ACI
Nefes almak basit bir eylemdi ama o dağ gibi adama işkence olmaya başlamıştı. Havayı içine çekmek yorucu, hapsetmek yük, bırakmak zordu. Sabahları sol yanına değen güneş yatağının her santimine yayılmaya başladığı anda bedenen ısınmış olabilirdi ama ruhen hissettiği buz kırağıydı. Her bir güneş demetinde çevresini saran his sıcaklık değildi mutsuzluğuydu ve her geçen saniye çoğalıyor yüzüne haykırıyordu yalnızlığını. Mutsuzdu ve de kendine dargın...
Işığını, küçük göğsüne vurulan darbeyle kaybetmişti yılların soğuk zemininde. Hâlbuki kimsesiz umutları, hayatın bir parçası olmak için mücadele ederken bedeni dökülüyordu yarınlarının belirsiz günlerine. Geçmişi ellerini yakasından bir an bile çekmiyordu. Acıyla harmanlanmış yaşanmışlığını geleceğine nefer olarak görüyor olsa da şuan onu ayakta tutan yegane şey yarın yüzüne çarpacak olan kandı.
Uzaklardan esmeyi bekleyen meltemin varlığına adanmış bir dünyası yoktu onun. O sadece karanlık dünyasını yaşamak ve yaşatmak istiyordu. Işığı umut etmeyi ıssız yalnız kaldığı sokak köşelerinde bırakmıştı ve hala orda duruyordu. Geçmişinde...
Çalışma odasında öfke göğe yükselen bir volkan gibi sıcak ve görkemliydi. Yakacak ve küle döndürecek kadar da kudretli.
O Yaman Karamanlı ydı.
"Buldunuz mu teyze denen kızı?"
Yıllardır yakınlığını gördüğü adama dostum demesine rağmen Ender yine de Yaman Karamanlı' dan çekiniyordu. Gözü hiç bir şey görmeyen bu adamın en tehlikeli yanlarına şahit olması yetiyordu aslında çekinmesine.
Boğazını temizledi. "Bulduk bulmasına ama çoktan bir çok avukatla görüşmüş. Tabi senin adını verince kimse cesaret etmemiş davayı kabul etmeyi ama..."
Ender duraksayıp sağına soluna bir bakındı. Bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
"Aması ne Ender?"
Yaman Karamanlı boğazı karşısına aldığı yalısından denizi seyretmeyi bıraktı ve sertçe Ender e döndü. Siyah uzun saçları geriye doğru mükemmel bir titizlikle taranmış, aralarına yaşının verdiği aklar düşmüştü. Yüzünü çevreleyen sakalları sert görüntüsünü tamamlıyor ve aynı zamanda gizemli görünmesini sağlıyordu. Siyaha çalan gözleri siyahın asaletini taşıdığı kadar insana korku veren parıltısını da barındırıyordu. Çekici yüzüne değen öfkesi korkutucu olduğu kadar bazı duygularını da kamufle ediyordu. Kalın kaşlarının altında çoğu zaman gizli kalan uzun kirpikleri gözlerini kısınca ortaya çıktı ve Ender e devam etmesi için işaret verdi.
"Kendisi gazetecilik okuyor, son senesi. Derece ile okulu bitirecek gibi." Ender eliyle çenesini sıvazladı ve Yaman'ın keskin ve öfke dolu gözlerine baktı. " Bazı hocalarından yardım alacağını duydum. Basına duyurmak gibi bir niyeti var sanırım. Kevser...."
"Sanırım mı?"
Yaman öfke ile soluduğu an ellerini sinirle sıktı ve sağ yumruğunu çenesine değdirip odada bir kaç adım attı. Hiddeti her bir adımda azalmak yerine çoğalıyordu. Daha fazla sabırlı olamadı ve çalışma masasının üzerine yumruğunu bütün gücüyle indirdi.
Koca adam olan Ender yerinde sıçradığı gibi kapıya baktı. Kendisi bu haliyle irkilirken alt kattaki insanları tahmin bile edemedi.
Yaman Karamanlı öfkesini zapt edemiyordu artık. Artık hiddeti de yavaş yavaş onu ele geçirmeye başlamıştı. Eli kaşınıyordu. Bir yerleri kırmak dökmek ve dövmek istiyordu. Sakinleşmek onun için bu saatten sonra imkansızdı.
Gözü bir an çekmecesine kaydı.
Bir kaç koca adımda masanın başına geçti ve çekmeceyi hızla açıp yıllardır kullandığı emanetini eline aldı. Bir kadına bu güne kadar kalkmamıştı bu silah ama mecbur kalırsa bunu da yapacaktı. Yapmak zorundaydı. Fazla düşünmeden silahı beline yerleştirdi.
"Yaman dur! Başka yollar bulabiliriz. Kız sonuçta Yavuz'un teyzesi. Konuşmayı dene..."
Ender panik ve endişe içinde konuştuğu vakit Yaman öfke saçan bakışlarıyla genç adamı adamı susturdu.
"Konuşmaya gidiyorum zaten!"
Siyah özel dikim ceketini geniş sırtına hızla geçirdi ve kararlı adımlarla kapıya yürüdü. Kararını vermişti ve kendi kararlarını asla sorgulamazdı.
Ama Ender in sesinde duyduğu panikle durmak zorunda kaldı. Bunca yıllık dostuydu. Birlikte korkusuzca kurşunların ortasında sırt sırta vermiş, birbirlerine canlarını siper etmişlerdi. Ender e dönmeden söylediklerini dinledi.
" Babası ile birlikte fakir bir semtte yaşıyor. Yıllar önce buraya geldiğinde küçük bir kızdı, ablasını görmek için gelen bir çocuktu daha."
Yaman Ender in bunları neden anlattığını biliyordu vicdanına dokunmak istiyordu ama başaramayacaktı. Fakat yinede söylediklerini dinledi ve bahsettiği kızı hatırlamaya çalıştı çatık olan kaşlarını daha da çok çatarak. Gözlerinin önüne yaşlı bir adamın arkasına saklanan utangaç bir kız gelir gibi oldu. Yandan ördüğü saçları, kocaman yeşil gözleri ve belli etmese de meraklı bakışları ile Yıldırım ı dinlediğini hatırladı. Daha sonrasında Yıldırım ın sözleri ile dolan yeşil gözleri fark etti. Öfkelenmişti, utanmıştı kırılmıştı ve bir çocuk gibi küskünlük içinde küçülmüştü olduğu yerde. Durmamıştı daha fazla, ağlayarak arkasını dönmüş ve kapıya doğru koşmaya başlamıştı. Arkasından yaşlı adam endişeli bir şekilde adını seslensede kız durmamış ve o kapıdan çıkıp gitmişti.
O yaşlı adam kimdi bilmiyordu sorma gereği de duymamıştı da zaten. Yıldırım ın işlerine karışmadığı gibi Kevser le olan evliliğine de karışmıyordu. Fakat kim olduğunu bilmediği o adam öfkeyle Yıldırım a döndüğünde gözlerinde oluşan ifade Yaman'ı şüphelendirmişti. Söylemek istediği şeyler vardı ama kendisini tutuyordu.
Ender in sesiyle yılların hayalinden uzaklaştı ve dönerek yüzüne baktı.
"İlk ve son kez geldiler buraya zaten. Yıldırım onları istemedi biliyorsun. Ama tüm yaşanmışlıklara rağmen onlardan bir yanlış görmedik. Hırslı veya paragöz insanlar olmadığını da biliyoruz. Tamam Yavuz u almak için uğraşıyor olmaları yanlış ama arada çocuğu görmelerine izin versen bu kararlarından eminim vazgeçeler. Teyzesi ve dedesi olarak en azından Yavuz u görmeye hakları var diye düşünüyorum."
Yaman Ender in son sözleri ile sabrının sonuna geldiğini fark etti ve yine öfkesine sarıldı. Ölümcül bakışlarını yolladığı adamın dibine girerek buzdan farksız sesiyle konuştu.
"Yavuz bana emanet edildi! Onu benden almaya çalışanları ne yapacağımı sana soracak değilim!Kim olursa olsun benim olanı almaya çalışanın canını alırım!"
Yaman Karamanlı öfkenin gün yüzü görmemiş halini yaşıyor içinde alev topunu andıran varlığıyla ona dokunanı yakıyordu. Ve asla bundan pişman olmuyordu. Geçmişte gelecekte onun için yanmak ve yakmaktı. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz yolunu çizdiği an önüne çıkan bütün engelleri canı pahasına aşardı.
Yalnız Yavuz onun önünde duran bir engel değildi. O canından öteydi.
-
Meva evden koşarcasına çıktığında babası ona zar zor sesini duyurabilmişti. Balkona hızlı adımlarla çıkan Yavuz bey kızının solgun yüzüne ve kızarmış gözlerine kalbi sıkışarak baktı.
"Meva kızım bunun kimseye faydası yok! Sonuç ne olursa olsun gücümüz yetmeyecek, biliyorsun. Denedik be kızım. Ablan için savaştık ama olmadı alamadık onlardan. Şimdi Yavuz u da bizlerden koparmalarına izin vermeyelim. Karamanlı' larla uğraşmak sadece güç işi değil onların dünyası karanlık bizi.... Kendi canım umurumda değil ama Yavuz için senin için bu yoldan vazgeçmek zorundayız."
Yaşlı adam bir haftadır söz geçirmekte zorlandığı kızına ilk defa bu kadar açık konuşmuştu. Yorulmuş ve artık çocuklarının -Kevser i geçen hafta toprağa vermenin acısıyla yaşasa da Meva' sı ve emaneti olan Yavuz u bir arada sağlıklı ve mutlu görmek istiyordu. Ömrünün buna yetmesi için hep Allah'a dua ediyordu.
Ama Meva ablasının intihar etmediğini bir türlü kabul edemiyordu. Yaşlı adamın içinde de o şüphe vardı. Ama artık neye yarardı. Kevser'i için hiç düşünmeden çıkardı karşılarına sorardı hesabını canı pahasına ama geriye kalan Yavuz' uyla Meva'sı ne yapacaktı?Gidemezdi yapamazdı onlar için kızının hesabını soramazdı. İçi öyle bir acıyla yanıyordu ki evlat acısı ve vicdan azabı zaten hançerin en derin yarasıydı. Elinde kalan gelecekleri için korktuğu canlarına bu güçsüzlüğüyle nasıl bakacağını düşünmek ise öldürüyordu yaşlı adamı.
"Baba onların istediği de bu! Korkup saklanmamız. Yıllarca yaptık, yeter! Ablama hasret kaldım yanı başımdayken. Biliyorduk o yalıda tutsak olduğunu ama ablam susmamızı istediği için sustuk. Peki şimdi kim bizi susturacak?"
Meva gözlerini yumduğu anda yıllardır dinmediği göz yaşları yanaklarından tekrar yol buldu kendine. Yorulmuştu artık ağlamaktan, çaresizce oturup beklemekten her an kötü bir haberin kapısının önüne geleceğinden. Ve korktuğu her şey olmuştu. Ablasının ölüm haberini aldığı günden beri içinde cehennemi yaşıyordu. Yanıyor, yanıyor, ve tekrar yanıyordu.
Yavuz'u, ablası son sözlerini Meva' ya fısıldarken emanet etmişti. Onu korumasını ve o yalıda yaşayan insanlardan uzak tutmasını yalvarır gibi fısıldamıştı kulağına. Son sözleri de olmuştu. Ablası kucağında kuru bir çiçek gibi boyun büküp kendi cennetine yola çıkmıştı. Ablasına yıllar sonra sarılmıştı Meva ama böyle bir sarılmayı hiç düşünmemiş, hayal etmemişti. Ablasının sıcak bedenine sarılmayı çok gören insanlar şimdi ikisini de soğuk bir bedene hapsetmişlerdi
Meva, o güne ablasını kaybettiği ana daldığı her an nefesi boğazın da düğüm oluyor, boğuyor ve çaresiz hissettiriyordu. Yutkunmak öyle zor ve acıydı ki kendini yerlere atıp avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu.
"Meva gitme kızım. Yavuz u bizden daha çok uzaklaştırırlar. Sana da bu yüzden bir şey olursa yaşayamam. O zaman ablanın son isteğini yapamayız. Emanetimize sahip çıkamayız!"
Meva daha fazla babasını dinlerse kararından vazgeçebilirdi. Hızla çantasını sırtına geçirdi ve bahçeden koşar adımlarla çıktı. Babasının arkasından Meva diye bağırışlarına kulak tıkayarak hastaneye doğru koşmaya başladı. Yıllarca bekledi ablası için ama şimdi kimi bekleyecekti ki?
Bağlanmayı asla sevmeyen saçları özgürce uçuşurken üzerinde basic tişörtü ve bol kot pantolonu ile yine çocuksu haline bürünmüştü Meva. Ama güzelliği artık çocuksu değildi. Yetişkin bir genç kadın görüntüsüne sahip olmuştu yıllar içerisinde. Yeşil gözleri insanın ruhunu içine çeken rengiyle büyülü bir orman gibiydi. Yüzünün her simetrisi bir ressamın elinden çıkmışcasına kusursuz ve çekiciydi. Özellikle dolgun, kalp şeklini andıran dudaklarıyla güzelliğini daha da gözler önüne seriyordu. Ama Meva bunların hiç birinin farkında değildi.
O yıllardır suskunluğunu yaşadığı özlemin pençesi altında kalmış mücadele ediyordu. Beklemiş yarına kendini hazırlıyordu. Gazeteci olacaktı. Korkusuz, doğru bildiği yoldan asla vazgeçmeyen, boyun eğmeyen, cesaretiyle karşısında ki dağları aşacak kadar güçlü olmaya hazırlıyordu kendini. Başarmıştı, yolun yarısını bir ay sonra bitirecek mezun olacaktı. İşte o saatten sonra Karamanlı' lar ondan korksundu. Bütün pis işlerini gün yüzüne çıkaracak, en ücra hapishane köşelerine yollayacaktı hepsini. İşte o zaman Yavuz' u alacak babasıyla yeni bir hayata başlayacaklardı. Yavuz ve babası için...
Meva hastaneye vardığı gibi otopsi raporlarının alınacağı adli vakaların işlem gördüğü odanın önünde sakinleşmek için bir kaç saniye bekledi. Otopsi raporunu çıkarmak için çok uğraşmıştı. Savcı gerek görmediğini söylese de başhekimin adli otopsi için imzasını görünce belki de Meva nın baskılarından kurtulmak için onay vermişti.
Birazdan bu dosya savcıya gidecekti ama o dosya gitmeden içinde ne olduğunu görmek istiyordu genç kız. Karamanlı' ların eli kolu uzundu ve daha dosya gitmeden başına bir iş gelebilirdi. Derin bir nefes aldı ve kapıyı çalarak içeri girdi.
Karşısına ellilerinde gözlüklü Kemal bey çıkınca tuttuğu nefesini bıraktı. Bu adam ona bu konularda baya yardımcı olmuştu. Zaten buna güvenerek o dosyaları görmeyi rica edecekti.
"Hoş geldin Meva kızım buyur geç."
Meva adamın kendini tanımasından güç alarak başıyla selam verdi ve hemen gösterdiği yere oturdu.
" Ne için geldiğini tahmin ediyorum kızım ama bu dosyayı önce savcının görmesi gerekiyor. Eğer uygun görürse kendisi paylaşır."
"Evet biliyorum ama gerçekten benim kimseye güvenim kalmadı. Tabi sizi tenzih ediyorum. Size güvendiğim için geldim. O dosyaları sizden başka kimse bana göstermez. Lütfen benim de ablamın da rahat etmesi için yardım edin bana."
Kemal Bey yıllar içerisinde öyle çok olaya şahit olmuştu ki artık insanları bir görüşte tanıyabiliyor, onların ne istediğini tahmin edebiliyordu. Karşısında oturan gözü yaşlı acıyla kıvranan genç kızı da tanımıştı.
" Ben sana söyleyeyim kızım. Kevser Karamanlı' nın intihar ettiği doğrulandı ve her hangi şüpheli bir bulguya da rastlanmadı. Sonuç senin tahmin ettiğin gibi değil. Bu durumda ne diyeceğimi bilmiyorum gerçekten. Ablanın intihar ettiğine mi üzülsem kimsenin ona zarar vermediği için rahatlasam mı bilemedim."
Meva o kadar fazla duygunun esiri olmuştu ki beyni Kemal Bey'in ilk iki cümlesini tekrarlıyordu. İntihar etmişti canı olan ablası. Canına kıymıştı. Tamam biri onu ittiği için ölmemişti ama ablası da çocuğunu geride bırakıp böyle bir şey yapamazdı. Bunu Yavuz' a yapmazdı! Aklı almıyordu. Hayat dolu pırıl pırıl ablası kendi isteği ile canına kıyamazdı. Meva ablası ile bir kez daha öldü o sandalyenin üzerinde. Yakışmıyordu ablasına korkaklık. Onlar babalarının kızlarıydı mücadele etmeyi çok iyi bilirlerdi. Ama ablası Kevser pes etmişti, öyle mi?
"Meva kızım iyi misin? Kötü oldun birden."
Kemal Bey ayağa kalkmış yanına gelmişti. "Bu kadar üzülme psikolojik sorunları vardı büyük ihtimal. Yoksa bir insan kendi canına asla kıyamaz."
" Hayır o öyle biri değildi. Ablam mücadele etmesini bilen biriydi. O bunu asla yapmazdı!"
*
Meva denizin tuzlu ve soğuk tadını ciğerlerine çekerken kendini hala hastanede o sandalyenin üzerinde oturuyor gibi hissediyordu. Kemal bey kesinlikle intihar demişti hatta o haline acımış gizlice dosyayı Meva' ya göstermişti.
Okumuştu otopsi raporunu ve bütün dünyası tekrar başına yıkılmıştı. Annesinin kokusunu miras alan ablası intihar etmişti. Akşamları öperek uyutan ablası canına kıymıştı. Okulda onu koruyan kollayan ablası onları sahipsiz bırakmıştı. Akşamları sofrayı kuran yemek hazırlayan ablası onları yalnız bırakmıştı.
İntihar etmişti!
Bu kelime zihninde döndükçe inanmamakta daha çok direniyordu. Başını ellerinin arasına alarak mantıklı düşünmeye zorladı kendisini. Ablası bunu yapacak karakterde biri değildi. Bunu Yavuz a asla yapmazdı. Bize yapmazdı. Peki neden yaptı?
Gözleri aklına gelen düşünce ile sonuna kadar açıldı ve farkına vardıklarıyla karşısında duran eve şaşkınlıkla baktı. İşte bu, ihtimal vereceği bir durumdu.
Mecbur bırakıldı ablası! İntihar etmesini sağladılar!
Ve bunu yapanları da tanıyordu. Gözünün önünde duruyorlardı aslında. Bütün görkemi ile boğaza hakim olan Karamanlı yalısında oturan her bir insan ablasının katiliydi belki!
-
Yavuz akşam yemeğini zorla ağzına koymaya çalışan soğuk kadına baktı. Yüzü hiç gülmüyordu. Annesi çoğu zaman hasta olsa bile hep kendisine gülerdi. Şimdi kimse gülmüyor sevmiyordu onu. Tekrardan yemeğini ağzına zorla sokmaya çalışan kadının elinden kaçtı ve annesinin odasına doğru koşmaya başladı. Fakat yolda ayağı takılınca sertçe mermer zeminin üstüne düştü. Dizi çok acıyordu. Annesine gitmek istiyordu ama annesini kaç gündür görmüyordu. Hastaymış, hastane de iyileşiyormuş ama onu çok ama çok özlemişti. Hem dizinin acısına hem de annesine duyduğu özlemle ağlamaya başladı.
" Bu ne gürültü!"
Yaman odasından çıktığı anda duyduğu sesle durdu ve koridorun sonuna gelerek kimin ağladığına baktı.
Yavuz yere oturmuş dizini tutarak içini çeke çeke ağlıyordu. Düşmüş canını acıtmış olmalıydı. Çocuğun o haline yüreği burkuldu. Ne yapabilirdi ki annesi ölmüş bir çocuğa? Yavuz onu çoğu zaman çaresiz bırakıyordu. Tek bir isteğiyle bütün dünyayı ayağına getirebilirdi ama onun bir kelimesi ile de o dünyanın altında kalabiliyordu. İşin içinden çıkamadığı an aklına artık onun da güçlü bir erkek olmasının vakti olduğunu geldi. Zor olacaktı belki ama kendisini de bu hayata alıştıran korkusuzca davranmak olmuştu. O da kendisi gibi olacaktı.
Yavuz un yanına çatık kaşları ile yaklaştı Yaman Karamanlı ve tepeden bakarak dizini tutan küçük çocuğa baktı.
" Kalk kuzey fırtınası. Düştüğünde kendi başına kalkmasını öğrenmelisin."
Yavuz amcasını gördüğü için sevinmiş ve ağlamayı kesmişti. Ama çatık kaşları yüzünden de biraz çekindi. Amcası ona kötü davranmıyordu ama onunla da fazla konuşmuyor birlikte zaman geçirmiyordu. Amcasının onunla oyun oynamasını çok istiyordu.
"Kalk kuzey fırtınası! Kalktığında da yaralandığını kimseye belli ettirme!"
Yavuz acıyan dizine rağmen kalktı ve amcasının yüzüne yaşlı gözlerle baktı.
"Amca annem ne zaman gelecek? Onu çok özledim."
Yaman sabırlı olmaya çalıştı. Gözlerini kapatıp açtığında ne diyeceğini bilemiyordu. Yarın bir pedagog gelip Yavuz' la konuşacak ve annesinin ölümünü uygun bir dille anlatacaktı. Şimdi bu sorusunu ona unutmak zorundaydı. Yarından sonra her şey daha kolay olacak Yavuz annesinin gittiğini kabul edecekti.
"Hastahanede hala annen kuzey fırtınası. Akşam yemeğini yedin mi sen?"
Yavuz başını öne eğdi. "Hayır o abla zorla yemek veriyor bana, istemiyorum. Annem yedirsin istiyorum yemeğimi."
Yarın olduğunda Yaman şu yeni gelen bakıcıyı da değiştirmesi gerekiyordu. Çocukla daha nasıl ilgileneceğini bilmiyordu. Yavaştan hissettiği öfkeyi durduran şey Samir' in yanı başlarında durmasıydı.
"Efendim." Samir konuşmak için müsade istiyordu. Yavuz un yanında konuşulacak bir konu değildi. Yaman Yavuz' a döndü ve "Odana gidip yemeğini yiyorsun. Ve asla düştüğünü ve yaralandığını belli ettirmiyorsun."
Yavuz tamam anlamında başını salladı ve odasına hafiften aksayarak gitmeye çalıştı. Canı çok acıyordu her adımında ama amcası gibi güçlü bir erkek olmak istediği için onun söylediklerini yapmalıydı.
Yaman acısına rağmen dik yürümeye çalışan küçük çocuğa yüreği sıkışarak bakarken her adımında duraksayıp acısını sindiren çocukla da gurur duyuyordu. Öğrenmesi gerekiyordu artık nasıl güçlü olunacağını, kalınacağını.
Samir' in varlığıyla kendini toparladı Yaman ve evden çıkmak için merdivenlere yöneldi. Halletmesi gereken küçük bir teyze meselesi vardı. Yürüdüğü sırada Samir ona eşlik etti ve söylediği sözlerle Yaman Karamanlı' yı durdurmayı başardı.
"Meva Kerimoğlu siz ve küçük beyle görüşmek istiyor. Kendileri aşağıda küçük salonda sizi bekliyor efendim."
Yaman bu soy ismini bir nereden hatırlıyordu? Gözlerini kısarak nereden anımsadığını hatırlamaya çalıştı. Evet Kevser' in eski soy adıydı. Meva Kerimoğlu da kendisine meydan okuyan teyze olmalıydı büyük ihtimal. Ama yine de bunu teyit etmek istedi.
"Meva Kerimoğlu kim ki benimle ve Yavuz' la görüşmek istiyor?"
"Meva Kerimoğlu Yavuz' un teyzesiymiş efendim."
Yaman doğru tahmin etmişti. Bulmaya gideceği kız ayağına gelmişti. Derdinin ne olduğunu öğrendiğinde öyle bir hale çevirecekti ki bir daha Yavuz un adını ağzına almaya korkacaktı. Yüzüne yerleşen acımasız ifadenin keyfini sürerken Samir' in hazır vaziyette bekleyen yüzüne baktı. Buz gibi sesiyle konuştu.
"Korudaki müştemilata götür!"