Asude

Asude

book_age18+
4.3K
TAKİP ET
40.9K
OKU
dark
contract marriage
family
HE
fated
second chance
friends to lovers
arranged marriage
heir/heiress
blue collar
drama
serious
city
enimies to lovers
affair
substitute
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Hikayede 18+ sahneler ve çarpık ilişki örnekleri var. Bunu dikkate alarak okuyunuz.

"Ben seni yaralayıp kaçmadım, pislik herif!" dedim, sesim öfkeden çatlıyordu. "Gerdek gecemde yatağıma sokmaya çalıştığın o şerefsiz dostunu yaraladım!"

O an `büyük ihtimalle izlendiğinden- Rezan`ın yüzünde üzüntü belirdi. Gözlerimi devirdim. Üzüntüsü bile sahteydi.

"Kes sesini kahpe. Kendi namussuzluğunu adamın üstüne yıkma." diye söyleyen babaannem Rezan`a mahcup gözlerle baktı. "Ben onu yıllarca bu avludan dışarı salmadım oğlum. Hep korudum ama demek ki kanında var." dedikten sonra anama baktı. Anam yaşlı gözlerle hareketlendi ama yine zapt edildi. Ama ben onu hiçbir şeyin zapt edemeyeceğini biliyordum. Anam da Rezan`ın sözleriyle zehirlenmişti. Ona inanıyordu. Kaçmış olmam da her ne dediyse onu doğruluyordu. Nenem konuşmaya devam ediyordu. "Al bunu senindir Rezan Ağa. Öldürsen de yaşatsan da kabulümüzdür. Yeter ki bu evden uzak olsun." dedi. Yine benim iradem dışında bir karar veriliyordu. Boğulur gibi bir ses çıkardım. Dudağım patlamış, konuşmak bile işkenceydi ama yine de kendimi tutamadım. "Ben bir şey yapmadım nene. Beni kendi dostuna peşkeş çeken Rezan'dır. Ben sadece namusumu korudum," diye bağırdım, ya da bağırmaya çalıştım. Sözlerim dudaklarımın arasından cılız bir şekilde dökülüyordu. Her yanım ağrıyordu, sanki her kasım bıçaklanmış gibiydi. O an, bir anlığına nenemin yüzüne baktım. Gözlerindeki sertlik içime işlemişti. Ardından alaycı bir kahkaha attı, ya da attığı şey kahkahaya benzeyen bir ses çıkaran boğuk bir hırıltıydı. Emin değildim.

"Namusunu korumuşmuş," dedi küçümsemeyle. "Madem namusunu korudun ne diye kocanı yaralayıp kaçtın? Hangi sırrının açığa çıkmasından korktun? Kocan bunları unutup seni kabul etmeye hazır. Eteklerinde şükür namazı kılacağına gelmiş burada ona iftira atıyorsun. Rezil. Ahlaksız!" Sesindeki her kelime hançer gibi içime saplanıyordu. O anda gözüm bana doğru gelen ağabeyim Yusuf’a takıldı. Adımları sertti, öfkesi her halinden belliydi. İki büyük adımda yanımdaydı. Yanıma vardığında elini kaldırdı ve yüzümde o sert tokadın acısı patladı.

ic_default
chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Kızlar analarının kaderini çeyiz yapar.
Keyifli Okumalar.. Şanlıurfa.. Şanlıurfa'nın kavurucu yaz sıcağı, taş evlerin duvarlarına vuruyor, sokaklarda sıcak esintiler dolanıyordu. Evimizin avlusundan içeri girerken, babaannemin sesini duydum. "Kız Asude. Neredesin? Adı batasıca." diye yankılanıyordu sesi, yaşlılığın getirdiği çatallaşmış bir tınıyla. Her zamanki gibi telaşlıydı, sanki bir an bile geç kalsa dünya duracakmış gibi. Mutfaktan bir anda fırladım. Elleri suyla, deterjanla kaplı, telaşlı bir halde koştum yanına. Mutfaktaki nemli hava yerini aniden soğuk taşların serinliğine bırakmıştı, ama babaannemin sinirli bakışları, bu serinliği hemen unutturdu bana. Yanına vardığımda ellerime baktı, gözleriyle sanki beni baştan aşağı süzüyordu. Ellerimi aceleyle eteklerime silerek, başımı hafifçe eğdim. "Buyur nene. Bir şey mi istedin?" dedim, sesimde onun hoşuna gitmeyeceğini bildiğim bir kırılganlık seziliyordu. Babaannem, cevabımı dinlemek bile istemiyormuş gibi yüzünü çevirdi. "Koca kız oldun ama hala bir işe yaramıyorsun," diye homurdandı. Sözleri, içimde derin bir yara açarken, bu duruma alıştığımı düşündüm. Onun gözünde hep bir yük, hep bir hata olmuştum. Ne yaparsam yapayım, asla onun sevgisini kazanamayacağımı biliyordum. Bu evde var olmaya çalışmak, buz dağının içinde sıcaklık aramaktan farksızdı. Derin bir nefes alarak kendimi toparladım ve kırılganlığımı gizlemeye çalışarak, "Benden istediğin bir şey mi vardı, nene?" diye sordum. Babaannem, isteksizce bakışlarını bana çevirdi. "O yosma anana söyle bugün tarlaya gitmesin. Akşama güzel bir sofra kursun. Misafirlik takımları da çıkarsın. Kızım gelecek," dedi. Sözleriyle birlikte yüzündeki çizgiler bile yumuşadı, göz bebekleri gülmeye başladı. Kızı yani halam söz konusu olunca, babaannemin değişimi inanılmazdı. Sert, katı kadın bir anda sevgi dolu birine dönüşüyordu. Sesindeki o yumuşak tını, yüzünde beliren o sıcak ifade, sadece kızına duyduğu sevgiye aitti. Bu sahneler, her defasında içimde bir kıskançlık fırtınası koparırdı. O sevginin tek bir kırıntısını bile bana yöneltmediğini bilmek, içimi daha da derin bir boşluğa sürüklüyordu. Ben, Asude Göktaş. Karacadağlı aşiretinin köklü ama mütevazı bir ailesinden gelen, hayalleriyle gerçeğin çatıştığı bir yaşamın içindeyim. Henüz on dokuz yaşımdayım; lise diplomasını elime alalı çok olmadı. Üniversite hayalleriyle yanıp tutuşurken, hayatın bana başka bir yol çizdiğini acı bir şekilde öğrendim. "Hayırlı kısmet," dediler, o hayallerimi elimden aldılar. Okuma isteğim, yerini başka bir sorumluluğa bıraktı. Biz üç kardeşiz. Ağabeyim Yusuf, güçlü ve azimli bir genç adam. Mustafa Karacadağlı’nın kuyumcularından birinde çalışıyor. Aşık olduğu kızla evlenebilmek için gece gündüz demeden, büyük bir sabırla çalışıyor. Onun gözlerinde, sevdiği kıza kavuşabilme umudu ve hayali var. O umudu her gördüğümde, kendi içimde kaybettiğim hayallerime bir kez daha hüzünle bakıyorum. Küçük kız kardeşim Aylin ise, ortaokula gidiyor. Aylin’e ben bakıyorum, onu okula hazırlıyor, derslerinde yardımcı oluyor, ona ablalık yapıyorum. O, benim küçük dünyamın en parlak yıldızı. Henüz hayata dair büyük kaygıları yok, ama gözlerinde bir çocuğun saf mutluluğunu taşıyor. Aylin’in gülüşü, bana her şeyin mümkün olduğunu hatırlatıyor, ama yine de gerçeklerin sert yüzü beni her defasında geri çekiyor. Aşiretin ve ailenin ağır yükünü taşırken, içimde hep bir sızı var. Üniversite hayalimden vazgeçmek zorunda kalmış olmanın acısı, her gün biraz daha derinleşiyor. Bu evde, bu topraklarda, kadın olmak demek; hayallerini bir kenara koyup, başkalarının hayatını yaşamaya çalışmak demek. Benim hikayem ise yarım kalmış bir cümle gibi, tamamlanmayı bekliyor. Ama biliyorum ki bu topraklarda, bu evde, her şeyin bir zamanı, bir sırası vardı. Ve ben de, o sırayı beklerken, hayatın bana getirdiklerini kabul etmeyi öğreniyordum. "Baş üstüne nene. Hemen hallediyorum." diyerek eve geldim. Annem ocak başında yemek yapıyordu. Bugün babamla tarlaya gitmemişti. Evdeydi. Yanında giderek ona sarıldım. Yemeği karıştırmayı bıraktı ve bana sarılarak karşılık verdi. "Ne oldu güzel kuzum?" diye saçlarımı okşadı. Annem kendi kokusu karışık yemek kokuyordu ama bu koku bana cennet gibi geliyordu. "Nenem neden bizi sevmiyor ana?" diye sordum. Sesim çatlamıştı. Annem şakağımı öptü. "Nenen aksi bir kadın kuzum. Yaşlı hem de. Ne derse desin alınma tamam mı?" dedi. Geri çekilerek yüzüne baktı. Alınma derken bile gözleri doluyordu. Ben şimdi onun dediklerine mi yoksa gördüklerime mi inanmalıydım? İç geçirdim. Onunla daha fazla bu konu hakkında konuşarak üzmek istemedim. Onun yerine anneme yardım ettim. Babaannem, annemi asla kabullenemedi. Aradan geçen yıllara rağmen, o ilk günkü öfkesi ve nefreti hiç dinmedi. Babam, annemi bu eve getirdiğinde kıyametler kopmuş, tüm köyde bu olay günlerce konuşulmuştu. Babam, o zamanlar genç bir delikanlıydı; dik başlı, inatçı ve sözünü dinletmeye kararlıydı. Ne babaannemin tehditleri, ne de akrabaların baskısı onu durdurabilmişti. Çünkü annem hamileydi. Bu, herkesin gözünde büyük bir felaketti. Doğu'da, bir kızın nikahsız bir erkekle birlikte olması, ardından hamile kalması büyük bir utançtı. Annem, o utançla bu eve adım atmıştı. Babaannem için annem, o ilk günden itibaren kara leke olmuştu. Onun gözünde annem, namussuzun biriydi; babamı baştan çıkarıp evine sokmuş, bir yosma olarak görülüyordu. Yıllar geçtikçe bu düşünceleri pekişti, sertleşti ve annemi bir türlü sevemedi. Annem, bu evde hiçbir zaman kabul görmedi, asla saygı duyulmadı. Herkes ona bakarken babaannemin gözlerindeki o küçümseme ve soğukluğu gördü. Ben doğduğumda ise, babaannemin gözlerinde korkunun izi vardı. Bana baktığında annemin gençliğini, geçmişteki o utancı görür gibi olurdu. Kendi kendine mırıldanarak, "Anasına benzeyecek, o da bir gün bir erkeğin koynuna girecek," derdi. Bu korkusu yüzünden bana karşı da hep mesafeli, soğuk ve sert oldu. Beni sürekli gözünün önünde tutar, dış kapıdan adımımı atmamı yasaklardı. Annem, bana kol kanat germeye çalışsa da, babaannemin hükmü hep üzerimizdeydi. Bazı günler, özellikle babaannem evde olmadığı zamanlar, annemle birlikte çarşıya çıkardık. O anlar, benim için hem büyük bir sevinç hem de derin bir yabancılık hissi taşırdı. Sokağa adım attığımda, dış dünyanın o canlılığı, renkleri, sesleri beni hem büyüler hem de korkuturdu. Kendimi o anlarda, sanki bir kafesten çıkmış bir kuş gibi hissederdim; özgür ama bir o kadar da kaygılı. Sokaklarda yürürken, diğer kadınların bakışlarından kaçınır, onların özgürce konuşmalarını hayranlıkla izlerdim. Ama içimde, bu özgürlüğe hiçbir zaman sahip olamayacağımı bilmenin acısı vardı. Eve döndüğümüzde, o eski, kasvetli dünyanın içine tekrar adım atmak zorundaydık. Düşüncelerimden kurtularak anneme yardım ettim. Annemle birlikte yemekleri hazırlamaya başladık. Her ikimiz de sessizdik ama bu sessizlik rahatsız edici değildi. Ocağın üzerinde tencere fokurdayıp duruyordu, biz de mutfakta bir uyum içinde çalışıyorduk. Annem, çorbanın tuzunu kontrol ederken ben masayı kuruyordum. Misafir takımları, babaannemin isteği üzerine çıkarılmıştı. Her zamanki gibi, annem en güzel tabakları özenle temizliyor, hiçbir eksik kalmaması için büyük bir dikkatle çalışıyordu. Annemin elleri, yılların verdiği yorgunluğu gösteren ama aynı zamanda o kadar becerikliydi ki, her hareketi bir sanat gibi görünüyordu. Yemeği karıştırırken yüzüne yansıyan huzur, benim de içimi biraz olsun rahatlatıyordu. Sonunda her şey hazır olduğunda anneme sarıldım. "Ellerine sağlık Emine Sultan. Yemekler harika görünüyor." dedim. Güldü. "Sağ ol kuzum. Haydi ortalığı toplayalım halan birazdan gelecektir." Ortalığı topladıktan sonra Aylin`e derslerinde yardım ettim. Kuzenleri geleceği için heyecanlıydı ve ödevlerini hemen yapmıştı. Bir saat sonra Berfin halamın gelişini beklerken, herkes bir telaş içindeydi. Babaannem, kapının hemen yanında, halamı görmek için sabırsızlanıyordu. Nihayet, dışarıdan gelen araba sesiyle birlikte herkes derin bir nefes aldı. Kapı açıldığında, halam Berfin, zarif bir şekilde içeri girdi.Yanında eşi Rojhat ve iki çocuğu Zana ile Rojin vardı. Zana, annesinin elini sıkıca tutarken, Rojin meraklı gözlerle etrafına bakınıyordu. Halamın yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Berfin halam, sıcak gülümsemesiyle hepimize selam verdi. Halamı seviyordum. Hep annesi ile anneme davranışları yüzünden tartışıyorlardı. Babaannem onu o konuda asla dinlemiyordu. Annem hakkındaki kemikleşmiş düşünceleri hiçbir şekilde kırılmıyordu. **** Mutfakta, küçücük bir masanın etrafında annemle birlikte oturmuş, sessizce yemek yiyorduk. Evin geri kalanından uzakta, sanki başka bir dünyada gibiydik. Babaannem, bizi sofrasına layık görmediği için burada, mutfağın köşesine sıkışmıştık. Mutfaktaki masa, yılların yorgunluğunu taşıyan basit bir ahşap masaydı. Yüzeyi zamanla yıpranmış, çizilmiş, fakat yine de bizim için kutsal bir yer haline gelmişti. Yemek tabaklarımız, diğer odadakilere nazaran daha sade ve gösterişsizdi. Biz sessizce yemek yerken salondan gelen gülüşmeleri ve şen şakrak sohbetleri dinliyorduk. Dinliyorduk ama konuşmuyorduk. Annemin en sevdiğim huyu kime kırgın ya da kızgın olursa olsun hiçbir zaman onun arkasından konuşmuyordu. İkimiz de düşüncelere dalmıştık. Annemi bilmem ama benim aklımda uzun zamandır zihnimi yoran o sözler vardı. "Kızlar analarının kaderini çeyiz yapar," derdi babaannem, gözlerini kısarak. Bu söz, evin duvarlarına kazınmış, her köşeye sinmişti. Annem, bu sözü her duyduğunda bir an için duraksar, sonra sessizce işine devam ederdi. O, kendi kaderini kabullenmiş, sessizce taşımıştı. Ama ben, bu sözün ağırlığını her defasında daha derin hissediyordum. Bu evde, annemin kaderi benim de kaderim olacakmış gibi hissettiriyordu. Çeyiz sandığımıza, annemin sessizliği, boyun eğişi, yutkunarak sakladığı gözyaşları doluyordu sanki. Bu sözü her duyduğumda içimde bir isyan büyürdü. Annem gibi sessizce kaderime razı olmak istemiyordum. Ama bu evin duvarları arasında, bu sözün gölgesi her an peşimdeydi. Kaderimi çeyiz yapıp bu sandığa kilitlemek, bu döngüyü kırmak mümkün müydü? Yoksa ben de annem gibi bu söze boyun eğip, hayatımı onun izinden mi sürdürecektim? İki gün sonra annemle gizli gezilerimizin ortaya çıkmasına neden olan olaya kadar bu düzene direnebileceğimi zannediyordum. Ama olmamıştı. Babaannemin arkadaşı aynı zamanda komşumuz Zübeyde nene gelerek benim hayatımı tepetaklak edecek o cümleyi kurmuştu. "Kız Zin, başınıza talih kuşu kondu. Zinar Ağa`nın oğlu Rezan Asude`yi çarşıda görmüş beğenmiş. Yarın bir ziyaretinize gelmek istiyorlar."

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Dilsiz Yürek

read
13.5K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
367.1K
bc

HÜKÜM

read
201.9K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
13.2K
bc

AŞKLA BERDEL

read
71.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.1K
bc

PERİ MASALI

read
9.2K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook