Sevil Acıtan’ın ağzından;
Aklıma gelmeyecek şey başıma geldi. Hiç tanımadığımız, araştırmadığımız alelade bir kız geldi akademiye. Benim seçtiğim Gelincik Bekmezci'ye ne olduğu araştırılıyor. Yıllardır hata yapmayan sistem nasıl oldu da birden bire hata yaptı? Beceriksiz, asi birinin benim okulumda işi olamazdı normalde.
Sonradan öğrendik ki aslında Emir'in akademisine gidecekmiş ama yanlışlıkla buraya gelmiş. Bu asi kız anca onun akademisine yakışırdı zaten. Utanmaz bir de benimle anlaşma yaptı. Kendimden o kadar emindim ki kabul ettim.
Onun gelmesinde ne benim ne de bir başkasının suçu yoktu. Allah'ın belası sistem her şeyi mahvetmişti. Kız hiçbir şeyi öğrenmeden onu kovacaktım ama bütün konuşmalarımız duyulmuştu. Benim kontrolüm dışında gerçekleşen sebeplerden ötürü kızın okulda kalmasını kabul ettim. Kızı okuldan zorla göndermeye çalıştığımı Emir duyarsa akademimin ismi zedelenir. Emir bu durumu kullanmaktan çekinmez. Biraz da bu yüzden göndermedim kızı. Orada burada konuşup beni, akademiyi rezil edebilirdi. Bunu göze alamazdım. Ama onu buradan göndermek için de elimden geleni yapacağım.
Masada duran telefonu elime aldım. Numarası kayıtlı değildi ama aklımdaydı. Numarayı tuşladım ve bekledim. Neden unutmamıştım ki numarasını? Gereksiz birisi sonuçta. Yıllardır sesini duymamıştım. Kendisinden haber alıyordum ama ne görebiliyordum ne de duyabiliyordum. Telefon sonunda açıldı ama karşıdan ses gelmedi. " Emir" sesim sorgular şekilde çıktı.
" Sevil." Yıllardır sesini duymadığım halde söylediği tek kelime titrememe neden oldu. Bu adamın üzerimde bıraktığı etkiden nefret ediyorum.
" Şu karışan öğrenciler hakkında konuşmak istiyordum." Hemen konuya girdim.
" Hee, şu Gelincikler. Nasıl olduğunu bende anlamadım." Her zamanki gibi dalgaya vurdu.
" Siz ne yaptınız peki?" Onlarında ne yaptığını öğrenmem gerekiyordu.
" Okulumda alınan kararları seninle paylaşacağımı düşünmüyorsun herhalde." İşine gelince nasıl da ciddi oluyor bu adam.
" Meraklısı değilim Emir. Bi çözüm yolu bulmaya çalışıyorum." Sinirlerimi zıplattı yine. Yıllardır konuşmama rağmen sanki dün konuşmuşuz gibi tartışıyoruz telefonda.
" Hayret sen bir çözüm bulamadın mı?" Şimdi de bana oynuyor.
" Tabiki de bir çözüm buldum. Ben sadece kendi öğrencimi almak istiyorum. Değiş tokuş yapalım." Bu asi kızı daha fazla okulumda istemiyorum. Kendi öğrencimi istiyordum.
Nefesini bıraktı telefona. " Sevil, sen karpuz mu alıyorsun? Değiş tokuş ne? Aynı şekilde kalsın işte."
" Benim araştırdığım kız bu değildi. Ben kendi öğrencimi istiyorum. Ayrıca kızın abisi de burada öğrenci. Böyle bir şey olamaz." Bu durumu kabul edemem. Bu Gelincik benim öğrencim değil.
" Olamaz diye bir şey yok Sevil. Daha anlamadın mı? Hiç değişmemişsin, hala aynı kontrol delisi ve despot Sevil'sin. Öğrenciler olduğu gibi kalsın. Bir sorun çıkarsa haberleşiriz. " Hemen kestirip attı.
" Peki haberleşiriz." Lafı daha fazla uzatmayıp telefonu kapattım. Ben despotsam, kontrol delisiysem sende fazla rahatsın. Telefonun ucundan bile sinirlerimi ayağa kaldırmayı başardı.
Gelincik'e ne kadar kızmış olsam da yıllar sonra Emir'le konuşmama vesile olduğu da bir gerçek. Tabi bu durum onu bu akademide istediğim anlamına gelmez. Emir'de istemediğine göre ne yapıp edip onu buradan göndereceğim.
Emir'in sesi sanki hiç değişmemiş gibiydi. Konuşmasından, beni terslemesinden anladığım kadarıyla huyu suyu da değişmemiş. Ne diyorum ben... Yıllar önce ayrılmışız ben hala ne düşünüyorum. Ama hepsi onun kabahati.
Camdan dışarı baktığımda Gelincik'in olduğu grup dışarıda ders görüyordu. Bir şey biliyormuş gibi bir de öne atıldı salak kız. Cengiz hoca onun hakkından gelir ama. Gelincik bir kızla çok kötü bakışıyordu. Bunu görmemek için kör olmak lazım.
Gelincik'in ağzından;
Çok iyi yaptın Gelincik aferin sana. Heh devamlı böyle göz önünde ol ki seni daha rahat kovabilsinler. Birinci grupla dersi beraber görmek zorundaymışız. İlk günden bana sataşan kız- Bu arada adını da öğrendim, Gamze- hocaya gidip ' acemilerle mi çalışacağız, aramızda hiçbir şey bilmeyenler var, biz seçildik ama bazısı kendini yamadı' gibi laflar etti. Tabi burada bahsettiği bariz belli. Bunları hocaya dedi ama o kadar çok bağırdı ki sağır sultan duydu.
Ama salaklık bende. Ben ne yaptım, dövüşe hocanın karşısına gönüllü olarak çıktım. Sırf o Gamze denen kıza gününü göstermek istedim ama...
*** *** ***
" Aaahhh. Her yanım ağrıyoo." Sesimle reviri inlettim. Sağa sola yatıp acıma dayanmaya çalışıyordum.
" İnatlaşmasaydın dayak yemezdin canım."Mine de tepemde durmuş beni yargılıyordu.
" Mine, çok pis dayak yedim dimi ya?" Ki Mine haklıydı. Herkesin içinde çok pis dayak yedim.
Mine alt dudağını ısırıp kafasını iki yanına salladı. " Hem de nasıl. Müdire hanım bile camdan bakıp bakıp güldü sana."
" Hadi be. Bu dayaktan beter işte. Aaahhh. Ay kaburgam kırıldı galiba." Sevil Hanımın halimi gördüğünü öğrenince ağrılarım arttı sanki.
" Abartma Gelincik. Doktor bir şeyin yok dedi." Mine'de boş konuşuyor tepemde.
" O ne anlar be? Cengiz hocadan dayak yemiş mi? Bana Cengiz hocadan dayak yemiş doktor getirin. Benim halimden bir tek o anlar. " Yaptığım şakaya gülmeye çalıştım ama her yanım ağrıdı. Gamze denen o kıza gününü göstereyim dedim ama ben gördüm günümü.
" Git sende Mine. Derslerden geri kalma benim için." Bir de onun başını yakmayalım ilk günden.
" Emin misin, kalabilirim istersen." Düşünceli kız bu yaa.
" Yok valla gerek yok. Akılsız başın cezasını kaburgalar çekermiş. Git sen." Yataktan doğrulmaya çalışırken Mine’yi ikna etmeye çalışıyordum.
" Hadi görüşürüz." Dedi ve yanımdan gitti. Sedyeden yavaşça kalktım. Kafamı kaldırıp baktığımda karşımda Cengiz hoca vardı." İyi misin diye kontrol edeyim dedim."
" Zahmet etmişsiniz hocam. Gayet iyiyim ben. İlk vurmanızın etkisiyle sarsıldım o kadar yani..." ne güzelde uyduruyorum ben yaa. Sanki hiçbir yerim ağrımıyormuş gibi. Ama güçsüz olduğumu düşünmemeli.
" Yaa, canın acımıyor yani?" imasını aldırmadım.
" Tabiki de acımıyor. " hoca bana niye pis pis sırıtıyor? Biz bakışırken ki neden bakıştığımızı bende anlamadım doktor içeri girdi.
" Al bakalım Gelincik şu ilaçları. Geldiğinden beri bağırıyordun, her yanım ağrıyor diye. Bunlar sana iyi gelir." Cengiz hoca gülerken içimden doktora saydırıyordum.
" Başkasıyla karıştırdınız galiba doktor. Ben turp gibiyim maşallah." Odadan yavaş adımlarla çıktım. Gavura vurur gibi vurdu adam bana bee. Belim ağrıyor zor yürüyorum. Arkamdan biri geldi belimi tuttu. Baktığımda yine Cengiz hoca vardı.
" Senin bir şeyin yoktur da ben yine de sana yardım edeyim." Uysal bir şekilde konuştu.
" Sağ olun ama sizden böyle bir şey istemedim. Ben çok iyiyim, valla" beni bırakır bırakmaz yere kapaklanıyordum ki beni yerle aramda bir santim kala yakaladı.
" Bu senin iyi halin mi?" bak bi de bana çemkiriyor yaa.
" Peki bu sizin vicdanlı haliniz mi? Beni döverken vicdanınız nerdeydi ?" Fazla mı ileri gittim acaba?
" Bu kadar çok konuşacağına kendini derslere ver. Saha ajanı olmak istiyorsun ama hiçbir şey yaptığın yok. " ben anlamayan gözlerle bakarken devam etme gereği duymuş olmalı ki konuşmaya devam etti. " Her halinden anlaşılıyor. " Nasıl ya? Bu adam beni gözetliyor da mı her halimi biliyor... neyse bunu sonra da düşünebilirim.
Cengiz hoca beni taşıyarak, taşıyarak diyorum çünkü benim yürümeme izin vermeden tek koluyla beni kaldırmıştı, yatakhaneye kadar götürdü." Tamam hocam sağ olun."
" Rica ederim." Biraz bekledikten sonra gitti. Hiç gitmeyecek sandım. Yatağıma yatıp gözlerimi kapattım.
Gözlerimi hafif araladığımda akşam olduğunu fark ettim. O kadar çok mu uyudum? E tabi üzerimden kamyon geçmiş gibiydi. Bana doğru karanlık bir gölgenin geldiğini gördüm." Uykucu uyandın mı? " Bu Mine'nin sesiydi.
" Saat kaç ya?" kalkmaya çalıştım ama başım bile ağrıyordu.
" Yedi buçuk. Akşam yemeği yeniliyor. Sana bakmak için geldim. İnecek misin?"
" Geliyorum. Kalkmama yardım eder misin?" beraber aşağı indik. Salondan içeri girer girmez bütün gözler üzerimdeydi. Aldırmadan boş bir yer ararken Oğuz bizi görüp yanıma gelin diye işaret yapınca yanına gittik bizde.
" Uyuyan güzel, yine herkes seni konuşuyor." Dedi her zamanki gibi güleç tavrıyla.
" Konuşacak başka konu mu kalmamış?" ekmeğimi çorbaya bandırdım.
" Hahahahhaha. Hadi yemeğinizi yiyin." Deyince Oğuz tabağımızdakileri yemeye başladı.
" Pekmezci, sen yediğin dayaktan sonra elini kaldırabiliyor musun?" pilavı ağzıma götürürken nerden çıktı bu Gamze. Tabi Gelincik durur mu yapıştırır cevabı; " Peki sen beyin hücrelerinin azlığından beynini kullanabiliyor musun?" herkes gülmeye başladı. Benimle uğraşmanın sonu budur.
" Ben senin..."
" Ne ben senin" dikildim karşısına.
" Kesin şu gürültüyü. Gelincik odama gel." Bağırdı Müdire Hanım. Her yerde de gözü var mübarek. Tuvalete gitmeye korkar insan. Çatalımı masaya bıraktım ve yukarı çıktım. Hala her yerim ağrıyor. Yukarıya çıkarken de abimle göz göze geldim. Yanıma gelemiyordu çünkü Müdire hanımın tepkisinden çekiniyordu. Bana zarar vermesin diye benden uzak duruyordu.
Kapıyı çalıp içeri girdim.
" Sen kapı çalmayı biliyor muydun? Bende kapısız evden geldin sanmıştım." Yalan yok iyi laf sokuyor.
" Çok şükür evimiz de kapı vardı." Şu çenemi bir kapatabilsem rahatlayacağım aslında.
" Yemekteki o durum neydi öyle. Kurallara uyacaksın lafının nesini anlamadın acaba?" Hemen de konuya girermiş Müdire Hanım.
" Sevil Hanım..." kapının açılmasıyla cümlemin devamını getiremedim. Gelen Cengiz hocaydı. " Evet hocam siz neden geldiniz?" Artık Cengiz hocayla konuşacaktı anlaşılan.
" Yemekte ki problem için geldim. Gelincik'in suçu yok. Gamze ona sataştı." Cengiz hoca da sabah beni dövüyor akşam korumaya geliyor.
" Siz ne zamandır öğrencilerin avukatlığını yapar oldunuz?" Artık sinirlenmişti Sevil Hanım.
" Avukatlığını yapmıyorum, gördüklerimi anlatıyorum." Cengiz hoca da az değilmiş onu da görmüş olduk bu sayede.
" Gelincik sen çık." Dedi Sevil Hanım. İtiraz edecektim ama Cengiz hoca da çıkmam için işaret yapınca sustum ve çıktım. Kapının önünde beklemeye başladım. Beni korumaya çalışıyordu ve ben hiçbir şey olmamış gibi gitmek istemedim. Ayrıca bu adam beni neden koruyor?
Neredeyse yarım saat bekledim. Bu kadar çok ne konuşuyor olabilirler? Ben duvara yaslanmış beklerken kapı açıldı sonunda. " Sen gitmedin mi?" Cengiz hoca beni görünce şaşırmıştı. gittiğimi düşünmüş olmalı.
" Benim yüzümden Sevil Hanım size kızdı. Beklemek istedim." Cengiz hocayı benim yüzümden haşlamıştı Sevil Hanım. Benden çıkartamadığı acısını Cengiz hocadan çıkarttı.
"Gerek yoktu. Sevil hanım bir şey olmasa bile bana kızar zaten. " fazla sitemkardı.
" Bana kızdığı gibi mi?" Anlıyor gibiydi beni.
"Yani." Çok da fazla detay vermeyecek anlaşılan.
" Ben yine de teşekkür ederim. Yemeğe ineyim." Ölüyorum açlıktan.
" İnemezsin çünkü yemek saati bitti. Yatakhaneye marş marş." Bir de yemeği kaçırdık iyi mi? Aç karnına uyunur mu yaa?
İstemeyerek de olsa yatağıma girip uyumaya çalıştım. Saat gecenin bilmem kaçı oldu ama benim midemde öküzler tepişiyor. Ölüyorum açlıktan.
" Gelincik." Kısık sesle adımın söylendiğini duydum. Yatağımdan kalkıp kapı tarafına gittim. Kimse yoktu. Birden Cengiz hoca çıktı karşıma. Bağıracaktım ama eliyle ağzımı kapattı. " Hem canın yanıyor hem de aç kalmayasın diye yemek getirdim sana." Dedikten sonra elini ağzımdan çekti.
" Her öğrencinize yapar mısınız bunu?" Cengiz hocanın bana ayrı bir ilgisi var gibiydi ama sebebini anlayamadım.
" Sadece en özeline." Deyip gitti. Elimde tepsiyle kala kaldım. En azından bu gece aç uyumayacağım.