüşüne gözlerimi devirmemek için büyük bir çaba harcıyor oluşum benim için tebrik edilesi bir andı. Sanki bakınca anlayacaktı sevgilisi olup olmadığımı dev obur. "Beni takip et." dedi ve arkasını dönüşü ile yerimde zıplama arzusu ile yanıp tutuşurken ufak bir el çırpma hareketine kalkıştım. Ve arkasını dönen adamın bakışlarına yakalanmamak için kendimi toparladım ve peşine takıldım. Uzun koridorun ardından sıra sıra dizili odalardan birinin önünde durmuş, beklenen anın gelişini gözlüyordum bir merakla. Bir iki tıklatışın ardından kapıyı açtı ve içeriye eğilişine eşlik eden bedenim merakıma bir kez daha yenik düşmüştü. "Kaptan, bir kız geldi. Sevgilisiyim diyor ama?" "Ne sevgilisi oğlum." dedi sert sesiyle. Buradan görebildiğim kadarıyla ikili koltuğa uzanmıştı, fakat yüzü görüş açıma henüz gitmemişti ki adam kapıyı sonuna kadar açtı ve işte tam da o an göz göze geldik. "Yine mi sen?" derken el sallayarak "Merhaba." dedim en şirin halime bürünürken. "Kaptan valla sevgilisiyim dedi, oyuna geldik iyi mi?" diyen adam kem gözlerini üzerime dikmiş elinden gelse bakışları ile öldürmeyi planlıyordu "Ne?" dedim yaptığımın doğallığını kanıtlar nitelikte. "Düş önüme küçük fare." diyen dağ ayısı neredeyse bileğime yapışmak üzereyken "Halit" diyen güzel gözlü araya girmiş adamın ilgisini üzerimden çekmişti. "Gerek yok koçum sen gidebilirsin." "Emin misin kaptan." "Ne diyorsam o." Son bir bakışının ardından çekip giden dağ ayısına bakmadan, içeriye bir kaç adım atmış ve odada göz gezdirmeye başlamıştım. Pek de şirin bir yer değildi, hatta sporun içeriği kadar ürkütücü de diyebilirdim. Bir kaç sandalye, akabinde onun oturduğu ikili koltuk ve yardım çantasının bulunduğu masa harici bir şey yoktu. Gerçi makyaj masası olacak değildi ya, adam dövüşüyordu sonuçta. "Demek sevgilimsin." derken odada bulunan tek kişiye baş işareti ile kapıyı göstermiş ve ikiletmeden çıkışı ile ayaklanmıştı. Üzerime üzerime yürürken kapının kapanma sesi ile anlık kapadığım gözlerimi açınca tam da dibinde olması nedensizce kalp sağlığıma zarar verir niyette atışlarımı hızlandırmaya başlamıştı. "Biz ne zaman sevgili olduk, belinden tuttum diye boş hayallere mi kapıldın yoksa." derken alaylı ses tonuna rağmen yine ifadesiz suratına baktım, bu defa yüzümü ekşiterek. "Ne münasebet ben şey için geldim, şey..." "Ney?" "Şey işte tebrik etmek için." dedim elimi savuşturur gibi yaparken. Ardı sıra gözlerinden kaçırdığım gözlerimi topuklularıma diktim ve "Dağ ayısı zorluk çıkarmasaydı böyle bir yalana ihtiyaç duymazdım." dedim. "O dağ ayısı işini yapıyor küçük hanım, hem tebrik falan gereksiz şeyler." dedi ve arkasını dönerek az önce kalktığı koltuğa geri oturdu. "Hadi söyle neden geldin." "Ben az önceki kabalığım için özür dileyecektim. Bir de..." dedim ve duraksadım. Ne diyecektim numaranı ver de arada arar taciz ederim mi? "Boks dersi veriyor musun acaba? Aslında bakarsan çok istiyorum ama kimseye güvenemiyorum." dedim. Yalanımın ucu kuyruklu yıldız gibiydi, o gittikçe gerisi geliyordu. "Sen ve boks eğitimi, bu ayakkabılarla mı?" derken parmağı ayaklarımı işaret ederken bir tur dönmüştü. "Ama sende taktın ayakkabılarıma." derken sesim yüksek çıkmış, onun ise kaşı sorgular gibi havaya kalkmıştı. "Hadi ama, bir kadın olarak kimseye güvenilmiyor bilirsin." "Bana ne ara güvendin." derken uzanmış ellerini ensesine yerleştirerek çoktan gözlerini kapatmıştı. Üstünde bir şey yoktu zalimin oğlunun, gövde gösterisine eşlik eden gergin kollarına bakmamak için büyük çaba sarf ederek güçlükle yutkundum. "Güvenmemeli miyim?" "Güvenme baş belası güvenme ve yarın saat onda sahildeki spor salonunda ol. Gecikirsen dersi unut. Ayrıca bir maça daha çıkacağım ve dinlenmem gerekiyor." dedi ona göre kibarca bana göre gayet kaba bir tonda kovarken. "Tamam." dedim başım önde acıların kadını modunda düşerken arkamı döndüm ve kapıya ilerledim. "Unutma saat tam onda." ➡️ i********:: destina_destinaa
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE