Alın Yazısı Dualarda saklı

2065 Kelimeler
Havanın soğuk etkisi azalmamış aksine artmıştı. Yerdeki karlar donmuş, cenazeye giden topluluğun ayağının altında ezilirken çatır çutur ses çıkarıyordu. Cihat ile İbrahim yan yana yürüyordu. Yolda karşılaştıklarına Cihat selam verirken İbrahim her zamanki gibi sessizdi. Elleri paltosunun cebinde karşıya bakarak kendinden emin yürüyüşüyle aslında kibirli gibi dursa da o oldum olası başını yere eğmemek için çaba sarfettiğindendi. Cenaze evine yaklaştıklarında Cihat’a kadın kimdi diye sordu. Dediğine göre nenesi yaşlarındaydı kadın. Geldikleri evin konumuna baktı. Şu yaşına gelmiş bir avuç köyün içinde bu taraflarını pek bilmezdi. Eşi dostu olanın yolu uzardı. O çıktıkları yokuştan gerisine bakarken Cihat yanında ona yine akıl veriyordu. Ona göre ölen kişinin kimliği mühim değildi. Cenazelere gitmek, insanlara baş sağlığı dilemeyi her kişi kendine görev bellemeliydi. Bir de bugün ona yarın sanaydı. Düğünlerde cenazelerde bunlar göz önünde bulundurulmalı, insanların zor ve mutlu oldukları gününde yanlarında olunmalıydı. Cihat’ı sessiz ve uysallıkta dinlerken İbrahim “pekâlâ!” dedi. Bu Cihat’ın gözünden kaçmadı. Normalde İbrahim ağzının içinde homurdanır,” iyi olan sensin. Bunlar senin yaparken zevk aldığın görevler benim değil” derdi. Kendini dünyanın en kötüsü ilan etmekte üstüne yoktu. Bugün bir şey demediğine göre kesin nenesi olacak o cadı yine bir şey yapmıştı da ondan canı sıkkındı. Kışın ortasında ölmek zordu. Yas evine gelenlerden ihtiyarlar ve kadınlar evin içine girmiş, evin içine sığmayanlar ise çoğunluğu erkekler buldukları duvar diplerinde, kuytu köşeleri tercih ederek, cenazenin kalkmasını bekliyorlardı. Cihat ile İbrahim avlu girişinde köşeye çekilmişti. Cenaze evine girip çıkan tam önlerinden geçerken, iki elleri ceplerinde, ağızlarından çıkan buharla, bekliyorlardı. Yarım saattir aynı yerde beklerlerken İbrahim’in önünden onlarca insan geçti. Kimseyi fark etmedi. Sadece avlunun girişinden kendilerine doğru yaklaşan birkaç kadında gözleri takılı kaldı. Çünkü onların içinde Mihran vardı. Onu görür görmez hislerini kontrol etmeyi beceremedi. Şu yaşına kadar karşısındaki insana kendimi belli ederim korkusuyla gözünü kırpmayan İbrahim, bu kızı görünce olduğu yerde sendeledi. İşte yine soluğu aynı olmuştu İbrahim'in. Sanki yanındaki Cihat'a bile havayı bırakmak istercesine solumaya başladı. Allah kahretsin ki Mihran yanına yaklaştıkça gözünün önünde gördüğü rüyasıyla canlandı. İnce ipek elbiseli, uzun saçlı Mihran'ın hayali. Kendini yumruklaya bilseydi o an yapardı. Cenaze evinde düşünecek şey miydi bu! Tavırları nasıl bir hale büründüyse sanki dışından konuşmuş da belli etmiş gibi Cihat başını çevirip kendisine baktı. Hayır bunu asla Cihat’a belli etmemeliydi. Sıradan olmaya çalıştı. Fakat Mihran sanki onun düşmanıymış da onu yenmek için elinden geleni yapıyordu. Yanındakiler her kimse onlarla birlikte tam önlerine kadar geldiler. Diğer kadınların her biri çekip gitti. Geriye ayakkabısı buzlu kara saplanan Mihran kaldı. Kız utanarak başını kaldırmıştı ki göz göze geldiler. İbrahim çattığı kaşların arasındaki kara gözleriyle dile geldi ve ona şunu söyledi. “Kızım geçip gitsene! Ne diye onca insanın içinde yüreğimi yerinden deşmeye kalkışıyorsun!” Oysa Mihran saniyelik bakmıştı. O da ayakkabısı kara gömülüp de erkeklerin tam önünde çivi gibi çakılı kaldığının utancıyla. “Sen ayağını çıkar eğilme! Ben veririm” diye öne eğilince Cihat, ancak öyle anladı kızın siyah mest ayakkabısının kara gömüldüğünü İbrahim. Cihat kızın ayakkabısını alıp önüne koydu. İbrahim suratına yumruk yemiş gibi oldu. Her şeyi öğretmeye kalkışan Cihat niye bunu kendisine buyurmamıştı? “Hay Allah razı olsun” diye tek ayağının üstünde zıplayıp ayakkabısını giyen kız önce Cihat’a sonra İbrahim’e baktı. Cihat ona gülümsüyordu. O da ona gülümseyip başıyla bir kez daha teşekkür edip İbrahim’e bir şey demeden hızla yanlarından ayrıldı. “Harbi kızdır. Severim kendisini” derken peşi sıra aynı gülümsemeyle bakıyordu Cihat. Fakat İbrahim kızın etkisinde, yüreğine yediği darbeyi dizginlemeye çalışırken bir de Cihat’ın dediğini duyunca, başını çevirip öyle sert baktı ki istese de artık içinden dışına vuranı gizleyemezdi. “Kimi seversin?” diye hiddetle sordu. Cihat şaşırdı. Tarif edecekti kimi nasıl sevdiğini ama İbrahim'in yüzünü görünce adeta dumura uğradı. Karşısında ona öldürecek gibi bakan kişi İbrahim’di değil mi? Can dostum, benim Devem dediği. Onun bu haline karşı gülümsemesi genişledi. Hatta o gülümsemenin içinde hayretle gülerek konuştu. “Lan sen! Hadi canım!” dedi. Hem şaşkın hem de heyecanla sesini yükseltip bağırınca hemen yanlarındakiler uyardı. “Gençler yas evindeyiz ayıptır” diyerek. Bu yüzden susmak zorunda kaldı. Zira üstelese yanındaki utanan deve ortalığı yakıp geçerdi. … Cenazeden sonra evlerine gitmek için ayrılırken Cihat üstüne basa basa tembihlemişti. “İşlerini bitir, akşama kahvehaneye gel konuşacağız” diye. İbrahim işim var gelemem dese de tehdit etmişti. Cihattı bu. Dünyaya konuşmak ve İbrahim’i konuşturmak için gelmişti sanki. İbrahim onun tehdidinden değil de sahiden konuşmak istediği için gitmişti. Yoksa bu bilmediği hissin verdiği acı canını yakacağa benziyordu. Belki Cihat yine onu ikna ederdi. Yapmaması gerekenleri hep uğradığı gibi. İbrahim kahvehaneye girer girmez Cihat, ayakta karşıladı. Yaramaz çocuk gibi gözleri parıldıyor şayet İbrahim dişlerini sıkıp yüzüne bakmasa alkış tutacakmış gibi duruyordu. Masaya geçip oturduğunda selam vermeden başladı sorular sormaya. Ne ara oldu diyordu. Hangi gün gördün de böyle tutuldun kaldın gibi sorularıyla İbrahim'in boğazına asılıyordu sanki. Karşılığında tek kelime etmedi. İnkâr da etmedi. Cihat onun sessizliğinden ve yere suçluymuş gibi bakışından kesin emin oldu. Sonra omzuna vurarak konuştu. “Lan Deve! Durdun durdun turnayı gözünden vurdun ha!” dedi. Aileleri dost çocukluğundan bugüne bildiği Mihran’ı anlatmaya başladı. Önce yüreğinin ne denli güzelliğinden bahsetti. Yerdeki karıncaları kimse ezmesin diye üstüne çatı kurduğu bir günden bahsetti. O derece iyi biridir dedi. Bizimkilerin ağzından onun lafı hiç düşmez dedi. Sonra yanlış anlar bu deve diye açıklama yaptı. “Lan bakma öyle! Onun anasıyla benimki pek samimi. Anam Mihran’ı ne denli sevdiğini hep söyler. Şayet benim gönlümdekini bilmeseler benim için alacakları ilk gelin adayıdır. Onun ailesi de bizimkilerde kime yanık olduğumu bildiklerinden selamlaşırken gocunmayız Mihran ’la. Bacım gibi severdim. Şimdi senin gözünün içinde gördüm ya kesin ve kesin bacım ilan ettim” dedi. İbrahim'in içine soğuk su serpildi. Bir de kardeşim dediği adamın gönlündekine göz koyarsam, bütün kötülüklerin tek adamı olurum korkusunu yitirdi. Cihat susmuyordu. Kendisinden daha heyecanlıydı. “İbo lan! Vallahi çok sevindim lan! Bak senin gibi bir yiğide ancak Mihran gibisi yaraşır. İlaç gibi gelir sana. Kararmış gönlünde bahar açtırır. Yuva kurar sana. O yuva da ikiniz olursa şu köyde parmakla gösterilen iki çift olursunuz” derken, İbrahim gözünde canlandırdı söylediklerini. Kalbine yayılan o ılık hissi, koskoca ömründe ilk kez tattı. “Karıncalara çatı kuran kızla, karıncaların varlığından habersiz ben” dedi. Bu hayatı boyunca hissettiği en güzel düş bir o kadar da imkansızdı. “Oğlum ben evlenmeye para bulamıyorum, sen de alası var. Kurarsın düzenini. İsteriz yengemizi. Anlı şanlı gelin getiririz” diye konuşmasını sürdürürken Cihat, gözünde canlandırdığı o anlar anında silindi. İmkansızı önüne koyarken sahiden de ciddi miydi? Yoksa kendiyle dalgamı geçiyordu. Tamam anlayacağını anlamış, gerisini de yutsun gitsindi. “Siktir git Cihat! Almayayım ayağımın altına” diyerek dişlerinin arasından tısladı. Cihat böyle bir tepki vereceğini zaten biliyordu. Sandalyesini daha çok yaklaştırdı. “Bu işin peşini bırakmam ağa! Bir yere gitmiyorum. Ulan senden iyisini mi bulacaklar be!” derken, İbrahim'i artık zorluyordu. Cihat'ın kolundan kerpeten gibi tuttu. Kimse duymasın diyerek kızgın bakışlarıyla yüzüne doğru yaklaştı. "Lan pezevenk! Diyorsun ki benim ayağımın altında kaç karınca ezildiğini bile bile, kız karıncalara çatı yapıyor. Geçen yaza kadar benim için gittiğimiz her kapı suratıma kapandığını bile bile anlı şanlı düğün kurarız diyorsun. Kaç kişi dedi sana “öylesine kız verilir mi?” diye! Bilmiyor muyum ben bunları! Burnunu sokma Cihat. Sakın burnunu sokma. Bunca yıllık ahbaplığımızı bozdurma. Ben o kızı öyle süslü püslü gelin getirip de kenef olmuş hanemde çürütemem” dedi. Cihat'ın kolunu savurarak bıraktı. "Çürütme Ulan. Aklı başında adam değil misin? Tutturmuş ben böyleyim ben şöyleyim diye. Ulan seni benden başka kim bilir şu köyde. Ha! Ömrünü o Cazgır'a adamışsın. Seni onun başına bırakıp, siktir olup gitmişler. Dünyaya çivi çakacak değil ya. Ölüp gittiği zaman ne yapacaksın? Hep böyle kaşı çatık Deve İbrahim olarak mı kalacaksın?" dedi Cihat. O bile sinirlerini zapt edememişti. Halbuki en ılıman, dizginleyen ve sakinleştiren o olurdu. İbrahim'in canı sıkıldıkça sıkıldı. Yüreğinde kocaman bir kaya parçasıyla ayağa kalktı. Şimdi şurada Cihat ile birbirlerine girecek milletin ağzına sakız olacaklardı. “Benden habersiz bir bok yemeye kalkma” dedi. Sandalyesine astığı paltosunu giydi. Cihat hala sinirliydi. “Boğazımdan geçmez, birlikte yeriz paşam” diyerek yüzünü masaya çevirip çayını hızlı hızlı içmeye başladı. Sonra yine kendini tutamadan, kapıya doğru yönelen İbrahim'in arkasından bağırdı. “Düşün söylediklerimi, yarın neler yapabileceğimizi kararlaştırırız” İbrahim kahvehanenin kapısından çıkacağı zaman, Cihat'a dönüp tekrar sövmeyi düşünürken, Dolmuşçuların Recep'i ile çarpıştı. Bir sen eksiktin Sarı piç diye ağzından sinirle mırıldandı. Recep ne olduğunu anlamadan omzundan tuttuğu gibi içeri savurdu. İçerideki kalabalık büyük bir kavga çıkacak korkusuyla ayaklanırken İbrahim kapıyı çarpıp çıkıp gitti. Zaten Recep de de ona karşılık verecek yürek yoktu. … Saat akşamın sekizi olmuştu. Her evin bacası tütüyor, ışıkları yanıyordu. Acaba bizim soba söndü mü diyerek nenesinin halini düşündü. Şayet Cihat'ın söylediklerimi düşünecek olursa şu soğukta bağrını yakasını açıp öyle yürüyecekti. Erken dedi. Gece uzun sabaha kadar düşün dur. Lakin kader bugün, bütün kapıların sonunu Mihran'a çıkıyordu. Ya da her yerden Mihran çıkıyordu. Köyün içinde ara sokaklardan geçip Köşeyi dönmüştü ki kız tam karşısındaydı. Kucağına kuranı kerimi bastırmış karşısında ona hırlayan köpekle konuşuyordu. Henüz İbrahim'i de görmemişti. “Bak çekil git karşımdan. Ne zararım oldu ki sana. Sen yoluma ben yoluma” diye sesi titreyerek, yalvarıyordu köpeğe. İbrahim ise köşede ağzı açık kalmış bir vaziyette elleri montunun cebinde bir Mihran'a bir de karşısındaki ite bakakalmıştı. Önceliği onu rahatsız etmeye yeltenen köpek olmuştu. “Ulan it" demişti hırlaması daha da sertleşen köpeğe hitaben. “Yılan olsa şu dilin karşısında, yuvasından çıkar da ez boynumu der. Senin yaptığına bak” “Gözünü seveyim git be! Akşam akşam etme kurbanın olam” derken telaşı da artmıştı. Daha fazla korkmasına gönlü razı gelmeyen İbrahim, önce sağına soluna bakındı. Sonra aradığı, bulunduğu duvar köşesinde, ev sahibinin üstünü örterek istiflediği odun yığınlarının içinden birini aldı. Ses yapmış olacak ki hem Mihran hem de köpek artık ona bakıyordu. Köpek kendisine doğru harekete geçince “hoşt” diyerek kalın sesiyle, elinde ki odunu kaldırıp üstüne yürüdü. Hayvan sadece açtı ve tehdit ederek yemek istemeye kalkışmıştı. İbrahim'in çıkışından sonra kuyruğunu kıstırarak uzaklaştı. Mihran derin bir oh çekerek rahatlamıştı. İbrahim'in yanına doğru teşekkür etmek için adımladı. Fakat adamın kendisine bakış şeklinden ötürü durdu. Kaçıncı kez görüyordu ve adam ona hep böyle bakıyordu. “Neden sürekli böyle bakıyorsun. Ben sana ne yaptım ki” diye bu kez dayanamadı sordu. Acaba ailesiyle eskiden beri husumetleri falan mı vardı. Hiç sanmıyordu ki olsa mutlaka bilirdi. İbrahim afalladı. Nasıl bakıyordu ki. Yoksa anlamış mıydı nasıl baktığını? Telaşa kapıldı. Ne bilsindi böyle işleri. Bırak bu işleri hayatında kaç kez böyle bahar görünümlü bir kızla karşı karşıya gelmişliği vardı. Yine de yiğitliği elden bırakmadı. Ne olur olmazdı. Sesini sabit tutmaya çalışarak, sıradan bir şekilde sordu. “Nasıl bakıyorum?” dedi. Çok geçmeden cevabını verdi Mihran. Hem de kendi sesine tezat gayet çocuksu bir dilde. “Dövecek gibi bakıyorsun. Sanki bıraksalar üstüme atlayıp saçıma başıma asılacakmışsın gibi” dedi. Tövbe estağfurullah çekti içinden İbrahim. Bu da ne demekti. Kız ondan korkuyordu. Korkutmuştu işte. Bir de Cihat iti diyordu ki "sev" Seversen ikiniz çok güzel olursunuz. Ulan o Ayı Abraham'dı. Kızı severken öldürürdü. “Ben kadın dövmem, yanlış anlamışsın sen” dedi. Sana kalkan elimi keserim diyemedi. “Dövme de zaten. Kocamansın baksana. Allah muhafaza bir vursan karşındaki ölür” diye açıklama yaparken genç kız, İbrahim'in bütün duygularıyla oyun oynamaya yemin etmiş gibiydi. Kendini tutamadı ve kendine has bir şekilde kızın karşısında kahkaha attı. Bu kez afallayan Mihran oldu. Karşısındaki dev adama bakakaldı. Sahiden amma da iriydi. Kendisi karşısında küçücük kalıyordu. Bu adamın gülüşünü ikinci kez işitiyordu. Birini elmaları götürdüğü o kara gün duymuştu. Fakat o zaman ki yaşlı ninesiyle dalga geçmek için olduğunu bildiğinden itici ve ürkütücü gelmişti. Ama şimdi. Şu soğukta böylesi adamdan o gülme sesi, sanki içine işlemiş gibiydi. Gülmek herkese yakışırdı. Neden yakışmasın ki. Mihran nefret ederdi soğuk ve asık suratlı insanlardan. İçinden bunları düşünürken, karşısındaki adamı çok bekletmemek adına kendince açıklama yaptı. “Sökmen teyzenin duası vardı da oradan gelirdim. İte yakalandım. Sağ ol kurtardın. Gideyim ben” dedi. İbrahim'in içine yeniden bahar geldi. “Allah mekanını cennet eylesin o Sökmen teyzenin” diye içinden dua etti. Oysa bugün cenazesine katıldığı halde bile böyle içten dilememişti. Mihran hareketlenince “yoldaşlık edeyim mi. Korkar mısın?” diye sordu. İbrahim birine yardım etmek için talep de bulunuyordu ya sonu hayır olaydı inşallah. Mihran bir gören olur da laf söz olur korkusuyla telaşla “yok yok! Korkmam ben şurayı dönünce giderim zaten” dedi. Sonra da “haydi Allaha emanet ol” diyerek önünden geçip gitti. Yine ilk kez biri tarafından Allaha emanet edilen İbrahim. Bunun sevincini yaşarken öylece kaldı. “O Allah ki dilerim seni alnıma yazsın" derken bugün ki içten duasını iki kez bu güzel için yaptı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE