9.Bölüm: Seni Kimler Aldı

3171 Kelimeler
Playlist: Sezen Aksu - Seni Kimler Aldı **** Ben küçükken ne zaman kendimi yalnız ve önemsiz hissetsem gökteki yıldızlara bakardım. 'Orada hayat var mı' diye merak ederdim, meğer ben yanlış yöne bakıyormuşum. Aslında yaşadığım dünyaya, çevremde ki insanlara bakmam gerekiyormuş 'burada hayat var mı, onlar yaşıyor mu?' diye. Gülüp eğlenen insanların içlerine minik minik nakşedilmiş yalnızlık kendini belli etmezdi belki ama hep oradaydı, en kuytu köşede dururdu. Günün birindeyse belli ederdi kendini yıldızların ışıltıları gibi. Herkesin gözünü kamaştıran ışıltılar bir gün söner, kendini belli edemez hale geldiğinde, içlerinde ki yalnızlık ise 'Ben buradayım!' diye çığlıklar atmaya başlardı işte o an. Tıpkı insanlar gibi. Büyükçe sıkılır mutluymuş rolünden, etrafında ki kalabalığın içinde ki yalnızlığından. Sonraysa patlar o balon öylece ve tüm ışıltıları söndürerek yalnızlığını belli ede ede kaçar ardına bakmadan. İnsanların bakışlarından, can yakmalarından. İçlerinde ki enkazda hayata tutunmaya çalışan küçük çocuklardan. Taylan beni öylece bırakıp gidince uzun bir süre gittiği yere bakakalmıştım. Hiç bir şey yapmamıştım, ne düşüneceğimi dahi bilememiştim, hissedememiştim. Bomboş bir kafayla bakmıştım yarattığı boşluğa. Beni girdiğim bu transtan Murat'ın sesi çıkarmıştı. "Eflin Hanım gidelim mi artık? Çok yoruldunuz bugün, sizi evinize bırakayım." dedi. Murat beni çağırınca uzak kaldığım bütün düşünceler birden üşüşmüştü başıma, bir an afallayı verdim bundan dolayı ama çabucak toparlandım. Onu başımla onayladıktan sonra arabaya doğru ilerledim. Murat da gelince arabayı çalıştırıp yola koyulduk. Şimdi annemin evine gitmek istemiyordum o yüzden Murat'tan beni diğer evime yakın bir yerde bırakmasını istedim. Kimse orayı bilmiyordu henüz o yüzden beni oraya götüremezdi. Murat beni istediğim yere bırakınca oyalanmadan evime gittim. Eve geldiğimde bu düşüncelerden kurtulmak için kendimi hemen yatağa bıraktım günün yorgunluğuyla başım yastığa koyar koymaz uykuya daldım. Gözlerimin önünden geçen son görüntü ise Taylan'ın beni bırakıp gittiği an'dı. **** Sabah uyanır uyanmaz, rütin, kişisel bakımımı yaptıktan sonra Murat'ı aramış ve beni dün bıraktığı yerden almasını söylemiştim şuan ise itiraz etmesini dinliyordum. "Eflin Hanım bari bugün dinlenseydiniz biraz." "Hayır Murat, şirkete gitmem gerek tonla iş beni bekliyor." "Ama Eflin Hanım din..." Sözünü bitirmesine izin vermemiştim "Hadi Murat hadi, ikiletme beni" dedim ve bu Murat ile son konuşmamız oldu. Ne Murat beni aldığında ne de şirkete geldiğimizde tek laf etmemiştik. Dalgınlık vardı biraz üstümde. Beni öyle bırakması içimden bir şeyler koparıp gitmişti. Bunu dışıma yansıtmasamda kırılmıştım ona. Biran önce Taylan'ı düşünmeyi bırakmalıydım hemde hemen yoksa tüm gün kafamı toparlayamaz işlerime odaklanamazdım. Şirketen içeri girdikten sonra asansörün önüne geldim ve asansörü çağırmak için düğmeye bastım. Kapı açılınca resmen asansör kabinin içine atmıştım kendimi. Düşünmekten kafam kazan gibi olmuştu, yaramın taze oluşu da beni hayli kısıtlıyordu. 29. Katın düğmesine bastıktan sonra camdan şirketin içindekilere göz gezdirdim. Hepsi yoğun bir koşuşturmacanın içine girmişti. Odamın, yönetimin olduğu kata gelince asansörden indim ve bir rüzgâr gibi geçtim herkesin önünden verilen selamlara cevap verecek takatim olmadığı için yanlızca kafa sallaya bilmiştim. Bir kaç kişi ismimi seslense de dinlemeden odama ilerledim. Aylin her zaman ki gibi odamın çaprazında kalan masadında oturmuş bilgisayarında bir şeylerle uğraşıyordu. Odama girmeden önce "Aylin odama" deyip odama girdim. Odama girince hemen koltuğuma kuruldum ve bilgisayarımı açtım. Tam o an da Aylin, elinde dumanı tüten bir fincan kahveyle odama girdi. Ne zaman ofiste olsam her gün yaptığı gibi, neye ne zaman ihtiyacım olduğunu bilmedeki olağanüstü yeteneğiyle sonsuz minnetimi kazanıyordu her seferinde, tıpkı şuanda da olduğu gibi. Saat sabahın yedisiydi ve tam bu nokta da kafeini damardan almam gerektiğini biliyordu. "Teşekkürler Aylin, bu gün ki programda neler var çok yoğun olmasın lütfen, kafam kazan gibi birden kendime bu kadar yükelenemem hele ki uzun bir süre yokken.." Elimdeki sıcak ama sert kahvemden bir yudum aldıktan sonra ofisimin bir duvarını boydan boya kaplayan camın önüne doğru ilerledim agresif bir yanımla. Sanki ayağımın altında Taylan vardı ve üstüne basarak geçiyormuşum gibi hayal edip adımlarımı atıyordum. Tüm İstanbul'u gözlerimin önüne seren camın önüne geldim. Kahvemi yudumlarken diğer yandan da bana günün programından bahseden Aylin'i dinliyordum. "Öncelikle Eflin hanım, Aktay Holding'in CEO'suyla bir yemek randevunuz var. Ondan sonra Arkadaşınız olan Gamze Hanım'la görüşüp galeriye uğramanız gerekiyor orada imzalamanız gereken bir kaç dosya varmış. Son olarak iste Aytekin Bey'le bir toplantınız var." dedikten sonra uzun bir nefes almıştı. Programdakileri sayarken baya hızlı konuşmuştu. "Birde Eflin hanım, Gamze Hanım'ın sekreteri Gülay özellikle not düşmemi istedi Gamze Hanım size çok sinirliymiş ve acil bir toplantı yapmanız gerekiyormuş." Hızlı hızlı konuşan Aylin'in 'Yoğun bir gün sizi bekliyor Eflin Hanım' deme şekliydi bu. "Allah'dan çok yoğun olmasın dedim Aylin" deyip gözlerimi devirdim Yoğun ve yorucu bir günün beni beklemesi hayatın bana götüyle gülmek şekliydi. Acaba Murat'ı mı dinleseydim? Bir anda bu kadar yoğunluk gözümü korkutmuştu. Üstümdeki yorgunluğu aldığım kafeinin bile bir faydası olmayacakmış gibi duruyordu. Elimde ki hala dumanı tüten kahvemi tek bir dikişte bitirdikten sonra kupamı Aylin'e uzatmamın ardından masama doğru ilerledim. İçtiğim kahve damağımı yakıp geçmişti. Şuan ağzımın uyuşmuş olması bile berbat geçecek bir günün fragmanıydı. Ofisimi yakın arkadaşım olan Merve düzenlemişti zevkine göre. İç mimar olmasının yanında zevkine güvendiğim için çok rahat bir şekilde odamı ona emanet etmiştim. Odamın bir kısmı tamamen kahve rengi tonlarından oluşuyordu. Çalışma masam kahverengiydi, önünde ise iki tane tekli siyah koltuk, koltukların ortasında ise küçük gri cam sehpa vardı. Hemen karşısında kocaman bir kitaplık vardı. Bir bölümünü dosyalar oluşturuyordu, diğer kısmında ise bazen kafamı dinlemek için okuduğum kitaplar vardı. Bir bölme de ise yaptığım işlerden dolayı kazandığım plaketler ve madalyalar vardı. O kısım huzur aldığım kısımdı. Bu hayatta bir şeyleri başardığımın kanıtıydı. Merve'nin değimiyle beni yansıtan bir tablo koymuştu bu odaya. Beni yansıtan değil bariz bir şekilde beni asmıştı ofisimin ortasına. Hemen tablonun altında küçük bir oturma grubu ve pofidik bir sehpa yer alıyordu. Bu alan benim en çok rahat ettiğim ve işten bunalınca dinlendiğim ve rahatlıkla kitap okuyabileceğim kısımdı. Tabloda ise koskocaman bir Eflin Kuzey vardı. Ciddiyetimden ödün vermeden taktığım güneş gözlüğü hafif burnumun ucuna kaymış, bir kaşım havada, dudaklarımda bordo mat bir ruj, işaret parmağım ise dudaklarımda sus işareti yapmıştım. Bu resmi çektiğim zaman dün gibi aklımdaydı. Bir dergi kapağı için çekinmiştim. Aylsrca çok satan katagorisinden inmemişti. Hangi çatlak odasına, odanın yarısını kaplatacak kadar kocaman bir resmini asardı? Tabii ki de Merve Çınar. Burası bana ofisten çok bir evdi. Günlerimin çoğu burada geçiyordu eve geç gitme gibi bir huyum vardı. Gerçi ben ne kadar onların yüzünü az görürsem o kadar iyi olacağımı bildiğim için gecelere kadar burda kalıyordum ya da Cemrenin evine gidip günlerimi orada geçiriyordum. Kendi evim yokmuydu? Vardı aslında ama evim biraz uzak kaldığı için o kadar yol gelip gitmek beni korkutuyordu. "Başka bir şey var mı Aylin?" diye bıkkınca sordum. Uzun süredir olmayışımın cezasını evren bu gün çıkaracakmış gibi duruyordu ve benim bu yoğun tempoya ayak uyduracak maalesef ki gücüm yoktu. Hala tazeliğini koruyan yaram ise bana çok sıkıntı çıkaracakmış gibi dursa da bu benim umurumda değildi çalışup kafamı toparlamama ihtiyacım vardı. Diğer insanlar gibi canım acıdığı zaman hemen oturup ağlayan bir yapım yoktu. Mazoşistler gibi de kendime çektirdiğim acılar hoşuma gitmiyordu yalnızca hissiz ve umursamazdım bedenimin gördüğü zararlara karşı. Manevi gördüğüm zararların yanında fiziksel gördüğüm zarar, yaralar bir hiçti gözümde. Ben dişim ağrıdığına bile sızlanmayıp üstüne soğuk su içerdim. Acı eşiğim bu kadar güçsüz değil. "Var efendim fakat ben bu yoğun programı eşit bir dağıtım yaptım ve sizi çok yormamak için ayırdım. Şu anlık günlük programınız bu kadar. Ekstra bir durum olursa size bildiririm Eflin hanım." dedi. Yıllardır yanımda çalışan ve omuzlarımda ki yükü hafifleten bu kadına minnettardım. Her ne olursa olsun yanımda koşulsuz şartsız duran ender insanlardandı. Yüzümde beliren şefkatli bir gülümsemeyle baktım. Yüzümü gördükten sonra sertçe yutkunup "Başka bir isteğiniz yoksa çıkabilir miyim Eflin hanım?" diye masumca sordu. "Çıkabilirsin" dedikten sonra odadan ayrıldı. Masanın üstündeki dosyaların küçük bir dağ oluşturmuş olması derin bir iç çekmeme neden oldu. İçli ve derin bir nefes almanın ardından yoğun tempoya kendimi psikolojik olarak hazırladıktan sonra işe koyulmaya başladım. Her ne kadar bedensel olarak bu tempoya hazır olmasam bile bir yerden başlamam gerekiyordu artık. ***** "Beykoz tarafında her zaman gittiğimiz Club'e gidelim mi Eflin? Bizim kızlarla toplanıp bir kızlar gecesi yapalım. Uzun süredir zaten ortalıkta yoksun bunu telafi etmiş oluruz hem" nefes almadan tek solukta konuşan Gamze'ye gözlerimi devirdikten sonra önümdeki kalan son dosyaya imzamı da attıktan sonra sertçe dosyanın kapağını kapatıp arkama yaslandım. "Hiç havamda değilim Gamze başka zamana yapalım bu planı. Birde yorgunum Şirkette işler çok birikmiş saatlerdir kafamı kaldırmadan dosya okuyup imzalıyorum. Kafam kazan gibi bu ağrıyla o gürültüyü çekemem" diye yorgunca mırıldanırken diğer yandan ağrıyan şakaklarımı ovalayıp masaj yapıyordum. Şiddetli bir fırtına vardı sanki kafatasımın içinde. Baş ağrım gözlerime yansısa da umursamadım. Telefonumu kulağımla omzumun arasına sıkıştırdıktan sonra ellerimi öne uzatıp masamdan kendimi geriye doğru itip ayağa kalktım. Masamın bir ucunda olan çantamı aldıktan sonra odamdan ayrıldım. Odamın çaprazında kalan Aylin'in çalışma masasına göz attığım zaman ofisten ayrılmayıp yorgunluktan orada uyuya kaldığını fark ettim. Onun yüzündeki bu masum ifade yüzümde sıcak bir gülümseme belirlemesine neden oldu. Kollarını birbirine dolayıp yastık niyetine kullanması da beni güldürmüştü. Sarı saçlarının bir kaç tutamı mavi-yeşil gözlerinin örttüğü göz kapaklarının üstüne düşmüştü. Dağların üstünü yorganmış gibi örten kar gibiydi o güzelim saçları, hayranı olduğum deniz gözlerini örtmüştü. Telefonda bana bir şeyler anlatan ama ne anlattığı hakkında hiç bir fikrim olmayan Gamze'nin suratına telefonu kapattım. Yavaşça Aylin'in masasına doğru ilerleyip hafif bir buse kondurdum bahar gibi kokan saçlarına. Gözlerinin önüne düşen saçlarını hafifçe kenara itip gözlerimin önüne düşen zarif yüzünü izledim. Bir kaç dakika geçmişti ki hafif kıpırdandı. Daha fazla böyle rahatsız bir uyku çekmesine razı gelmeyen gönlümle parmaklarım harekete geçti. Hafif bir dürtmenin ardından "Aylin, Aylin kalk, burada uyuya kalmışsın her yerin tutulacak" konuşmamla yavaşça göz kapakları titreyip ardından hafifçe aralandı. Ne olduğunu kavrayamayan zihni boş boş çevresine bakmasına neden olmuştu. Ayılmasının ardından hışımla doğrulması bir oldu. "Kusura bakmayın Eflin hanım uyuya kalmışım burada" diye mahçupça konuştu. Onun bu hali bana ilk zamanlarda ki halini hatırlatmıştı. Gözlerimin önünden geçen maziyle sertçe dudaklarımı birbirine bastırıp derince yutkundum. Sulanan gözlerimle ne olduğunu anlamayan Aylin kaşlarını çatıp bana baktı. "İyi misiniz Eflin hanım?" Diye usulca sordu bana. "Evet iyiyim. Hadi sende hazırlan seni evine bırakayım daha fazla ziyan olma ofis köşelerinde." Diye konuştum mazinin üstüne bir yorgan çekerek. "Peki, elimi yüzümü yıkasam öyle çıksak olur mu?" Diye sordu. Bakışları sokakta, yağmurun altında kalıp ıslanmış bir kediyi anımsatmıştı bana. Onun bu haline karşı istemsiz kıkırtılar kaçtı dudaklarımın arasından. "Tamam, hadi seni bekliyorum Aylin, ne yapacaksan çabuk yap." Diye konuştum az önce hissettiklerimi ört pars etmek istediğim için. Aylin dudaklarını birbirine bastırıp, "hemen geliyorum" deyip yanımdan ayrıldı. O sırada üst üste w******p'tan bildirimler gelmeye başladı. Bildirim panelinden baktığım zaman bizim kızlarla olduğumuz gruptan mesaj geldiğini gördüm. Beş Silahşörler is Coming Gazoz: Suratıma nasıl telefonu kapatırsın Eflin! Gazoz: Hem onca zaman ortalıktan siktir olup git sonra hiçbir şey olmamış gibi gel(!) Hem de suratıma telefonu kapat. SIÇARIM AĞZINA KIZIM SENİN ÇILDIRTMA BENİ. KAYTARAMAZSIN BENDEN GELECEKSİN O CLUB'e. Gamzenin bu çıldırmış hali beni pekte şaşırtmamıştı. Her zamanki haliydi. Ne zaman deliliği tutsa ya bana sarıyordu ya bana. Hayır anlamadığım ben hala bu kıza nasıl böyle sabrediyordum? Gazoz: O kadar! Merveler Köti Köti: Gamze? Gazoz: He amına koyayım, ne var? Yazıyor. Yazıyor. Merveler Köti Köti yazıyor. Gazoz: Ne yazacaksan yaz artık benim güzel keçilerimi çıldırttınız ama. Gazoz , "Beş Silahşörler is Coming" olan konuyu, "Amına Koyduğumun 4 Silahşörleri" olarak değiştirdi Gazoz ayrıldı. Ben: Ne bu tantana? Bilmİrem: Kanka galiba regl dönemine denk geldin. Geçmiş olsun ağzına sıçacak. Merveler Köti Köti yazıyor. Ben: Merve sen yazıyor musun kızım hala? Ben: Yazma kanki boşuna, Gazoz gitti. Merveler Köti Köti kişisini gruptan attınız. Bilmİrem: Siktir amına koyayım, kızı niye çıkarttın gruptan sjsjsjsj Ben: Ne bu ergen konuşma şekli? Ergenliğini acaba zamanında yaşamadın da şimdi mi yaşıyorsun yavrum? @Bilmİrem Bilmİrem yazıyor. Sümüklü yılmaz yazıyor. Yüzümde ki sırıtışla ilk önce kim yazacak diye beklemeye başladım. Bu sürede Aylin yanıma gelmiş onunla birlikte asansörlerin olduğu yere doğru ilerliyorduk. Neyse ki çok bir mesafe yoktu odamla asansörün olduğu kısım arasında. Giriş katında bekleyen asansörün çağrı düğmesine basıp gelmesini beklerken bu sırada gruptan üst üste mesajlar gelmeye başladı. Bir kaç saniye sonra gelen asansöre binip gelen mesajları okumaya başladım. Sümüklü yılmaz: Eflin hadi Gamze atar yapıp çıktı gruptan Merve'den ne istedin kızım? Bilmİrem: ıağaığahağahağa Ben: İrem yine hunharca gülüyorsun değil mi? Show TV'de ki adam gibi. Ben: Canım istedi atarlı sadistim ne yapacaksın, ceza ona ne Gazoz'u alıyorum gruba ne de Merve' yi alıyorum. Bilmİrem:HIAĞAĞAIAHAĞAĞAHİIAĞAAĞIA Sümüklü Yılmaz Gazoz ve Merveler Köti Köti kişisini ekledi. Ben: İrem sinirlerimi bozdun kızım. Anladık gülme krizine girdin tamam eyvallah da ama ne diye o gülüşün aynısını yazıyorsun peki? Gazoz: Niye aldın gruba beni, atarlı. Ben sizinle konuşmuyorum. Merveler Köti Köti yazıyor. Ben: Amına koyayım gruptan attım geri aldılar hala yazıyor kaç saat oldu lan. Bilmİrem: Ne istiyorsun kızım benim gülüşümden -,- Ben: Ne isteyeceğim kızım gülüşünden. Sadece gülüş şeklinde abuk sabuk şeyler yazmana ayarım. Ben: Neyse şimdi çıkıyorum ofisten Aylin'i eve bıraktıktan sonra Atarlı sana geliyorum haberin olsun. Şimdi ne Alev'i çekece halim var ne de abimi. Gazoz: Hala gelmemekte ısrarcı mısın Eflin? Ben: Çok mu istiyorsun gelmemi? Gazoz: Evet seni özledik, hepimiz gelmeni istiyoruz aslında. Kafamızı dağıtmaya ihtiyacımız var. Üstelik çok zor bir şey istemiyorum ki ben. Ben: Madem bu kadar çok gelmemi istiyorsun o halde geliyorum ama önce Atarlı'ya uğrayıp üstümü değiştirmem gerekiyor. Sümüklü yılmaz: Tamam o halde seni bekliyorum ben, sen gelene kadar hem hazırlanmış olurum. Aylin'de gelsin. O kızın sohbeti hoş, bence bir zararı olmaz bize değil mi kızlar? Bilmİrem: Hıağağahıağağhıağa, evet Merveler Köti Köti yazıyor. Gazoz: Ben de onu diyecektim. Atarlı bizden önce davrandı. Ben: Şu kız acaba ne zaman yazmayı bitirip atacak mesajını merak ediyorum...                   Sümüklü yılmaz, "Amına Koyduğumun 4 Silahşörleri" olan konuyu, "Bu beşli çok güçlü " olarak değiştirdi Ben: Size dönerim sonra Atarlı hazırlanmayı unutma. Telefonu çantama attıktan sonra yorgunca derin bir nefes alıp sırtımı geriye doğru yasladım. "Bizim kızlar bir plan yapmış senin de gelmeni istiyorlar, gelmek ister misin?" diye mırıldandım. Aslında gelmesini istemiyordum baya yorgun ve bitkin duruyordu. "Ama pek iyi görünmüyorsun istersen eve bırakayım dinlen?" diye ciddiyetle konuştum. Onu yıllar önce tanıdığım gibiydi sanki. Geçmiş Zaman. Issız bir sokakta acının feryat feryat yaydığı duvarlarda bir ses yankılanıyordu. Zihnim o kadar karışık, sisli ve pusluydu ki bu feryadın nerden geldiğini beynim bir türlü algılayamıyordu. Durduğum ıssız, karanlık ve acının buram buram koktuğu sokakta acı bir vaveyla duyuyordum ama bir türlü ulaşamıyordum. Yanmayan, sanki süs olsun diye konulan sokak lambasının olduğu direğin altından öne çıkmak için bir kaç adım attım. Uzun bir sokaktı bulunduğum yer. Sanki ucu bucağı olmayan bir yerdeydim. Yine anneme olan öfkem bir rüzgar olup beni bilmediğim bir yerlere savurmuştu. Tanımadığım bu yer yıkık, harabeden başka bir yer değildi. Yıkık dökük evler, Acının küf koktuğu duvarlar, kim bilir nelere şahit olduğu etrafa dağılmış kırık camlar vardı etrafımda. Yer yer konumlandırılmış sokak direklerinden cızırtılı bir şekilde yanıp sönen sokak lambasından başka bir şey yoktu. Bir türlü toparlayamadığım bilincime sövgülerimi iletirken bir kaç adım daha attım. Nerden geldiğini hala anlamadığım sese yavaş yavaş yaklaştığımı hissediyordum sanki. Bir kaç adım attım bulabilirim ümidiyle. Beş, Altı, Yedi, Sekiz. Bulmuştum. Çıkıntılı bir duvarın ardında saklanmış ve ağlayan bir beden vardı. Bir kaç adım attım o bedeni rahat görebilmek için. Gördüğüm görüntü beynimden vurulmuşa dönmeme neden oldu. Yuvalarından fırlayan göz bebeklerim, aldığım solukların bir önemi yokmuş gibi tuttuğum nefesim başımı döndürmüştü. Bir kadın. Bir kadın, duvarın dibine sığınmış çıplak bir beden. Titreyerek ileri geri sallanan üstü başı yırtılmış bir beden vardı karşımda. Gördüğüm görüntü soluklarımı kesmişti. Göz yaşlarım vanası patlamış bir su gibi peş peşe akıyordu. Sertçe yutkunup eğildim. "İ- iy- i misin?" Titrek bir soluk aldım. Birbirine dolanan, pelte kıvamına gelmiş bedenim bana hiç yardımcı olmuyordu. Sesimi duyan kadın çığlık çığlığa daha çok ağlamaya başladı. Sol tarafıma çöken bir sızı vardı. Nefesimi, soluğumu, bedenimi buz kesen bir sızı vardı. Hızlıca üzerimde ki trençkotu çıkartıp omuzlarına bıraktım. Kollarını kendine dolamış, parmak uçlarını bedenine batırmış, ileri geri sallanıyordu. Birbirine doladığı kollarını çözmek için bir kaç sefer uğraşsam da bir türlü çözememiştim. Sanki bu dünyaya bilincini kapatmıştı. Gördüğüm kadının acıları bir vaveyla olup bu sokakta oluk oluk yankılanmıştı. Gördüğüm harabe kadın, tacize uğramıştı. Bir kadının daha ömrü, güveni, hayat sevinci sönmüştü. Bir kadın daha küsmüştü bu hayata, erkeğim diye gezinen orospu çocukları yüzünden. Bir türlü çözemediğim kollarına bu sefer ben sarıldım. Kulağına fısıldadıklarımı duyuyor muydu bilmiyordum. Ne kadar orada, o duvar dibinde birbirimize sarılıp ağladık bilmiyordum. Usulca kollarımı ondan çözüp vücudumu biraz geriye çekip, kollarının arasına gömdüğü başını tutup kaldırdım. Bir kaç defa direnmenin ardından kafasını usulca kaldırmıştı. Yanıp sönen cızırtılı ışık bana hiç yardımcı olmuyordu. Pantolonumun cebinde olan telefonuma ulaşıp Murat'ı aramaya başladım. Murat aranıyor. Bir kaç çalmanın ardından açılan telefonla, Murat'a söz hakkı vermeden hızlı hızlı konuşmaya çalıştım. Pelteye dönen dilim beni zorlasa da konuşmuş hızla gelmesini söylemiş ve telefonu kapatmıştım. Olduğum yerin komunu yolladıktan sonra karşımda ki yıkılmış kadına baktım. Karanlıkta gördüğüm tek şey etrafı kızarmış; ışığı sönmüş bir çift denizi andıran mavi gözdü. Gördüğüm kadınla zihnimde bir şarkı yankılandı Sezen Abla'dan. - Seni kimler aldı... Şimdiki zaman. "Eflin- Eflin Hanım iyi misiniz?" Duyduğum endişeli ses ve hafif sallanan bedenimle geçmişe dalan zihnimi bedenimin olduğu yere getirdim. Zihnim bedenimin olduğu yeri umursamadan sürekli bedenimi terk edip gidiyordu birilerine, bir yerlere. Geçmişe giden zihnim o kadar yormuş ve üzmüştü ki beni, bedenimi taşıyamayacak hale geldiğimde sırtımı dayadığım asansör duvarından usulca kayıp yere oturdum. Bu halim Aylin'i daha çok endişelendirmişti. "Eflin hanım beni korkutuyorsunuz" duyduğum endişeli ses bile kendimi toparlamama yardımcı olmamıştı. Gitmek istemediğim anılara gitmem tüm gücümü emmişti. O anılar benim, bizim kabusumuzdu. Bir kaç gün önce yaşadığım anlar gelmişti gözümün önüne, ben kendimi koruyabilmiştim ama o kendini koruyamamıştı. Bunaydı benim öfkem, isyanım, hüznüm. Bizim kanadımızı niye kırıyorsunuz ki sizin bir dakikalık zevkiniz için? Sizin tatmin olmanın bedelini biz hayatımız boyunca çekiyoruz. Artık sizin olmayan bir bedene, insana yan gözle bakmayın, incitmeyin. Bizim kanadımızı kırmayın, kanadımız kırılırsa kendimizi toparlayamayız artık. Kuruyan boğazım yutkunmama yardımcı olmuyordu. Bir düğüm vardı ve ben o düğümü aşamıyordum bir türlü. "Murat'ı ara, gelsin bizi alsın" cızırtılı ve pürüzlü sesim canımı yakmıştı. "Aradım efendim hemen geliyor." Sesinde korkunun ve endişenin buram buram kokması daha kötü yapmıştı beni. Tüm gün göz ardı ettiğim yaram da olan gücümü iyice yitirmeme neden olmuştu. Bir çift koşan ayaklardan sonra bir ses duyuldu. Hafif endişenin dolandığı erkeksi ses Murat'tan başkasına ait değildi. "Ne oldu Eflin Hanım, iyi misiniz?" "Aylin ne oldu? Neden bu halde?" diye art arda konuşan murat daha çok yormuştu beni. "B- Ben bilmiyorum Murat, birden dalıp gitti bir kaç defa çağırdığım halde bana tepki vermedi. Sertçe sarstıksan sonra bana döndü. Bana dönmesiyle kayıp yerde oturdu böyle." diye hızlı hızlı konuşan Aylin Murat'a olanı hızlıca anlatmıştı. "Eflin hanım beni duyuyor musunuz? Yaranızı zorlamadınız değil mi? Ben şimdi sizi hastahaneye götüreceğim. Aylin sen de çantasını al" dedi. Duyduğum seslere cevap verecek halim olmasa bile kendimi zorlayıp kuruluktan çatlamış dudaklarımı usulca araladım. "Korkmayın iyiyim, beni Cemre'nin evine bırak Murat, Aylin sen de gel." diye yorgunca mırıldandım. Ah! Omuzlarımda ki bu yük, bu anılar beni tüketiyordu, kanıma karışmış bir zehir gibi yavaş yavaş, içten içe tükeniyordum. Beni kucağına alan Murat'ın boynunda kollarımı dolayıp, boyun girintisine iyice sokuldum. Mert'ten daha çok abiydi bana. Mert'in varlığından çok yokluğu vardı. Usulca kapanan göz kapaklarım beni her şeyden uzaklaştırmıştı. Olduğum yerden, duyduğum seslerden, aldığım soluklardan bile uzaklaştırmıştı. Yorgunluktan iyice kapanan bilincimle son hatırladığım soğuk havadan sonra sıcak bir ortama geçiş yapmış, başım yumuşak bir yere konulmuştu. İyice kapanan bilincimle artık her şey silindi, geriye kalan sadece karanlık, sessiz bir ortamdı. *****
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE