Bu Bir Teklif mi?

1545 Kelimeler
Yusuf Azer, uzun boylu, esmer ve yapılı bir adamdı. Ben de ufak tefek sayılmazdım ama beni pazar çantası gibi her yere kolayca taşıması sanırım onun kuvvetini anlamanıza yardımcı olmuştur. Annesinin o leziz, yağlı, ilik sulu, kemikli yemeklerini yedikten sonra öyle bir ağırlık basmıştı ki, kahve fincanı elimdeyken uyumuş ve sıcak kahvenin dizlerime dökülmesine sebep olmuştum. İşin garip yanı ise Yusuf benim bayıldığımı sandığı için ben de dizlerimin acısına rağmen bozuntuya vermemiş ve baygın numarası yapmaya devam etmştim. Zavallı anneciğinin feryatları yüreğimi parçalasa da oyunumu bozamadım bir türlü. - Oy Yusuf'um bu kızı ne iyi ettin de getirdin yavrum. Bir başına evinde olaydı şimdi, kim koşardı imdadına? - Doğru dersin ana. Az daha yetişemeseydim taksi çağırıp evine gidiyordu. Üç katı nasıl çıkacaksa akıllı? Öhöm öhöm kimse aklımla taşak geçmesin lütfen. - Öyle demeyesin evladım. Ar etmiştir buraya gelmeye, ondan evine gitmek istemiştir kurban olduğum. - Orası öyle ama bu halini görünce sinirleniyorum eve yalnız gitmek istediği için. - Anasının atasının haberi vardır başına gelenden? - İstemiyor ana bilmelerini. Bize de kararına saygı duymak düşer. - Doğru dersin Yusuf'um. Hem ben iyi ederim onu, bişeyciği kalmaz. Ah bu kadının tatlılığı. Kaynana maynana ama anzer balı damlıyor ağzından. Bizim oralarda bir evin bir oğluna varmak isteyen kızlara geri zekalı gözüyle bakarlar. Anası kıyamaz, gelinden kıskanır diye. Siz bakmayın nenem beni doğuştan geri zekalı bildiği için sülalenin tek oğluna zorla vermeye kalkıyor orası ayrı. Neyse bakın yine aklıma geldi tansiyonum fırlayacak şimdi. Bayılma numarasının biraz fazla sürdüğünü fark edince kendime geliyormuş gibi garip sesler çıkarmaya başladım. Tuvalette ıkınmakla zifaf gecesinde inlemek arasında bir frekansta olan sesler umarım kulaklarını kanatmamıştır. Gözlerimizi açınca görürüz elbet bıraktığımız etkiyi. - Ana kendine geliyor. Ayşe iyi misin? - Ne oldu bana? - Ah yavrum takatsız düştün elbet, canın kaçtı o yüzden. Ama eysin rabbime bin şükür. - Ne yani bayıldım mı? Dizlerim, dizlerim neden acıyor? - Ayşe elinde kahve vardı, sen bayılınca üzerine döküldü maalesef. Annem su döktü ama üzerini çıkarman için uyanmanı bekledik. - Ahh, çok acıyor. - Tamam, sakin ol. Şey yapalım. Anne sen Ayşe'ye yardım et, üzerini çıkarsın. Bol şeyler giysin ama değmesin dizlerine. Ben de gidip yanığa ne iyi gelirse alayım eczaneden. - Eyi dersin oğul. Hayde oyalanma. - Yusuf gerek yok. Yeterince zahmet verdim zaten. - Ayşe şu an sağlıklı düşünemiyorsun belli. Bu yüzden son kez söylüyorum; bir daha ağzından zahmet lafını duyarsam fena bozuşuruz. Anlaştık mı? Sadece kafamı sallamıştım ama kendi sakarlığım yüzünden yanışıma uydurduğum kılıf da başıma iş açacağa benziyordu. Ama güzel işler. Nasıl mı? Yusuf etrafımda dört dönecekti mesela. Belki gece deli yatmayayım da yaralarım acımasın diye yanımda bile yatabilirdi. Hemen çüş demeyin canım. Bir genç kızın hayallerine çüş demek günah hem. Yusuf gittikten sonra Berze teyze bana kendi geniş eteklerinden getirmiş ve giymeme yardım ettikten sonra da üzerimdeki pantolonu çıkarmıştı. Dizlerime baktığımızda sadece kızardığını görmüştük. Allah'tan çok derin bir yanık değildi. Yine de bir havluyu ıslatıp dizlerime sardı. Gerçekten bu kadının yaraları sağaltmakta üstüne yoktu. Aslında onunla muhabbet edip Yusuf hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum ama bir yandan da meraklı gözükmek işime gelmezdi. Ancak, ben sormadan başladı oğlunu anlatmaya. - Yusuf'um kara bakışlı, sert görünür ama çok merhametlidir. - Gerçekten öyle, Allah sizi birbirinizden ayırmasın Berze teyze. Çok seviyor, sayıyor sizi belli. - Öyledir yavrum, anasına, atasına saygıda kusur etmez. Ya senin anan baban, onlar sağdır keçamin? - Sağlar Berze teyze. Babannem de bizimle yaşar. Bizim orda da ata baş tacıdır. - Maşallah maşallah. Rabbim nasib ederse bir gün görür tanırız elbet. Böyle güzel, akıllı kız evlat yetiştirmişler, eyi insanlardır tabii. Ah Berze teyzem, anam babam Allah'lık, nenem desen anca teneşir paklar. Abim deli dolu, bi karısı var aklı fikri oynaşta, ha bi de Cemile neneynen torunu Osman var. Ben şimdi onları senin gibi tatlı dilli bir kadınla nasıl aynı sofraya oturtayım? Oyyy içume bir ökuz oturdi. Biz böyle tatlı tatlı konuşurken Yusuf kapının sinekliğini aralayıp içeri girdi. Önce yüzüme, sonra da eteğime bakıp hınzırca tebessüm etti. Artık eteğime mi yoksa dizime kadar sıyırdığım etekten gözüken etime mi sırıttı yorumu size bırakıyorum canlarım. Sırıtmayı kesip boğazını hafifçe temizleyince ona ardı dönük olan annesi kapıya bakıp oğlunun geldiğini gördü. Sanki az evvel gitmemiş gibi yine coşkuyla karşıladı oğlunu. Ana kuzusu musun sen Yusuf? Neyse inşallah anan beni de kuzu olarak kabul eder. Dua zinciri lütfen. - Birkaç çeşit krem varmış ben de hepsinden birer tane aldım. - Ne gerek vardı? Çok fazla yanmamış zaten. - Nasıl yanmamış Ayşe? Kıpkırmızı olmuş görmüyor musun? - Ama Berze teyze ıslak havlu koyunca geçti acısı, gerçekten. - Olsun gece yeniden acıyabilir. Hem elimizde bulunsun. - Şey, bir haber var mı? Yakalanmışlar mı? - Haber saldım, orada kim silahını çıkarıp sıktıysa yarına hepsinin adı elimde olacak. Sonrasını bana bırak. - Polis de bilecek değil mi bu isimleri? Sen kendi başına hareket etmeyeceksin. - Ayşe bazen kanunlar değil de tek bir kişinin sözü geçer bu topraklarda. Sonunda beni kendilerine bulaştırdılar madem, benim adaletimin kılıcına da dayanacaklar. - Yusuf ne olur kendini zora sokacak bir şey yapma. Benim yüzümden istemediğin bir şeyi yapmak zorunda değilsin. Bırak savcılık halletsin ne gerekiyorsa. - Ana sen Mustafa amcamı bir arar mısın? Akşam bir ara gelip Ayşe'nin yaralarına baksın. - He oğul, telefon yukarda odamdadır, şimdi gidip ararım. Yusuf'un annesini yanımızdan göndermek için bu bahaneyi öne sunduğunu çok sonra anlamıştım. Mustafa amca dediği kişinin doktor olduğunu ve onun ofisinin alt katında muayenehanesi olduğunu biliyordum. Tam da ona buna gerek olmadığını söyleyecektim ki, annesinin merdivenin başında kaybolduğunu gördükten sonra bana dönüp, az önce kapattığım eteğin ucundan tuttu ve dizlerime kadar kaldırdı. Ardından da poşetten aldığı kremi açarak incitmeden sürmeye başladı. O eteğimi sıyırırken bana basan bir şeyler bastı ama adını bir türlü bulup da çıkaramadım, siz daha iyi bilirsiniz tabii öyle durumlarda neyin bastığını. - Ayşe seninle bir konuda daha anlaşmak istiyorum. Lütfen sözümü kesmeden dinle ve cevap vermeden önce biraz düşün. Şunu anla ki; benim bu mesele hakkında bildiğim bir şey var ve sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim. Sana hayat hikayemden tam olarak bahsetmedim ben. Şehirde hakkımda birçok efsane dolaşır ama çoğu uydurmadır. Hangileri kulağına çalındı bilmiyorum ya da belki henüz hiçbir şey bilmiyorsun. Annem Acemler aşiretine gelin gittiğinde köyde çifçilikle geçimini sağlayan bir ailenin kızıymış. Seyit Acem o zaman aşiretin başındaymış, babam da onun ağa namzeti oğullarından biri. Seyit Acem yaşlanınca babam olacak adama ağalığı devretmiş. Annemle o adam henüz üç aylık evliymiş o zamanlar. Aradan biraz zaman geçince çocuklarının olmadığını gören aşiret mensupları dedikoduya başlamış. Elbette bunlar annemin kulağına geliyormuş. Bir yılın sonunda anneme kuma arayışına başlamışlar. Annem de üzüntüsünden yemez içmez, kendine bakmaz olmuş. Bir gün konakta düşüp hastaneye getirip bırakmışlar bir yabancı gibi. Günler geçmiş ama ne arayan varmış ne de soran. O zaman anneme bakan doktor, yani Mustafa amca annemin hamile olduğunu fark etmiş. Ama gencecik kadını kimse arayıp sormayınca kime haber vereceğini bilememiş. Anneme sormuş ne yapmak istediğini o da; sorarlarsa öldü dersin doktor demiş. Beni de doğunca annemin nüfusuna kaydetmişler. Tabii annemin resmi nikahı olmadığı için ağanın ikinci evliliğinde de annemin yaşayıp yaşamaması hiçbir engel taşımamış. Aradan zaman geçmiş, o adamın iki kızı bir de oğlu olmuş. Bu kez babasının başına gelen onun da başına gelince tek oğlu ağa namzeti olarak gösterilmiş. Aslında aşiret buna pek sıcak bakmıyor o zamanlar. Çocuk genç, aşiret yönetmekten bi haber hovardanın teki. Ara ara çatlak sesler çıksa da töre ellerini kollarını bağlamış sonunda. Annem normalde Rıha'nın (Urfa) merkezine inmez. Yine çekişmeli bir davada adliyenin önündesilahlar patladı diye haber yapmış yerel kanal. O da bana bir şey oldu sanıp atmış kendini dışarı. Şansa bak ki dava taraflarından biri aşiretten biriymiş ve annemi adliye bahçesinde görüp tanımış. Peşine ben de çıkıp ana senin burada ne işin var deyince adamın kafasında bir ışık yanıyor ve aşirette yeni ağayı benimsemek istemeyenlere bu haberi uçuruyor. O gencin ağa olmasını isteyenler aşiretin suça bulaşmış kısmı. Kaçakçılık, yer altı ne ararsan var. Açıkçası sözlerini geçirebilecekleri birisini istiyorlar. Diğer kesim ise töreye bağlı olan ve adil olmayı seçen kesim. Elbette varlığımdan haberdar olunca aile içinde de kriz baş gösteriyor. Hanım ağa beni konağında ağa olarak görmek istiyor. Benim için gelin adayı bile seçmiş yaşlı cadı. Ama ben onlara karışmak değil, anneme yaşattıklarını hatırlatmak istiyorum. Bu sebeple uzak duruyorum onlardan. Ama iş tahmin ettiğimden de tehlikeli bir hal almaya başladı ve insanların içinde silahları konuşturacak kadar ileri gittiler. Sana bile zararları dokundu düşün. Benim için bardağı taşıran da bu oldu. Onları bertaraf etmenin tek yolu onlara söz geçirebilecek bir konumda olmaktan geçiyor madem; pekala ben de öyle yapacağım. - İyi de annen? Annen üzülmeyecek mi bu durumda? - Annem bir şeylere üzülmeyi bırakalı çok oldu Ayşe. Eminim o da ona yapılan haksızlığın anlaşılmasını isteyecektir. - İyi ama ya hayatın tehlikeye girerse? Pekala suça bulaşanlar seni de ortadan kaldırmak isteyebilir. - Sandığın kadar kolay değil o iş merak etme lütfen. Nasıl merak etmeyeyim Yusuf? Daha yeni bulmuşum seni, kaybetmek ister miyim? Hem bu adam niye benim önümde diz çökmüş oturuyor ki? Yok mu cebinde paket lastiği falan aslanım? Tak parmağıma yüzük diye, benim kabulüm. Neyse gene daldın hayallere Ayşe, gerçeğe dön bakalım. Yusuf benden bir yorum beklerken, az önce Berze teyzenin çıktığı merdivenlerden adım sesi gelmeye başladı. Yanımızdan ayrıldığı zamana nazaran yüzünde daha ciddi bir ifade vardı. Yanımıza gelene kadar hiç konuşmadı fakat Yusuf'a tepeden bakacağı yerde durup ağzını açtığında dilimin ucunda sadece bir kelime vardı "EVET!" " Bu işi tek şartla kabul ederim o da benim istediğim kızla, yani Ayşe ile evlenirsen."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE