Kahvaltımızı yapmış arabayla dolaşıyorduk. İkimizde sessizdik, camdan dışarı baktım. Bayadır denize gitmemiştim.
"Tatile neden çıkmadık ki?" Diye sordu.
"Bilmem, bir anda evlendik zaten." Dedim ben de.
"Çıkalım”
"Nereye gideceğiz?" Diye sordum ona dönerek.
"Bilmem, sen seç.”
"Aslında kamp yapsak daha iyi olabilir" dediğimde biraz düşündükten sonra başını salladı.
"Mete'yi de çağıracağım!" dedim heyecanla.
"Mete kim?"
"En yakın arkadaşım. Aa Pınarla nişanlısı da gelsin!"
"Ben kimseyi tanımıyorum Lalin.” Doğru söylüyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Tanışırsınız işte.”
"Mete tek mi kalacak?"
"Ben onla kalırım!" dedim gülümseyerek. Telefonu elime alıp tam mesaj atıyordum ki telefonu elimden çekip arka koltuğa attı.
"Ne oluyor be!"
"Sen gerizekalı mısın Lalin? Kocan varken çadırda elalemin çocuğuyla mı kalacaksın?"
Sesi yükselmişti ve ben onu ilk kez böyle görüyordum.
"En yakın arkadaşım o benim, çocukluğumdan beri.” Sinirle nefesini dışarı verdi.
"Arkadaşın olmasına bir şey demiyorum, aynı çadırda kalırız biz diyorsun bir de!"
"Ne var bunda?" İyice sinirlenmişti. Arabayı sağa çekip bana döndü. Gerçekten sinirli görünüyordu.
"O kadar insanın için de o çocukla kalmana izin vereceğimi mi sanıyorsun? Çocukluk arkadaşımmış, en yakınımmış. Sikerim öyle işi! Lalin ben senin istesen de istemesen de kocanım. Bunu artık kabullen, ona göre davran.”
Önüne dönüp arabayı çalıştırdı ve hızla sürmeye başladı. Bir şey demedim ve tekrar cama döndüm. Hayır yani haklıydı ne diyebilirdim ki?
Bana karışmasına ses çıkarabilirdim ama Pınar'ın nişanlısı da orada olacaktı ve hoş olmazdı.
"Ben nasıl başka kızlarla beraber olmuyorsam, arkamı dönüp gitmiyorsam sen de yapmayacaksın, oturacaksın götünün üstüne. Zorla evlendirildik, beni kocan olarak görmüyorsun biliyorum. Haklısın da, ama parmağında o yüzük varken başka birinin yanında olamazsın.” Sessizce konuşmuştu. Dudaklarımı ıslatıp ona döndüm.
"İlk tanıştığımız gün bana karı-koca olaylarına girme diyen sendin. Bakıyorum da sen çoktan girmişsin… Ayrıca başka kızlara gitmiyorsan, arkanı dönüp gitmiyorsan bu babanın yüzünden. Senin bir şey yapmana müsade etmediği için. Yoksa her gün karı kıza gitmeyi bilirdin, arkanı dönüp gitmeyi de. Bu yüzden sebeplerini kendine sakla Poyraz. Ben seni tanıyorum.” Güldü, komik bir şey mi söyledim ben sanki! Birkaç dakika ikimizde konuşmadık. Poyraz’ın aklına bir şey gelmesiyle bana döndü.
“Zorla evlendirildik, tamam. Ne farkı var?”
"Aynı şey mi?"
"Aynı gelinlik, aynı düğün, aynı imza her şey aynı. Ne farkı var?"
"Sevgi" diye fısıldadım.
"Aşka inanıyor musun cidden?" Dedi gözlerini yoldan ayırmadan.
"Tabiki de inanıyorum. Tabi aldatılmadan önce!”
“Aldatıldın mı?”
“Evet, bir sene önce.”
"Sevgi bu kadar önemli mi senin için?" Dedi konuyu değiştirerek.
"Kim sevdiği insanla bir ömür boyu beraber yaşamayı, sevişmeyi, onunla uyuyup onunla kalkmayı, onunla yaşlanmayı istemez ki?"
"Ben" dedi. Göz devirdim.
"Çok sıkıcı bir hayatmış." diye devamını getirdiğinde önüme dönecektim ki duyduğum şeyle donakaldım.
"Seni seviyorum zaten!”
"Ne?" Dedim şaşkınlıkla.
"Mesela götünü çok seviyorum, baya iyi. Sonra göğüsl-"
"Hayvan!" Diye bağırıp koluna vurdum. Kahkaha atıp elimi tuttu.
"Hayvan ne kızım ya? Biraz yaratıcı ol!Burnumdan soluyordum, her şeyle dalga geçiyordu. Bir şeyi de ciddiye alsa olmuyordu!
Yolun devamında hiç konuşmamıştık. Zaten beş dakika sonra eve gelmiştik. Arabadan hızla inip kapıyı sertçe çarptım. Poyraz korna öttürünce kulağımı kapattım. Basılı tutuyordu resmen!
"Ne var be?"
"Kapıyı aç!" dedi. Anlamayarak kapıyı açtım ve ona baktım.
"Şimdi yavaşça kapat, insan gibi" Göz devirip kapıyı kapattım ve evin kapısına doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdim. Poyraz da içeri girip kapıyı kapattı.
"Poyraz hadi git alkol al, hepsini içmişiz.”
"Gelmeden önce neden söylemiyorsun?"
"Şimdi aklıma geldi ne yapayım?"
"Başka bir şey lazım mı?"
"Abur cubur istiyorum!”
"Abur cubur ne?” Şaşkınlıkla gözlerim açıldı, abur cubur ne demek bilmiyor muydu cidden?
"Çikolata falan işte!”
"Tamam, ne istiyorsun?"
"Oreo, oreolu dondurma, oreolu milka, süt, pringles, doritos, sürpriz yumurta, karam, çikolatal-"
"Tamam sus Lalin. Sen de gel.” Başımı sallayıp evden çıktım. Yine arabaya bindik, kısa bir süre sonra Migrosa gelmiştik. Burası aşırı büyüktü. İçeri girip en büyük alışveriş sepetini aldık. Raflar arasında geziniyor ben de önüme ne çıkarsa sepete koyuyordum. Ben bıkmadan rafları dolaşırken Poyraz can sıkıntısından ölecekti.
"Lalin hadi bitmedi mi işin?" Poyrazın insanca kurduğu ilk cümle bu olabilirdi.
"Hadi gidelim bayılacağım sıkıntıdan!"dedi arkasından. Göz devirip sepete bir iki bir şey daha attıktan sonra alkollerin olduğu kısıma geldik. Alkollerle doldurduğumuz sepetle beraber kasaya ilerledik.
Kasaya geçtiğimizde Poyraz ücreti ödedi. Aldığımız şeyleri poşetleyip arabaya taşıdık. Tekrar arabaya bindik ve kısa süre içerisinde eve geldik. Poşetleri mutfağa koyduğunda koltuğa yayıldık.
"Ay, yoruldum!" dedim nefes nefese. Bana dönüp tek kaşını kaldırdı.
"Bütün poşetleri ben taşıdım ama sen mi yoruldun?"
"Evet.”
"O kadar şey aldın, yemeyecek misin?" Omuz silktim.
"Canım abur cubur istemiyor şu an.” Başını arkaya atıp derin bir nefes aldı.
"Ne istiyor?" Dizlerimin üstünde durup ona yaklaştım ve kulağına dudaklarımı sürttüm. Poyraz'ın bakışları derinleşirken eli belimi bulmuştu.
"Seni"