bc

V.İ.P 08 OYUN

book_age16+
112
TAKİP ET
1K
OKU
murder
forbidden
love-triangle
sex
goodgirl
badgirl
no-couple
mystery
first love
crime
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Doğrulup tekrar kameraya baktığımda ise bir süre konuşmamıştı. Beni izliyordu. Başını hafif yana eğmişti ve benimle dalga geçmeye devam ediyordu.

"Şimdi..." dedi ve hareket edip öne doğru eğildi. Dirseklerini dizlerine koymuştu. Kasları tişörtünden dışarı fırlayacak kadar belirginleşmiş ve yine genç bir vücudu andırırcasına izlenim vermişti.

"Otur."

Dediğini yapıp tekrar koltuğa oturdum. Karşımda açmış olduğum bilgisayarımın kamerasında geniş ekran onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum.

"Dizlerini kır ve ayaklarını koltuğun üzerine koy!"

Bütün bedenim gerginliği ile acımaya başlarken dediklerini yaptım. Bacaklarımı birbirine yapıştırıp ona bir ayrıntı vermek istemezken korktuğum şeyi söyledi.

"Bacaklarını iki yanına aç!"

Tırnaklarımı avuç içime yerleştirirken yanağımdan bir damla yavaşça süzüldü ama dediğine uyup iki yana açtım ve ona bunca senedir kendime bile sakladığım ayrıntıyı bütün açıklığıyla sundum. İç çamaşırımla olabilirdim ama şu anda bulunduğum durum kesinlikle olağan değildi.

Bekledi. Arkasına yaslandı ve beni izledi. Nefes alış verişinden başka bir şey duyamıyordum. Normal alıyordu ve benden etkilenmediği barizdi. Ama istedikleri beni utandırmaktan başka amaç içermiyordu.

"Şimdi..."

Başını hafif yana yatırdı. Palyaço suratı o kadar korkunç ve gaddar duruyordu ki içten içe dudağımı ısırıp vereceği emri bekledim.

"Sağ elini iç çamaşırının içerisine sok ve kendini okşamaya başla."

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. BÖLÜM
"Hazal! Okula geç kalıyorsun." Çantamı omuzuma takıp merdivenlerden acele ile inmeye çalışırken biyoloji ödevimi yukarıda unuttuğum aklıma geldi. Önüme düşen saç tutamımı hızla geriye atmaya çalışırken merdivenlerden tekrar gürültüyle çıkmaya başladım. Odama girip masamın üzerindeki güzelce kapaklanmış ödevimi aldığımda artık hazırdım. "Hazal!" "Tamam anne." Odamdan çıkıp kapıyı kapatmıştım ki karşımdaki kapının açılması bir olmuştu. Ablam gülümseyerek kumral saçlarını geriye atmış ve mavi, parlayan gözleri ile "Günaydın!" demişti. Onun sabahları bu kadar dinç olmasını hiçbir şekilde anlayamıyordum. Sorduğumda ise güzellik uykusunun yeterli olduğunu söyleyip duruyordu. Evet, muazzam güzellikte bir ablaya sahiptim. Ama her güzelliğin bir sorunu vardı. "Günaydın. Geç kaldım. Gitmem gerek." diye acele ile merdivenlere koşturmaya başladığımda arkamdan seslendiğini duydum. "Bugün beni Serkan bırakacak. Gelmek ister misin?" Olduğum yerde durdum. Nefes nefese kalmıştım ve kalp atışlarım hızlanmıştı. Hayır, onun sevgilisine falan aşık değildim. O adam benim idolümdü ve onunla birkaç dakika bile sohbet etmek benim için lütuftu. "Gerçekten mi?" Topuklu ayakkabıları ile zarif bir şekilde merdivenlerden inmeye başladı. Üzerinde beyaz, diz kapağının bir karış üzerinde olan kalem etek giymişti. İçerisine renkli çiçeklerden hoş bir gömlek ve yine üzerine eteğiyle takım olan bir ceket. Ablam oldukça ünlü bir tekstil markasının müdürlerinden birisiydi. Çalıştığı işten o kadar fazla para alıyordu ki onun gibi olmak hayalimin en büyük alanını kapsıyordu. Ama hayır, giyinmekten fazla anlamazdım. Tekstil yerine bir teknoloji sektöründe de çalışabilirdim. Bence bu makuldü. Serkan dediği adam ise markanın CEO'su ve akıl almaz bir magazinin vazgeçilmez yakışıklısıydı. Efendi davranışları ile herkesi kendisine hayran eden ve muazzam gülüşü ile ikna edemeyeceği kimse yoktu. Adam tamamen CEO olmak için doğmuştu. Annemin, ablamı ve beni sorgusuz sualsiz emanet edebileceği tek insan denilebilir. "Evet, hadi öyle koşturmayı kes de git kendine bir çeki düzen ver." Anlamayan gözlerle olduğum yerde ona ve üzerime baktım. Okul formam, eteğim ve spor ayakkabılarım ile gayet de düzenliydim. "Ne var ki halimde?" diye saf saf ona sorduğum soruya karşılık yine o konuşma seanslarından birisini yaşayacağımızı anlamam uzun sürmedi. "Tatlım, saçlarını ne zaman yıkadın sen?" "İki gün önce?" dedim o karşımda durmuş önüme düşen saç tutamını parmağına dolarken. Ama sözlerimle anında saçlarımı iğrenerek bıraktı ve umutsuz vakaymışım gibi bana baktı. "Tanrım! O kadar pis olamazsın." Kaşlarım çatıldı. Ona ters ters bakarken çoktan arkasını dönüp ilerlemeye başlamıştı bile. "Nasıl olamam? Sana iki gün önce yıkandım diyorum." dedikten hemen sonra emin olmak için saçıma dokundum. Pis mi gözüküyordu acaba? "Her gün duş alman lazım Hazal. İki gün boyunca yıkanmayıp nasıl bitlenmiyorsun sen?" "Abart, abart!" diye arkasından bağırıp gürültüyle merdivenlere adım atmaya başladım. Hiç düşünemeyecektim şimdi banyoyu falan. Serkan'nın o son model arabasına binecek ve onunla sohbet etme şansım olacaktı. Arabası Porsche Cayenne. Kendimi ona bindiğimde uzay mekiğinde uçuyormuş gibi hissediyordum. "Hazal! Sen hala okula gitmedin mi?" Annem ıslak ellerini küçük havluya silerken mutfaktan çıkmış ve ters ters bana bakıyordu. "Onu ben götüreceğim bugün okula. Merak etme geç kalmaz Zeliş Sultan." diyerek annemin yanağını sıkıp uzaktan bir öpücük konduran ablam annemin o sinirli yüzünü sakinleştirmişti bile. Ah, evet. Küçücük, azıcık bir ayrımcılık söz konusu olabilirdi. Bundan çoğunlukla nefret etsem de senelerin getirdiği bu vakaya karşılık mecburi kabullenmiş ve uzaktan onları izlemeye razı gelmiştim. Babam bizi terk ettikten sonra bizi geçindiren ablam olmuştu. O kadar zekiydi ki çabuk yükselmesine bile kimse şaşırmamıştı. Şehrin en güzel semtinden ev almış beni en iyi okullardan birisine yazdırmış ve kendisi de yine en iyi sektörlerden birisinde müdür olarak işe başlamıştı. Ablamı severdim. Bana her zaman iyi davranmış ve her istediğimi yapacak kadar olanak sağlamıştı. Ama annemin ona gösterdiği şefkatin çok azını dahi görememek beni ona karşı içten içe düşman kesilmeye zorluyordu. "Tamam öyleyse Hazal. Hadi, bekletme ablanı." Bana verdiği direktife karşılık başımı salladım ve çıkışa doğru ilerledim. Ablam kapıyı açmış ve karşımızda bekleyen beyaz, kocaman Jeep'e hayranlıkla bakıyor olmuştum. Ablam ön kapıyı açıp binerken ben de hemen arka kapıyı açmış ve kendimi içeriye atmıştım bile. "Günaydın Hazal. Seni sabah sabah görmek bütün sersemliğimi atmamı sağladı." demesi ile yüzümdeki gülümseme kocaman bir hal aldı. "Teşekkür ederim Serkan abi." Arkasına dönmüş bana o güzel gülümsemesi ile bakarken o kadar etkileyici geliyordu ki istemsiz gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalıyordum. "Bugün çok güzel gözüküyorsun. O elindeki ne?" Yanaklarımın yavaşça yanmaya başlamasına karşılık gözlerim elimdeki tuttuğum şeye kaydı. Kenarı az kalsın kırışıyordu. Tanrım! Cadaloz Nazo beni dilim dilim doğrardı. "Biyoloji ödevim." Önüne dönüp arabayı çalıştırırken dikiz aynasından taktir edercesine kaşlarını kaldırmış ve bana bir gülümseme daha sunmuştu. "Böyle çalışmaya devam et. Geleceğin ablan gibi çok parlak olacağına eminim." "Çok teşekkür ederim." dedim içimdeki heyecana karşılık kıpır kıpır hissederken ama ablam hemen bu heyecanımı söndürecek bir eylem yapmıştı bile. "Öyle gözüktüğüne bakma Serkan'cığım. Kendisi bu hafta sonu olan denemede okul 5.si olmuş." Sesli bir yutkunma. Onu hatırladıkça sinirlerim geriliyordu. Bu haksızlığın daniskasıydı. O sınava girmeden önce başıma gelen olayları hatırlamak istemiyordum. Sınava tam 40 dakika geç girmiştim ve girdiğim denemeyi yetiştirmek çok zorlamıştı. 5. olmama öğretmenlerim de şaşırmıştı ama işte... "A-a. Neden? Sen genelde birinciliği kimseye kaptırmazdın Hazal?" Arabayı sürerken bana sorduğu sorunun cevabını nasıl vereceğimi bilmiyordum. "Aslında biraz sınava geç girmiş olabilirim." dedim kendimi kurtarmak istercesine. Ablama sınav sonuçlarım direkt mesaj olarak gidiyordu ve genelde de birinci olduğum için benimle uğraşmazdı. Ama beşinci olduğumu görmek sinirlerini bozmuş olmalı ki Serkan'ın yanında bile bunu söylemişti. "Geç mi? O gün okula seni ben bıraktım." Al işte. Bunu nasıl unuturdum? Ablamın o sabah model bir arkadaşı ile işi olduğundan onlar giderken beni de bırakmışlardı. "Ah, evet. Doğru ya." dedim kurtulmak için etrafıma bakıp bir şeyler arayarak. "Aman Alina! Kız ayda yılda bir 5. oldu. Bu hafta sonunda yine 1. olur sen merak etme." Serkan'ın yine benim tarafıma geçip ablama karşın konuşması rahatlamamı sağlamıştı. Çünkü onun mertebesi ablamdan yüksekti ve ablam ona bayılırdı. Ve evet, bir de sevgili olmaları da işin cabası... "Evet, kesinlikle olacağım." "Olursan sana istediğin şu Macbook'u alırım." Bunu diyen ablam değildi. Serkan abiydi. Tabi, ablam hızla buna itiraz etmişti bile. "Olmaz. Bilgisayar onu engeller Serkan." "Saçmalama güzelim. Kız kardeşin bir dahi ve bilgisayarın kendisini engellemesine izin vereceğini sanmıyorum." Gözlerimden neredeyse kalpler çıktığına emindim. İşte neden bu adamı bu denli fazla sevdiğimi anladınız mı? Adam bir huri adeta. "Ah, ilk defa bir sınavda birinci olmaman için sana ödül verebilirim." dedi ablam da bu sefer arkasına dönmeden sadece omuzlarının üzerinden bana bakarak. Bense kıkırdadım ve omuz silktim. "Sen de bir Xs alırsan neden olmasın?" "Şansını fazla zorluyorsun." "Tamam, sustum." dedim kocaman sırıtmamla. O sırada dikiz aynasından bana bakıp göz kırpan Serkan abi ile göz göze geldim. Bu kalp atışlarımı daha da hızlandırırken araba sonunda okulumun önüne gelmişti. "Beni bıraktığın için teşekkür ederim Serkan abi." Arabadan inip onun camına geldiğimde eğilip ikisine bakıyordum. Ablam ise kibar bir şekilde konuşmamdan oldukça memnun gözüküyordu. "Ne demek güzelim, her zaman. Canını sıkan birisi olursa bana söyle." dedi ve göz kırptı. Onu bu genç halleri beni gerçekten çok etkiliyordu. Ablama dönüp el salladığımda arkamı dönüp okula girmek üzere ilerlemeye başladım. Ama Üçüz Şekerleri görmem uzun sürmedi. Ve tam olarak bana bakıyorlardı. Amacım yanlarından geçip gitmekti ama onlar durmuş bana merakla bakarlarken birden önümü kesmeleri ile mesaimin erken başladığını anlamam uzun sürmedi. Üçüz Şekerler kim mi? Beria, İrem ve Feyza. Okulun altın kızları da sayılırlardı ama onlar kendilerine Üçüz Şekerler denmesini tercih ediyorlardı. Çok güzel olmaları ile birlikte aileleri de baya zengindi. E normal olarak onları da okulda bu durum baya gözde yapmaya yetiyordu. Ama sorun şuydu ki benimle uğraşmayı amaç bilmişlerdi ve en büyük eğlenceleri ben olmakla yetiniyordum. "Hey, sen dur bakalım." "Ne var?" Sabah sabah onların eğlencesi falan olmak istemiyordum. Üstelik elimde biyoloji ödevlerim varken... Beni burslu sanıyorlardı. Onlara göre o kadar inekmişim ki buraya para verecek durumum olsa bile bu kadar çalışacak kadar salak olamazmışım. "O indiğin araba..." dedi. Evet, milyonluk bir arabadan inmem onların aklındaki burslu imajımı yerle bir ediyor gibi duruyordu. "Şoför koltuğundaki Serkan Başoğlu miydi?" Dediğim gibi, magazinin sevdiği yakışıklı bir iş adamıydı kendisi. Ve bu kızların izlediği tek gündemsel öge magazinden başka bir şey değildi. "Evet." dedim ve yine yanlarından geçmek istedim ki Beria önümü kesti. "Dur biraz. Sen onu nereden tanıyorsun?" "Ablamın sevgilisi." Şok geçirdiler. Kelimenin tam anlamıyla karşımda şaşkınlıkla baka kaldılar. "Şimdi, ders başlayacak. İzin verirseniz gitmem gerek." dedim ve aralarından sıyrılmaya çalıştım ama birden kolumdan tutuldum ve olduğum yere sabitlendim. "Hiçbir yere gidemezsin! Dur bir dakika. Sen şimdi o adamı her zaman görebildiğini mi söylüyorsun." Öyle bir şey dememiştim. Sadece ablamın sevgilisi olduğunu söylemiştim. Bunlar bu söylediklerimden ne anlıyorlardı? "Bazen görüyorum." "İyi de Serkan Bilen senin ablanı nereden buldu? Sen burslu değil misin?" Gözlerimi devirdim. Şeytan diyordu 'Ablam fahişe ve onun bu aralar yeni metresi. Ama umutlanmayın birkaç güne işi biter. O zaman size yönlendirebilirim' de. Ama işte onlara bulaştığımda başıma gelen olayların haddi hesabı olmuyordu. 3 senedir bu okuldaydım ve bu sene 4. senemdi. Bana yaptıkları artık akıl almaz bir hal almaya başlamıştı. "Değilim." "Oha!" dedi Feyza şaşkınlıkla. Diğerleri şaşırmamış gibiydiler. Çünkü onlara defalarca burslu olmadığımı söylemiştim ama onlar bunu duymamak konusunda oldukça ısrarcıydılar. "Her neyse." dedi İrem ve birden koluma girip beni okula doğru götürmeye başladı. Diğer tarafıma giren Beria ise konuşmaya başlamıştı bile. "Bu akşam evimde havuz partisi veriyorum. İnan bana çok eğlenceli oluyor." dedi ama sözünü kesen kişi Feyza olmuştu. "Gelecek davetli sayısını zaten ayarlamıştık. Onu çağıracağını söyleme bana!" dedi hayretle ama Beria onu önemsemeden bana döndü ve kocaman yapmacık bir gülümseme gönderdi. "Akşamki partiye kesinlikle gelmelisin." Olaylar ne oluyordu böyle? Serkan sayesinde birden Üçüz Şekerler tarafından partiye davet edilmiştim. Hem de ben! Ama onların beni elbette neden çağırdıklarını biliyordum. Akşam üzerimde bir eğlenceleri olabilirdi ve bu hoş olmazdı. "Üzgünüm. Gelemem. Ders çalışmam gerekiyor." Diğer tarafımda duran İrem anında itiraz etti. "Saçmalama lütfen. Sen her zaman ders çalışıyorsun. Kendine biraz ara verir misin?" "Kesinlikle vermelisin. Üstelik ondan öncesinde manikür seansım da var. Senin de gelmen gerek. Çok eğleneceğiz inan bana." Eğlenmek mi? Sizinle mi? Geçen girdiğim sınavda onlar yüzünden geç kalmıştım. Tuvalette beni kilitlemişlerdi ve çıkarılmam tam 39 dakikamı almıştı. 1 dakika içerisinde ise sınıfa gidip sınav yerimi bulmam kadar uzun bir süre geçirmiştim. "Gerçekten. Teşekkür ederim ama..." "I-ı. Ben itiraz kabul etmem şekerim. Şimdi, dersine geç kalma ve okuldan çıkışta beni ara..." Kızlar hızla kolumdan çıkarlarken neye uğradığımı şaşırmıştım. Geldikleri gibi gitmeleri çok kısa zamanlarını almıştı. Ben mi? Ben olayın şaşkınlığını yaşıyordum. Merdivenlerden çıkıp sınıfımı bulduğumda derse biraz geç kalmıştım. Cadaloz Nazo ise bana tam kızacakken ödevimi elimde gördüğünden dolayı bir kenara ertelemişti. Anladığım kadarıyla ise sınıfta ödevi tek yapan bendim ve bu onun bana karşı bir tolerans tanımasını sağlamıştı. Bu şaşılacak bir davranıştı ama sesimi çıkarmadan ön sıradaki yerime yerleşmiştim bile. Neden mi ön sıra? Çünkü arka sıradakilerin benim hakkımda konuştuklarını ya da saçlarıma yaptıklarını göremiyordum. Onlar delicesine benimle eğlenirlerken ben bilmemezlikten gelme taraftarı olmuştum. Dersler normal geçmişti. Bugün kimse benimle uğraşma taraftarı değildi ve ben sakin günlerimden birisini geçirdiğim için oldukça şanslı hissediyordum. Ta ki teneffüste koridorda ilerlerken şeker kızların önümü kesmesine kadar... "Hazal'cığım! Biz de seni arıyorduk. Bahçeye çıkıyoruz. Hadi gel." İrem'in ve diğer kızların bana el sallaması ile olduğum yerde kala kaldım. Bu muameleye kesinlikle alışık değildim. Genelde beni ezikler, bazen koridorda yürürken omuz atar bazen de kantinden bir şeyler aldırmaya yollarlardı ama kesinlikle onlarla dışarı gitmem için beni davet falan etmezleri. Açıkça konuşayım mı? Onlar yüzünden arkadaşım falan olmamıştı. Özellikle de İrem yüzünden. Okula geldiğimiz ilk zamanlar can ciğer kuzu sarmasıyken sonunda çok çalışkan olmam ve ailesinin onu karşımda benim 1. olmam ve onun da dersler haricinde her şeyle uğraşmasıyla hakaret etmelerine karşın aramız bozulmuştu ve bir daha benimle arkadaşlık kurmamıştı. Onun yerine bu grubu kurmuşlar ve eğlenceleri olarak da beni bulmuşlardı. İrem'in benden bu denli nefret etmesini hiçbir zaman anlamlandıramamıştım. Ailesi bir kerelik önümde böyle bir durum ile onun kalbini kırmışlarsa da ben onu asla yargılayamamıştım. Benim okumaktan başka şansım yoktu. En azından o hayatını yaşayabiliyordu ve ailesi ona bu imkanı her şekilde sağlıyordu. "E hadisene!" Beni çağırmalarına karşın bütün 12. sınıf katını şaşkınlıkla bize bakarken görebilirdiniz. Ama onlar bunun farkında değilmiş gibi davranma taraftarıydılar. Sonuçta onlar Üçüz Şekerler'di. Ne isterlerse onu yaparlardı. Omuzlarım düştü ama onlara doğru ilerlemekten kendimi alamadım. 4 senenizi arkadaşsız ve yalnız başınıza geçiriyorsanız sizi davet ettiklerinde içinizde anlamsız bir heyecanınız olurdu. Bu istemediğiniz ama vücudunuzun verdiği tepkilerden birisiydi. Onlarla birlikte merdivenlerden indim. Kantini geçtik ve bahçeye çıktık. Bazı küçük sınıflar sahada maç yapıyorlardı. Bu okulda futbol sahası normal okul bahçesine ait değildi. Hoş, okul bahçemiz ise sadece küçük bir alandı. Orada sabah sıraya geçerdik. Diğer geli kalan yerler yeşillikle çevriliydi. Futbol, voleybol ve basketbol sahası üst tarafta yer alıyordu. Üçüz Şekerler de orada takılırlardı. Hemen arka tarafta büyük ağaçların altına dizilmiş banklar olurdu ve en köşedeki güzel bank onların grubuna aitti. Üçüz Şekerlerin değil, okulumuzun basketbol takımın havalı kesiminden bahsediyorum. Ah, futbol takımından olan kaptan Mete ve Doğukan'ı unutmamak gerekiyordu. Mete takım kaptanıydı. Doğukan ise onun en yakın arkadaşlarından birisiydi. Basketbol takımının da kaptanı Berkan'ı es geçmemek gerekiyordu. Berkan kızların bayıldığı o dehşetül vahşet denilen erkeklerdendi. Mete ondan daha kısa olsa da Berkan birinciliği kaptırmıyordu. Üçüz Şekerler ona bayılıyordu ama aralarında nasıl bir anlaşma yaptılarsa İrem Berkan konusunda oldukça ısrarcıydı. Beria genelde Mete ile Feyza ise Doğukan'la takılırdı. Her neyse, onların olayı buydu. Okulda hem popüler hem de otoriteyi ellerinde tutan vazgeçilmez grubu oluşturuyorlardı. Üçüz Şekerler vazgeçilmezleri olmakla birlikte onları korumak gibi katı kuralları da bu gruba dahil olan bir maddeydi. Oraya gittiğimize adım kadar emindim. Ama bir sorun vardı ki Üçüz Şekerlerin benimle dalga geçmesi kadar onların da böyle bir durumu söz konusuydu. Benimle dalga geçmek hobileri gibi bir şey olmuştu. Kızlardan çok onlardan daha fazla çekinirdim. Ama beni şu an tam olarak oraya götürüyorlardı. Merdivenlerden çıktık ve sahaların arasından ilerledik. Basket sahasında küçük sınıflar vardı. Gözlerim arkadaki banklara kaydığında ise orada olduklarını gördüm. Bedenim yavaş yavaş gerilirken kızlar aralarında fısıldamaya başlamışlardı bile. Ya başıma yeni bir iş açma taraftarıydılar ya da sabahki şu Serkan olayı onların aklına takılmıştı. "Banka yaklaştığımızda aralarından birisi bizi işaret etti. Yavaşça hepsi bizim olduğumuz tarafa döndüklerindeyse kızlar odak noktası olduklarından elbette mutluydular. Ama galiba şu an takılan gözler bana dönmüştü. Elbet ki benim gibi onlar da bu kızların yanında ne işim olduğunu sorguluyor olmalıydılar. Kızlar hemen kendilerine açılan yerlere yerleştiklerinde bana yer açan kimse olmamıştı. Beklemiyordum zaten. Geldiğime lanetler yağdırırken ayakta ellerim önümde diken üstünde bekliyordum. Bütün kaslarım gerilmişti ve utançtan neredeyse şuraya kusacak gibi hissediyordum. Hala erkeklerin bana olan bakışları tenimi yaksa da nefes almak için büyük bir çaba sarf ediyordum. "Ee, Mete nasılsın?" bunu soran Beria'ydı. Mete bana bakmayı kesip ona döndüğünde umursamaz bir şekilde omuz silkti ve arkasındaki duvara yaslanıp baygın bakışlarla ona bakmaya devam etti. Konuşmayacak gibiydi. "Bu niye başımızda dikiliyor?" Bunu soran Berkan'dı. Olduğum yerde daha da gerilirken boğazıma kadar gelen midemi durdurmaya çalıştım. Yanaklarım delicesine yanıyordu ve beyaz tenimin kıpkırmızı kesildiğine adım kadar emindim. "Ah, sen neden oturmuyorsun Hazal?" Bunu söyleyen İrem olmuştu. "Tahsin, biraz centilmen olsana. Kalk da kız yanımıza otursun." dedi ve onu kolundan itip kaldırmaya çalıştı. Tahsin şaşkınlıkla kızlara baka kalırken ayağa kalkmış ve çoktan bana yer vermişti bile. Ama masadaki herkesin merak eden bakışları hala üzerimde durmaya devam ediyordu. Kızların bana yanlarında açtıkları yere karşılık bankın kenarına oturdum ve her an gidecekmişim gibi durdum. Ama elimde değildi. Karşımda okulda beni herkese ezen bir grup duruyordu ve ilk defa onlarla birlikte normal bir insan gibi oturuyordum. "Ne oluyor kızlar?" dedi Berkan mavi gözlerini ben ve diğer kızlara dikerlen. Bir an önce zilin çalmasını bekliyordum. Çalarsa gitmeye bahanem olurdu. İşim var deyip kalkmam ise onlar için bir gülünç kaynağı olacağına adım kadar emindim. "Bir şey yok tatlım. Sadece ona çok kötü davrandığımızı farkettik ve vicdan azabı çekiyoruz." Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı ve onlara döndüm. Yanımda oturan İrem bana bakıp hemen yapmacık bir gülüş yüzüne yerleştirirken kolunu omuzuma attı ve beni kendisine çekti. Bu biraz fazla çocukça olmuştu. "Bugün çıkışta bizimle gelip manikür yaptıracak. Sonra akşamki Beria'nın partisine davet ettik." dedi çok iyi bir kız modülü sergileyerek. O partiye ya da manikür seansına falan gitmek istemiyordum. Eve gidip 5 saat matematik çözmeye râzı gelebilirdim. "Saçmalamayın. Birden melek kesilmek nerden geldi aklınıza?" dedi Mete sonunda konuşma kararı alarak. Ama tabi, bundan sonra konuşma sırası Beria'daydı. "Ona senelerdir kötü davranıyoruz. Tamam, itici bir tip olabilir ama bence özünde iyi birisi olabilir." Kaşlarım çatıldı bu sefer. Özümde iyi birisi mi? Ne kötülüğümü görmüşlerdi de bana bu şekilde konuşabiliyorlardı? Bunu duyan Mete tıslayıp dizinin üzerine kolunu koydu ve başını hafif yana eğip bana dikkatlice baktı. "Üstelik burslu da değilmiş." dedi Feyza da atılarak. Bu kız aralarında en salak olanıydı. Evet, gerçekten salaktan bahsediyoruz. Bu ikili ne derse yapardı ve babası bir milyoner diye aralarında kaldığının bile farkında değildi. "Cidden mi?" Bunu soran Berkan olmuştu. Sanki inanmamış gibiydi. Tamam erkeklere karşın burslu olmadığımı falan söylememiştim ama kızlar gayet de iyi biliyorlardı. Üstelik burslu olmayı bu kadar kötü görmelerine bir türlü anlam veremiyordum. Okulumuzda bir sürü burslu olduğunu biliyorduk elbette ama okul müdürümüzün kararı ile kimse bursluların kim olduğunu bilmeyecekti. Benim haricimde. Hoş, ben değildim ya orası ayrı. Sadece başımı onaylar anlamda sallamakla yetinmiştim. O ise tek kaşını kaldırmış ve inanmamış gibi bana bakmıştı. Senelerdir burslu diye köpek muamelesi yaptığım kıza ben de burslu değilim dediğinde inanmazdım zaten. "Değilmiş." dedi İrem kestirip atmak amaçlı. Tam o sırada Berkan'ın masanın üzerindeki telefonu titredi. Kocaman yanıp sönen ünlem işareti vardı. Siyahtı ama etrafı kırmızı ışıkla çevrildiği için kararmış telefon ekranında çok net gözüküyordu. Hemen ardından yeni bir yazı belirdi. Tersten biraz zor okusam da YENİ GÖREV yazıyordu. "Yeni görev geldi." dedi İrem ellerini çırpıp büyük bir heyecanla. Omuzumdaki elini çekmesi ile onun kıskacından kurtulurken masadakiler dikkatini benden çekmiş Berkan'a dönmüşlerdi. Berkan telefonu açıp birkaç şeye tıkladı. "Neymiş?" Merakla soran Beria ile birlikte Berkan ekranı çevirmiş ve bize göstermişti. "Müdürün arabasını haşat et." Gözlerim kocaman açıldı. "Benim seçtiğim olmuş." dedi heyecanla İrem ellerini çırparak. Berkan ona tek kaşını kaldırıp havalı bir bakış attığında Doğukan hemen sormuştu. "Ne zaman yapacaksın?" "Hemen, şimdi!" dedi Berkan telefonu geri masanın üzerine bırakırken. "Ama herkes okulda." "Başka şansım varmış gibi konuşuyorsunuz." Neyden bahsettiklerini bilmiyordum. Şaşkınlıkla yapacakları gerçekten doğru mu değil mi anlam vermeye çalışıyordum. "İyi de müdür seni görürse okuldan atılırsın." "Tabi, birileri oyalamazsa..." dedi Berkan ve bana döndü. Gözlerimi kırpıştırdım. Anlamayan gözlerle ona bakarken bütün grubun gözleri yeniden benim üzerimde toplanmıştı. "Ne?" dedim artık dilimi çözüp konuşurken. Korkmaya başlamıştım ve onların gözlerinin esiri olduğum her anın sonunda başıma gelen hiçbir şey normal olmuyordu. Canım sıkılıyor ve çoğunlukla tuvalette ağlıyor oluyordum. "Bunu yapar mısın?" dedi İrem gözleri ışıldayarak. "Neyi?" dedim hala anlamayarak. "Müdürü oyalamayı elbette. En gözde öğrencisi sensin sonuçta." dedi gözlerini devirip anlamama karşın salakmışım gibi. Ama bu ifadeyi umursamadım. "Neden müdürü oyalayacağım?" Aklıma yavaş yavaş gelen gerçekle birlikte gözlerim kocaman açıldı. "Hayatta olmaz!" Bütün hepsi benim itiraz etmeme karşın birkaç kırıcı söz söylese de İrem çabuk toparlamış ve onları susturmuştu. "Bak, bu çok önemli. Hem bir şey yapmayacaksın. Sadece müdürle konuşacaksın." dedi İrem. Bense ayağa kalktım ve onaylamaz anlamda kafa salladım. "Üzgünüm. Size yardım edemem. Gitmem gerek." deyip gidiyordum ki kolumdan tutuldum. Büyük, güçlü, sımsıkı tutan eller benim hassas tenimi hemen acıtırken döndüm ve tutana baktım. Bu Berkan'dı. Mavi gözleri parlıyor ve adeta tetiklercesine iletişime geçiyordu. "Etmelisin. Bunu yapmazsan okuldan atılırım." dedi. Kolumu sıkı tutmayı keserken ondan kurtardım ve kolumu ovaladım. "Müdürün arabasını haşat etmeni söyleyen dandik bir uygulamanın sözlerini dinlememeyi düşünmüyorsun ama." dedim inanamayarak. O ise benden sıkılmış gibi ofladı. "Kızım bu çocuk oyuncağı mı? Yapmazsam bütün paramı kaybederim." Neyden bahsediyor bu? "Ne parasından bahsediyorsun sen?" İrem hemen araya girdi. "Bak şekerim. Berkan bir uygulamada oyuncu ve yaptığı her göreve karşılık para alıyor." "Böyle saçma görevler mi?" dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek. "Aynen öyle. Ve bu oyun 15 bin değerinde." 15 bin mi? Şaşkınlıkla gözlerim kocaman açılırken bir süre susmadan edemedim. Hangi oyun böyle bir para verirdi ki? "Sen V.I.P'i duymadın mı?" dedi Mete. Başımı olumsuz anlamda salladım. Grup biraz şaşırmış gibiydi ama İrem araya girip beni aşağılarcasına o cümleyi kurdu. "O asosyal bir inek, unuttunuz mu? Bilmesini beklemeyin." dedi ama Beria onu arkadan dürtüp ikaz ettiğinde İrem susmak zorunda olduğunun farkına vardı. Beria ise bana oyunu anlatma taraftarı olup ikna etmeye çalıştı. "Bak tatlım. Oyuna izleyici olarak ya da oyuncu olarak katılıyorsun. Oyuncular ne yapıyorsa izleyebilirsin. Her yaptıklara karşılık para alıyorlar ama bunlar pek normal şeyler olmuyor. Biraz çılgın ama Berkan bu uygulamada bölgede en popüler olanlarından birisi. Ülke çapında neredeyse bütün gençler oynuyor. Ama ispiyonlayamazsın çünkü ispiyonlayan kişilere pek iyi şeyler yapmıyorlar. Eğer görevini de yapmazsa bankaya bıraktıkları bütün parayı geri alıyorlar. Berkan'ın da bu görevi yapması gerek." Şaşkınlıkla onlara bakıyordum. İnsanlar böyle bir oyunu oynuyor olamazlardı değil mi? "Siz çıldırmışsınız. Üzgünüm. Ben bir şey yapamam." deyip arkamı dönmüş ve ilerliyordum ki beni durduran o sözleri duydum. "Eğer bunu yaparsan seninle uğraşmayı keseriz." Olduğum yerde durmuştum. Bu teklif 3 senedir beklediğim teklifti. Ama şimdi yapacağım yasadışı bir olaya karşılık istemeleri kesinlikle adil değildi. Onlara döndüm. Bana bu teklifi sunan gruba kaşlarımı çatarak baktığımda ise kabul edercesine başlarını salladılar. "Hem artık seninle uğraşmak da sıkıcı olmaya başlamıştı. İsabet olur." dedi Mete tembel tembel. Yapmak istemiyordum. Ama bana sundukları teklif o kadar makuldü ki istemsiz düşünmeye başlamıştım. Müdüre gidip onu oyalarsam onlar arabasını mahvedeceklerdi. Ondan sonra ne olacaktı peki? Müdür benden şüphelenmeyecek miydi? "Kimse uğraşmayacak." dedi Berkan. O sözünde eri bir insandı. En azından bunu biliyordum. Bir de onun kabul etmesi ile bütün çekici gelen tarafları gözümün önüne gelip beni cezp ederken başımı salladım ve onayladım. "Kabul ediyorum. Ama bir daha benimle uğraşırsanız sizi ispiyonlarım." dedim. Bir gücün elime geçmiş olduğunu o anda hissettim. Ama olacakların başıma getirecekleri olayların hiçbirisini tahmin edememiştim.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Vekil Tanrıça

read
1.2K
bc

Zamansız Sevgi

read
1K
bc

Mit'te Bir Gece

read
1K
bc

(Kurt Adam Serisi)- Yeni Bir Dünya

read
9.2K
bc

Kara Cennet Serisi II - Metanoia

read
1.5K
bc

DONMUŞ KALBİN KÜLLERİ

read
1.8K
bc

Kara Cennet Serisi I - DİYAR

read
1.2K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook